Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2019/2075 E. 2022/1740 K. 19.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2075
KARAR NO: 2022/1740
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/09/2019
NUMARASI: 2015/160 Esas, 2019/844 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat
KARAR TARİHİ: 19/10/2022
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Dava; taraflar arasında düzenlenen eser sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğinin tespiti ile fesih nedeniyle uğranılan zararın tahsili talebine ilişkin olup, mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı, davalı vekilince istinaf talebinde bulunulmuştur. Davacı vekili, taraflar arasında 25/11/2014 tarihinde taşeronluk sözleşmesi imzalandığını, sözleşmede müvekkili şirketin taşeron, davalı şirketin iş sahibi, dava dışı … İnşaaat’ın ise asıl iş sahibi olduğunu, sözleşmenin “İş verenin, Zonguldak İli, Muslu Beldesinde liman içindeki su alma yapısı önünde imalat ve montajını yapmakta olduğu anroşman korumalı-pipolu su alma yapısının imalat ve montaj işlerinin yapımında kullanılmak üzere ihtiyaç duyduğu ve iş bu sözleşme ekinde belirtilen ekip ve ekipmanların iş verenin talimatları ve iş programı dahilinde sözleşmede belirtilen masrafları taşerona ait olmak shalma yapısı önünde gemi ile deniz tarama ve gemi ile istifsiz serbest dolgu işlerin yapmak üzere çalıştırılması”nı konu edindiğini, sözleşmenin 8. maddesinde açıkça müvekkili şirketin sözleşme konusu işin ifası için; … Dubası (… Vinç, 100 ton …, vb. Ekipmanlı), … Duhası, … gemi, … Gemisi, … ve servis botu, … Vinç ( 30 Ton) isimli ekipman ve personelini şantiyede hazır bulunduracağının kararlaştırıldığını, müvekkili şirketin sözleşme ile üstlendiği işi ifa edeceği ekipmanlardan … Dubası (150 Ton … Vinç, 100 … vb. …), … Dubasının müvekkiline ait olmadığını, bu araçların dava dışı … İnşaat San. Ltd. Şti.’ne ait olduğunu, taraflar arasındaki taşeronluk sözleşmesi imzalanmadan önce, davalı şirketin, dava dışı … İnşaat San. Ltd. Şti.’nden kiraladığı … Dubası (150 Ton … Vinç, 100 ton …, vb. ekipmanlı), … 10 Dubası ile bizzat kendisinin yapmaya başladığını, ancak davalı şirketin hem müvekkili şirket yetkilisi olan hem de dava dışı … İnşaat San. Ltd. Şti.’nin de deniz araçları kiralama işlerine bakan …’ya başvurarak, dava dışı … İnş. San. Ltd. Şti.’nden kiraladıkları deniz taşıtlarını iyi çalıştıramadıklarından bahisle verim alamadıklarını, zaten bu araçların da işin tamamlanması için yetersiz olduğunu belirterek sözleşme konusu işin, müvekkili şirket tarafından gerek müvekkili şirkete ait ekipmanlar gerekse de görüşme ve sözleşmenin imzası tarihinde kira sözleşmesi ile davalı şirketin uhdesinde bulunan … 6 ve 10 numaralı dubalarla birlikte yapılması için teklif verdiğini, müvekkili şirketin de bu teklifi … İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti. ile paylaştığını ve … İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin davalı şirketin kiraladığı … 6 ve 10 numaralı dubalarla ilgili önce davalı şirketin kendi hesabının kapatılması ve bahse konu ekipmanların tam ve eksiksiz olarak geri teslim edilmesi halinde araçları müvekkili tarafından kiralanmasına muvafakat ettiğini bildirdiğini, bunun üzerine tarafların her ne kadar sözleşmede yazmıyor (… ile … arasında yapılan kira sözleşmesinde dubaların geri tesliminde kaptan tarafından dubalar üzerinde yapılan değişikliklerin teslimden önce geri alınması gerekliliği açık şart olarak yazılıdır) ise de, …’nun 6 ve 10 numaralı dubaların en geç 07/12/2014 tarihinde eski hale getirilip teslim edileceğini kararlaştırdığını, tarafların yukarıdaki dava dışı … … Ltd. Şti.’ne ait araçların durumunu netleştirdikten sonra yukarıda ifade edilen sözleşmeyi akdettiklerini, bu sözleşmenin imza edilmesindeki temel gayenin karşılıklı kazanç sağlamak olduğunu, bu sözleşme icra edilseydi müvekkilinin 1.500.000,00 TL hakedişe hak kazanmasının beklendiğini, bu amacı gerçekleştirebilmek, sözleşmeyi icra edilebilmek için tarafların kendilerine ait yükümlülükleri yerine getirmesinin zorunlu olduğunu, bu kapsamda müvekkili şirketin sözleşmenin amaç ve konusunu gerçekleştirmek için sözleşmenin 8. maddesinde yer alan ve kendisine ait … Limanı’nda bulunan ..3 … Gemi, … 2 Dalış Gemisi, … ve …, … (30 ton) ekip ve ekipmanlarını ağır hava ve deniz şartlarına rağmen Zonguldak Kilimli Limanı’na getirdiğini ve iş için hazır