Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2020/1907 E. 2021/709 K. 05.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1907
KARAR NO: 2021/709
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 15/09/2020
NUMARASI: 2016/1237 Esas, 2020/387 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat
KARAR TARİHİ : 05/04/2021
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ : Dava, taraflar arasında düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak talebine ilişkin olup, mahkemece davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine dair verilen karara karşı, davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekili, taraflar arasında akdedilen 06/12/2014 tarihli “anahtar teslim cephe/yenileme/tamir sözleşmesi” başlıklı sözleşme gereğince müvekkilinin … Mah, … Sok, N:…, Ataşehir İstanbul adresinde bulunan satış ofisi, showroom ve depo cephesinin yenilenmesi işinin KDV dahil 195.600,34 TL’ ye davalı firmaya verildiğini, sözleşme gereğince 09/12/2014 günü ilk ödeme ile yer teslimi yapıldığını, davalı firmanın ayıplı imalatının tespit edilmesi üzerine önce işi bıraktığını, işe davet etmeleri üzerine ise Üsküdar … Noterliği’nin 11/02/2015 tarih ve … yevmiye nolu ihbarnamesi ile akdi haksız olarak tek taraflı feshettiğini, bu fesih nedeniyle müvekkilinin zarara uğradığını ve davalının eksik bıraktığı işin dava dışı taşerona yaptırıldığını ileri sürerek, davalının sözleşmeyi haksız feshetmesi nedeniyle fazlaya ilişkin talepleri saklı kalmak kaydı ile şimdilik 10.000,00 TL fazla ödemeden kaynaklanan alacakları ile eserin üçüncü kişiye yaptırılmasından kaynaklanan tazminatın 30/03/2015 temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 22/06/2020 tarihli ıslah dilekçesi ile, bilirkişi kurul raporları doğrultusunda fazla ödemeden kaynaklı alacaklarını 50.196,28 TL, haksız fesih nedeniyle işin 3.şahıslara yapıtrılması nedeniyle tazminat taleplerini ise 38.024,84 TL olarak arttırmıştır. Davalı vekili, davanın öncelikle yetki yönünden reddinin gerektiğini, davanın mahiyeti itibariyle belirsiz alacak davası açılamayacağını, yapının belediyeden ruhsat alınmadan yapıldığından kaçak yapı niteliğinde bulunduğunu, bu nedenle dava konusu edilemeyeceğini, davacının müvekkiline eksik ödeme yaptığını, davacının sözleşmenin 7. ve 11. maddelerini ihlal ettiğinden sözleşmenin haklı olarak feshedildiğini, sözleşmenin feshedildiği 11/02/2015 tarihine kadar müvekkilinin137.588,00 TL tutarında imalatının olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, HMK’nın 107.maddesi gereğince davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gerektiği, belirleyememe halinin, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanması gerektiği, huzurdaki davada ise davacının sözleşmeyi tek taraflı olarak fesheden davalıya gönderdiği 23/03/2015 tarihli ihtarname ile fazla ödemeden kaynaklanan 63.930,69 TL ile işin başka bir kişiye yaptırılmasından kaynaklanan 28.520,11 TL nın ödenmesinin ihtar edildiği, bu suretle davacının dava konusu ettiği alacak miktarının belli olmasına rağmen davasını belirsiz alacak davası olarak açmasında hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesiyle, davanın açıldığı tarihte davalının verdiği zararın ve davalıdan olan alacaklarının tam ve kesin olarak tespit edilmesinin mümkün olmadığının sabit olup, bu hususun aynı uyuşmazlığa ilişkin iki farklı değişik iş dosyasından alınan bilirkişi raporlarının sonuç kısmının farklı çıkmasından bile açıkça anlaşılacağını, hatalı karara gerekçe yapılan ve dava öncesinde gönderilen ihtarnamenin davaya konu alacakları belirli hale getirmediğini, bununla birlikte bir an için belirsiz alacak davası açılamayacağı düşünülecek olsa dahi, müvekkilinin 5 yıldır alacağına kavuşamadığı ve alacağına kavuşmak için mahkeme kararına muhtaç olması gerçeği karşısında hukuki yararının bulunduğunun sabit olduğunu ayrıca hukuki yararın bir dava şartı olup, hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmesi halinde de; maktu vekalet ücretinin üzerinde ücret takdir edilemeyeceğini belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470. ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı iş sahibi, davalı ise yüklenicidir. Taraflar arasında davacı şirketin faaliyet adresi olan … Mah., … Sk., No:… Ataşehir/İstanbul adresinde bulunan satış ofisi, showroom ve depo cephesinin yenilenmesi işinin davalı tarafça yapılması için 06/12/2014 tarihli, KDV dahil 195.600,34 TL götürü bedelli, “Anahtar Teslim Cephe/Yenileme/Tamir Sözleşmesi” başlıklı sözleşme imzalanmış, sözleşme davalı şirket tarafından Üsküdar … Noterliği’nin 11/2/2015 tarih ve … yevmiye sayılı ihbarnamesi ile feshedilmiştir. Yanlar arasındaki ihtilaf, davacının açtığı davanın belirsiz alacak davası olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği noktasında toplanmaktadır ve uyuşmazlığın 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun öncesi ve sonrasına ilişkin düzenlemelerine göre irdelenmesi gerekecektir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesiyle, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir. 6100 sayılı Kanun ile birlikte, belirsiz alacak davası açma imkanı tanınarak belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı sınırlandırılmakla birlikte, tamamen kaldırılmamıştır. Zaman zaman, 6100 sayılı Kanun ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür. Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanun’un 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. (bkz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17/12/2019 tarih, 2016/22-2678 Esas, 2019/1359 karar sayılı kararı) Somut uyuşmazlıkta, belli bir miktar gösterilerek talepte bulunulduğundan davacının davasının HMK 109. maddesinde ifade edilen kısmi dava niteliğinde olduğu kabul edilmelidir. (bkz. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 10/07/2013 gün 2012/6728 Esas 2013/4521 Karar sayılı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 02/03/2016 gün 2014/15 Karar 2014/439 Esas, 2016/207 Karar sayılı ilamları). Yine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2016/22-1166 E., 2019/576 K. Sayılı ve 16.05.2019 tarihli içtihadı; “alacağın tartısmasız veya belirli olması hâlinde kısmi dava açılamayacagına iliskin 6100 sayılı HMK’nın 109’uncu maddesinin ikinci fıkrasının yürürlükten kaldırılmıs olmasından dolayı belirli alacaklar için de artık kısmi dava açılması mümkün hâle geldigine ve davacının alacaklarının bir kısmını dava ettiginin dava dilekçesi içeriginden anlasılmasına baska bir anlatımla davanın kısmi dava olarak görülmesi için gerekli kosulların somut olayda bulunmasına göre, mahkemece dava hukuki yarar yoklugundan reddedilmeyerek bir ara kararı ile kısmi dava olarak görülüp sonuçlandırılmalıdır.” şeklindedir. Ayrıca somut olayda, dosyada dava tarihinden önce yaptırılan tespit akabinde alınan delil tespiti raporunun dışında dosya kapsamında 5 adet bilirkişi kurulu raporu bulunduğu, bu raporların birbiri ile ve delil tespiti raporu ile çelişkili olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki davacı tarafça dava açılmadan önce delil tespiti yaptırma yoluna gidilmiş olmasının, davaya konu edilen zarar veya alacak miktarının belirli hâle getirdiği şeklinde yorumlamak Kanunun amacına aykırıdır. Davacı yanın davaya konu taleplerinin belirsiz alacak davasına konu olabilecek nitelikte olduğu ve dava tarihi itibariyle zararın miktar ve değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenemeyeceği, aradaki hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar veya değeri belirtmek suretiyle kısmi dava açabileceği sonucuna varılmıştır. Bunun yanı sıra, davacının iddia ettiği zararın varlığını ve miktarının tespiti açısından hukuki korunma sağlanması hususunda mahkemeye başvurmasında hâlihazırda korunmaya değer bir yararı bulunmadığını kabul etmek mümkün değildir. Nitekim konuya ilişkin, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2019/4 E., 2019/202 K. sayılı ve 26/02/2019 tarihli içtihatı da bu yöndedir. O halde, mahkemece davanın kısmi dava olduğu ve davacının davayı açmakta hukuki yararı bulunduğu gözetilerek, toplanan deliller kapsamında işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağı gerekçesiyle hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi isabetsiz olmuştur. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin usul yönünden KABULÜNE, 2-İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 15/09/2020 tarih, 2016/1237 Esas, 2020/387 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine İADESİNE, 5-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda DİKKATE ALINMASINA, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 05/04/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.