Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2020/2040 E. 2022/1351 K. 29.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/2040
KARAR NO : 2022/1351
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DAVANIN KONUSU : Alacak
KARAR TARİHİ : 29/06/2022
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :
Dava, taraflar arasında düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan haksız fesih sebebiyle uğranılan kar kaybı alacağı istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kabulüne dair verilen karara karşı, davalı vekilince istinaf talebinde bulunulmuştur. Davacı vekili, taraflar arasında 29/06/2016 tarihinde İzmir Aliağa ilçesindeki “star Aliağa Ege Rafinerisi” inşaatı yönünden “alt yüklenici sözleşmesi” imzalandığını; davacının alt yüklenici olarak “boru montaj işlerini” yapmayı taahhüt ettiğini, yeri teslim alarak işi yapmaya başladığını ama davalının 01/12/2016 tarihli ihtarla sözleşmeyi fesih ettiğini; müvekkiline bildirilen feshin haksız fesih olduğunu; fesih sebebi olarak iş güvenliğinin yeteri kadar alınamaması ve kesin teminatın gösterilmemesi ileriye sürülmüşse de; davacının iş güvenliği kurallarını ihlal etmediğini, işçilerin iş güvenliği kuralına uyularak çalıştırıldığını, sözleşmenin atfedildiği tarihten fesih tarihine kadar 6 aya yakın bir süreçte 5 adet hak ediş imzalandığını, işçi sayısı artan bir oranda devam ederken davalının teminat mektubunun verilmesi yönünde bir uyarısınında bulunmadığını; yeterli iş güvenliğini aldıklarını, tedbirlerini aldıklarını, eğitim, kıyafet ve malzemeleri iş güvenliği yönünden sağladıklarını; feshe kadar “kesin teminat” içinde hiç bir uyarı yapılmadığını, taraflar arasında bu yönden herhangi bir husumetin doğmadığını; hal böyleyken bunların ihtarsız fesih sebebi sayılmasının iyi niyetli olmadığını; tarafların 31/12/2017’ye kadar iş süresi belirlediklerini; müvekkili davacının İzmir Aliağa’da işçiler için birden fazla ev tuttuğunu, uzun süreli çalışacağı düşüncesiyle işçi istihdamı ve malzeme alımı yaptığını; haksız fesih nedeniyle bu nedenle kayba uğradığını; o tarihe kadar işin en zor kısmını bitirip, tam kazanç elde edeceği dönemde sözleşmenin haksız fesih edildiğinden bahisle uğradığı kar kaybı yoksunluğu olarak şimdilik 10.000,00 TL tazminatın fesih tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faiziyle tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş; bilahare bilirkişi raporundan talebini 14.047.957,00 TL’ye yükseltmiş ve harcını da karşılamıştır. Davalı vekili, sözleşmenin 01/12/2016 tarihi itibariyle davacı tarafın edimlerini yerine getirmediği sebebiyle fesedildiğini; müvekkili firmanında yüklenici olduğunu; iş aldığı iş vereni …firması tarafından karşı tarafın çok sayıda iş güvenliğini ihlal etmesi sebebiyle asıl iş veren tarafından müvekkiline bildirimler yapıldığını; davacı tarafın iş güvenliği hükümlerine bir çok aykırılıklar gerçekleştirdiğini, davacının iş güvenliği hususunda dava dilekçesinde ileriye sürdüğü hususların gerçek olmadığını; yapılacak olan işe göre belirlenmiş bir bedelin söz konusu olduğun; sözleşme imzalandığı anda yapılacak iş listesine göre sözleşme bedelinin belli olduğunu; müvekkili tarafından iş bu saha için çok sayıda taşeron sözleşmesi imzalandığını, yapılacak işler yönünden farklı farklı taşeronlara iş verildiğini; diğer taşeron firmalarının kesin teminat mektuplarını müvekkili firmaya ibraz etmelerine rağmen davacı yanca müvekkiline teminat mektubu verilmediğini; teminat mektubunu vermesi için müvekkilinin davacı şirkete başvurma zorunluluğunun bulunmadığını; sözleşme gereğince böyle bir yükümlülüklerinin bulunmadığını belirterek davacının sözleşmenin feshine kusuru ile meydan verdiğini; davalı tarafından yapılan feshin haklı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece; davalı tarafından sözleşmenin haksız olarak fesih edildiği, TBK 484 madde uyarınca davalının, sözleşmenin fesih edildiği ana kadar davacının yaptığı işlerin bedelini ödemekle yükümlü olduğu gibi davacının bütün zararlarını da tazmin etmekle yükümlü olduğu kanaatine varıldığı, sözleşmenin normal süresinden önce fesih edilmiş olması nedeniyle mahrum kalınan kazanç nedeniyle uğramış olduğu zararların talep edilebilir olduğu, gerek kök raporda tespit edilen mahrum kalınan zararın hesaplanmasına ilişkin gerekçe ve hesaplama şekli gerekse ek raporda TBK 408 madde gereğince hesaplanması istenen indirim miktarı yönünden olayın niteliği gereği indirim yapılamayacağına dair ek rapor ve gerekçesi kabule şayan bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Davalı vekili istinafında; dava dilekçesine ekli