Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2020/951 E. 2023/781 K. 06.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/951
KARAR NO: 2023/781
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 31/10/2019
NUMARASI: 2017/625 Esas, 2019/1159 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın iptali
KARAR TARİHİ: 06/07/2023
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Dava; taraflar arasında düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan ayıplı iş bedelinin tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali, takibin devamı ve icra inkar tazminatı talebine ilişkin olup; mahkemece davanın. kısmen kabulüne dair verilen karara karşı taraf vekillerince istinaf talebinde bulunulmuştur. Davacı vekili, müvekkili şirket tarafından davalı firmaya yurt dışına ihraç edilecek tekstil ürünlerinin kesim, dikim ve ütü paket işlemleri yaptırıldığını, işlem yapılmak üzere değişik zamanlarda davalıya teslim edilen ürünlere davalı yanca dikim ütü paket işlemlerinin yapıldığını, buna karşılık kesin faturalara mukabil müvekkili şirket tarafında da değişik zamanlarda ödemelerin yapıldığını ve ilişkinin cari hesap şeklinde devam ettiğini, cari hesap kayıtlarında görüleceği üzere davalıya yapılan nakit ödemelerin dışında müvekkili şirket tarafından davalı tarafa fatura kesildiğini ve 03/10/2016 tarihinde iadeli taahhütlü olarak davalıya tebliğ edildiğini, davalının da kabulünde olan bu faturanın davalıya fason dikim ütü paket işlemi için gönderilen 4496 adet … Peru Modeli iki renk bayan elbisenin davalının imalatı nedeniyle zayi edilmesinden ötürü kesildiğini, toplamı 9055 adetten oluşan ihracat ürünün 4496 adedi ihraç edilemeyince navlun ve gümrük bedelinin bir kısmının da söz konusu faturaya yansıdığını, bu itibarla davalının yaptığı işe karşılık müvekkili şirket tarafından yapılan ödemeler ve kesilen faturalar karşısında davalıya fazla ödemenin yapıldığını, cari hesapta oluşan bakiyenin ödenmesinin talep edildiğini, talep edilen bakiye alacağın ödenmemesi üzerine müvekkili tarafından davalı hakkında Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası üzerinden takip yapıldığını, ancak davalının haksız itirazı üzerine takibin durdurulduğunu ileri sürerek itirazın iptaline, takibin devamına ve davalı yanın icra inkar tazminatı ile sorumlu tutulmasına karar verilmesini dava ve talep etmiştir. Davalı vekili, müvekkilinin davacı firma ile yurt dışına ihraç edilecek tekstil ürünlerinin kesim, dikim ve ütü paket işlemlerinin yapılması hususunda anlaşmaya varıldığını ve anlaşmaya uygun şekilde müvekkili tarafından müvekkiline teslim edilen kumaşlara, dikim, ütü paket işlemleri yapıldığını, davacı tarafından sadece kumaş verildiğini, müvekkili tarafından ise verilen bu kumaşlara verilen sipariş ve ölçülere uygun bir şekilde dikiminden paketlenmesine kadar tüm işlemlerin yapıldığını, davacı firmanın müvekkiline teslim edilen kumaşlarla gri ve lacivert renkte olmak üzere bayan elbisenin/ürünün hazırlanması konusunda sipariş verdiğini ve bunun üzerine müvekkili tarafından tüm siparişlerin kusursuz ve hatasız bir şekilde ihraca hazır hale getirilip, davacı firma çalışanları tarafından da kontrol edildikten sonra teslim alındığını, ihraç edilecek ürünler teslim alındıktan bir süre sonra müvekkilinin, davacı şirket tarafından arandığını ve İspanyada olan müşterisinin gri renkli ürünleri satın almadığının söylendiğini, bunun üzerine müvekkilinin ‘ürünlerde herhangi bir kusur ya da hata olmadığını, ürünlerine güvendiğini, teslim alındığında … firmasının çalışanlarının tüm kontrolleri yaptığını, durumu kabul etmemekle beraber gerekirse İspanya’ya gidip gerekli kontrolleri yapmak istediğini ve ürün bedenlerinde sorun varsa bedenlerini de kusursuz bir şekilde değiştirmek sadece 2 gününü alacağını’ söylediğini, bu konuşmanın üzerine müvekkilinin pasaport ve vize işlemlerini tamamladığını ve iddia edilen sorunu çözmek için İspanya’ya kadar gitmeyi dahi göze aldığını, ancak davacı şirket tarafından arandığını müvekkilinin 3-4 ay beklemesinin, ürünleri satacaklarının söylendiğini, bunun üzerine müvekkilinin beklediğini fakat davacı şirket tarafından