Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2020/315 E. 2023/208 K. 22.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/315
KARAR NO: 2023/208
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 31/10/2019
NUMARASI: 2017/1048 Esas, 2019/1164 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat
KARAR TARİHİ: 22/02/2023
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Asıl dava; taraflar arasında düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan ayıplı iş bedeli alacağının tahsili, karşı dava; bakiye iş bedeli alacağının tahsili talebine ilişkin olup; mahkemece asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın ise reddine dair verilen karara karşı taraf vekillerince istinaf talebinde bulunulmuştur.Davacı vekili, müvekkilinin, dikilmiş hazır 18.910 parça ürünü (elbise-konfeksiyon) davalıya taş baskı yapılması için teslim ettiğini, davalının yaptığı taş baskıda phthalates (kanserojen) maddesinin olduğunun yapılan testlerde ortaya çıktığını, durumun derhal davalıya bildirildiğini, ancak sonuç alınamayınca bu sefer Bakırköy … Noterliği’nin 01/11/2017 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile sözleşmeden dönüldüğünün ve zararın ödenmesinin talep edildiğini, ancak davalının olumlu bir cevap vermediğini, davalının yaptığı işte kaliteli malzeme kullanmayıp, insan sağlığına zararlı malzeme kullanmasından dolayı ihbar süresine bağlı olmaksızın meydana gelen müvekkil zararından sorumlu olması gerektiğini, kaldı ki müvekkilinin süresinde derhal durumu davalıya ihbar ederek sözleşmedin döndüğünü davalıya bildirdiğini, davalı yanca işin ayıplı yapılmasından dolayı ürünlerin ihraç edilemediği gibi iç piyasada da satılmasının mümkün olmadığını, ürünlerdeki bu ayıbın tadilat ile giderilmeyeceğini, yapılan iş ile ilgili müvekkilinin kabule zorlanmasının da hakkaniyete aykırı olacağını, bu nedenlerle müvekkilinin Borçlar Kanunu’nun 475/1. Maddesi uyarınca sözleşmeden dönme hakkını kullandığını, dava konusu 18.910 adet elbise kullanılamaz halde bulunduğundan ve satışı mümkün olmadığından bu ürünler için harcanan 49.000,00 TL kumaş bedeli ve 9.000,00 TL parça baskı bedelinin müvekkiline iadesinin gerektiğini, ürünlerin talep halinde davalıya iade edilebileceğini ileri sürerek fazlaya ilişkin tüm talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla sözleşmeden dönme taleplerinin kabulü ile, dava konusu 18.910 adet elbise için kullanılan 49.000,00 TL kumaş bedeli ve 9.000,00 TL parça baskı bedeli olmak üzere toplam 58.000,00 TL’nin ihtar tarihinden itibaren işleyecek reeskont avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, müvekkili firmanın fason işçilik yapan bir tekstil atölyesi olduğunu, dava konusu taş baskı hakkında, davacı firmanın müvekkili firmaya verdiği numuneye göre, atölyece tedarik edilen malzeme ile “şahit numune” hazırlandığını ve davacı firmanın onayına sunulduğunu, bu numunelerin yalnızca davacı şirket için ve şahit numuneye göre hazırlanan ürünler olduğunu, şahit numune için gerekli olan hammadde, aksesuar ve malzemenin ithalatçı firmalardan tedarik edildiğini, müvekkili firmanın, tedarik ettiği malzemeyle hazırladığı şahit numunenin, davacı firma yetkilisi … tarafından onaylanması ile şahit numuneye göre seri üretime geçildiğini, müvekkili firmanın, kullandığı malzemenin %0,1 oranında kanserojen madde içerdiğini bilmesinin mümkün olmadığını, ayrıca davacı firma tarafından, sipariş tarihine kadar, müvekkili firmaya hangi maddelerin kullanılmayacağı ile ilgili bir uyarı veya bildirim de yapılmadığını, şahit numunenin onaylanmasından önce test yapılmasının tamamen davacı firma sorumluluğunda olan bir yükümlülük olduğunu, müvekkili firmanın örnek taş baskıları hazırlayarak davacı tarafa sunduğunu, örnek taş baskı ve fiyatın onaylanması