ettiğini, gerek bu konuda gerekse de sözleşmenin diğer hükümleri gereği üzerine düşen tüm yükümlülükleri ifa ettiğini, ancak müvekkili şirketin çalışmaya başlamak için kendi üzerine düşen tüm yükümlülükleri yerine getirmesine rağmen, davalı şirketin kendisine ait yükümlülükleri tüm talep, toplantı, yazışmalara rağmen yerine getirmediğinden çalışmaya başlayamadığını, Sözleşmeye göre, davalı şirketin 07/12/2014 tarihinde … ve… numaralı dubaların daha önceki kirasına ilişkin hesapların kapatılması ve araçları müvekkili şirkete teslim etmesi gerektiğini, davalı şirketin araçların eski kira sözleşmesinden doğan hesaplarının kapatılmadığını ve bu deniz ekipmanlarını dava dışı … İnş. San. Tic. Ltd. Şti.’ne teslim etmediğinden müvekkili şirketin bu ekipmanları teslim alamadığını, davalı şirketin, kendi kiralaması döneminde … 6 dubası üzerinde değişiklik yaptığı, teslimden önce bu değişikliği yani …’yi ve diğer değişiklikleri eski hale getirmesi gerekirken bu hususta davalı şirketin hiçbir faaliyette bulunmadığı gibi tüm görüşme ve ihtarlar sonuçsuz kaldığından bu yükümlülüğünü yerine getirmeyeceğinin de anlaşıldığını, davalı şirketin müvekkili şirketin işvereni ise de, asıl işverenin … Enerji olduğunu, müvekkilinin ekip ve ekipmanlarını şantiyeye getirdiğini, şantiye açılışı için SGK’ya başvuru yaptığını, davalı şirketin asıl işveren olan … Enerji’den şirketlerini alt taşeron olarak onaylandığını gösteren bir yazı alıp SGK veya müvekkiline teslim edilmesi gerektiği halde, SGK’ya veya müvekkiline bu onay yazısının teslim edilmediğini, müvekkilinin günlerce bu yazıyı beklediğini, geleceğinin beyan edilmesi üzerine SGK nezdinde şantiye açılışını gerçekleştirdiğini, ancak bu yazının getirilmemesi halinde şantiye açılışının kapatılacağı ve müvekkili şirkete ceza kesileceğinin SGK yetkilisi tarafından sözlü olarak ihtar edildiğini, davalı şirketten bu yazı defalarca istenmesine rağmen bu yazının müvekkiline verilmediğini, bu yazının verilmemesinin, müvekkillerinin resmi taşeron sıfatını kazanamamış olmasına sebep olduğunu, bu nedenle müvekkillerinin sahada … Ltd.Şti. olarak fiili şekilde çalışma yapamayıp müvekkiline ait deniz vasıtalarının da işyeri olan… limanına giriş ve çıkışının sağlanamadığını, iş güvenliği ile ilgili alınması gereken tedbirlerin alınamamasına da neden olduğunu, sözleşme kapsamına göre davalı şirketin bir haftalık veya 15 günlük iş programını müvekkili ile birlikte koordineli bir şekilde hazırlayıp teslim edilmesi gerekirken, müvekkilinin tüm girişimlerine rağmen bu termin planının yapılması için müvekkili ile bir iletişime geçilmediğini, iş emri verilmediğini, tüm girişimlerinin müvekkilinin iş güvenliği için şantiye de tuttuğu bir çalışanına şantiye gezdirip gösterilmeden, usulü aykırı keşif tutanağı imzalatılmakla yetinildiğini, müvekkili şirketin, sözleşmenin imzalandığını günden beri iş sağlığı ve güvenliği kapsamında 6331 sayılı Yasanın gereklerini ifa kapsamında üzerine düşen tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğini, davalı şirketten de – şantiyede başka bir firmaca istihdam edilen bir işçinin hayatını kaybetmiş olması nedeni ile- iş yerinde iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili yeterli ve koordineli bir çalışma talep edildiğini ancak bu hususta davalı şirketin hiçbir çalışmaya yanaşmadığını, özellikle müvekkiline ana işverenden alınıp verilmesi gereken taşeronluk belgesinin alınmadığını, bu durumun da diğer tüm engellerin yanı sıra olası bir iş kazasında müvekkili şirket açısından kaçınılmazlık durumu söz konusu olsa bile müvekkilinin istihdam ettiği işçi ve deniz araçlarının şantiyeye giriş izni olmadığı için 46100 kusurlu olmasına ve müvekkilinin büyük zararlara uğramasına neden olacağını, davalı şirketçe, 15/12/2014 günü itibariyte henüz şantiye açılışımızın evrakları tamamlanmadan, taraflarına ait deniz araçları sahaya girmeden sözleşme dışında bir işin ( … limanında yükleme rıhtım önünde olduğu ve gemi girişine mani olduğu söylenen yükseltinin (topuğun) alınması işi) taraflarına yüklendiğini, müvekkili şirketin, bu işin icrası için öncelikle şantiye açılışının tamamlanması, akabinde işin sözleşme kapsamında olmadığı, bir iş emrinin düzenlenmesi, bir fiyat belirlenmesi gerektiği ve işveren tarafından …’e ait deniz vasttalarının işyeri olan … limanına girişi sağlanamadığı için Kilimli Limanında beklemede olan …’e ait deniz vasıtalarından olan … 