Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2020/1285 E. 2023/929 K. 20.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1285
KARAR NO: 2023/929
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/12/2019
NUMARASI: 2017/641 Esas, 2019/1199 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın iptali
KARAR TARİHİ: 20/09/2023
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Dava; taraflar arasında düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan eksik iş bedelinin tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali, takibin devamı ve icra inkar tazminatı talebine ilişkin olup; mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı davacı vekilince istinaf talebinde bulunulmuştur. Davacı vekili, yanlar arasında müvekkiline ait … Otel’ine davalı yanca asansör imalatı ve montajı yapılması konusunda 12/02/2016 tarihli sözleşme akdedildiğini, sözleşme uyarınca davalının asansörü 15/052016 tarihinde teslim etmeyi taahhüt ettiğini ancak davalının süresi içinde bu edimini yerine getirmediği gibi asansörü ayıplı olarak imal ettiğini, bu durumun İstanbul 5. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2016/165 D.İş sayılı dosyası ile tespit edildiğini, akabinde müvekkili firmanın uğramış olduğu zararın karşılanması için davalıya Beyoğlu … Noterliği’nin 20/ 09/2016 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarname keşide edildiğini, davalı yanca ihtarnameye cevap verilmediğinden müvekkili tarafından davalı hakkında İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığını ancak davalının yetkiye ve borca itirazı üzerine takibin durdurulduğunu ileri sürerek itirazın iptaline, takibin iptaline ve davalı yanın icra inkar tazminatı ile sorumlu tutulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, davacı yanın iddialarının doğru olmadığını, müvekkilince edimlerin sözleşmeye uygun yerine getirildiğini, davaya konu asansörlerin bakım ve onarımının taraflarınca yapılması gerekirken davacının başka bir firma ile anlaşarak hukuka ve sözleşmeye aykırı davranışta bulunduğunu, ortaya çıkan zararın davacının sonradan anlaştığı firmanın müdahalesi ile ilgili olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, davacının, sözleşmede belirtilen asansörlerin özelliklerini taşıyan daha az özellikli ve düşük nitelikte olan asansörleri teslim ettiğini ileri sürerek bunların revize bedeli talebinde bulunduğunu, davanın satıcının ayıba karşı tekeffülü hükümlerine göre değil, sözleşmede kararlaştırılan nitelikte mal teslim edilmediği iddiasıyla 6098 sayılı TBK’nun 112. Maddesine (818 sayılı BK.’nun 96) göre açılmış bir dava olduğunu, bilirkişi tarafından düzenlenen raporda asansörün belirlenen niteliklerde olmadığı, davacı tarafından asansörün sözleşmedeki niteliklere uygun hale gelmesi için dava dışı şirketten alınan fiyat teklifinin kadri maruf olduğu, ancak revizyon işlemlerinin tamamlanan kısmının talep edebileceğinin belirtildiğini, bilirkişi tarafından sunulan ek raporun hüküm kurmaya ve denetime elverişli olduğu, davacının İstanbul 5. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2016165 D.iş sayılı dosyasındaki raporla arasında çelişki bulunmadığı, bu nedenle hükme esas alındığı, davacı tarafından her ne kadar takipte işlemiş faiz talep edilmiş ise de davalının takipten önce temerrüde düşürüldüğünün ispatlanamadığı, tespit masraflarının yargılama giderinden sayıldığı, dava konusu alacağın önceden belirlenebilirlik, bilinebilirlik, hesap edilebilirlik vasfı ve dolayısıyla likit alacak niteliği taşıdığı, bu haliyle İİK’nın 67. maddesindeki koşulların gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile, davacı tarafından davalı aleyhine başlatılan İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasına davalı tarafından yöneltilen itirazının kısmen iptaline, takibin 28.250,00 TL üzerinden devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren avans faizi işletilmesine, fazlaya dair istemin reddine karar verilmiştir. Davacı vekili 22/01/2020 tarihli dilekçesi ile, 02/12/2019 tarihinde verilen kısa kararda davanın kısmen kabulü ile birlikte %20 icra inkar tazminatına hükmedildiği halde 03/01/2020 tarihli gerekçeli kararın hüküm fıkrasında icra inkar tazminatına ilişkin bentin yazılmasının sehven unutulduğunu belirterek 6100 sayılı yasanın 304/1.maddesi gereğince hükmün tashihine karar verilmesini talep etmiş, davacı vekili 31/01/2020 tarihli ek karar ile, 6100 sayılı HMK’nun ilgili maddelerine göre gerek tashih yoluyla ile gerekse tavzih yolu ile hüküm fıkrasının sınırlandırılamayacağını, genişletilemeyeceğini ve değiştirilemeyeceğini, bu durumun HMK’nun 304-305-306 maddelerine aykırılık teşkil edeceğini, her ne kadar kısa kararda hükmedilen icra inkar tazminatı hüküm gerekçesinde gerekçelendirilerek açıklanmış ise de mahkemece sehven gerekçeli kararın hüküm kısmına eklenmediğini, asıl karara karşı yasa yolu açık olduğu gerekçesiyle