Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2020/1057 E. 2023/1009 K. 03.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1057
KARAR NO: 2023/1009
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/12/2019
NUMARASI: 2018/626 Esas, 2019/1197 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat
KARAR TARİHİ: 03/10/2023
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, davacı ile davalı arasında 01/03/2013 tarihli … Projesi cephe işleri sözleşmesi imzaladıklarını, davalı tarafça sözleşme kapsamında takılan camların herhangi bir dış etken olmadan kendiliğinden patladığı ve ayrıca deforme olduğunu, davalı tarafa sözlü ve yazılı olarak bildirimde bulunduklarını, davalı tarafça ayıplı olan camların bedeli ödenmek kaydıyla değiştirildiğini, Bakırköy 5. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2017/120 Değişik İş sayılı dosyası ile tespit yaptırıldığını, tespit bilirkişi raporuna göre ayıplı ifa nedeniyle davacının zarara uğradığını belirterek, davacı zararına karşılık şimdilik 110.000,00 TL’nin ödeme gününden itibaren işleyecek ticari reskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, davacı tarafça üretimi yapılan camların kendiliğinden patladığı belirtilerek camlarda meydana gelen ayıpların giderilmesi için ihtarname gönderildiğini, cevabi ihtarname ile cam imalatının davalı şirket tarafından yapılmadığını, davacı tarafından heat soak testi yapılmadığından kırılmaların NIS kırılması olabileceğini, bu testin maliyeti yükseltmesi nedeniyle davacının testi yapmak yerine riski üstlendiğini, işin kesin kabulünün sözleşmeden bir yıl sonra yapıldığını, kırılmaların bu tarihten sonra meydana gelmiş olması sebebiyle edimin garanti kapsamında olmadığını, sözleşmenin 24.maddesi gereğince malzeme ve montaj ücreti karşılığında değiştirileceğinin bildirildiğini, davacı tarafça tekrar tekrar ihtarname gönderilerek taleplerini yinelediklerini, davalı tarafından yapılan montajla ilgisinin bulunmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, dosya kapsamında alınan bilirkişi raporu ve değişik iş dosyası üzerinden alınan bilirkişi raporlarına göre, dış cephedeki camların kendiliğinden çatlayıp kırıldığı, temperli camın ısıl işlem görmüş cam olduğu, bu camların da kırılabileceği, kırılma sebepleri olmasa da camlarda patlama meydana gelebileceği ve bunun da camda veya imalatında bir hata olduğu anlamına gelmeyeceği, ölçülemeyen ve kontrol edilemeyen bir çok olayın buna sebep olabileceği, bu sebeplerden biri olan cam hamurunda bulunabilen mikroskobik nikel sülfür partiküllerinden(NİS) dolayı ani kırılma olasılığının olabileceği, kırılmalarda 8 şeklinde kırık başlangıcı olacağı, davaya konu temper camlarda bu tipik görüntü gerçeğinden hareketle yer alan kırılmaların NİS nedeniyle meydana gelmediğinin düşünüldüğü, davalı tarafın iddia ettiği heat soak testinin ani kırılma riskini tamamen yok etmeyip sadece azalttığı, ancak burada uygulanacak ısıtma işleminin ek maliyet getirip camdaki basınç geriliminin azalması riskini taşıdığı, bu nedenle davalının iddia ettiği gibi bu testin yaptırılmamasının kırılmanın tek nedeni olarak değerlendirilmediği, tespit raporunda montaj hatasından da kırılmaların olabileceği değerlendirilmişse de cam kırılmalarının değişik cephelerde aks ve mahallerde olduğu göz önüne alındığında montaj hatasının belirli bir aks üzerine olabileceği, oysa ki değişik cephelerde farklı akslar üzerinde kırılmaların meydana geldiği, davalı yüklenicinin bina projesinin dışa doğru genişleyerek yükseldiği ve güneş ışığının farklı farklı açıdan gelmesi, termal ısı farklılığının ortaya çıkması ve binada zemin oturmaları ve hareketlerinden kaynaklı sorunlardan sorumlu tutulamayacağının belirtildiği, taraflar arasındaki sözleşmeye göre davalı tarafça temin edilip montajı yapılan camlardaki kırılmaların davalı tarafın ayıplı ifasından kaynaklandığı hususunun davacı tarafça ispat edilemediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinafında, taraflar arasında, 01.03.2013 tarihli … Projesi Cephe İşleri sözleşmesi imzalandığı, davalı, işbu sözleşme ile … isimli otelin cephe işleri kapsamında, tüm diş cephe alüminyum panel sistem duvarlarının teşkili, alüminyum doğrama, alüminyum stick sistem giydirme cephe işleri, kompozit levha kaplama işleri ile cam işlerini üstlendiğini, davalı tarafça takılan camların ayıplı olması nedeniyle TBK’nun 145. Maddesi gereğince meydana gelen ayıpları ücretsiz olarak giderme yükümlülüğü altında bulunduğunu, mahkemece davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, mahkemenin kanaatinin aksine bilirkişi raporları arasında çelişki bulunduğunu ve bu çelişki giderilmeden karar verilmesinin hatalı olduğunu, davacı vekili tarafından bilirkişi raporuna itirazında inşaat mühendisi teknik bilirkişinin, değişik iş dosyasındaki bilirkişi ile aynı olduğundan raporda çelişki olduğunu beyan ettiğini, mahkemeye yapılan itirazlarının kabul edilmediğini, somut olaydaki uyuşmazlığın teknik inceleme sonucunda çözümlenebileceğini, davaya dayanak yapılan Bakırköy 5. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2017/120 D. İş dosyası kapsamında düzenlenen bilirkişi raporunda aynen; “ …dış cephedeki camların kendiliğinden çatlayıp kırıldığı, camlardaki kırılma ve patlamaların herhangi bir müdahale veya dışarıdan yapılan bir darbe sonucunda meydana gelmediği… ” kırılan camlar davacı tarafından taktırılmış olup bedelleri ve vinç kirası, işçilikler v.s. faturalarla ve teklif formaları ile belirlenerek sözleşmesine göre bedellerini yükleniciden isteyebileceği kanaati hasıl olmuştur” denilmek suretiyle davacı şirketin, davalı yüklenici şirketten ayıplı ifası dolayısıyla uğradığı tüm zararları isteyebileceğinin belirtildiğini, ancak aynı teknik bilirkişinin yer aldığı heyet tarafından hazırlanan ve karara dayanak yapılan bilirkişi raporunun sonuç kısmında bu kez tam aksine bir kanaat belirtilerek “Diğer bir ifadeyle, davalı/yüklenici tarafından temin edilen camlarda imalat hatası olduğu ya da bu camların montajının ayıplı yapıldığı ve de camlardaki kırılmaların, camlardaki imalat hatasından veya ayıplı montajından dolayı meydana geldiği hususunun anlaşıldığı, dolayısıyla da davacı/işveren, davalı/yüklenicinin söz konusu borcunu (cam temini ve montajı borcunu) ayıplı ifa ettiğini ispat edemediği, bu nedenler de davacının, camlardaki kırılmalar nedeniyle uğradığı zararların tazminini davalıdan talep etmeye hakkı bulunmadığı sonuç ve kanaatine varıldığı, aynı delil durumu ve aynı somut durum karşısında aynı bilirkişi tarafından birbiriyle tamamen zıt iki farklı kanaat belirtildiğinin açık olduğunu, mahkeme gerekçeli kararında Değişik iş dosyasında metalurji mühendisi yer almadığından inşaat mühendisi zemindeki oturmaların kırılmalara sebep olabileceğini değerlendirdiğini ve asıl dosyada alınan raporda da seçenek olarak bu hususa yer verildiğini, bilirkişi raporu mahkemece teknik olarak yeterli görüldüğünden ve rapora yapılan itirazlar yerinde görülmediğinden itirazın reddine karar vermek suretiyle raporlar arasında çelişki olmadığı kanaatine varılmış ise de söz konusu kanaatin hatalı olduğunun açık olduğunu, mahkeme kararına dayanak yapılan bilirkişi raporunda yer alan ve camlarda meydana gelen kırılmaların zemin kaynaklı olduğuna ilişkin kanaatin herhangi bir incelemeye dayanmadığını, zemin kaynaklı kırılmaların montajın hatalı yapılmasından kaynaklandığına ilişkin tespit raporunun göz ardı edildiğini, yerel mahkemece gerekçeli kararda binanın tamamında sismik hareket ve oturmalar olabileceği ve farklı cephelerde ve mahallerde gerilime yol açacağının değerlendirildiğini, davalı yüklenicinin bina projesinin dışa doğru genişleyerek yükseldiği ve güneş ışığının farklı farklı açıdan gelmesi, termal ısı farklılığının ortaya çıkması ve binada zemin oturmaları ve hareketlerinden