Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2019/629 E. 2021/2447 K. 23.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/629
KARAR NO: 2021/2447
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 30/03/2018
NUMARASI: 2014/1261 Esas, 2018/473 Karar
DAVANIN KONUSU: Menfi tespit
KARAR TARİHİ: 23/12/2021
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Dava, taraflar arasında düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan menfi tespit talebine ilişkin olup, mahkemece davanın kabulüne dair verilen karara karşı, davalı yanca esas yönden, davacı tarafça kötüniyet tazminatı yönünden istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacılar vekili, taraflar arasında davalı şirketin yapımını yüklendiği fabrika çatı söküm işi ile sözleşmede yazılı işlerin müvekkili tarafından yapılması konusunda sözleşme yapıldığını, sözleşmenin 5. Maddesinde iş bedelinin 72.000,00 TL olarak kararlaştırıldığını, sözleşmenin 16. Maddesi gereğince müvekkilince yanca iş bedelinin iki katı değerinde 144.000,00 TL bedelli ve bazı unsurları boş bırakılmış “teminat senedidir, devir ve ciro edilemez” kaydı olan bir teminat senedi verildiğini, senedin teslim edildiği anda çekilen fotokopisi ile icraya konulan senet fotokopisi arasındaki farklılıkların tamamının senedin davalının elinde iken gerçekleştirildiğini, senette tahrifat yapıldığını, ayrıca sair boşluklarda özelikle vade kısmının keyfi olarak doldurulduğunu, malen kaydının doğru olmadığını, davacı müvekkilinin, davalıdan hiç bir mal almadığını, gerçek olan çekte senedin üst tarafına ( tediye tarihi – Türk Lirası ibaresinin üstü) yazıldığını ancak davalı tarafından tahrif edilmiş olan “teminat senedidir devir ve ciro edilemez” ibaresi olduğunu, tarafların tacir olup mal satışı iddiasının ispatının, fatura-irsaliye ve ticari defter kayıtları ile olacağını, müvekkiline bu manada gönderilmiş ne bir fatura nede defterlerde böyle bir kayıt mevcut olduğunu, aralarında ki anlaşma gereği davacı müvekkilinin işini ifa ederken, davalı şirket tarafından, iş sahibinin güvenlik amirliğine verilen bir isim listesi ile başta müvekkili olmak üzere çalışanlarının iş yerine girmelerini engellenmek sureti ile işini yapmasına mani olduklarını, bunun üzerine davacı müvekkilinin Çorlu … Noterliği’nin 30/09/2013 tarih, … yevmiye nolu ihtarname keşide edildiğini, davacı müvekkilinin alacağını alamaması üzerine taraflarınca Çorlu Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2013/80 D.iş nolu tespit davası ile yapılan işin tespit ettirildiğini, akabinde de Çorlu 2. Asliye hukuk Mahkemesi’ nin 2013/191 D.iş sayılı dosya ile ihtiyati tedbir kararı alındığını, Çorlu 2. Asliye Mahkemesi’nin 2013/801 Esas sayılı dosyası ile alacak davası açıldığını, davanın halen derdest olduğunu ileri sürerek müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespiti ile müvekkili lehine tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacının taşeronluk sözleşmesi ile üstlendiği işi gereği gibi ve zamanında yerine getirmeyerek müvekkili şirketin zarara uğramasına sebebiyet verdiğini, sözleşme gereği işin 30 iş günü içinde bitirilmesi gerekirken 30/09/2013 tarihine kadar işin halen bitilmediğini, bu nedenle de müvekkilinin asıl iş sahibi şirkete karşı vermiş olduğu sözleşmesel taahhütlerini yerine getiremediğini, davacının işi gereği gibi ve zamanında yapamayacağını ve işi bitiremeyeceğini anlayan davalı müvekkili şirketin, davacıya gönderdiği 02/09/2013 ve 07/09/2013 tarihli iki ayrı ihtarname ile sözleşmeye aykırılıklarına son vermesini talep ettiğini, bu ihtarların