3 isimli klapeli geminin bahse konu işin yapımı esnasında deniz altından kazılarak çıkarılacak olan malzemenin … isimli klapeli gemiye yüklenmesi ve işveren tarafından gösterilecek yere taşınarak deniz dibine dökülebilmesi ve talep edilen işin ifası için ekipmanın getirilmesi için zamana ihtiyaç olduğu söylenmesine rağmen davalı- şirket yetkilisinin yanında … firma yetkilisinin bu işi derhal yapmaları gerektiğinin yapmamaları durumunda ise limana sokulmayacağının ve burada iş yapamayacaklarının bir şekilde ifade edilmiş olmasının davalı şirket yetkilisinin ise … isimli gemiyi …’den izin alamadıkları için henüz limana sokamayacaklarını, kazıdan çıkan malzemenin taşıma işini limanda davalı şirkete çalışmakta olan başka bir firmaya ait klapeli gemi ile taşımaları gerektiğinin söylendiğini, bu durumun davalı şirketin iş sahasında belirli bir çalışmasının olmadığı, iş veren sıfatının bağımsız olmadığı, düzensiz ve disiplinsiz çalışmanın gerek hakedişlerin doğru hesaplanmasını, gerekse de termin planına uyulmasını engelleyeceğini gösterdiğini, tüm bu sebeplerin gerek müvekkili şirket gerekse de her taşeron için haklı nedenle fesih sebebi olduğunu, sözleşme konusu işin ifası için ekipman hazırlığı kapsamında su alma yapısı önünde yapılacak sualtı donatılı ve donatısız betonarme yapıların kırılması için gerekli olan iş makinesi olan özel sualtı Ekskavatör kırıcı modifikasyonu için müvekkilinin Ankara’dan …servisinden 12/12/2014 tarihinde üç kişilik ekip getirdiğini, bu modifikasyonun bu ekıp ile üç, dört saat içerisinde yapılabilecekken davalı şirketin … liman sahasında bulunan bu iş makinesine modifikasyonun bulunduğu yerde yapılmasına izin vermediğini, iş makinesini dört gün beklettikten sonra nakliye aracı ile kilimli limanına gelecek şekilde çıkışını sağladığını, bu nedenle modifikasyonun dört gün sonra yapılabildiğini, bu durumun müvekkilinin dört gün boyunca getirdiği ekibin ücretini ve yatacak, yemek gibi ihtiyaçlarını sağlamak ve ekibin fazladan kaldığı süreler için ekstra ücretlerini ödemek zorunda kaldığını, davalı şirketin kusurlu davranışı nedeniyle müvekkilinin bir türlü işe başlayamadığı gibi boş yere masraf ve gider sarfetmek zorunda kaldığını, davalı şirketin sözleşme ile yüklendiği en önemli edim olan işyerini ve projelerini müvekkili şirkete teslim etmediğini ve teslim iradesinin olmadığını, davalı şirketin sözleşmenin imzalanmasından sonra müvekkili şirketle hep … ve … isimli kişiler üzerinden iletişim gerçekleştirdiğini, davalı şirketin proje müdürü olarak takdim ettiği …’ın 15/12/2014 tarihinde şirket yetkilisi …’yu öğle saatlerinde arayarak Zonguldak limanından gelen yetkili liman memurunun liman içinde yaptığı denetlemede … isimli dubadan yağ kaçağı olduğunu ve bu kaçaktan dolayı liman otoritesinin ceza işlemi uygulayacağını ilettiğini, öncelikle iş bu duba müvekkiline teslim edilmediği için müvekkilinin sorumluluğunda olmamasına rağmen, ve yine duba üzerinde çalışan personelle yapılan görüşme neticesinde bahse konu yağ kaçağının dubadan değil, bir önceki akşam dubaya boru yüklemesi yapan ve davalı şirkete çalışan mobil vincin ayak pistonundan rıhtım betonuna aktığı, buradan rıhtım beton kenarı ile duba arasından denize sızdığı bu kaçağın duba ile ilgili olmadığı yönünde fırmalarının teknik personeli tarafından rapor tutulduğunu, raporun ise yağ kaçağının nerelerde olduğunu gösteren fotoğraflarla tespit edilip …’a bildirilmesine rağmen ve bu durumun şirket müdürü tarafından bilinecek olmasına rağmen cezai işlemin şirketlerine kesilmesinin engellenmemesi hatta şirketlerine kesilmesinin sağlanmasının davalı şirketin müvekkili şantiyeden çıkarmak istediği ancak bunu doğrudan değil yukarıda sayılan şekilde haksız işlemlerle müvekkili şirketi yıldırmak suretiyle yapmak istediğini, yine, imza edilen taşeronluk sözleşmesinin taraflarının müvekkili şirket ile davalı şirket olmasına rağmen şantiye sahasında işin fiili yönetimi davalı şirketçe yapılmadığını, fiili işlerin davalı şirketin başka bir taşeronu olan … San. Tic. Ltd. Şti.’nin çalışanı olan … ve …’ya yaptırıldığını, müvekkili şirkete de bu kişilerin davalı şirketin personeli olarak tanıtıldığını, aynı şantiyede davalı şirkete taşeronluk hizmeti veren … Denizciliğin davalı şirketten 250.000,00 TL alacağı olduğu, ödenmediği ve bu durumun taşeronu sıkıntıya soktuğu, ekonomik durumu hakkında müvekkiline yanıltıcı bilgi vermesi ve yine işte