üzerine seri üretime geçildiğini, aksi takdirde sipariş teklifinde belirtilen özellikler üzerinden alıcının onayını almadan seri üretime geçilmesinin hayatın olağan akışına da aykırı bir durum olduğunu, müvekkili firma tarafından hazırlanan taş baskı ve nakış numunelerinin, üretimden önce davacı firmanın yetkilisine teslim edildiğini ve 2 gün sonra fiyat ve ürün onayı ile seri üretime geçildiğini, davacı firmanın ilk ürün gönderme tarihinin 26/09/2017 ve son gönderdiği ürünün ise 10/10/2017 tarihli olduğunu, davacının sunulan şahit numuneye göre üretime onay verdikten sonra, ürünleri kabul etmeyerek asıl kusurlu taraf olduğunu, bu sebeple müvekkili firmadan kumaş ve parça baskı bedeli talep edebilmenin yasal koşullarının bulunmadığı gibi anlaşılan ve onaylanan fiyat üzerinden müvekkiline olan borcunu ödemesinin gerektiğini, sözleşme ifa edildikten sonra, sözleşmeden caymanın belli şekle ve süreye bağlandığını, ihbara konu malın son kısmın 18/10/2017 tarihinde muhatap firma yetkilisine teslim edildiği hususunda bir uyuşmazlık bulunmadığını, malın teslim tarihinden itibaren 13 gün sonra ayıplı çıktığını belirttiğini, ancak 26/10/2017 tarihine kadar müvekkili firmaya usulüne uygun biçimde ayıp ihbarında bulunmadığını savunarak asıl davanın reddine karar verilmesini istemiş, karşı dava olarak da; süresinde karşı davacı firmanın yetkilisi tarafından onaylanan şahit numuneye uygun imal edilip teslim edilen ürünlerle ilgili müvekkili firmaya üretim aşamasında ve yasal sürede bir ayıp ihbarının yapılmaması nedeniyle müvekkilinin eser sözleşmesinden doğan 51.321,74 TL alacağının ihtarnamenin tebliğ tarihinden itibaren reeskont avans faizi ile birlikte davacıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Mahkemece, davacının dikilmiş hazır 18.910 parça ürünü (elbise-konfeksiyon) davalıya taşbaskı yapması için teslim ettiği, davalının yaptığı taş baskıda phthalates (kanserojen) maddesinin olduğunun yapılan testlerde ortaya çıktığı, bilirkişi raporunda da yapılan teknik incelemede, davalının iş yerinde bulunan 18.910 adet ürüne ait kesilmiş kumaş parçalarının davalı yanca taş baskı yapılan kısımlarında % 0,1 kabul limitinin üzerinde insan sağlığına zararlı madde olan fitalat içerdiğinden ayıplı olduğu, ayıbın davalının kusuru sonucu oluştuğu, kumaşta fitalat ayıbının, test yapılarak anlaşılabilecek bir ayıp olduğu, davacının muayene ve ayıp ihbarını işin olağan sürecine göre, süresinde yaptığı, dava konusu 18.910 adet ürüne ait kumaş parçalarının insan sağlığına zararlı kanserojen fitalat maddesi içerdiğinden piyasada değerlendirilemeyeceği, tamir ile de düzeltilemeyeceğinin tespit edildiği, bu tespitler yönünden bilirkişi raporuna itibar edildiği, bilirkişi raporunda davacının zararının 142.219,72 TL olarak hesaplandığı, davacı vekilince davalıya gönderilen Bakırköy … Noterliği’nin … yevmiye nolu, 01/11/2017 tarihli ihtarnamesinde, davacı tarafın ürünlerin taşbaskı nedeniyle ayıplı olduğunun, satılması ve onarılmasının mümkün olmadığının, bu nedenle sözleşmeden dönüldüğünün belirtildiği ve 49.000,00 TL kumaş bedeli ile 9.000,00 TL parça baskı bedeli olmak üzere toplam 58.000,00 TL’nin ödenmesi gerektiğinin ihtar edildiği, aynı ihtarnamede ürünlerin kullanılamaması nedeniyle davalıya iade edebileceğinin de bildirildiği, eldeki davanın da bu miktar üzerinden açıldığı, bu durumda davacının zararının 58.000,00 TL olduğunun belirlendiği, davalı tarafın, dava konusu üretimle ilgili “şahit numune” hazırlandığı ve onaya sunulduğunu, şahit numunenin, davalı firma yetkilisi … tarafından onaylanması ile şahit numuneye göre seri üretime geçildiği, davacının test sonuçlarını beklemeden seri üretime geçmeye onay vermesi nedeniyle kusurlu olduğunu savunduğu, bu durumda davacının müterafik kusurunun bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiği, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 52. maddesine (818 sayılı BK 44) göre zarar görenin zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkimin, tazminatı indirebileceği veya tamamen kaldırabileceği, olayda; davacının üretim devam ederken test sonuçlarının geldiğini, davalıya bildirilmesine rağmen davalının üretime devam ederek sonuçlandırdığını ileri sürdüğü, ancak davacı yanca davalıya bu yönde bir ihtaratta bulunduğuna ilişkin ispata yarar delil sunulamadığı, davacı tanıklarının bu yöndeki beyanlarına tek başına itibar edilmediği, kaldı ki test sonuçları alınmadan üretime başlanmasına onay verildiğinin anlaşıldığı, bu durumda taş baskı ürünlerinde kanserojen madde kullanan davalının, kullandığı malzemelerin niteliğini araştırmak ve bilmekle yükümlü olduğu, bunu yapmayan davalının, ürünlere test yaptırmasına rağmen test sonuçlarını beklemeden üretime onay veren davacının da zararın doğmasına veya artmasına sebebiyet verdiği, buna göre 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 52. maddesi (818 sayılı BK 44) gereğince davacının müterafik kusuru nedeniyle, tazminattan %20 oranında indirim yapılması cihetine gidildiği, kabul edilen davacı zararı olan 58.000,00 TL’ den %20 indirim yapılarak 46.400,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, ayıplı kumaşların davalıya iadesine karar verilmesi gerektiği, karşı davada, davalı yüklenicinin yaptığı işin ayıplı olması nedeniyle iş sahibinine teslim ettiği ürünlerin zarar gördüğü ve kullanılamaz hale geldiği nazara alındığında karşı davacının iş bedeli talebinde bulunamayacağı gerekçesiyle sıl dava yönünden; asıl davanın kısmen kabulü ile 46.400,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek navans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, ayıplı kumaşların davalıya iadesine, karşı davanın ise reddine karar verilmiştir. Davalı – karşı davacı … vekili istinaf dilekçesiyle, mahkeme kararına gerekçe yapılan bilirkişi raporuna yaptıkları itirazların hiçbirisinin değerlendirilmeden ve itirazları doğrultusunda ek rapor veya yeni heyetten rapor alınmadan eksik inceleme ile davanın kabulüne karar verilmesinin usulü eksiklik olduğunu, bilirkişi raporunda belirlenen ayıbın gizli ayıp olarak belirlendiğini, davacının ürünleri test için laboratuvara gönderdiği ve sonuçları beklemeden üretime onay verdiği hususunun dosyadaki maddi delillerle sabit olduğunu, davacının basiretli bir tacir gibi davranmadığı gibi ayıp ihbarını da zamanında yapmadığını, taraflar tacir olduğundan gizli ayıbın kanunun amir hükmü gereğince 8 gün içinde bildirilmesi gerektiğini, fakat davacı tarafın dava konusu malı 18/10/2017 tarihinde teslim almasına rağmen malın tesliminden 13 gün sonra malın ayıplı çıktığının belirlendiğini, 01/11/2017 keşide tarihli ihtarnameyle taraflarına ayıbın giderilmesine ilişkin ihtaratta bulunduğunu, yapılan ayıp bildiriminin süresinde olmadığını, kaldı ki davacı çalışanı …’ın mahkeme huzurunda verdiği ifadesinde, test sonuçları geldiğinde 1.500 adet ürün dışındaki üretimin tamamlandığı yönündeki ifadesinin iddialarını doğruladığını, mahkemece davacının test sonucunu beklemeden seri üretime onay verdiği hususu kabul edildikten sonra sorumluluk miktarında yalnızca indirime gitmesinin maddi hata olduğunu, davacının ayıp ihbarını laboratuvar sonucuna göre yaptığına göre, işin mahiyeti gereği çıplak gözle fark edilmeyecek bir ayıp olması nedeniyle, laboratuvar sonucu beklenilmeden şahit numuneye uygunluk talimatı verilmesi nedeniyle asıl kusurlunun davacı olduğunu, müvekkilinin tek sorumluluğunun davacı tarafından onaylanan şahit numuneye göre ürünleri hazırlaması olduğunu, dava konusu şahit numenin davalı … karşı davacı müvekkili tarafından ticari teamül