herhangi bir ödeme gerçekleşmediğini, daha sonra yapılan görüşmelerde davacı şirketin imalat müdürü …’in, müvekkiline söz konusu ürünler için depolarında yer olmadığının, nasılsa bu ürünlerin satılacağının, müvekkilinin deposunda yer varsa bu ürünlerin geçici olarak müvekkilinin deposunda kalmasının ifade edildiğini, müvekkilinin ürünlerin geçici olarak deposunda kalmasını kabul ettiğini, davacı şirketin müvekkilinin işyerine (adedi, cinsi, bilirkişi, keşif ile de tespit edileceği üzere) 4 bin civarında gri renkte ürün gönderdiğini, (Depoda geçici olarak tutulmak üzere gönderilen ürünlerin adedi davacının iddiasının biraz altındadır.) lakin bu ürünlerin müvekkilinin iş yerinde olmadığı bir zamanda geldiğini ve kötüniyetli davacı yanca bu ürünler üzerinden fatura kesildiğini, geçici olarak depo kullanılacağı söylenmiş olsa da kendince ürün teslimatı yapıp fatura kesen kötüniyetli davacının üstelik faturasını kumaş bedeli üzerinden bile kesmeyip ürünün müşteriye satış fiyatı ve sözde zararlarını da faturaya yansıttığını, konu hakkında araştırma yapan müvekkilinin davacının söz konusu ürünleri İspanyadaki müşterisi/müşterilerine satamamasının nedeninin İspanyadaki müşterilerinin siparişini davacının geciktirmesi olduğu yönünde bilgiler aldığını, davacı tarafından müvekkilinin deposuna bırakılan ürünlerin aynı şekilde durduğunu, yapılacak bilirkişi incelemesi ile davacının hatalı imalat ve zayi iddiasının gerçeğe aykırı olduğunun ortaya çıkacağını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, somut olayda davacı iş sahibinin süresinde ayıp ihbarında bulunmadığı değerlendirilerek talebinde haklı olmadığı düşünülebilirse de; diğer yandan ayıplı ürünlerin davacı tarafından davalıya iade edildiği, ayıplı ürünlerin bedelini ve yurt dışı gümrük masrafları ile navlun bedelini içeren faturanın da davalıya tebliğ edildiği, davalı tarafça faturaya ve ürünlerin teslimine itiraz edildiğine ilişkin bir delil sunulmadığı, ürünlerin geçici olarak depoda kalmak üzere bırakıldığı yönündeki davalı savunmasının somut olaya uymadığı gibi, bir delille de desteklenmediği, 68.519,58 TL tutarındaki faturanın davalı tarafından yapılan iş ve yapılan kısmi ödemeler sonucunda toplam 47.002,70 TL tutarlı kısmının davalı tarafından ödendiği nazara alındığında, artık ürünlerin ayıplı olduğunun davalı tarafından kabul edilerek davacıdan alındığı ve ürün bedelleri ile gümrük masrafları ve navlun bedelini içeren faturayı da kabul ettiği değerlendirilerek bu faturadan kalan 21.516,88 TL yönünden davalının davacıya borçlu olduğunun kabulünün gerektiği ve alacak miktarı bilirkişi teknik incelemesi ile tespit edilmiş olup, likit olmadığından icra inkar tazminatı istenemeyeceği gerekçesiyle davanın kabulüne, Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında yapılan takibe davalının asıl alacak yönünden itirazının iptaline, takibin asıl alacak üzerinden devamına, icra inkar tazminatı talebinin şartları oluşmadığından reddine karar verilmiştir. Davacı vekili katılma yoluyla verdiği istinaf dilekçesiyle, müvekkilinin alacağının usulüne uygun tutulmuş müvekkili şirket ticari defter ve kayıtları ile sabit olduğunu, bu nedenle davalının icra inkar tazminatı ile sorumlu tutulmasına karar verilmesi gerekirken bu yöndeki taleplerinin reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davalı vekili istinaf dilekçesiyle, davacı yanın iddia konusu ayıbı süresinde bildirmediğini, tüm delilleri ve tanıkları ile söz konusu faturaya ve ürün teslimine itiraz ettiklerinin kanıtlandığını, tanık beyanlarından davacı tarafın kötü niyetli yaklaşıp ürünlerin geçici olarak depoda kalmak üzere bırakıldığının sabit olduğunu, öte yandan mahkeme 68.519,58 TL tutarındaki faturanın davalı tarafından yapılan iş ve yapılan kısmi ödemeler sonucunda toplam 47.002,70 TL tutarlı kısmının davalı tarafından ödendiğini belirtilmiş ise de söz konusu borcun taraflarınca kabul edilmediğini, müvekkilinin hatalı işlem/ürün yapmadığını, tüm ürünlerin davacının çalışanları tarafından kontrol edildikten sonra teslim alındığını, davacının itiraz süresinden sonra hata iddiasında bulunduğunu, davalının depo bahanesiyle