kaynaklı sorunlardan sorumlu tutulamayacağının belirtiğini, kırılmaların nedenleri arasında olan alüminyum profil çerçevedeki gerilmeler sonucu camın kırılması; zeminle ilgili sorunlar nedeniyle inşaatın birçok kez durdurulmak zorunda kaldığı göz önüne alındığında, nedeninin binadaki oturmalardan kaynaklandığı ve zeminin dolgu zemin, deniz kenarı olması ve arsanın kıyı kenar çizgisinin içinde olduğu da göz önüne alınarak zemin oturmalarının binada hareket ve dış cephedeki alüminyum profillerde gerilmelere neden olabileceğinin değerlendirildiğini, davacının da keşif günü beyanlarında artık kırılmaların azaldığı ve tespit tarihi 26.04.2018 ile dava keşfi tarihi arasında geçen zamanda sadece bir camın kırıldığını beyan ettiğini, söz konusu varsayımdan yola çıkarak davacı şirketin uğramış olduğu zararı davalı taraftan isteyemeyeceği sonucuna varıldığını, yerel mahkemece bilirkişi raporu dayanak alınarak davanın reddine karar verildiğini, binanın deniz kenarında olması ve çevresine de yeni binaların yapılması nedeni ile zemin oynamalarının olabileceğinin değerlendirildiğini, mahkemece alınan bilirkişi raporunda kırılmaların zemin kaynaklı olduğu kanaatinin gerekçe yapıldığını, tespit raporunda montaj hatasından da kırılabileceği değerlendirilmişse de, cam kırılmaların değişik cephelerde, aks ve mahallerde olduğu göz önüne alındığında montaj hatasının belirli bir aks üzerine olabileceği ve bu aks üzerinde hatalı montaj (sıfır toleranslı montaj) sonucu gerilmeler oluşacağı ve bu aks üzerindeki camların kırılacağı, oysa cam kırılmaların binanın değişik cephe ve farklı aksları üzerinde olduğunu, bunun da binanın tamamında sismik hareket ve oturmalar olabileceği ve bunun da farklı cephelerde ve mahallerde gerilime yol açacağının değerlendirildiği,… ‘ (Bilirkişi raporu 14. Sh), aynı delil durumu, aynı gerekçe ile aynı teknik bilirkişi tarafından birbirine tamamen zıt iki kanaate varılmasının bile başlı başına bilirkişi raporunun bilimsellikten uzak olduğunu, bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde de vurgulanmış olduğu üzere kabul anlamına gelmemekle birlikte camların takılı olduğu binanın bulunduğu zeminde oturmaların meydana geldiği kabul edilse dahi, söz konusu sismik hareketler nedeniyle kırılmaların meydana gelmemeşi için camların montajı sırasında yeterli açıklık sağlanması gerektiğini, karara dayanak yapılan bilirkişi raporunda camların montajının doğru yapılıp yapılmadığına ilişkin hiçbir tespite yer verilmediğini, söz konusu açık çelişki ve eksik incelemeye rağmen, yerel mahkemece bilirkişi raporuna itirazlarının dikkate alınmadan hüküm kurduğunu, mahkemece karara dayanak yapılan bilirkişi raporunda davalı tarafın sözleşme ile üstlendiği birçok yükümlülüğe aykırı davranıldığı tespitine yer verilmiş iken raporun sonuç kısmında davalı tarafın sözleşme ile üstlendiği borcunu ayıplı olarak ifa ettiğinin ispatlanamadığı kanaatine varılmasının açık çelişki olduğunu, söz konusu çelişki giderilmeden hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, raporda yapılan tespitler ile varılan kanaatin uyuşmadığını, söz konusu çelişkilere rağmen, itirazlar dikkate alınmadan hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, bilirkişi raporunun inceleme ve tespitlerinde davalı yüklenicinin birçok yükümlülüğüne aykırı davrandığı tespitine yer verilmediğini, davalı firma tarafından dava dosyasına sunulan 20.07.2018 tarihli dilekçe ekinde 13.05.2015 ve 19.08.2015 tarihli davacı firmaya yazılan yazılarında (EK4,5); kendilerine gönderilen resimlerden kırılma nedenini çok net bir şekilde açıklamanın mümkün olmadığı ancak kırılmaya genel anlamda “Cam üretilirken içerisinde kalan Nis nedeni ile aniden kırılması, camın ortadan kırılması için ise cama sert bir cisim (taş veya kuş gibi) çarpması iddialarını hiçbir delil ortaya konmadan ileri sürülmesinin doğru olamadığını, 01.03.2013 tarihli Cephe İşleri Sözleşmenin 4.