davacılardan …’ a imza karşılığı tebliğ ve teslim edildiğini, ihtarlarda da görüleceği üzere davacının yetersiz personel kullandığını, çalışma saatlerine uymadığını, malzemeleri dağınık ve düzensiz bir şekilde tutarak malzemelerin zarar görmesine ve kullanılamaz hale gelmesine sebebiyet verdiğini, davacı tarafından Çorlu Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2013/80 D. İş sayılı dosyasından yaptırılan tespit akabinde alınan bilirkişi raporunun hatalı ve eksik inceleme ve tespitlerle dolu olduğunu, davacı personelinin işi bıraktığı tarihin 30/09/2013 olmasına rağmen rapor tanzim tarihinin 11/11/2013 olduğunu, tespitin yaklaşık 1,5 ay sonra ve müvekkilinin yokluğunda yapıldığını, bilirkişi tarafından müvekkili ve müvekkili tarafından tayin edilen yeni taşeronlarca yapılan işleri sanki davacı tarafından yapılmış gibi tespit edildiğini, oysa davacının işi bırakmasından sonra işin müvekkili ve tayin edilen başka taşeronlarca yapıldığını, bu sebeplerle sözleşmenin ilgili hükümleri gereği müvekkilinin davacıdan alacaklı olduğunu, davacı yanca müvekkili şirket tarafından sözleşme gereğince işin tamamlanması için yapılan masraflara karşılık takibe konu senedin verildiğini, müvekkilinin de senedin protesto olmasına rağmen herhangi bir ödeme yapılmaması sebebiyle alacaklarının tahsiline yönelik olarak davacılar aleyhinde İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattığını ve bu icra takibinin kesinleştiğini, müvekkili şirketin, davacının senette tahrifat yapıldığı ve teminat senedi olduğu yönündeki iddia ve taleplerinin doğru olmadığını, senet üzerinde teminat senedi olduğuna dair bir ibare bulunmadığını, sözleşme metninde de senede atıf yapan bir düzenleme olmadığını, senedin teminat senedi olduğu iddiasının ancak yazılı delille ispat edilebileceğini, senetteki imzaların davacıya ait olduğunu, davacı …’ın senet düzenlenirken kendi adını yazması akabinde davacı … tarafından şirket isminin yazılarak paraflandığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, 23/02/2018 tarihli bilirkişi kurul raporu dayanak alınmak suretiyle, yargılama sırasında alınan bilirkişi raporu tüm dosya kapsamı ile birlikte değerlendirildiğinde bilirkişi raporunun karar vermeye yeterli olduğu kanaatine varıldığı, davalı tarafın, dava konusu işin tam ve gereği gibi yapılmadığını iddia ettiğinden, dava konusu senedin davalıya teminat senedi olarak verilmiş olduğunun kabulünün gerektiği, davacının üstlenmiş olduğu işi tam ve gereği gibi yerine getirmediği, işin toplam bedelinin 72.000,00 TL olduğu gözününde bulundurulduğunda, eksik ifa nedeniyle sadece 32.400,00 TL’lik bir ücrete hak kazandığı, davalı tarafça her ne kadar eksik bırakılan işler nedeniyle zarara uğranıldığı iddia edilmiş ve bir takım faturalar ibraz edilmiş ise de, faturaların dayanakları sunulmadığından ve davalı tarafça yapılan iş oranında bir kazanç elde edildiğinden, davalının, davacının yukarıda hesaplanan (32.400,00 TL’lik) alacağını ödemesi gerektiği, dolayısıyla davacıların dava konusu bono nedeniyle borçlu olmadıklarının da kabulünün gerektiği gerekçesiyle, davanın kabulüne, davacılar … Ltd. Şti ve …’ın İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı icra dosyasında davalı alacaklıya borçlu olmadıklarının tespitine, davalının kötüniyeti ve ağır kusur tespit edilemediğinden ve şartları oluşmadığından davacıların tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir. Davacılar vekili katılma yolu ile verdiği istinaf dilekçesiyle; şikayetleri üzerine davalı aleyhinde İstanbul 51. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2016/578 Esas sayılı dosyasından, Çorlu 4. Asliye Ceza Mahkemesi’ nin 2017/49 D.iş sayılı dosyası ile davalı- sanığın talimat yolu ile alınan 26/04/2017 tarihli ifadesinde davalının, senedi teminat olarak aldığını ikrar ettiğini, sanık aleyhinde ceza verilerek hükmün açıklanmasının ertelenmesine karar verildiğini, müvekkili firmanın alt taşeron olarak, davalı-şirketin almış olduğu işin bir kısmını yapmak üzere davalı-şirket merkezinde sözleşme yaptığını ve tarafların anlaştığını, sözleşmenin 5. Maddesi gereği yapılacak işin bedelinin 72.000,00 TL olarak belirlendiğini, sözleşmenin 16. Maddesinde yazılı olduğu üzere, iş bedelinin iki katı olan 144.000,00 TLlik senedin teminat olarak davalı tarafından alındığını, müvekkilinin, verdiği senedin üst kısmına “ teminat senedidir devir ve ciro edilemez” şeklinde kayıt düştüğünü, senedin tanzim tarihi yanındaki ve keşide tarihi üzerindeki paraf-imzaların sahte olduğu gibi, senedin üst tarafına ( tediye tarihi – Türk Lirası ibaresinin üstü) yazılmış olan “Teminat senedidir devir ve ciro edilemez” ibaresinin kesilerek senedin tahrip edildiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin mahiyeti ve işin mucibince davalının, davacı-müvekkiline mal satışı veya bir hizmette bulunmuş olmasının da olası olmadığını, bilakis sözleşme gereğince müvekkilinin alacaklı olduğunun mahkeme kararı ile kesinleştiğini, sözleşme aşamasından itibaren kötüniyetli olan davalının, davacının hak ettiği ödemeleri yapmamak için, çeşitli engeller ile davacının işini tamamlamasına mani olduğunu, bir süre sonra da işyerine girişini yasaklattığını, nitekim Çorlu 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/801 Esas sayılı dosya ile taraflar arasında yapılan yargılama neticesinde davacının davalıdan alacaklı olduğunun kesinleştiğini, kesinleşme şerhli kararın dosyaya celbedildiğini, müvekkilinin mağduriyetini, davalının da asıl işvereni olan ….firma yetkililerine intikal ettirdiğini, bunun üzerine …firmasının da davalıya bir takım yaptırımlar uyguladığını, bunun üzerine intikam hisleri ile hareket eden davalının; kendince müvekkilini cezalandırmak, davacıyı daha da mağdur etmek maksadı ile elindeki teminat seneti üzerinde oynama ve tahrifat yapmak sureti ile kötüniyetli olarak icra takibine koyduğunu, davalının kötüniyetinin, mahkeme kararları, bilirkişi raporları vede ikrarı ile ortada iken tazminat taleplerinin ret edilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Davalı vekili istinaf dilekçesiyle, davacıların sözleşme uyarınca üstlenilen edimleri tam ve eksiksiz olarak yerine getirmediğinin Çorlu 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/801 Esas sayılı kesinleşmiş kararı ile sabit olduğunu, dolayısı ile müvekkili şirketin eksik kalan işleri başka taşeron şirketlere yaptırmak zorunda kalmış ve bu nedenle de yansıtma faturası tanzim ederek tebliğ ettiğini, davacı yanın ise söz konusu faturaları muhasebe kayıtlarına işlemediğini, müvekkili şirkete ait ticari defter ve kayıtlar tetkik edildiğinde toplam 204.607,79 TL alacak bulunduğunun bilirkişi raporu ile tespit edildiğini, mahkeme kararına esas teşkil eden bilirkişi raporunda faturalara dayanak belgelerin ibraz edilmediği belirtilmiş ise de, inceleme sırasında bu yönde talepte bulunulmadığını ve taraflarınca bilirkişi raporuna bu yönü ile itiraz edilmiş olmasına rağmen, mahkeme tarafından eksik inceleme ve araştırma neticesi hüküm tesis edildiğini, takip konusu bononun aslı tetkik edildiğinde bononun takip borçlusu tarafından tanzim ve imza edildiğinin görüleceğini, takip konusu senet üzerinde