müvekkilini kandırıp ürünleri teslim ettiğini, faturada ise müvekkilinin imzasının olmadığını, bu haliyle teslimin hukuki anlamda gerçekleşmediğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla kesilecek faturanın kumaş ücreti üzerinden olması gerektiğini, bilirkişi tarafından inceleme konusu malların ölçümleri ve olması gereken ölçümleri arasındaki farklılıkların denetlenebilir şekilde ortaya koyulamadığını, incelemede uygulanan AQL 2, 5 metodunun yanlış uygulandığını, AQL 2,5 metoduna kaç nolu kutudaki hangi elbiselerin seçildiğinin belirtilmediğini, seçilen elbiselerin ve ölçümlerinin fotoğraflanmadığını, karşılaştırılmadığını, sayımların yanlış yapıldığını ve sonuç olarak hatalı olarak ayıplı olduğu kanaatine ulaşıldığını, müvekkilinin iş yerine gidildiği halde defterleri-evraklarının incelenmediğini ve rapora esas alınmadığını, davalı tanıklarının da malların ayıplı olmadığı yönünde beyanı bulunmasına rağmen, davacı tanıklarının beyanlarının göz önüne alındığını, bilirkişinin de davacının ayıp ihbarının süresinde olmadığı yönünde görüş bildirdiğini, davacı yanın ayıbı süresinde bildirmediği için tüm şeçimlik haklarını kaybettiğini belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur.Uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470. ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı yüklenici, davalı ise taşerondur.Taraflar arasında yapılan sözlü anlaşma uyarınca davalı taşeron sıfatıyla, davacı yüklenicinin teslim ettiği toplam 9055 adet … Peru Modeli lacivert ve gri renk bayan elbiselerinin dikim, ütü ve paket işini yapma işini üstlenmiştir. Davacı, teslim alınan ürünlerin İspanyadaki Lefties adlı firmaya gönderildiğini, iki varyanttan oluşan siparişin bir bölümünün yurt dışı müşterisi tarafından kabul edildiği halde diğer 4.496 adet gri elbiselerin dikiş hatası nedeniyle iade edildiğini belirterek iade edilen ayıplı mal bedeli için kesilen ve davalıya tebliğ edilen fatura bedelinden ödenmeyen kısmın tahsilini talep etmiş, davalı ise ayıp ihbarının süresinde yapılmadığını savunmuştur. Davacı yüklenici tarafından davalı taşeron hakkında fatura alacağına istinaden Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile 21.516,88 TL asıl alacak ile 586,26 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 22.103,14 TL alacağın tahsili için icra takibi yapıldığı, davalının itirazı üzerine takibin durdurulduğu, davacı yanca asıl alacak yönünden itirazın iptali için eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasında sözleşmenin varlığına ve bedeline yönelik bir ihtilaf bulunmamaktadır. Yanlar arasındaki ihtilaf; işin ayıplı yapılıp yapılmadığı ve ispatı noktasında toplanmaktadır. Kural olarak, eserin sözleşmeye uygun olarak tamamlanıp teslim edildiğini ispat yükü yüklenicidedir. TMK’nın 6. maddesinde düzenlenmiş olan genel ispat şuralından çıkarılan bu sonuç, Yargıtay ( Kapatılan ) 15. Hukuk Dairesi’nin bir çok kararında “kural olarak eser sözleşmelerinde eserin teslimini, sözleşmeye ve tekniğine uygun olup olmadığını kanıtlamak yükleniciye aittir.” şeklinde ifade edilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre; taraflar, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptir (HMK 189/1). İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir (HMK 190/1). Somut olayda anılan kanun maddelerinden teslim edilen eserin ayıplı ve/veya eksik olduğunun ispat yükünün davacı yükleniciye ait olduğu sonucu çıkmaktadır. Eldeki davada mahkemece isabetli olarak süresi içinde ayıp ihbarı yapıldığı tespit edilmiş olsa da, davacı şirket ayıbın varlığını, derecesini ve niteliğini de ispatlamak zorundadır. Kural olarak, maddi vakıa niteliğinde bulunan ayıplı imalat savunmasının her türlü delille ispatlanması mümkünse de, teknik bir konu olan ürün üzerindeki ayıbın varlığı, derecesi ve niteliği, bilirkişi incelemesini zorunlu kılmaktadır.Bu kapsamda yapılan incelemede mahkemece mahallinde 12/10/2018 tarihinde yapılan keşif akabinde tekstil mühendisi … ile mali müşavir … tarafından hazırlanan 26/12/2018 tarihli bilirkişi kurul raporunda; davacı tarafından sunulan ticari defterlerin TTK ve VUK hükümleri doğrultusunda sahibi