temerrüde düştüğü konusunda müvekkiline bilgi vermesinin gerçeğe aykırı, yanıltıcı durumlar sergilemesinin de müvekkili için bir haşka haklı nedenle fesih sebebi olduğunu, tüm bu nedenlerle, davalı şirkete sözleşme ile üstendiği edimleri ifa etmesi için süre verilmesinin de gereksiz olduğu açık olduğundan önce 16/12/2014 tarihinde elektronik posta gönderildiğini, o günden sonra bahsi edilen eksiklikterin giderilmediğini, akabinde, davalı şirketçe müvekkili şirkete aynı işin yapılması için hem dava dışı … İnşaat San. Ltd. Şti.’ne ait ekipmanların hem de müvekkili şirkete ait ekipmanların davalı şirketçe kiralanarak bizzat yapılması teklifinde bulunulduğunu, müvekkili şirketin de bu teklif üzerine bir fiyat teklifi sunduğunu, ancak davalı şirketin bu çözümü de sonuçsuz bıraktığını, müvekkilinin davalı şirkete 7. bentte sayılan sebeplerle Beyoğlu … Noterliği’nin 24/12/2014 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnameyi keşide ederek sözleşmeyi feshettiğini, sözleşmenin icra edileceği umuduyla yaptığı tüm masraflarını, zarar ve ziyanını talep edeceğini ihtar ettiğini, davalı şirketin müvekkilinin keşide ettiği ihtarnameye karşı Kadıköy … Noterliği’nin 08/01/2015 tarih ve … yevmiye sayılı cevabi ihtarnameyi göndererek iddiaları hakkında genel itibariyle asılsız olduğu şeklinde cevaplar verildiğini, yine süre verilmesi gerektiği ve derhal fesih hakkının kullanılmasının haksız olduğunun bildirildiğini, davalı yanın bu iddiasının BK’nın 124/1. Maddesinde de düzenlenen “Borçlunun içinde bulunduğu durumdan ve tutumdan süre verilmesinin etkisiz olacağı anlaşılıyorsa” süre verilerek bu sözleşmenin de imza edilmeyeceğini beyan edilince müvekkilinin son çare olarak 24/12/2014 tarihinde anılan fesih ihtarnamesini göndermek zorunda kaldığını, sözleşme amacının gerçekleştirilemeyeceğinin anlaşılması üzerine daha fazla zaman kaybına ve bu zaman içinde harcanacak maliyetlere katlanmak zorunda katmamak için sözleşmeyi feshedilmesinde haklı olduğunu, süre verilmesine gerek olmadığını, kaldı ki, 16/12/2014 tarihinden feshedileceğinin bildirildiği 24/12/2014 tarihine kadar çözüm bulmadıklarını, BK’nın 125. maddesi gereğince sözleşmeyi fesheden müvekkilinin uğradığı zararları talep etme hakkına sahip olduğunu, müvekkili şirketin iş bu işin icrası için, … isimli vasıtaların mobilizasyonu (Deniz araçlarının olduğu yerden bir yere gitmek için yaptığı hareket ve hareketin giderleri) … ( Eski yerine dönmek için yaptığı hareket ve hareketin giderleri), şirket yetkililerinin ve şirket çalışanlarının maaş, SGK giderleri, yol, yemek, barınma giderleri ile deniz araçları üzerinde yapılan montaj ve demontaj giderleri ile Kırıcı’nın kira bedeli, SGK, vergi, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili giderler olmak üzere toplam en az 192.235,87 TL giderin olduğunun teşpit edildiğini ileri sürerek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla, sözleşmeyi haklı nedenle fesh ettiklerinin tespitine, sözleşmenin davalı şirketin üzerine düşen yükümlülüklerinin ihlalinden dolayı müvekkili şirketçe haklı nedenle teshi edilmiş olması nedeniyle müvekkilinin uğradığı zarardan şimdilik 192.255,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyen ticari faizliyle birlikte davalıdan tahsili ile müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, müvekkili şirket ile davacı arasında 25/11/2014 tarihli sözleşme imzalanarak, müvekkili şirketin … Enerji Termik Santralinde yükümlendiği bir kısım işlerden “Deniz Tarama ve İstifsiz Serbest Dolgu” işlerinin yapımının taşeron sıfatıyla davacı şirket tarafından taahhüt edildiğini, keza, davacı şirketin sözleşmede yazılı işlerin yapımı buyunca ekipman, araç gereç, şantiye personelini hazır etmekle de sorumlu olduğunu, yine iş kalemlerini yapmak amacı ile … Dubası. … Dubası. … Klapeli Gemi. … dalış Gemi Servis Botu ve … Vinci hazır etmek zorunda olduğunu, davacı şirketin diğer yapması ve tamamlaması gereken edimlerin sözleşmede açıkça yazılı olduğunu, davacı tarafın huna rağmen daha işe bile başlamadan ve hiçbir edimini ifa etmeden, daha işin başında ücret tahakkukuna bile zaman gelmeden, bir hakediş (istihkak) bile yapmadan taraflar arasındaki sözleşmeyi ifa etmemek üzere arayış içerisine girmeye başladığını, kendi edimini yerine getirmeyi bile teklif etmediğini, adeta işi yapmamaya yöneldiğini, davacı tarafın kendi edimlerini yerine getirmediği gibi, tamamen tutarsız ve