teminat senedi olduğuna dair bir ibare bulunmadığı gibi taraflar arasındaki sözleşmede de bu yönde bir hüküm yer almadığını, icra takibine konu edilen kambiyo senedinin teminat senedi olduğunun yazılı delille ispat edilmesi gerektiğini, davacı yanca dosyaya yazılı bir delil ibraz edilemediğini, mahkemece bu hususta tanık dinlendiğini, dosyada mevcut beyan dilekçelerinde de beyan edildiği üzere, yazılı delil ile ispatlanması gereken bir hususta tanık dinlenmesine muvafakatlerinin bulunmadığını ve tanık beyanlarının gerçeğe aykırı beyanlar içerdiğini, yazılı delille ispatlanması gereken bir hususta davacı yanca yazılı delil ve evrak sunulamadığından takip konusu bononun teminat senedi olarak değerlendirilmesinin kabul edilemeyeceğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte, bir an için dava konusu senedin teminat senedi olduğu kabul edilse dahi taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 26/2 maddesinde yer alan “ … sözleşme’sinin feshi halinde işveren ayrıca, mahkemeden hüküm almaksızın … madde 10’daki müeyyidelerin uygulanmasına ilaveten … madde 16’da belirtilen teminatlara el koyarak bunları irad kaydetmeye yetkilidir. “ hükmü uyarınca müvekkili şirketin takip konusu senedi irad olarak kaydetmeye ve hükme hacet olmaksızın takibe koymaya yetkili olduğunu, mahkemece bu hususta bir değerlendirme yapılmadığını, eksik inceleme ve araştırma neticesi hüküm tesis edildiğini, taraflar arasındaki sözleşme gereğince, davacı yanca üstlenilen işin 30 günlük süre içerisinde tamamlanması gerektiği, süresinde tamamlanamaması üzerine 30.09/2013 tarihinde işten el çektirildiğini ve işlerin bu tarihten sonra müvekkili şirketin kendi çalışanları ve taşeronları tarafından tamamlandığını, müvekkili şirketin işin teslim edilmesi gereken tarihten, sözleşmenin feshedildiği tarihe kadar cezai şart hakkının bulunduğu ve tazminata hak kazandığı göz ardı edilerek, hesaplama yapılmadığı beyan edilen bilirkişi raporuna itibar edilerek karar verilmesinin de usul ve yasaya aykırılık teşkil ettiğini belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470. ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı yan; taşeron, davalı ise; yüklenicidir. Taraflar arasında 05/08/2013 tarihli sözleşme imzalanmıştır. Sözleşmenin “Tanımlar” başlıklı 2. Maddesinde işin çatı söküm işi olduğu, “Sözleşmenin Konusu ve Genel Hükümler” başlıklı 3. Maddesinde; “işveren tarafından sağlanan Fabrika Binası Trapez Çatı Söküm işine ait malzemelerin TIR’lardan boşaltılması, gösterilen yere, gösterildiği şekilde istiflenerek yağmur ve rüzgardan korunması, yatay ve düşey taşımalar, gerekli kesim ve düzeltmelerin yapılarak projesine uygun cepheye montajı için gerekli tüm işçiliklerdir” şeklinde işin açıklandığı, ” İşin Süresi” başlıklı 4. Maddesinde; “İşbu sözleşme imzalandığı tarihte yürürlüğe girer ve taşeron, işveren’in hazırladığı iş planına uygun olarak 30 iş günü içerisinde işi bitirecektir,” ifadesiyle işin süresinin belirlendiği anlaşılmaktadır. Sözleşmenin “İşin Fiyatı” başlıklı 5. Maddesinde toplam iş bereli 72.000,00 TL olarak belirlenmiş, fiyata KDV bedelinin dahil olduğu yazılmıştır. Devamında; iş bedeli birim fiyatı x 6,00 TL (KDV Dahil) olarak hesaplanacağı, işin bitirilip teslim edilmesi 30 iş gününü geçtiği taktirde günlük bedelin %5’i kadar ceza kesileceği düzenlenmiştir. Sözleşmenin ” Teminatlar” başlıklı 16. Maddesinde, davacı yüklenicinin nakit ödeme istemesi halinde davalı iş sahibine sözleşme bedelinin 2 katı kadar teminat senedi vereceği kararlaştırılmıştır. Davalı tarafından davacılar hakkında İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile 13/08/2013 tanzim, 28/11/2013 vade tarihli, tanzim edeni davacı … Şirketi olan davalı şirket adına düzenlenen 144.000,00 TL bedelli senede istinaden 144.000,00 TL asıl alacak, 5.412,00 TL işlemiş faiz , 241,00 TL ihtiyati haciz masrafı, 300,00 TL ihtiyati haciz vekalet ücreti, 432,00 TL komisyon olmak üzere toplam 150.385,00 TL alacağın tahsili için 26/03/2014 tarihinde kambiyo senetlerine mahsus icra takibi yapıldığı, takibin kesinleştiği anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki ihtilaf; dava konusu senedin davacı tarafından davalıya teminat olarak verilip verilmediğinin tespiti, verildiğinin kabulü halinde davacı tarafından yapılması taahhüt edilen işin tam ve gereği gibi yerine getirilip getirilmediği, dolayısıyla davacının dava konusu senet nedeniyle davalıya borçlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Dosya kapsamında bulunan ve mali müşavir … tarafından hazırlanan 28/02/2018 tarihli bilirkişi kurul raporunda; davalı taraf, dava konusu işin tam ve gereği gibi yapılmadığını iddia ettiğinden, dava konusu senedin davalıya teminat senedi olarak verilmiş olduğunun kabulünün gerektiği, davacının üstlenmiş olduğu işi tam ve gereği gibi yerine getirmediği, işin toplam bedelinin 72.000,00TL olduğu gözününde bulundurulduğunda eksik ifa nedeniyle sadece 32.400,00 TL’lik bir ücrete hak kazandığı, davalı tarafça eksik bırakılan işler nedeniyle zarara uğradığı iddia edilmiş ve bir takım faturalar da ibraz edilmiş ise de, faturaların dayanakları sunulmadığından ve davalı taraf yapılan iş oranında bir kazanç elde ettiğinden, davalının, davacının yukarıda hesaplanan 32.400,00TL’lik alacağını ödemesi gerektiği, dolayısıyla davacının dava konusu bono nedeniyle borçlu olmadığının da kabulü gerektiği, öte yandan taraflar arasındaki sözleşmede “işin bitirilip teslim edilmesi 30 iş gününü geçerse günlük bedelin %5’i kadar ceza kesilecektir” hükmü ve dosyadaki tespit raporu dikkate alındığında, davacının üstlenmiş olduğu işi 30 gün içerisinde bitirmediği, bu nedenle davalının anılan hüküm uyarınca günlük bedelin %5’i oranında ceza kesme hakkının bulunduğu, ancak dosya kapsamından kaç gün gecikme yaşandığı ve eksik de olsa işin ne zaman davalıya devredildiği tespit edilemediğinden, davalının cezai şart nedeniyle doğan tazminat alacağının ve bu alacağının mahsubunun yapılamadığı yönünde görüş bildirildiği görülmüştür. Dosyada mevcut Çorlu 2 Asliye Hukuk Mahkemesi’ nin 2013/801 Esas ve 2015/333 Karar sayılı dosyasının incelenmesinde; davacı taşeron … Ltd. Şti. tarafından davalı yüklenici … Ltd. Şti. Hakkında 16/12/2013 tarihinde eldeki davanın konusu olan sözleşmeden kaynaklı iş bedeli alacağının tahsili talepli dava açıldığı, mahkemece 08/04/2015 tarihinde, davanın kısmen kabulüne, 32.400 TL iş bedeli alacağının 01/10/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verildiği, kararın Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 20/10/2016 tarih 2016/3702 Esas ve 2016/4341 Karar sayılı ilamı ile onandığı, kararın 03/01/2017 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Dairemizce yapılan incelemede öncelikle çözümlenmesi gereken husus olan davacı yanca davalıya verilen senedin teminat senedi olup olmadığının tespiti yönünden yapılan değerlendirmede; karşılıklı edimleri içeren eser sözleşmelerinde yüklenicinin görevi eseri sözleşmesine, amacına ve tekniğine uygun tamamlayarak teslim etmek; iş sahibinin görevi ise, sözleşmede kararlaştırılan yükümlülükler varsa bunların yerine getirilmesiyle eserin bedelini ödemekten ibarettir. 