üncü maddesinde, “…” Tip/Model Alüminyum Cephe Giydirme sistemine ilişkin olarak, mevzuata gereği zorunlu olan ilgili Standartlara göre testlerinin yetkili kuruluşlara yapıldığına/yaptırıldığına dair herhangi bir test raporu vb. belgenin dava dosyasına sunulmadığını, dolayısıyla davalı vekilinin davacının olduğu yüklenicinin montajını yaptığı alimümyum giydirme cephe sistemi işine ait mevzuatlar gereği zorunlu olan tüm deneylerin yetkili kuruluşa yaptırmış olduğunu, sözleşme gereği işi tam ve eksiksiz olarak teslim etmiş olduğu iddialarının doğru olmadığını, davalı firma tarafından garanti belgesi (çizik, kirlilik ve leke, buğulanma) haricinde Alüminyum Giydirme Cephe Sistemi montajında kullanılan tüm cam bileşen ve kombinasyonlarının cam üreticisi tarafından kullanım amacına uygunluk deneylerinin yapılıp yaptırıldığına dair herhangi bir test raporu ya da belgenin dava dosyasına sunulmadığını, montajı yapılacağı belirtilen “…”, “…* Tip/model Alüminyum Cephe Giydirme sistemine ait mevzuat gereği, takılan camlar üzerinde yapılması gereken yangın ve deprem testlerinin yapılmış olduğuna ilişkin herhangi test raporu vb. belgenin dava dosyasına sunulmadığını, davalı firmanın Alüminyum Giydirme Cephe Sistemi montajı işinde kullanılan tüm cam bileşen ve kombinasyonları ile işçiliğin, 01.03.2013 tarihli Cephe İşleri Sözleşmesinde belirtilen, tam ve eksiksiz olarak yapılacak hükmüne/ hükümlerine aykırı hareket ettiğinin düşünüldüğünü, (sh.11) yukarıda alıntılandığı üzere bilirkişi raporunun değerlendirme kısmında davalı yüklenici tarafın birçok yükümlülüğüne aykırı davrandığını, davalı tarafın sözleşme ile üstlendiği hiçbir yükümlülüğü yerine getirmediği bilirkişi raporunda tespit edilmiş iken bilirkişi raporunun sonuç kısmında “…Dolayısıyla da davacı/işveren, davalı/yüklenicinin söz konusu borcunu (cam temini ve montajı borcunu) ayıplı ifa ettiğini ispat edememiştir…’ şeklinde kanaate varılmasının anlaşılamaz bir çelişki olduğunu, bilirkişi raporuyla davalı tarafça sözleşme ile üstlenilen yükümlülüklerin gereği gibi yerine getirilmediği, yasal mevzuat gereği yapılması gereken testlerin hiçbirinin yapılmadığı tespit edilmiş olmasına rağmen, mahkemece söz konusu sözleşmeye aykırılıklar göz ardı edilerek hüküm kurulduğunu, dava konusu camların depreme dahi dayanaklı olması ve bunun için testlerinin yapılması gerekliliği yasal mevzuat gereği iken kabul anlamına gelmemekle birlikte zeminde meydana gelen oturmalardan dolayı kırılmalarının dahi söz konusu camların ayıplı olduğunu kanıtlamakta olduğunu, depreme dahi dayanıklı olması ve bu hususun test raporlarıyla belgelenmesi gereken camların sadece zemin oturmaları nedeniyle oluşacak sismik hareketler nedeniyle kırılmasının bile söz konusu camların ayıplı olduğunu kanıtladığını, karara dayanak yapılan bilirkişi raporunda dava konusu camların bir kısmında kırılmalar olduğu bir kısmında ise montaj ve işçilik hatalarından dolayı bozulmaların meydana geldiğinin tespit edildiğini, ayrıca tespite konu kırılan camların farklı katta ve farklı cephelerde olması camların davacı firma tarafından değiştirilerek depoda tutulan ve tespit gününde incelenen bazı camlarda da kırılmaların yanı sıra montaj ve işçilik hatalarının olduğu, özellikle camların su sızdırmazlığında problemler olduğu ve bu nedenle camlarda bozulmaların meydana geldiğinin tespit edilmesi gerçeğinden hareketle, davalı firmanın Alüminyum Giydirme Cephe Sistemi montaıı işinde kullanılan tüm cam bileşen ve kombinasyonları ile işçiliğin, 01.03.2013 tarihli Cephe İşleri Sözleşmesinde belirtilen tam ve tam eksiksiz olarak yapacak olduğu hükmüne/hükümlerine uymadığını, bilirkişilerce davalı tarafın sorumlu olduğu kısma ilişkin de bir değerlendirme yapılmadığı ve bu hususun göz ardı edildiğini, hakkaniyete uygun bir karar verilebilmesi için davaya konu camlarda meydana gelen kırılmaların nedeninin kesin olarak tespiti gerekir