Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2020/755 E. 2023/651 K. 31.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/755
KARAR NO: 2023/651
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/10/2019
NUMARASI: 2018/518 Esas, 2019/745 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın iptali
KARAR TARİHİ: 31/05/2023
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Dava; taraflar arasında düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye iş bedeli alacağının tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali, takibin devamı ve icra inkar tazminatı talebine ilişkin olup; mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı davalı vekilince istinaf talebinde bulunulmuştur. Davacı vekili, taraflar arasında imzalanan sözleşmeler ile davalcının davalı şirkete malzeme teslimi, imalat ve otomasyon sistemi kurulması gibi hizmetleri verme yükümlülüğü altına girdiğini, taraflar arasında meydana gelen ticari ilişki neticesinde, davalı şirket ile 29/06/2017 tarihinde 2 adet icap kabul niteliğinde sözleşme imzalandığını, müvekkili davacı yanca iş bedeline istinaden davalı adına 24/08/2017 tarih, … nolu KDV dahil 19.470,00 TL, 24/08/2017 tarih, … nolu KDV dahil 2.360,00 TL ve 25/08/2017 tarih, … nolu KDV dahil 1.811,87 TL bedelli toplam 23.641,87 TL tutarında açık fatura kesildiğini, cari hesap borcunun ticari defterlerde de kayıtlı olduğunu, davalı şirketin kesilen açık faturaların içeriğine itiraz etmeyerek cari hesaba mahsuben 10.000,00 TL ödeme yaptığını, bakiye kalan alacağın ise ödenmediğini, bunun üzerine müvekkili tarafından davalı hakkında ödenmeyen bakiye iş bedeli alacağının tahsili için İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasıyla ilamsız takip yapıldığını, ancak davalının haksız itirazı üzerine takibin durdurulduğunu ileri sürerek itirazın iptaline, takibin devamına ve davalı yanın icra inkar tazminatı ile sorumlu tutulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, müvekkilinin davacının dosyaya sunduğu sözleşme ve hak ediş belgelerine itiraz ettiğini, hakediş belgesinin taslak metin olup, eksiklikler dolayısıyla kabul edilemeyeceğini, teknik gereklilikleri tamamlanmadan yapılan işin kesin kabulünün ve teslimatının yapılamayacağını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, bilirkişi tarafından taraf defterleri üzerinde yapılan incelemeyle saptanan 13.641,87 TL miktarlı borç, borcun kaynağı faturaların her iki tarafın ticari defterlerinde kayıtlı olması, faturalara itiraz edilmemiş olması ve davalı yanca sipariş sürecinde ve fatura tarihlerinden sonra kısmi ödemeler yapılmış olması hususları hep birlikte değerlendirildiğinde davacının takip/dava konusu fatura bedellerini talep etmekte haklı olduğu, diğer yandan davacı- alacaklının, davalı- borçluyu temerrüde düşürdüğüne ilişkin herhangi bir somut delil sunmamış olması karşısında asıl alacak haricindeki ferilere yapılan itiraza ilişkin iptal talebi yerinde olmadığı ve faturaya dayanılarak yapılan icra takibine konu olan alacağın likit ve itirazın haksız olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile, davalı yanın İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasına vaki itirazının 13.641,87 TL asıl alacak yönüyle iptaline, takibin asıl alacağa değişen oranlarda avans faizi yürütülmesi suretiyle kaldığı yerden devamına, fazlaya ilişkin yerinde görülmeyen istemin reddine, hükmolunan alacağın %20’si nispetinde hesap ve takdir olunan 2.728,37 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesiyle, faturaya dayandırılan alacağın ispatlanabilmesi için faturanın ya da sevk irsaliyesinin varlığının tek başına yeterli olmadığını, faturanın ticari defterlere işlenmesinin dahi, malın tesliminin gerçekleştiğini ya da hizmetin eksiksiz olarak ifa edildiğini kesin olarak göstermediğini, zira, taraf şirketler arasındaki güven ilişkisi nedeniyle bu faturaların hizmetin tamamlanmasından önce muhasebe kayıtlarına alınmasının mümkün ve hatta ticari hayatta sıklıkla görülen bir durum olduğunu, davacı tarafından dosyaya sunulan faturaların irsaliyeli fatura niteliğinde olmasına rağmen teslim alan ve teslim eden imzalarını içermediğini, bu noktada, davacı tarafça dosyaya sunulan hakediş tablosu ile ilgili olarak taraflarca mutabakata varılmadığını ve karşılıklı olarak imza aşamasına geçilemediğini, davacı tarafından sözleşme ile kararlaştırılan iş kapsamında, üzerine düşen edimini tam ve gerektiği gibi yerine