lehine delil niteliğine haiz olduğu, davacının 10/11/2017 takip tarihi itibariyle davalıdan 21.516,88 TL alacaklı durumda olduğu, gerek tanık beyanları ve gerekse dosya kapsamındaki bilgilerden söz konusu ayıplı olduğu iddia edilen ürünlerin ve ürünlere ilişkin düzenlenen faturanın davalıya teslim edildiğine ilişkin herhangi bir çekişme bulunmadığı, AQL 2,5 metoduna göre 4.496 adet ürün için 200 adet ürüne bakılması gerektiği, 200 adet üründen 10 adet majör hata ve 14 adet minör hata çıktığından ürünün kabul edileceği, bütün partiyi temsilen rastgele seçilen ürünlerin ölçü tablosuna göre kontrol edildiği, yapılan ölçümler sonucunda L beden elbisenin pervazlarının alt taraf uzunluğunun 7,5 olması gerekirken 8 cm den fazla, S ve M beden elbisenin pervazlarının alt taraf uzunluğunun 7 cm olması gerekirken 7,5 cm’den fazla olan ürünlerin bulunduğu, tolerans dışı ürünlerin miktarının 200 adet üründen 18 adet ürüne karşılık geldiği, elbiselerin ölçü tablosuna göre dikilmemesinin elbisedeki pervazın sarkmış görünmesine sebep olduğundan majör hata olarak kabul edildiği, AQL 2,5 metoduna göre ayıplı ürün sayısı kabul edilebilir limitin üzerine çıktığından 4496 adet bayan elbisesinin ölçü yönünden ayıplı olduğu, ölçü hatası mezurayla ölçülerek anlaşılabileceğinden açıp ayıp olduğu, davacının açık ayıplı ürünler kendisine teslim edilince kontrol ettiği, ancak ayıpların farkına varmadığından ayıplı haliyle kabul ederek yurt dışı müşterisine gönderdiği, yurt dışı müşterinin kontrolü sonucu ürünlerin ayıplı olduğunun anlaşıldığı ve davacı tarafından davalıya ayıp ihbarında bulunulduğu, bildirilmiştir. Aynı kurul tarafından düzenlenen 01/07/2019 tarihli ek raporda, kök raporda incelenen defterlere göre davacı tarafın cari hesap bakiyesini oluşturan 685.519,58 TL tutarındaki 26/09/2016 tarihli 242315 numaralı faturanın davalı tarafından yapılan iş ve yapılan kısmi ödemeler sonucunda toplam 47.002,70 TL tutarlı kısmının davalı tarafından ödendiği, buna göre davacının “ihbarın süresinde olup olmadığının bir öneminin bulunmadığı” yönündeki itirazının mahkemeye ait olduğu, davalının fason dikim işlemini yapıp davacıya teslim ettiği 4496 adet bayan elbisesinin ölçü yönünden ayıplı olduğu, ölçü hatasının mezurayla ölçülerek anlaşılabilecek açık ayıp olduğu, davacının ayıplı ürünler kendisine teslim edilince kontrol ettiği, ancak ayıpların farkına varmadığından kabul ederek yurt dışı müşterisine gönderdiğini, davacının yurt dışı müşterisinin konrolü sonucu ürünlerin ayıplı olduğunun anlaşıldığı ve davacı tarafından davalıya ayıp ihbarında bulunulduğu, ayıplı ürünlerin davalı tarafından teslim alındığı ve 68.519,58 TL tutarındaki 26/09/2016 tarihli 242315 numaralı faturanın ayıplı 4496 adet bayan elbisesi için davalıya kesildiği, bu durumda davalının 68.519,58 TL tutarındaki 26/09/2016 tarihli … numaralı faturayı davalıya yansıtıp yansıtamayacağının mahkemenin takdirinde olduğu bildirilmiştir. Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olayda, bilirkişi kurulunca sözleşme ve dava konusu olan ürünlerden ayıplı olduğu iddia edilen 4496 adet gri renkli elbisenin tamamı üzerinde inceleme yapılması gerekirken bu ürünlerden sadece 200 adeti üzerinde inceleme yapılması ve mahkemece de eksik inceleme sonucu hazırlanan rapora itibar edilerek yazalı şekilde karar verilmesi Yargıtay yerleşik içtihatları ile usul ve yasaya aykırılık oluşturmuştur. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine ve davacı vekilinin istinaf talebi hakkında bu aşamada değerlendirme yapılmasına yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davalı vekilinin istinaf tabelinin kısmen KABULÜNE, davacı vekilinin istinaf başvurusunun bu aşamada incelenmesine YER OLMADIĞINA, 2-Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 31/10/2019 tarih, 2017/625 Esas, 2019/1159 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Taraflarca yatırılan istinaf karar harçlarının istek halinde yatırana İADESİNE, 5-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda DİKKATE ALINMASINA, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 06/07/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.