Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2019/942 E. 2022/491 K. 15.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/942
KARAR NO: 2022/491
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/12/2018
NUMARASI: 2016/829 Esas, 2018/978 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 15/03/2022
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, müvekkili şirketin tekstil ve konfeksiyon imalat işi ile iş hayatını sürdürdüğünü ve davalı şirketin teklifiyle birtakım tekstil ürünlerinin imalatı ve dikimi için aralarında anlaştıklarını, müvekkili şirketin kendi üzerine düşen görevi yerine getirerek 05/02/2016 tarihli 117.450,16 TL bedelli irsaliye fatura kestiğini ve malları söz konusu tarihli irsaliye fatura ile … adına 05/02/2016 tarihinde kargo şirketine verildiğini ve davalı adına imza karşılığında teslim edilerek davalının müşterisine yollandığını, davalının işbu faturanın 75.050,00 TL bedelini müvekkili şirketin banka hesabına gönderdiğini, geri kalan 42.400,46 TL bakiyeyi ise aradan geçen uzun zamana rağmen kötü niyetli olarak ödemediğini, bunun üzerine müvekkili şirket tarafından İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E.sayılı icra dosyası ile icra takibi başlattığını, ancak davalının 16/05/2016 tarihinde sunmuş olduğu itirazı ile müvekkilinin taraflarına hiçbir borcunun olmadığını, hazırlamış olduğu ürünlerin bozuk ve ayıplı olduğunu, yurtdışı müşteri firmasından reklamasyon uygulandığını, her ne kadar söz konusu malların ayıplı ve bozuk olduğu iddia edilmiş ise de, davalının bu duruma ilişkin müvekkili şirkete herhangi bir bildirimde bulunmadığı, irsaliye veya reklamasyon faturasının da taraflarına ulaşmadığını ve iddia ettiği gibi ayıplı, bozuk olan malları da iade etmediğini ve davalının yapmış olduğu ödemenin iddiasının ne kadar gerçekten uzak bulunduğunun göstergesi olduğunu belirterek davalının itirazının iptaline ve %20 icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevabında, müvekkilinin yurt dışı müşterilerinden alınan tekstil ürünü siparişlerinin yurt içinde bulunan imalatçı firmalara aktarımını sağladığını, davacı şirketin sahibi …’nin müvekkile geldiğini ve Almanya’da faaliyet gösteren … firmasına ait bayan tekstil ürünlerinin siparişlerini yapabileceği belirttiğini ve bu konuda destek istediğini, böylece 20/11/2015 tarihinde 2.921 bayan tekstil ürününün Almanya’ya sevki için davacı şirkete verildiğini, ancak davacının kabul ettiği siparişlerden 43 adet fazla fatura kestiğini ve müşteri firmanın belirttiği model ve adetlerden model bazında istenilenden farklı sayıda ürün hazırladığını ve böylece 05/02/2016 tarihinde 3 ay gecikmeli olarak sevk ettiğini, … firmasının bu durumu anladığını ve yanlış olan mal adedinin toplam 234 adet olduğunu, müşteriye gönderilen çeki liste ile sevk edilen malların arasında farklılıkların bulunduğunu ve depoda yapılan kontroller neticesinde ürünlerin ayıplı olduğunu tespit ederek bu malları kabul etmediğini bildirdiğini ve bunun müvekkil tarafından davacı şirkete ve yetkililerine bildirildiğini, …’nin model ve adet farklılıkları gibi ayıp ve hataları da kabul ettiğini, … firmasının bunun üzerine taraflarına reklamasyon uyguladığını ve kendisi ile artık çalışmadığını, … firmasının iskonto sonucu taksitler halinde gönderdiği bedeller üzerinden davacı şirkete müvekkili tarafından ödeme yapıldığını belirterek, davanın reddini ve davacı şirketin haksız takip tazminatı ödemesini talep etmiştir. Mahkemece, davacı şirketin düzenlediği fatura karşılığı davalıya mal sattığı, karşılığının ödendiğinin ispat edilemediği, davacı tarafça gönderilen malların bir kısmının ayıplı olduğu iddia edilmiş ise de TTK 23.maddesinde belirlenen süre içerisinde ayıp ihbarı yapıldığına dair bir delilin dosya kapsamında bulunmadığı, davalı tarafından davacı adına tedarikçi ve fasoncu firmalara ödeme yapıldığının da ispat edilemediği, bu nedenle davacının davalıdan takip tarihi itibariyle icra takibinde talep edilen miktar kadar alacaklı olduğu gerekçesiyle, davanın kabulü ile, davalının İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasına yaptığı itirazın