birbiri ile çelişen beyanlarla taraflar arasındaki sözleşmeyi feshettiğini, davacı tarafın, öncelikle 16/12/2014 tarihinde müvekkili şirket yetkilisine gönderdiği e-mail ile taraflar arasındaki sözleşmeyi feshettiğini bildirdiğini, bilahare, vekili aracılığıyla Beyoğlu … Noterliği’nden keşide ettiği 24/12/2014 tarihli, …yevmiye sayılı ihtarnamesi ile birbiri ile çelişen haksız gerekçelerini sıralayarak sözleşmeyi feshettiklerini bildirdiklerini, bu fesih sebebiyle müvekkili şirketin zararının mevcut olduğunu, davacı şirketin yerine getirmediği işi kendi imkanları ilei veya 3. kişiler aracılığıyla yapmak durumunda kaldığını, davacı tarafın fesih ihtarnamesinin, öncelikle karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde borçların ifa edilmemesinin sonuçlarını düzenleyen BK’nın 123. ve devamındaki hükümlere aykırı olduğunu, müvekkili şirketin hiç bir temerrüdününün oluşmadığını, müvekkili şirketin öncelikle borcun ifası için davacı şirketin müvekkiline uygun bir süre vermek zorunda olduğunu, nitekim davacı tarafından keşide edilen ihtarnameye cevaben müvekkili tarafından Kadıköy … Noterliği’nden keşide edilen 08/01/2015 tarihli, … yevmiye sayılı cevabi ihtarnamesi ile bu durumun davacı şirkete bildirildiğini, bu sebeple, davacı tarafin temerrütte olduğunu düşündüğü müvekkiline süre vermeden sözleşmeyi feshetmesinin haksız ve yasaya aykırı olduğunu, davacı şirketin fesih ihtarnamelerindeki gerekçelerinin dava dilekçesine de aktarıldığını, ancak bu gerekçelerin tamamının haksız olduğunu, davacı şirketin işi ifa edeceği ekipmanlardan … ve … Dubalarının dava dışı … İnş. San. Ltd.Şti.’ne ait olduğu, bu dubaları kiralama işlemini gerçekleştiremedikleri, işe başlanması için dubaların hesabının kapatılmasının zorunlu olduğu, hesap kapatılamadığı için kiralama yapamadığı ve şantiyede hazır edemediği, bu dubaların durumunun netleştirdikten sonra sözleşme akdettikleri beyanının taraflar arasındaki sözleşmeyle hiçbir ilgisinin bulunmadığını, bununla beraber müvekkili şirketin anılan bu dubalar ve dava dışı şahıs ile hiçbir ihtddafının bulunmadığını, davacı şirketin anıları dubaları sözleşme gereğince işyerinde hazır bulundurmakla yükümlü olduğunu, basiretli bir tacirden beklenenin de bu olduğunu, taahhüt ettiği edimi yerine getirmemenin davacı tarafın sorumluluğunda olduğunu, diğer ekipmanların zor şartlara rağmen limanda hazır edildiği ve edimlerin ifa edildiği iddiasının hiçbir değerinin olmadığını, anılan ekipmanların hazır edilmediği ve/yeya işe bile başlanılmadığının çok açık olduğunu, davacı tarafın müvekkiline verdiği 10/12/2014 tarih ve sayılı yazısında, iş için tahsis ettiği bir kısım personelin isimlerini belirttiğini, iş programına göre arttıracağını yazdığını, ekipmanlar için işlemlere başladığını. denize indirmeyi yapmadığını, evraklar tamamlandıktan sonra müvekkiline haber vereceğini belirttiğini, müvekkili şirketin, davacı tarafın bu yazısına da istinaden, kötüniyet de düşünülmeyerek, ana işveren olan … Enerji’ye davacı ile sözleşme imzalandığını. Ekipman listesini ve henüz tamanılanmayan evraklar olduğu bilgisini de verdiğini, bununla birlikte, davacı şirketin anılan evrakları tumamlamak ve müvekkiline bilgi vermek yerine. taraflar arasındaki sözleşmeyi haksız feshetmek yoluna gittiğini, davacı şirketin kendi üzerine düşen hiçbir edimi yerine getirmediğini, davacı tarafın, müvekkilinin yerine getirmediğini belirttiği edimler yüzünden işe başlayamadığını ifade ettiğini, davacı tarafın bu beyanından çıkan en önemli hususun, davacı şirketin “işe başlamadığı” yönündeki ikrarı olup, davacı şirketin işe hiç başlamadığını, davacı tarafın dava dilekçesinin 7 numuralı maddesinde kendi tüm edimlerini yerine getirdiklerini, ancak davalı şirketin kendi edimlerini yerine getirmediğini ileri sürdüğünü, bu hususların evvelce müvekkiline bildirilmediğini, şayet varsa borcun ifası için bir süre verilmediğini, bu sebeple esasen bunların değerlendirilmesinin bile mümkün olmadığını, müvekkilinin hiçbir temerrüdü olmadığı ve duvacı tarafından kendisine temerrüt iddiası ile herhangi bir bildirim veya süre verilmediğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece öncelikle çözülmesi gereken hususun, fesihten önce yer teslimi için davacının davalıya süre vermesinin gerekip gerekmediği noktasında toplandığı, her ne kadar sözleşmede davalı iş sahibi tarafından yapılması gereken ön hazırlık işlemlerini içerir