gereği, seri üretime geçmeden evvel davacıya gönderildiğini, davacı tarafın temsilcisi tarafından seri üretime başlanabilir talimatı geldikten sonra seri üretime geçildiğini, söz konusu üretime geçilmeden önce davacı tarafın üretilen numune üzerinde gerekli inceleme ve araştırma yaptırdıktan sonra üretime geçilmesi yönünde talimat verilmesi gerekirken dürüstlük kuralına aykırı bir şekilde 18.000 parça üründen sadece 1.500 ürün kaldığında yani seri üretimin sona ermesine yakın kanserojen madde tespiti gerekçesiyle sözleşmeden dönmesinin ve müvekkilini mağdur etmesinin dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, davacının dava konusu ürünler ile ilgili yapacağı testin şahit numuneye onay verilmeden ve seri üretime başlanılmadan önce yapıp bitirmesi gerektiğini, müvekkili firmanın örnek taşbaskıları hazırlayarak davacı tarafa sunduğunu, onaylanması üzerine seri üretime geçtiğini, müvekkili firma tarafından hazırlanan taş baskı ve nakış numunelerinin, üretimden önce davacı firmanın yetkilisine teslim edildiğini ve 2 gün sonra fiyat ve ürün onayı ile seri üretime geçildiğini, hiçbir tacirin, ilerde alınıp, alınmayacağı belli olmayan ürün için hammadde ve malzeme alarak seri üretime geçmeyeceğini, sadece kendi tanıklarının değil davacı tanıklarının da üretime başlanmadan evvel müvekkilinin söz konusu üretime esas olacak numuneyi kendilerine gönderdiklerini ve seri üretime geçilmesine yönelik talimat geldikten sonra seri üretime geçildiğini ikrar etmiş olmalarına rağmen beyanların göz ardı edildiğini belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davacı – karşı davalı vekili katılma yoluyla verdiği istinaf dilekçesiyle, dava konusu işte ürünün üretim bandından alınarak labaratuvara gönderildiğini, aslolanın davalının kansorejen madde içeren madde kullanmaması olduğunu, davalının piyasada Çin’den ithal edilen kalitesiz ve ucuz olan taşları kullandığını, bu malların kanserojen içerdiğini bildiğini, müvekkilinin ayrıca davalıya kanserojen madde içeren taşların kullanılmamasını söylemesine gerek olmadığını, mahkemenin test sonuçlarının alınmadan üretime onay verildiğini belirttiğini, bu değerlendirmenin hatalı olduğunu, şahit numunenin rengi, görüntüsü, ölçüsü v.s. nin kontrolü için verilen bir numune olduğunu, şahit numunenin labaratuvara gönderilmeyeceğini, laboratuvara üretim bandından alınan numunelerin gönderildiğini, şahit numunenin labaratuvara gönderilmesi halinde üretimde kullanılan taşın aynı taş olup olmadığının bilinemeyeceğini, kişinin şahit numunede ayıplı olmayan ürünü kullanacağını, fakat üretimde ayıplı ürün kullanabileceğini, bunun önüne geçmek için ürünün üretim bandında iken herhangi bir aşamada rastgele örneklemeler alınarak labaratuvara gönderildiğini, olayda da böyle yapıldığını, olumsuz sonuç çıkınca derhal üretimin durdurulması talimatı verildiğini, buna rağmen davalı yanca üretime devam edildiğini, bilirkişi raporunda anlaşılacağı üzere müvekkilinin zararının 142.219,72 TL olarak hesaplandığını, açılan davanın kısmi dava olduğunu, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulduğunu, mahkemenin hakkaniyet indirimi yapmış olmasının hukuka aykırı olduğunu, olayda müvekkilinin kusurunun bulunmadığını belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470. ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Asıl davada davacı yüklenici, davalı ise taşerondur. Taraflar arasında davacı yanca üretilen tekstil ürünlerine davalı tarafça taşbaskı yapılması konulu eser sözleşmesi akdedildiği hususu tarafların kabulündedir. Yanlar arasında sözleşmenin içeriğine, bedeline ve davalı yanca taşbaskısı yapılan ürünlerin davacı yana teslim edildiği konusunda ihtilaf bulunmamaktadır.Uyuşmazlık; teslim edilen ürünlerde ayıp bulunup bulunmadığı, ayıplı üretim söz konusu ise tarafların kusur durumlarının tespiti noktasında toplanmaktadır.Davacı tüm ürünlerin gizli ayıplı olduğunu, ayıp ihbarının sözlü olarak davalı yana süresi içerisinde iletildiğini, bilirkişi kurul raporu ile de ayıbın varlığının teyit edildiğini ileri sürerek toplam zararının tahsilini talep etmiş, davalı ise ürünlerdeki ayıbın kendisine 01/11/2017 tarihli ihtarname ile bildirildiğini, son teslimat tarihinin 18/10/2017 olması nedeniyle ayıp ihbarının makul süre içinde yapılmadığını, kaldı ki gizli ayıbın kendileri tarafından bilinmesinin de mümkün olmadığını savunmuş, mahkemece tüm ürünlerdeki ayıp ihbarının süresinde olduğu kabul edilerek mütefarik kusur indirimi yapılmak suretiyle davacının zararının tahsiline karar verilmiştir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 02/02/1979 gün 1977/11-393 E., 1979/80 K. Sayılı kararı ile Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesi’nin 16/01/2013 tarih ve 2012/5835 E., 2013/129 K. sayılı ilamında esasları ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere; eser sözleşmesi iş sahibinin ödemeyi taahhüt ettiği ücret karşılığında yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi ve teslim etmeyi üstlendiği iki taraf için hak doğuran ve borç yükleyen bir sözleşmedir. Eser sözleşmesinde iş sahibinin asli borcu TBK’nın 470.maddesi çerçevesinde meydana getirilen eser karşılığında bir miktar pararın ödenmesi, yüklenicinin borcu ise eseri zamanında ve ayıpsız olarak imal ve teslim etmektir. Eser sözleşmesinde yüklenicinin ayıptan sorumluluğu TBK’nın 474 ile 478. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Yüklenicinin ayıptan sorumlu olabilmesi için eserin iş sahibine teslim edilmesi, eserin ayıplı olması, eserin iş sahibi tarafından kabul edilmemiş veya kabul edilmek zorunda olunmaması, eserin iş sahibi tarafından muayene ve ihbar külfetinin yerine getirilmiş olması, eserdeki ayıbın iş sahibinin tutumundan kaynaklanmamış olması ve son olarak ayıplı teslimden doğan hakların süresi içinde kullanılması gerekmektedir. Ayıp, teslim edilen eserde sözleşme ile kararlaştırılmış olan veya dürüstlük kuralına göre olması gereken ya da kanunun öngördüğü niteliklerin bulunmaması olarak nitelendirileceğinden ayıplı bir eserin imali ve teslimi sözleşmenin gereği gibi ifa edilmediğini gösterir. Kural olarak, eser sözleşmelerinde işin yapıldığını ve teslim edildiğini kanıtlamak yükleniciye, eserin ayıplı olduğunu kanıtlama külfeti ise iş sahibine aittir.Eserin teslim alınmasından sonra açıkça görülen veya usulüne göre yapılan bir muayene ile görülebilen ayıplar açık ayıp, bu şekilde tespit edilemeyen ancak zaman içerisinde eser kullanılırken ortaya çıkan ayıplar ise gizli ayıp olarak nitelendirilir.TBK’nın 474/1.maddesi gereğince açık ayıplar bakımından iş sahibi işlerin olağan akışına göre imkan bulur bulmaz eseri gözden geçirmek ve uygun bir süre içerisinde tespit ettiği ayıpların yükleniciye bildirmekle yükümlüdür. İş sahibi bu külfetleri yerine getirmezse ayıp dolayısıyla kendisine tanınan haklardan yararlanamayacaktır. Bu külfetlerin yerine getirilmemesi iş sahibinin yükleniciye karşı sorumluluğunu gerektirmemekte, sadece ayıplı eser teslimi dolayısıyla sahip olduğu haklardan yararlanamaması sonucunu doğurmaktadır.TBK’nın 477/1. maddesi gereğince gizli ayıplar açısından ise, ayıbın varlığı zaman aşımı süresi içerisinde vakit geçirilmeksizin yükleniciye bildirilmelidir.Somut olayda, davacı tarafça eser sözleşmesinin varlığı ve işin teslim alındığı kabul edilmekle birlikte, yapılan işlerin bir kısmının ayıplı ifa edildiği ve davalıdan bu yönden alacak doğduğu ileri sürülmüştür. O halde, eldeki davada öncelikle ayıp ihbarının davacı yanca davalıya süresi içinde bildirilip bildirilmediğinin sunulan deliller kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Ayıp ihbarının yazılı olarak yapılması zorunlu olmayıp süresinde ayıp ihbarının yapıldığı her türlü delille ve tanık beyanıyla dahi kanıtlanabilir. (YHGK’nın 02.02.1979 gün 1977/11-393 E. 1979/80 K. sayılı ilamı). YHGK’nın 13.05.2009 tarih ve 13-160 E., 185 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere, ayıp ihbarı kural olarak şekle tabi bulunmayıp içeriği itibariyle ayıptan karşı tarafın haberdar olmasını sağlamaya elverişli hertürlü ihbarın, ayıp ihbarı olarak kabulü mümkündür.Bu kapsamda yapılan incelemede; mahkemece dinlenen davacı tanıklarından … beyanında; kendisinin davacı şirkette müşteri temsilcisi olarak çalıştığını, kendilerinin şirket olarak davalı tarafa kumaşlar üzerine taş baskı yapılması için 18.000 küsür civarında ürün gönderdiklerini, davalı tarafça baskı işlemine başlandığını, işlem sırasında imalattan örnek ürün alıp kimyasal ve fiziki testler yaptırdıklarını, yaklaşık 3.000-4.000 civarında ürünün baskısı yapılmışken yaptırdıkları test sonucunda taş baskıda kullanılan taşta kansorejen madde bulunduğunun tespit edildiğini, bu test raporunun yurt dışı müşterilerinin Türkiye’deki ajansı olan …’a mail olarak gönderildiğini, yurt dışı müşterinin üretimin durdurulması yönündeki talimatlarının hemen bizzat kendisi ve şirket çalışanı … aracılığıyla davalıya şifahen bildirildiğini, ancak davalının buna rağmen üretime devam ederek ürünlerin baskısını bitirdiğini, davalı ile görüştüklerinde 18.000 civarında ürünün baskısını yeniden yapacağını kabul ve taahhüt ettiğini, ancak bu taahhüdünü yerine getirmediğini, ettiğini, fakat 2 – 3 gün sonra yeniden yapmayacağını beyan ettiklerini beyan etmiş, tanık … beyanında; kendisinin davacı şirkette genel koordinatör olarak çalıştığını, davalıya 18.000 civarında taş baskı yapılmak üzere ürün teslim edildiğini, davalının önce numune ürün imal ederek davacı şirkete gönderildiğini, davacı şirketçe de numune ürünün yurt dışı müşteriye iletildiğini, müşterinin numuneye onay vermesi üzerine davalı yana üretime geçilmesi yönünde talimat verildiğini, bu kez üretim aşamasında davacı şirketçe seçilen ürünün Bağımsız Test Kuruluşuna gönderildiğini, davalı yanca yaklaşık 3.000- 5.000 civarı ürünün baskısı bitmişken laboratuvar sonucunun geldiğini, raporda baskıda kullanılan taşta kansorejen malzeme olduğunun belirlenmesi üzerine bu durumun yurt dışı müşteriye iletildiğini, müşteri tarafından üretimin durdurulması talimatı verildiğini, davacı şirket tarafından da üretimin durdurulması için davalı yan ile şifahi görüşmeler yapıldığını, kendisinin bu görüşmelere şahit olduğunu, buna rağmen davalının üretime devam ettiğini bildirmiştir. Dosyada bulunan ve tekstil mühendisi … ile mali müşavir … tarafından ürünler üzerinde yapılan inceleme sonucu hazırlanan 30/05/2019 tarihli bilirkişi kurul raporunda; davacı iş yerinde 18.910 adet ürüne ait kesilmiş kumaş parçalarının bulunduğu, içlerinden rastgele seçilen 6 adet kumaş parçasının numune olarak alınıp … AŞ’ye davalının taş baskı yaptığı kısımlarda fitalat testi yapılması için teslim edildiği, … AŞ’den gönderilen 04/02/2019 tarihli raporda; davalının taş baskı yaptığı kısımlarda % 0,1 kabul limitinin üstünde insan sağlığına zararlı madde olan fitalat içerdiğinini tespit edildiği, bu nedenle ürünlerin ayıplı olduğu, bu ayıbın ancak test yapılarak analaşılabileceği, gizli ayıp niteliğindeki bu ayıptan tamamen davalının sorumluluğunun bulunduğu, davacının ayıp ihbarını işin olağan sürecine göre süresinde yaptığı, dava konusu 18.910 adet ürüne ait kumaş parçasına taş baskı yapılarak 28/09/2017, 10/10/2017 tarihleri arasında …, … ve … nolu irsaliyeler ile davacıya teslim edildiği, ürünlerin zararlı kanserojen madde içermesi nedeniyle piyasada değerlendirilemeyeceği, tamir ile