getirilmediğini, davacının, kullanılacak malzemeye dair marka, model, teknik özellikler ve sair hususlarda müvekkilinin onay ve görüşünü almadan tek taraflı kararı ile işi yürütmeye çalıştığını, malzemenin, kendi özelliğine göre uygulanması gereken kalite ve uygunluk testlerinden geçirildiğine dair sertifika sunulmasının istendiğini ancak bu belgelerin müvekkiline sunulmadığını, yine, yapılan otomasyon sistemi ile ilgili kullanılan programın lisansının alınmaması ve kullanıcı eğitimlerinin tamamlandığına dair sertifika ibraz edilmemesi, malzeme ve imalatların imzalı saha sevklerinin bulunmaması, projeye uyumluluk durumunu içeren kodlama ve işaretleme işlemlerinin tamamlanmaması, yedek parça listeleri ve yedek parça tedarik garantilerinin eksik olması gibi aykırılıklar işin tamamlanmadığını ve hizmetin gereği gibi ifa edilmediğini gösterdiğini, eksikliklerin giderilmesi için davacı tarafla iletişime geçilmeye çalışıldığını ancak herhangi bir geri dönüş alınamadığını, bu hususların cevap dilekçelerinde bildirilmesine karşın mahkemece bu yönde herhangi bir araştırma yapılmaksızın yalnızca ticari defterler üzerinde yapılan inceleme ile hüküm tesis edildiğini, tüm bu eksikliklerin yanı sıra, işin programlanması ve sürecin yönetilmesi için proje (elektrik tek hat şeması, mcc, plc ve otomasyon panosu gibi) hazırlanması gerekirken, davacı tarafça proje hazırlanmadığı gibi kademe kademe onay formu düzenlenerek müvekkili ile mutabakat da yapılmadığını, taraflar arasında sözleşmelerde, onay formu düzenlenmesi gerektiğine dair hüküm bulunmasına rağmen bu yükümlülüğün de davacı tarafından yerine getirilmediğini, bu sebeplerle işin kesin kabulü ve teslimi sağlanamadığından, davacı tarafın ücrete hak kazanamadığını, müvekkili tarafından yapılan bir kısım işe karşılık kısmi ödeme yapılmasına rağmen, kesin kabul için gerekli işlerin yapılmaması ve eksikliklerin giderilmemesi nedeniyle davacıya tam ücretin ödenmesinin söz konusu olmadığını, mahkemesince kısmi ödeme yapılmış olmasının borcun kabulü olarak yorumlanmasının da hatalı olduğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470. ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı yüklenici, davalı ise iş sahibidir Taraflar arasında imzalanan sözleşmeler ile davacı yüklenici sıfatıyla, davalı şirkete malzeme teslimi, imalat ve otomasyon sistemi kurulması gibi hizmetleri verme yükümlülüğü altına girmiştir. Davacı yanca alacağa esas olmak üzere dosyaya 3 adet fatura, cari işlem raporu ve her iki taraf imzalarını havi sipariş teklif formu sunulmuştur. Davacı yüklenici yanca davalı iş sahibi hakkında cari hesap alacağına istinaden 13.641,87 TL asıl alacak ve 779,83 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 14.421,70 TL alacağın tahsili için ilamsız takip yapıldığı, davalının vekili aracılığıyla icra dosyasına sunduğu 11/05/2018 tarihli dilekçesiyle borca ve takibe itiraz ettiği, bu itiraz üzerine takibin durdurulduğu anlaşılmaktadır. Takibe dayanak teşkil eden faturalar 3 adet olup, takibin dosyada mübrez bu faturalar üzerinden başlatıldığı görülmektedir Dosyada bulunan bilirkişi raporunda tarafların ticari defterlerinin delil niteliğinde olduğu, taraflar arasında kesilen 3 adet irsaliyeli açık fatura ve bu faturada yazılan mallar yönünden bir ihtilaf olmadığı, davalı şirketin oluşan cari hesaba mahsuben EFT ile banka yoluyla, davacı firmaya 2 adet havale ile ödeme yaptığı, taraflar arasında imzalanan 2 adet sözleşme olduğu, davacı şirketin alacağın tahsili için davalıya ihtarname çekip temerrüde düşürmediği, taraflar arasında teamülün oluşmadığı, davacı firmanın 23/09/2017 tarihinde oluşan cari hesaba 26/04/2018 tarihinde İstanbul … İcra Müdürlüğü’nde … Esas sayılı dosyasıyla 13.641,87 TL alacak üzerinden icra takibi yaptığını, tarafların ticari defterlerinde aynı bedel üzerinden muhasebe kaydı bulunduğu, ibu konuda htilaf bulunmadığı, takip talebinde belirtilen 23/09/2017 tarihinden 26/04/2018 takip tarihine kadar, 13.641,87 TL asıl alacağa takip talebiyle bağlı kalarak %9.75, ticari faizin 779,58 TL dahil edildiğinde 14.421,45 TL toplam alacağı olacağı belirtilmiştir. Davalı yanın istinaf itirazlarının incelenmesi kapsamında öncelikle davalı yanın cevap dilekçesinde ileri sürdüğü eksik ve ayıplı iş iddiası yönünden cevap dilekçesinin süresinde verilip verilmediği hususunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Bu kapsamda yapılan incelemede; dava dilekçesinin tebliğinde, davalının 