Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2020/875 E. 2020/1521 K. 16.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/875
KARAR NO: 2020/1521
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/10/2018
NUMARASI: 2017/561 Esas, 2018/913 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın iptali
KARAR TARİHİ: 16/12/2020
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Dava, taraflar arasında düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye iş bedeli alacağının tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali talebine ilişkin olup; mahkemece, ispatlanamayan davanın reddine dair verilen karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekili, taraflar arasında yapılan eser sözleşmesi gereğince davalı tarafça, 02.01.2015 tarih … nolu faturada belirtilen malların satın alındığını, müvekkili tarafından malların davalıya teslim edildiğini, müvekkilinin sözleşme gereğince üzerine düşen edimini yerine getirdiği halde faturada yazılı malların bedellerinin davalı tarafça ödenmediğini bunun üzerine davalı hakkında bakiye iş bedelinin tahsili için İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasından icra takibi yapıldığını, davalının haksiz itirazı üzerine takibin durdurulduğunu ileri sürerek itirazın iptaline, takibin devamına ve davalı aleyhinde %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı adına, dava dilekçesi usulüne uygun olarak tebliğ edilmesine rağmen cevap dilekçesi sunmamıştır. Mahkemece, davacı, dava dilekçesinde gösterdiği gerekçelerle dava açmış ise de davanın esasını teşkil eden faturaya dayalı alacak iddiası ile icra takibine yapılan itirazın iptali talebi bakımından mahkemece istenebilecek miktarın tespiti ve davacı tarafından delil olarak dayanılan ticari defterlerin incelenmesini gerektiren bir konu olması nedeniyle bilirkişi inceleme hususunda ara karar oluşturup, ara kararda bilirkişi görevlendirilip, bilirkişi için gerekli olan masraf bakımından kesin süre verilmesine rağmen bu süre içinde giderin tamamlanmasından dolayı inceleme yapılamadığı ve verilen ihtarat gereği davacı tarafın bu delile dayanmaktan vazgeçmiş sayıldığı, bu hali ile de davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesiyle, bilirkişi incelemesi bakımından gereken eksik gider avansının tamamlanması için taraflarına iki haftalık normal süre mi, yoksa iki haftalık kesin süre mi verildiği hususunda çelişki yaratıldığını, dolayısıyla mahkemece taraflarına usule uygun bir kesin süre verilmediğini, üstelik davayı hiçbir surette takip etmeyen, dava konusu alacağın mevcut olmadığına ilişkin hiçbir delil sunmamış olan davalı lehine yorum yaparak davanın esastan reddine karar verilmesinin usul, yasa ve hakkaniyete aykırı olduğunu, belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye iş bedeli alacağının tahsili amacıyla başlatılan genel haciz yolu ile takipte ödeme emrine itirazın iptali, takibin devamı ve icra inkar tazminatı tahsiline ilişkindir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470. ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı yüklenici, davalı ise iş sahibidir. Mahkemece, 04.04.2018 tarihli oturumda, 11 nolu ara kararda, “Bilirkişi olarak mahkememizce uzmanlığı bilinen …’un, 700,00 TL ücretle görevlendirilmesine, giderlerin avanstan eksik kalan yönünden davacı tarafça 2 hafta içerisinde karşılanmasına,” şeklinde karar verilmiş, devamında “Bilirkişi ücreti ile tebliğ giderlerinin ve rapor tebliğ giderinin (avanstan eksik kalan kısım yönünden) 2 haftalık kesin süre içerisinde davacı vekilince karşılanmasına, aksi taktirde HMK md. 324/2 ve Yön. m. 45/4 gereğince bu delilden vazgeçmiş sayılacağının ihtarına, (ihtarat yapıldı)” şeklinde ara karar oluşturulmuş, karar celsesinde de ihtara rağmen kesin süre içerisinde eksik gider avansının yatırılmadığından ve davada ispat yükünün davacı taraf üzerinde olduğu gerekçesiyle ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 120. maddesinde; “Davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığı’nca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Avansın yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması halinde, mahkemece, bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verilir.” hükmü bulunmakta, aynı kanunun 324. maddesinde ise; “Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi halde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır. Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işler hakkındaki hükümler saklıdır.” ve ayrıca 03.04.