4721 sayılı TMK’nın “İspat yükü” başlıklı 6. maddesi “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükmünü amirdir. Somut olayda, davacı yan, takibe konu senedin sözleşme kapsamında teminat olarak verildiğini ileri sürdüğünden, bu hususu ispat külfeti davacı taraftadır. Bu kapsamda, davacının dosyaya sunduğu delillerin değerlendirilmesi gerekmektedir. Sözleşmenin yukarıda anılan “Teminatlar” başlıklı 16. Maddesinde, davacı taşeronun nakit ödeme istemesi halinde davalı iş sahibine sözleşme bedelinin 2 katı kadar teminat senedi vereceği kararlaştırılmıştır. İş bedelinin 72.000,00 TL olarak belirlendiği ve takibe konulan senedin 144.000,00 TL bedelli olduğu ve sahtecilik suçundan davacı yüklenici tarafından davalı hakkında yapılan şikayet üzerine İstanbul 51. Asliye Ceza Mahkemesi’ nin 2016/578 Esas sayılı dosyasından açılan davada, Çorlu 4. Asliye Ceza Mahkemesi’ nin 2017/49 D.iş sayılı dosyası ile davalının talimat yolu ile alınan 26/04/2017 tarihli ifadesinde davalı yüklenicinin senedi teminat olarak aldığını ikrar etmesi, sanık aleyhinde ceza verilerek hükmün açıklanmasının ertelenmesine karar verilmesi ve davalı vekilinin aşamalardaki ceza dosyasında müvekkili tarafından yapılan ikrarın yanlışlıkla yapıldığına yönelik beyanları karşısında takip dayanağı senedin davacı tarafça davalıya sözleşme gereğince teminat olarak verildiği sonucuna varılmaktadır. Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olayda; mahkemece anılan gerekçelerle takip dayanağı senedin teminat senedi olarak verildiği kabul edilerek, kesinleşen Çorlu 2 Asliye Hukuk Mahkemesi’ nin 08/04/2015 tarih, 2013/801 Esas ve 2015/333 Karar sayılı kararı ile davacı taşeronun 32.400,00 TL iş bedeli alacağının olduğu gözetilerek davanın kabulüne, davacı yanın İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı icra dosyasında davalıya borçlu olmadığının tespitine ve davalının kötüniyeti ve ağır kusuru tespit edilemediğinden ve şartları oluşmadığından davacı tarafın kötü niyet tazminat talebinin reddine karar verilmesi dosya kapsamı ile usul ve yasaya uygun olmuştur. Davalı yanca süresi içerisinde cezai şart alacağı ve irad kaydı yönünden herhangi bir talepte bulunulmadığından istinaf dilekçesindeki bu taleplere ilişkin itirazlar yönünden herhangi bir değerlendirme yapılması mümkün görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzeni gözetilerek yapılan istinaf incelemesi sonucunda, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenler ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre, mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, taraf vekillerinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1-b-1. bendi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 30/03/2018 tarih ve 2014/1261 Esas, 2018/473 Karar sayılı kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, taraf vekillerinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan REDDİNE, 2-Davacıdan alınması gereken 59,30 TL istinaf karar harcından peşin alınan 44,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 14,90 TL istinaf karar harcının davacıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA, 3-Davalı tarafça yatırılması gereken 10.272,80 TL nisbi istinaf karar harcından peşin olarak yatırılan 2.568,2‬0 TL harcın mahsubu ile bakiye 7.704,60 TL harcın davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA, 4-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerlerinde BIRAKILMASINA, 5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 23/12/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.