düzeltilemeyeceği, asıl davada davacının ticari defterlerine göre; 15/11/2017 dava tarihi itibariyle davacının davalıdan alacağının olmadığı, davalının ticari defterlerine göre; dava tarihi itibariyle davalının davacıdan 51.321,74 TL alacaklı olduğu, taraf ticari defterleri arasındaki cari hesap farkının 51.321,74 TL olduğu ve bu farkın sebebinin ise; davalının davacıya düzenlemiş olduğu 18/10/2017 tarih ve 87759 nolu 51.321,74 TL tutarındaki faturanın davacının ticari defterlerinde kayıtlı olmamasından kaynaklandığı, davacının zararının 142.219,72 TL olduğu, davacının ticari defterlerine göre dava tarihi itibari ile davalıdan alacağının bulunmadığı, davalının ticari defterlerine göre 51.321,74 TL tutarında davacıdan alacaklı olduğu, teknik inceleme neticesinde davacının zararının 142.219,72 TL olduğunun tespit edildiği, bu itibarla asıl dava yönünden; davacının zararının 142.219,72 TL olduğu, karşı dava yönünden ise karşı davacının alacağının bulunmadığı belirtilmiştir. Dosya kapsamından ve tanık anlatımlarından; davalıya taş baskı yapılması için davacı yanca gönderilen yaklaşık 18.910 adet ürünün taş baskı yapılarak davacıya parti parti teslim edildiği, son teslimat tarihinin 18/10/2017 olduğu, bu durumun her iki tarafın da kabulünde olduğu, davacı yanca son teslimatı yapılacak ürünlerden 3.000-4.000 tanesinin baskısı yapılmışken üretim aşamasında alınan numune kumaşın 27/09/2017 tarihinde laboratuvara gönderildiği, … tarafından hazırlanan 27/09/2017 tarihli raporda ürünlerde kanserojen madde bulunduğunun tespit edildiği, bu durumun davacı yanca yurt dışı müşteriye iletildiği, müşteri tarafından ürün üretiminin durdurulması yönünde talimat verilmesi üzerine son teslimat ürünlerinden 3.000-4.000 tanesinin baskısı yapılmışken laboratuvar sonucunun davalıya önce şifahen bildirildiği, sonrasında Bakırköy … Noterliği’nden keşide edilen 01/11/2017 tarihli ihtarname ile tüm ürünlerdeki ayıp nedeniyle uğranılan zararın tahsilinin talep edildiği, mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sırasında laboratuvara gönderilen 6 parça kumaş üzerinde yapılan inceleme sonucunda hazırlanan raporda taş baskı sırasında kullanılan taşta kanserojen madde olduğunun tespit edildiği, bu itibarla davacı yanca ürünlerdeki ayıp iddiasının ispatlandığı, ancak sadece son teslimattaki ürünlerdeki gizli ayıbın makul süre içinde davalı yana bildirildiği, buna karşın son teslimattan önceki ürünlerdeki ayıp ihbarı için makul sürenin aşıldığı sonucuna varılmıştır. Bu durumda mahkemece, dosyada bulunan sevk irsaliyelerinden yola çıkılarak ayıp ihbarı süresinde yapıldığı ispatlanan, son teslimat ile teslimi yapılan kumaşların sayısının tespiti ve tespit edilen kumaş miktarı üzerinden davacı yanın zararının belirlenmesi konusunda aynı bilirkişilerden ek rapor aldırılması ve bulunacak sonuca göre asıl ve karşı dava yönünden hüküm tesis edilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu tüm ürünler yönünden ayıp ihbarının süresinde yapıldığı kabul edilerek, mütefarik kusur indirimi yapılmak suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi dosya kapsamına göre usul ve yasaya aykırı olmuştur.Açıklanan nedenlerle, taraf vekillerinin istinaf taleplerinin kısmen kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Taraf vekillerinin istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜNE, 2-Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 31/10/2019 tarih, 2017/1048 Esas, 2019/1164 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Taraflarca yatırılan istinaf karar harçlarının istek halinde yatırana İADESİNE, 5-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda DİKKATE ALINMASINA, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 22/02/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.