belgelerin davalıya tebliğ edilmediğini, iş güvenliği uzmanın da olduğu heyetten rapor alınması gerektiğini, uzman görüşü sunmalarına rağmen gerekçeli kararda değerlendirilmediğini, delillerinin değerlendirilmeden karar verildiğini, mahkemenin iş güvenliğinin ihlaline yönelik ihtarlarının dosyaya sunulduğunu, mahkemenin bunları dikkate almadığını, kesin teminat mektubunun sözleşmenin 9. Maddesine göre verilmediğini, sözleşme bedeli mahkemece belirlenmiş olmasına rağmen bu miktar üzerinden teminat mektubu verilmesi gerektiğini, daha sonra mahkeme sözleşme bedelinin belli olmadığını ve ihtarın gerekli olduğunu belirttiğini, gerekçede çelişki oluştuğunu, kar mahrumiyet hesabının hatalı olduğunu, hesaplama yönteminin de hatalı olduğunu kararın kaldırılmasını talep etmiştir.Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı alt yüklenici, davalı yüklenicidir. Davacı yüklenici şirket, davaya konu sözleşmenin davalı iş sahibi tarafından haksız olarak feshedildiğini iddia ederek kar kaybının bedelini istemiş ve talebini 19.09.2019 tarihli ıslah dilekçesiyle 14.047.957,00 TL’ye yükseltmiştir.Davalı yüklenici şirket ise ( iş sahibi) davacı tarafça sosyal güvenlik önlemlerinin alınmadığını ve sözleşmede kararlaştırılan teminat mektuplarının verilmediğini bu nedenle sözleşmeyi feshettiklerini belirterek davanın reddini istemiştir.Mahkemece bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen bilirkişi raporu hükme esas alınarak , gerek güvenlik önlemlerinin alınması ve gerekse teminat mektuplarının verilmesi yönünde davalı iş sahibi tarafından davacı tarafa gönderilmiş herhangi bir ihtarname bulunmadığı belirtilerek ve bilirkişi tarafından yapılan hesaplama benimseyerek davanın ıslah doğrultusunda kabul edildiği görülmüştür.Buna göre taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalı iş sahibi tarafından sözleşmenin haklı nedenle feshedip edilmediği ve kar kaybı hesabının doğru yönteme göre yapılıp yapılmadığı noktasındadır.Sözleşmenin 16. Maddesinde davacı yüklenicinin güvenlik önlemleri almasının yükümlülük olarak düzenlendiği ve ayrıca sözleşmenin 9. maddesinde de davacı yüklenici tarafından kesin teminat mektuplarının verileceği düzenlenmiş ise de; bu iş ve işlemler için kesin veya muayyen bir vade belirlenmemiş olması nedeniyle davalı tarafça bu hükümlerden faydalanılarak sözleşmenin haklı nedenle feshedilebilmesi için davacı yüklenicinin bu talep kalemler yönünden ayrıca ve açıkça ve usulünce temerrüde düşürülmüş olması gerektiği, mahkemece de kabul edildiği üzere dosya kapsamında davacının buna göre temerrüde düşürüldüğü yasal delillerle kesin olarak ispat edilemediği anlaşılmış olmakla davalı şirket tarafından sözleşmenin haksız yere feshedildiği sabit olmaktadır. Mahkemenin bu yönde verdiği karar yerindedir. Kaldı ki; sözleşmeye göre güvenlik önlemlerinin alınmaması halinde 10 gün içerisinde bu hususun ihtar edilmesi gerektiği kararlaştırılmış, davalı tarafça bu düzenlemeye uyulduğu iddia ve ispat da edilememiştir.Diğer bir husus ise; davacı yüklenicinin kar kaybı alacağının yöntemine uygun hesaplanıp hesaplanmadığı noktasındadır.Yüklenici , sözleşmenin haksız feshi halinde olumlu zarar kapsamında kar kaybı talebinde bulunabilir. Kar kaybının hesaplanmasında Yargıtay 15.H.D’nin içtihatlarıyla kabul edildiği üzere, kesinti yöntemi uygulanır. Hükme esas olunca bilirkişi raporunda, bu yöntem uygulanarak kar kaybı hesabı yapılmış olup, usul ve yasaya uygun denetime açık iş bu rapora göre mahkemece verilen kararda bir yanlışlık bulunmamaktadır. Yapılan açıklamaya göre mahkeme kararı usul yasa ve dosya kapsamına uygun olmakla davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir. Davalı tarafından sonradan sunulan belgelere, davacının muvafakati bulunmadığı anlaşılmakla bu belgeler istinaf incelemesine konu edilmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzeni gözetilerek yapılan istinaf incelemesi sonucunda, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenler ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre, mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1. bendi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 15/10/2020 tarih ve 2018/127 Esas, 2020/469 Karar sayılı kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan REDDİNE,
2-Alınması gereken 959.617,17 TL nisbi istinaf karar harcından davalı tarafça peşin olarak yatırılan 239.904,29 TL harcın mahsubu ile bakiye 719.712,88 TL harcın davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
3-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 29/06/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.