hükümlere rastlanmamış ise de, alınan teknik rapor içeriği uyarınca davalının bir takım işlemler yapması gerektiği, buna göre mühendislik hizmetleri gerektiren ve projelendirilmesi gereken işler bulunduğu, projelendirme yapılmadan sözleşmede kararlaştırılan edimin davacı tarafından ifasının mümkün olmadığı, zira sözleşmenin 11. ve 12. Sayfalarında ” birim fiyat taraf ve detaylar” başlığı altındaki düzenlemelerde “Projelere proje kotunda kazılması, proje ve teknik şartnamelere uygun” şeklinde cümleler ile proje ve teknik şartnamelere atıf yapıldığı, dolayısıyla davalının davacıya projeler sunması gerektiği, ancak davalının bu yönde herhangi bir savunma ve iddiasının da bulunmadığı, salt ve soyut olarak 05/12/2014 tarihli imzalı yer teslim tutanağına dayanıldığı, ancak sözleşmeye konu işin davacı tarafından ifa edilebilmesinin mümkün olabilmesi için denizin altında yer alan boruların projede yer almaması durumunda bile limanın neresinde bulunduğuna dair ayrıntılı kordinatların davacıya verilmesi gerektiği, boruların nerede olduğu, koordinatların ne olduğu konusunda davacıya verilmiş bilgi ve belgenin dosya kapsamında bulunmadığı, öte yandan su alma yapısı önünde alınacak kıl, kum, çamur atıkları, demirli beton kütlenin nereye döküleceğine dair döküm sahasının koordinatlarının ve döküm izin belgesinin de davacıya verilmesi gerektiği, davacının koordinatların ve izin belgesinin kendisine teslim edilmediğine dair iddiası karşısında davalının bu döküm sahası koordinatları ile döküm izin belgesinin davacıya teslimine dair herhangi bir belge sunamadığı, davacı tarafın diğer yandan, davalının davalının dava dışı ana işveren … İnşaattan kendileri için alt taşeronluk belgesi alamadığını, bu nedenle SGK şantiye açılışını gerçekleştiremediğini iddia ettiğini, dosyadaki bilgi ve belgelerden gerek davalının, gerekse de davacının yazışma içerikleri uyarınca davalının davacıya kendi alt bünyesinde şantiye/sigorta açılışı için yazı verdiği, ancak ana işveren olarak … enerjiden ana işveren uygunluk belgesi alınmadığı ve davacıya verilmediğinin sabit olduğu, buna bağlı olarak dava dışı asıl işveren … enerjinin iş sahasına davacının işçilerinin ve deniz ekipmanlarının sokulmadığının anlaşıldığı, davacı tanığı …’nın da talimat mahkemesindeki beyanı ile bu durumu doğruladığı, davalı tanığı …’ün davacı firma elemanlarının limanda çalıştığını belirtmiş ise de, bu beyanın soyut kaldığını, belirtilen uyuşmazlığın çözümüne yetecek nitelikte görülmediği, zira esasında davacının işe başlamadığı ya da başlayamadığının her iki tarafın da dolaylı da olsa kabulünde olduğu, işin kapsamı ve niteliği gereğince uzun teknik işlemler gerekmesine rağmen davalı tarafından herhangi bir faaliyette bulunulmaması nedeniyle teslim için süre verilmesinin faydasız kalacağının tespit edildiği, kaldı ki, davacı firma tarafından 18/12/2014 tarihli e-mail ile noter ihtarname taslağının gönderildiği ve yüzyüze bir araya gelerek çözüm önerisinde bulunulduğu, uyuşmazlığın çözümü adına çağrıda bulunulduğunun sabit olup, davalı tarafından buna karşın herhangi bir adım atılmadığı, dolayısıyla bu yönüyle de yeniden süre verilmesinin faydasız kalacağının açık ve belirgin olduğu, davalı yanca 05/11/2014 tarihli yer teslim tutanağına dayanılmış ise de, 21/02/2019 havale tarihli teknik rapor içeriği uyarınca da, yer teslim tutanağının davacıya edimini yerine getirebileceği şekilde usulüne uygun olarak tutulmuş yer teslimi niteliği taşımadığı anlaşıldığından davalı tarafın sözleşmeden doğan edimini yerine getirmediği ve getirmesinin de yakın zamanda mümkün olmadığından sözleşmenin davacı tarafından haklı nedenle feshedildiğinin kabulünün zorunlu olduğu, buna göre de sözleşme ifa hazırlık masraflarının talep edilmesinin yerinde olduğu, mahkemece davacı tarafından bu kapsamda yaptığını iddia ettiği masraflara dair belge ve deliller, teknik ve mali bilirkişi tarafından detaylı olarak incelettirildiği, yapılan harcamaların 182.660,23 TL tutarındaki kısmının kadr-i maruf olduğunun belirlendiği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile, 182.660,23 TL’nin 10/02/2015 dava tarihinden itibaren işleyecek ve hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya dair istemin reddine karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesiyle, mahkemece davanın niteliğinin TBK’nın “borcun ifa edilmemesi” başlıklı 112. maddesine dayandırılması ve olayın tek taraflı