2 hafta içinde davaya cevap verebileceğinin ihtarının gerektiği HMK’nın 122. Maddesinde düzenlendikten sonra aynı süreye “Cevap Dilekçesi Verme Süresi” başlıklı 127.maddesinde tekrar yer verilerek ” cevap dilekçesini verme süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Bu aşamada vurgulamak gerekir ki, HMK’nın 122. Maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere cevap süresi, Kanun tarafından düzenlenmiş kesin bir süre haline getirilmiştir. Bu hakkını kullanmayan, yani süresi içinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkar etmiş sayılacaktır. ( HMK 128.madde) HMK’nın 145.maddesinde belirtilen ve tarafın etki alanı dışında kalan çok özel durumlar dışında, sonradan delil sunulması halinde bu delillerin dikkate alınamayacağı düzenlenmiştir. AİHS’nin 6.maddesinde adil yargılamanın etkin ve makul bir süre içindi bitirilmesi için 6100 sayılı HMK’da düzenlemelere yer verilmiş olup, bu bağlamda delil gösterilmesi dilekçelerin teatisi (dava, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap) aşamasına hasredilmiştir. Tarafların Kanunda belirtilen bu sürelerden soınra delil gösterebilmeleri ancak iki yasa maddesinde belirtilen hallerle sınırlıdır. Bunlar da; iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesini düzenleyen 141.madde ile sonradan delil gösterilmesinin hüküm altına alındığı 145.maddesindeki durumlardır. Kanun koyucu, tarafların kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyecek olmalarını emredici bir düzenlemeyle (HMK 145.madde) benimsedikten sonra, bunun istisnalarını da belirtmiştir. Buna göre, ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilecektir. Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; dava dilekçesinin davalıya usulüne uygun olarak 06/07/2018 tarihinde tebliğ edildiği, davalının yasal süresi içinde veya sonrasında dosyaya cevap dilekçesi sunmadığı, buna rağmen mahkemece 27/11/2018 tarihli celsenin 2 nolu ara kararı ile davalı şirket temsilcisine cevap dilekçesinde belirttiği delilleri sunmak üzere 2 haftalık süre verildiği, bir sonraki 06/05/2019 tarihli celsede 2 numaralı ara karar ile süresi içinde cevap dilekçesi sunmayan davalının münkir ilan edilmesine, bu kapsamda sunulan dilekçesinin beyan dilekçesi olarak değerlendirilmesine karar verildiği, davalının vekili aracığıyla icra dosyasına sunduğu itiraz dilekçesinde eksik ve ayıplı iş iddiasında bulunmadığı ve olayda HMK’nın 145. Maddesinde sayılan istisnai durumların bulunmadığı hususları gözetildiğinde mahkemenin davalı yanın ön inceleme aşamasından sonra ibraz ettiği beyan dilekçesindeki eksik ve ayıplı iş iddiasının dinlenemeyeceği yönündeki gerekçesi isabetli olmuştur. HMK’nın 357/1.maddesi gereğince kamu düzenine aykırılık gibi reesen gözönünde bulundurulması gereken haller dışında ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar istinaf aşamasında dinlenemeyeceğinden ve yeni delillere dayanılamayacağından davalı vekilinin istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü eksik ve ayıplı iş itirazı yönünden Dairemizce inceleme yapılması uygun görülmemiştir. Bu açıklamalar kapsamında; mahkemece alınan bilirkişi raporundaki tespitler doğrultusunda takip konusu 13.641,87 TL miktarlı borcun kaynağı faturaların her iki tarafın ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, faturalara itiraz edilmediği, davalı yanca sipariş sürecinde ve fatura tarihlerinden sonra kısmi ödemeler yapıldığı, bu itibarla davacının takip/dava konusu fatura bedellerini talep etmekte haklı olduğu gerekçesiyle davanın asıl alacak miktarı üzerinden kabulüne karar verilmesi dosya kapsamına göre usul ve yasaya uygun olmuştur. Açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzeni gözetilerek yapılan istinaf incelemesi sonucunda, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenler ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre, mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1. bendi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/10/2019 tarih ve 2018/518 Esas, 2019/745 Karar sayılı kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan REDDİNE, 2-Alınması gereken 931,88 TL nisbi istinaf karar harcından davalı tarafça peşin olarak yatırılan 232,97 TL harcın mahsubu ile bakiye 698,91‬ TL harcın davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,3-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 31/05/2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.