davacının tashih talebinin reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesiyle, yerel mahkemece 02/12/2019 tarihinde verilen kısa kararın 2 numaralı maddesinde “alacak niteliği itibariyle likit ve belirlenebilir olduğundan %20 oranında hesaplanan 5.650,00 TLcra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,” denilerek lehlere icra inkar tazminatına hükmedildiğini, 03/01/2020 tarihli gerekçeli kararın da gerekçe kısmında yine “İİK’nın 67. maddesindeki koşullar gerçekleştiği görülmekle, davacının icra inkar tazminatı kabulü ile, alacağın %20 si oranında icra inkar tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tahsis edilmiştir.” denildiğini, ancak gerekçeli kararın hüküm kısmına icra inkar tazminatı ile ilgili bendin yazılmasının unutulduğunu, yine kısa kararda 3 numaralı depo ile ilişkin karar, 4 numaralı tespit kararı ve 5 numaralı fazlaya ilişkin taleplerin reddine karar verilmiş olmasına rağmen gerekçeli kararda bu hususlara yer verilmediğini belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470. ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı iş sahibi, davalı ise yüklenicidir.Taraflar arasında 12/02/2016 tarihli asansör imalatı ve montajı konulu sözleşme akdedilmiş olup, bu sözleşmem ile davalı yüklenici sıfatıyla davacıya ait … Otel’ine asansör imalatı ve montajı yapılması işini üstlenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141/3. Maddesine göre “bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmü düzenlenmiştir.6100 Sayılı HMK’nın 294 ve 297. Maddelerinde hüküm fıkrasında nelerin yer alacağı açıklanmış ve 297/son maddesi gereğince hükümde, tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin yer alacağı belirtildikten sonra hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin gerektiği belirtilmiş, aynı kanunun 298/2. maddesi gereğince de gerekçeli kararın, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı belirtilmiştir. HMK’nın 26 ve 297. Maddeleri gereğince davacının tüm talepleri hakkında olumlu veya olumsuz karar verilmesi ve verilen kararın gerekçesinin açıklanması hukuki bir zorunluluktur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.04.2016 tarih ve 2014/11-638 esas, 2016/501 karar sayılı kararı ile 06.03.1963 gün ve 1963/4-99 esas, 1963/37 karar sayılı Kararında da mahkeme kararlarının tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepler gösterilerek gerekçeli biçimde yazılması ve mahkeme kararlarındaki gerekçelerin hüküm fıkralarına uygun olması gerektiği vurgulanmıştır. Gerekçeli karar ile hüküm fıkrasının çelişkili olması halinde yasaya uygun biçimde, gerekçeyi içeren bir hüküm olduğundan söz edilemez. Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası ve kısa karar arasında çelişki yaratılması; yukarıda açıklanan ve Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı prensibine ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair Anayasa ve yasa hükümlerine de açıkça aykırı olacaktır. Yukarıdaki açıklamalar ve Yargıtay kararları ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekilince, dava dilekçesinde itirazın iptali, takibin devamı ve icra inkar tazminatı talep edildiği ve mahkemece kısa kararda ” alacak niteliği itibariyle likit ve belirlenebilir olduğundan %20 oranında hesaplanan icra inkar tazminatı 5.650,00 TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,” dendiği ve gerekçeli kararda ” dava konusu alacağın önceden belirlenebilirlik, bilinebilirlik, hesap edilebilirlik vasfı ve dolayısıyla likit alacak niteliği taşıdığı, bu haliyle İİK’nın 67. maddesindeki koşullar gerçekleştiği görülmekle, davacının icra inkar tazminatı kabulü ile, alacağın % 20 si oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tahsis edilmiştir.” şeklinde açıklama yapıldığı halde hüküm kısmında icra inkar tazminatı ile ilgili hüküm oluşturulmadığı bunun da yukarıda açıklanan kanun maddeleri ile Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırılık teşkil ettiği anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece Anayasa’nın 141. maddesinin 3. fıkrası ile ona koşut düzenleme içeren HMK’nın 297. ,298. ve 26. maddelerindeki hükümler gözetilmek suretiyle , davacının talep ettiği tüm kalemler yönünden değerlendirme yapılıp olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi, HMK’nın 297. Maddesi kapsamında talepler hakkında verilecek kararın gerekçesinin açıklanması suretiyle ve kısa karar ile hüküm arasında çelişki oluşturmayacak şekilde karar verilmesinden ibarettir. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, 2-İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 02/12/2019 tarih, 2017/641 Esas, 2019/1199 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine İADESİNE, 5-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda DİKKATE ALINMASINA, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 20/09/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.