bir borç ilişkisi olarak değerlendirilmesinin hatalı olduğunu, yerel mahkemenin çözümü gereken uyuşmazlıklara ilişkin olarak yaptığı tespit ve değerlendirmelerinin hatalı olduğunu, “Sözleşmenin niteliği ve kapsamı karşısında davacının feshinin haklı olup olmadığı” hususunun tespiti; davacı tarafın kendi edimlerini yerine getirmediğini, bu hususta davacının bile herhangi bir iddia veya beyanı bulunmadığını, davacı tarafın kendi edimlerini yerine getirdiğini hiçbir zaman iddia etmediğini, aksine müvekkilinin kendi edimlerini yerine getirmediği gerekçesini ileri sürerek sözleşmeyi feshettiğini beyan ettiğini, davacı tarafın tamamen tutarsız ve birbiri ile çelişen beyanlarla karşı tarafa hiçbir süre vermeden taraflar arasındaki sözleşmeyi feshettiğini, davacı tarafın, öncelikle 16/12/2014 tarihinde müvekkili şirket yetkilisine gönderdiği e-mail ile taraflar arasındaki sözleşmeyi feshettiğini bildirdiğini, bilahare Beyoğlu …Noterliği’nden keşide ettiği 24/12/2014 tarihli, … yevmiye sayılı ihtarnamesi ile, yine birbiri ile çelişen beyanlarla, haksız gerekçelerini sıralayarak sözleşmeyi feshettiğini bildirdiğini, “TBK’nın 124. maddesi uyarınca davalıya ifa için süre vermesinin gerekli olup olmadığı” hususunun tespiti; kararda bile açıkça yazıldığı üzere sözleşmede davalı işveren tarafından yapılması gereken ön hazırlık işlemlerini içerir hükümlere rastlanmadığını, sözleşmede müvekkili şirket tarafından yapılması gereken hiçbir ön hazırlık işlemi bulunmadığını, mahkemenin taraflar arasında açıkça yazılı bu hükmü yok sayması ve buna rağmen “davalının bir takım işler yapması gerekmektedir” düşüncesinin sözleşme ve hukuk dışı olduğunu, davacı tarafın işyerinin ve projelerin kendisine teslim edilmediği iddiasında bulunduğunu, bu husus doğru olmadığı gibi, sözleşmenin feshine kadar böyle bir iddiada da bulunulmadığını, işyeri tesliminin yapıldığını, taraflar arasından tutulan 05/12/2014 tarihli “Yer Teslim Tutanağı” ile yer teslimi yapıldığının çok açık ortada olduğunu, davacının yanlış beyanda bulunduğunu, keza, işin projesinin teslim edilmemiş olmasının mevcut durum ile çeliştiğini, işin projesi denilen işin şekli, süresi ve programının sözleşmede belirlendiğini, yapılacak işler açık ve net olarak yazıldığını, davacı tarafın işin projesini ve detayını görüp inceleyerek fiyat teklif ettiğini ve sözleşme imzalandığını, davacı tarafın müvekkili şirketle bu kapsamda koordineli olarak 15 günlük iş planı yapması gerekirken, hiç yapmadığını, bu konuda hiçbir girişiminin olmadığını, davacı tarafın yer teslimi ve proje teslimi yapılmadığı iddiasının doğru olmadığını, mahkeme kararında “Salt ve soyut olarak 05/12/2014 tarihli imzalı yer teslim tutanağına dayanılmaktadır” şeklindeki“soyut” kelimesi ile ifade ettiği yer teslim tutanağının, aynı kararın hemen devamında “Yanlar Arasında Varlığı Çekişmesiz 05/12/2014 Tarihli Yer Teslim Tutanağı” olarak tarif edildiğini, mahkemenin bir yandan anılan yer teslim tutanağının varlığının çekişmesiz olduğunu tespit etmesine rağmen, diğer yandan her iki tarafı tacir olan tarafların da iradelerinin üzerine çıkan zorlama bir düşünce içerisine girdiğini, bu tutanağı “soyut” olarak değerlendirerek ve hiçbir değer ifade etmeyeceği gibi bir düşünceye girdiğini, mahkemenin taraflar arasında varlığı ve geçerliği tartışmasız yer teslim tutanağını yok saymasının mümkün olmadığını, davacı tarafın, taraflar arasındaki Taşeron Sözleşmesi’nin 9. maddesi gereği,“taşeron (davacı şirket) kendisine yapılan yer teslimini takiben işe başlamak” ve 8. maddesi gereğince taraflarca müştereken yapılması gereken iş programlarını tamamlamak zorunda olduğunu, mahkemenin soyut olarak değerlendirdiği bu tutanak ile işe başlandığını, keza, sözleşmenin 3.maddesinde yapılacak işlerin 9 madde olarak tanımlandığını, sözleşmenin 20. maddesinde ise, “taraflar, bağımsız iki tacir olarak bir araya gelerek, tüm şartlar üzerinde gerekli pazarlık ve görüşmeleri yaptıklarını, bu şekilde nihai uzlaşma şartlarına ve sözleşme metnine ulaşıldığını, sözleşmede azılı her koşulu gereğince değerlendirerek metni imzaladıklarını ve sözleşmenin imzalanması ile yürürlüğe gireceğini kabul ve beyan” ettiklerini, bu bilgiler ışığında davacının işe başlamaması veya müvekkilinin bir temerrüdü olmamakla birlikte varsa süre vermeden fesih yoluna gitmesinin mümkün olmadığını, kaldı ki, eldeki davanın her iki tarafının da taahhüt işleri yapan