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliği’nin 45. maddesinde ise; “Davacı, yargılama harçları ile her yıl bakanlıkça çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Gider avansı, her türlü tebligat ve posta ücretleri, keşif giderleri, bilirkişi ve tanık ücretleri gibi giderler için davacıdan alınan meblağı ifade eder. Adli yardım talebiyle açılan dava ve işlerde adli yardım konusunda bir karar verilinceye kadar harç, gider ve delil avansı alınmaz. Kanunlardaki özel hükümler saklıdır. Gider avansının yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması halinde, mahkemece bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verilir. Dava şartı olan gider avansının yatırılmaması veya tamamlanmaması halinde, dava, dava şartı yokluğundan reddedilir. Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Delil avansı, tarafların dayandıkları delillerin giderlerini karşılamak üzere mahkemece belirlenen kesin süre içinde ödemeleri gereken meblağı ifade eder. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. Taraflardan biri avans yükümlülüğünü yerine getirmediğinde, diğer taraf bu avansı da yatırabilir. Delil avansını yatırmayan taraf, o delilin ikamesinden vazgeçmiş sayılır. Tarafların üzerinde tasarruf edemeyecekleri dava ve işlerle, kanunlardaki özel hükümler saklıdır…” hükmü bulunmaktadır. Bu hükümlerden de anlaşılacağı üzere; hakim, gider avansı ile delil avansını ayırmalı ve buna göre değerlendirme yapmalıdır. Bu aşamada mahkemece verilecek süreler hakkında açıklama yapmak faydalı olacaktır. Bilindiği üzere; davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine ve tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler, açıkça belirtilenler dışında kesindir. Bu nedenle HMK 90. maddesinin açık hükmünde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler Hakim tarafından azaltılıp çoğaltılamaz. Buna karşın, HMK’nın 94/2. maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulî kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun ve isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir. Savunma hakkı Anayasa’nın 36. maddesi ile güvence altına alınmıştır. Buna göre herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı merciileri önünde iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Adil yargılanma hakkı hak arama özgürlüğünün uygulamaya yönelik uzantısı niteliğindedir.( bkz. Yargıtay15.H.D.’nin 05.11.2020 tarih, 2020/1910 Esas, 2020/2920 Karar sayılı kararı,Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 17.06.2013 tarih, 2012/4512 Esas, 2013/3907 karar sayılı kararı) Kesin süreye ilişkin ara kararın açık bir şekilde yazılması, kararın ilgilisi tarafından anlaşılabilir olması gerekmektedir.. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 17.06.2013 tarih, 2012/4512 Esas, 2013/3907 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere “…Taraf, verilen kararın kapsamı ve sonuçları hakkında tereddüde düşürülmemelidir.” Somut olayda, mahtemece 04.04.2018 tarihli oturumda, 11 nolu ara kararda, davacı vekiline gider avansı yatırılması için kesin süre verildiği anlaşılmakta ise de; verilen bu sürenin belirtilen ilke ve esaslara uygun olmadığı anlaşılmaktadır. Bilirkişi incelemesi için eksik gider avansının tamamlanması konusunda davacı tarafa önce dördüncü paragrafta yazılı olduğu şekilde iki haftalık normal süre verilmiş, aynı ara kararının beşinci paragrafında ise iki haftalık kesin süre verildiği yazılarak taraf tereddüte düşürülmüştür. Kaldı ki, ara kararda eksik gider avansı kalem kalem de açıklanmamıştır. Bu nedenle, usul ve yasaya uygun olarak verilmemiş bir kesin mehil sonucunda davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Verilen kesin sürenin usul ve yasaya uygun olmaması nedeniyle hukuki sonuç doğurmayacağından, Mahkemece yapılacak iş; davacı tarafa yukarıda belirtilen ilke ve esaslara uygun şekilde yeniden süre verilerek, toplanan delillerin değerlendirilmesi ve sonucuna uygun bir karar vermekten ibarettir. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, 2-İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08/10/2018 tarih, 2017/561 Esas, 2018/913 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine İADESİNE, 5-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda DİKKATE ALINMASINA, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 16/12/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.