iptaline, takibin aynen devamına, takibe konu alacak likit olduğu anlaşılmakla asıl alacak üzerinden hesaplanacak %20 oranındaki icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Davalı vekili istinafında, taraflar arasındaki sözleşmenin ticari satım değil, eser sözleşmesi olduğunu, bu nedenle olaya TTK’nın 23.maddesini değil, TBK’nın 473.maddesinin uygulanması gerektiğini, ürünlerin siparişte belirtilen nitelik ve özellikte olmadıklarının, belirtilen model adetlerinden farklı adette imalat yapıldığının ve ürünlerde yapı bulunduğunun sabit oludğunu, müşteri firmanın gecikmeli sevk edrilen siparie aykırı alları kabul etmediğini, davacı şirket tarafından düzenlenen sevk irsaliyesi üzerinde, malları teslim alan nakliye firmasının malların sayımının yapılmadığı yönünde yazılı açıklaması bulunduğunu, davacı şirket yetkilisi tarafından hazırlanan “çeki listelerinde” hata olduğunun, adetlerin yanlış/eksik olduğunun Almanya’da anlaşıldığını, bu sorunun da doğrudan davacı şirkete ve yetkilisine bildirildiğini, ayrıca mallardaki ayıpların da derhal davacı şirkete bildirildiğini, bu hususun e-posta yazışmaları ile sabit olduğunu, bilirkişi ek raporunun 4.sayfasında da bu durumun belirtildiğini, ayrıca ayıp ihbarı konusunda bildirdikleri tanıkların da dinlenilmediğini, müvekkili tarafından davacı adına tedarikçi ve fasoncu firmalara yapılan ödemelerin ve bunlara dair sunulan belgelerin de görmezden gelindiğini, 22/10/2018 tarihli bilirkişi ek raporunda, “uzman bir tekstil mühendisi tarafından fiili olarak inceleme yapılması gerektiği” belirtilmesine rağmen bu hususun ikmal edilmediğini, ayıp ve 3 aylık gecikmenin davacının ağır kusuru nedeni ile oluşması karşısında davacı şirketin TBK’nın 225.maddesi gereğince, ayıbın kendisine süresi içinde bildirilmediğini ileri sürerek sorumluluktan kurtulamayacağını belirterek, mahkemenin kabulü kararının kaldırılarak, davanın reddine karar verilmesini ve davacı aleyhine %20’den az olmamak üzere haksız takip tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı yüklenici, davalı iş sahibidir. Dava, “Tekstil ürünleri imalatı ve dikimine” ilişkin eser sözleşmesi ilişkisi kapsamında, üretilip davalının müşterisine teslim edilen ürünlere ilişkin olarak düzenlenen 117.450,16 TL bedelli irsaliyeli faturadan bakiye kalan 42.400,46 TL iş bedeli alacağının davalıdan tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine yapılan itirazın iptali talebine ilişkindir. Davalı vekili, davacıya toplam 2.921 adet bayan tekstil ürünü siparişi verdiğini, davacının 43 adet fazla fatura kestiğini, müşterinin 234 adet ürünün hatalı olduğunu tespit ederek bunları kabul etmediğini, davacının bu ayıpları kabul ettiğini, müşteri firmanın bunun üzerine kendilerine reklamasyon uyguladığını, müşteri firmanın iskonto sonucu gönderdiği bedeller üzerinden davacıya ödemeler yapıldığını, davacının talep edebileceği başkaca bir bedel bulunmadığını belirterek, davanın reddini istemiş, sunmuş olduğu 2.cevap dilekçesi ile de müvekkili tarafından davacının tedarikçilerine onun adına ödemeler yapıldığını belirterek bu ödemelerin de tespit edilecek davacı alacağına mahsubunu talep etmiştir. Davacı vekilince sunulan cevaba cevap dilekçesiyle, davalının süresinde ayıp ihbarında bulunmadığı def’i ileri sürülmüştür. Taraflar arasında “Tekstil ürünleri imalatı ve dikimine” ilişkin sözlü bir eser sözleşmesi ilişkisi kurulduğu, bu kapsamda davacı yüklenici tarafından imalatı ve dikimi yapılan tekstil ürünlerinin davalı iş sahibinin yurt dışındaki müşterisine gönderildiği, buna ilişkin olarak düzenlenen 05/02/2016 tarihli 117.450,16 TL bedeli irsaliyeli faturanın 75.050,00 TL ‘lik kısmının ödenip bakiye 42.400,46 TL’sinin ödenmediği hususlarında bir anlaşmazlık bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki anlaşmazlık, söz konusu ürünlerin ayıplı ve eksik imal edilip edilmedikleri, eğer ayıplı iseler buna ilişkin süresinde ayıp ihbarında bulunup bulunulmadığı, süresinde ayıp ihbarı var ise ayıplar ve eksik işler nedeniyle davacının iş bedeli alacağından yapılması gereken kesintinin ne kadar olduğu ve davalı tarafça davacı adına tedarikçilerine yapıldığı iddia olunan ödemelerin davacı alacağından mahsubunun gerekip gerekmediği hususlarına ilişkindir. Mahkemece, sadece TTK ‘nın 23.maddesinde belirlenen süre içerisinde ayıp ihbarı yapıldığına dair bir delilin dosya kapsamında bulunmadığı gerekçesiyle davalı tarafın ayıplı ifa savunması yerinde görülmemiş ise de, Yargıtay 15.Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatlarında belirtildiği üzere, ayıp ihbarı yapılması hukuki bir işlem değil “hukuki işlem benzeri bir fiil” olması nedeniyle süresi içinde ayıp ihbarının yapıldığı tanık da dahil her türlü deliller ispatlanabilecektir. 6102 sy TTK’nın 18. Maddesi ayıp ihbarını kapsamadığından tacirler arasındaki ayıp ihbarı bakımından da bu durum aynen geçerlidir. Ayrıca, yine Yargıtay 15.Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatlarında belirtildiği üzere, eser sözleşmelerinde TTK’nın 23. maddesinde düzenlenen 2 ve 8 günlük ayıp ihbar süreleri geçerli olmayıp, TBK’nın 474. maddesi gereğince eserin teslimden sonra işlerin olağan akışına göre imkan bulur bulmaz gözden geçirilmesi ve ayıp var ise bunun uygun bir süre içerisinde yükleniciye bildirilmesi gerekmektedir. Davalı tarafça cevap dilekçesinde ayıp ihbarının süresinde yapıldığına ilişkin olarak tanık deliline dayanılıp tanık isim ve adresleri delil listesinde belirtilmiş olmasına rağmen mahkemece 4.celse ara kararıyla davalı vekilinin tanık dinlenmesi talebinin reddine karar verilmiş olması yerinde olmadığı gibi, davalı tarafça yine bu savunmanın ispatına ilişkin olarak dosyaya sunulan e-posta yazışmalarının da bu hususta değerlendirilmemesi de yerinde olmamıştır. Mahkemece alınan bilirkişi kök ve ek raporlarında davalı tarafın ayıplı ifa savunmasına ilişkin olarak sadece davalı tarafça dosyaya sunulan bir takım fotoğraflar ve yazışmalar üzerinden görüşte bulunulduğu, davaya konu ürünlerin tamamına ilişkin olarak HMK’daki keşif ve bilirkişi incelemesine dair düzenlemelere uygun, denetime elverişli bir inceleme yapılmadığı gibi, davalının savunmasının ve sunmuş olduğu e-posta yazışmalarının bütünü göz önünde bulundurulduğunda, davalı tarafça ayıp savunması olarak ileri sürülen, ürünlerin adedindeki yanlışlıkların ayıp olarak değil eksik olarak kabul edilmesi gerektiği, eksik işler bakımından ise ayıp ihbarında bulunma zorunluluğu olmadığı göz önünde bulundurularak buna göre bir değerlendirme yapılması gerekirken bu hususun da göz ardı edildiği, kararın bu yönlerden de eksik inceleme yapılması nedeniyle yerinde olmadığı anlaşılmıştır.Davalı tarafça, davacı adına onun tedarikçilerine ödendiği iddia edilen ve istinaf dilekçesinin 7/a-b-c bentlerinde belirtilen 01/04/2016 tarihli 5.420,00 TL’lik, 01/04/2016 tarihli 5.000,00 TL’lik ve 02/10/2015 tarihli 3.000,00 TL’lik ödeme dekontları bakımından ise, her ne kadar alınan 22/10/2018 tarihli bilirkişi ek raporunda, bunlara ilişkin olarak uzman bir tekstil mühendisi tarafından fiili olarak yapılacak inceleme gerektiği belirtilmiş ise de, söz konusu ödeme dekontları gerçek olsalar bile, davalı tarafça bunların davacının imal etmiş olduğu ürünlere ilişkin olduklarına dair ispata yarayacak bilgi ve belgelerin dosyaya sunulamadığı, dekontlarda söz konusu ödemelerin davacı ile ilgili olduğuna dair hiç bir açıklamanın ve kaydın yer almadığı, sadece bu dekontlara dayalı olarak dekontlarda yazılı olan ödemelerin davacının yapmış olduğu imalatlara konu ürünler için ödenmiş olduğunun kabul edilemeyeceği, davalının bunlar yönünden üzerinde bulunan ispat yükünü yerine getirememiş olduğu, cevap ve 2. cevap dilekçeleri ile delil listesinde açıkça yemin deliline de dayanılmadığı anlaşıldığından, davalı tarafın bu yöne ilişkin istinaf itirazları yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, 2-İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25/12/2018 tarih, 2016/829 Esas, 2018/978 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine İADESİNE, 5-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda DİKKATE ALINMASINA, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 15/03/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.