iken ihtimale dayalı olarak hazırlanan bilirkişi raporu esas alınarak hüküm kurulmasının eksik ve hatalı olduğunu, gerekçeli kararda ispat yükünün yerine getirilemediği belirtildiğini, taraflar arasındaki sözleşmeye göre davalı tarafça temin edilip montajı yapılan camlardaki kırılmaların davalı tarafın ayıplı ifasından kaynaklandığı hususu davacı tarafça ispat edilemediğini, örneğin bilirkişi raporunda temperli camlarda bulunan NİS (Nikel Sülfür) kalıntılarının camın kırılmasına sebebiyet vereceği belirtilmesine karşın söz konusu camlar zerinde bu hususa ilişkin olarak hiçbir inceleme yapılmadığını ve cam kırılmalarına sebebiyet veren bu ihtimalin değerlendirme dışı bırakıldığını belirterek, yerel mahkeme karanının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı iş sahibi davalı iş sahibidir. Taraflar arasında 01.03.2013 tarihli cephe işleri yapım sözleşmesi imzalanmıştır. Davada davacı taraf, davalı tarafça edimlerinin tamamlandıktan sonra cephede takılan camların bir kısmında kırılmalar ve çatlamalar meydana geldiğini, yapılan tespit sonucu zararın tespit edildiğini, davalı tarafa ayıpların giderilmesi için ihtarname göndermelerine rağmen davalı tarafça ayıpların giderilmediğini, ayıpları dava dışı şirket aracılığı ile giderdiklerini, dava dışı şirkete toplam 436.339,20 TL bedel ödediklerini belirterek, şimdilik 110.000,00 TL bedelin tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş; davalı taraf ise, dava konusu camların üretiminin kendileri tarafından yapılmadığını, edimlerini tamamlayarak teslim ettiklerini, davacı tarafın Heat Sook testi yaptırmaları gerekirken maliyeti sebebiyle yaptırmadıklarını, iş tesliminden 1 yıl sonra kesin teslim işleminin yapıldığını, ancak iddia edilen zararın daha sonra meydana geldiğini, olay sebebiyle yapılan toplantılarda kırılmaların NİS (Nikel Süfür) kaynaklı olduğunu ve kendilerinin imalattan kaynaklanan bu sebepten dolayı sorumlu olmadıklarını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiş; mahkemece, taraflar arasındaki sözleşme, dava öncesi yapılan tespit ve akabinde mahkemece yapılan bilirkişi inceleme raporlarına göre, davacı tarafından cam kırılması şeklinde oluşan zararın davalının imalatı sebebiyle ve ayıplı ifasından kaynaklandığı hususu ispat edilemediğinden davanın reddine karar verilmiştir. Davacı tarafın talebi doğrultusunda mahallinde Bakırköy 5. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2017/120 Değişik iş dosyası üzerinden tespit yapılmak suretiyle bilirkişi raporu alınmış; ayrıca mahkemece bilirkişi heyeti oluşturularak bilirkişi raporu alınmış olduğu görülmektedir. Bakırköy 5. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2017/120 Değişik iş sayılı tespit dosyasında, hesap uzmanı inşaat bilirkişisi olarak … yer aldığı, yine mahkemece alınan bilirkişi heyet raporunda da bilirkişi …’ın yer aldığı görülmektedir. Davacı tarafça gerek bu hususa gerekse aynı bilirkişinin yer aldığı her iki bilirkişi raporu arasındaki çelişkilere yönelik itirazlarda bulunulmuştur. Bu durumda, mahkemece içerisinde bilirkişi …’ın bulunmadığı bir bilirkişi heyetine tarafların itirazlarını karşılayacak ve çelişkileri giderecek bilirkişi raporu düzenlettirilerek, dosyadaki deliller de göz önüne alınmak suretiyle davadaki talepler hakkında bir karar verilmesi gerekmektedir. Bu hususlar üzerinde durulmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi yerinde olmamıştır. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulü ile, usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜNE, 2-Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi ‘nin 11/12/2019 tarih, 2018/626 Esas, 2019/1197 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine İADESİNE,5-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda DİKKATE ALINMASINA,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 03/10/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.