şirket olduğunu, bu şirketlerin, zaten normalde olan/olması gereken basiretle, yaptığı işin ne olduğunu bilmeden ve her hangi bir değerlendirme yapmadan (işin şekli, süresi, programı, yapılacak işler, işin projesi, detaylar, sair hususlar hakkında) fiyat teklif etmeleri ve sözleşme imzalamalarının mümkün olmadığını, aksi düşüncenin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, mahkemenin bu değerlendirme ile büyük hata yaptığını, mahkemece yer teslim tutanağının varlığının, “ yanlar arasında varlığı çekişmesiz 05/12/2014 tarihli yer teslim tutanağı” değerlendirmesi ile karara aktarıldığını, buna rağmen, davacı tarafın tutarsız görüşleri ile bu yer teslim tutanağının ifaya yeterli olup olmadığını araştırmasının ise yanlış olduğunu, davacının ihtarname ve dava dilekçesinde hiç bir şekilde yer teslim tutanağından bahsetmediğini, dava dilekçesine karşı taraflarınca verilen cevap dilekçesinde Yer Teslim Tutanağı’ndan bahsedilmesi ve delilleri arasında belirtildikten sonra, cevaba cevap dilekçesi ile, “sırf müvekkili teskin etmek için hiç bir yer gösterilmeden yer teslim tutanağı” tutulduğunu iddia ettiğini, yer teslim tutanağının taraflarınca dosyaya sunulduktan sonra ise, tutanağı imzalayan şahsa yönelik yetkisizlik iddiasında bulunduğunu, … isimli şahıs için, “şirket çalışanı olan, ama yetkilisi olmayan … isimli işçi” olarak bahsettiğini, yer teslim tutanağının yetkisiz şahsa imzalatıldığını söylediğini, … isimli şahsın anılan projede şirketin özel yetkili temsilcisi olduğunun ispatlanmasından sonra ise yine iddia değiştirerek yapılanların bu kez yer teslim tutanağı anlamına gelmeyeceğini iddia ettiğini, tüm bunların üzerine, şirket yetkilisinin e-maillerinde ve tanık beyanlarının bir kısmında aktarıldığı üzere, davacı şirketin çalışmaya başladığının da ileri sürüldüğünü, ifaya elverişli olmayan yer teslimi ile davacının çalışmaya başlamasının da mümkün olmadığını, davacı tarafın “Yer Teslim Tutanağı” hakkındaki beyanları bu kadar değişken ve ciddiyetsiz iken, üstelik iddianın değiştirilmesi ve genişletilmesine hiçbir şekilde muvafakatleri olmamasına rağmen, mahkemece belirtilenlerin bile ötesinde yer teslim tutanağının ifa için yeterli olup olamayacağı gibi zorlama bir kriter getirilmesinin, davacının bile artık itiraz edemediği “yanlar arasında varlığı çekişmesiz 05/12/2014 tarihli yer teslim tutanağı” nı yok saymak anlamına geldiğini, mahkemenin, her ikisi de tacir olan tarafların iradesi ve imzaları dışına çıkarak, mümkün olmayacak şekilde, yer teslim tutanağının hukukit bir anlam ifade etmeyeceği değerlendirmesinde bulunduğunu, her ikisi de basiretli birer tacir olan şirketlerin imzaladıkları ve teslim aldıkları hususları bilemeyecek olmalarının, bu tutanağın yer teslimi olup olmayacağını değerlendirememelerinin mümkün olmadığını, mahkemenin bu hususu kendi kendine yorumlayarak aksi bir sonuca varmasının tamamen hukuk dışı bir düşünce olduğunu, mahkemenin yine aynı yanlış değerlendirmenin devamı olarak, “davalı tarafın sözleşmeden doğan edimini yerine getirmediği ve getirmesinin de yakın zamanda mümkün olmadığı anlaşılmakla sözleşmenin davacı tarafça haklı nedenle feshedildiğinin kabulü zorunlu” şeklinde değerlendirmede bulunmasının da hiç bir hukuk kuralına uymadığını, müvekkilinin yerine getirmediği hiç bir edimi olmadığının, tam tersine davacının edimlerini yerine getirmediğinin, edimlerini yerine getirmemek ve sözleşmeden dönmek için bahane aradığının dilekçelerinde detaylı anlatılmadığını, mahkemenin kararında bile, “sözleşmede davalı işveren tarafından yapılması gereken ön hazırlık işlemlerini içerir hükümlere rastlanmamış” tespitinin yapıldığını, sözleşmede müvekkili şirket tarafından yapılması gereken hiçbir ön hazırlık işlemi bulunmamasına rağmen mahkemenin “davalının bir takım işler yapması gerekmektedir” şeklindeki düşüncesinin hatalı olduğunu, bir an için yer teslim tutanağının davacının edimini yerine getiremeyeceği şekilde yer teslimi yapıldığı varsayımında bile, TBK m. 124 hükmünde belirtilen süre verilmeşini gerektirmeyen hiç bir durumun söz konusu olmadığını, mahkemenin bu hatalı değerlendirme ve varsayımında bile, davacının davalıya öncelikle TBK m. 123 gereğince, “Karşılıklı borç doğuran sözleşmelerde, taraflardan biri temerrüde düştüğü takdirde diğeri, borcun ifa edilmesi için uygun bir süre verebilir veya uygun bir süre verilmesini hâkimden isteyebilir” hükmü gereğince süre vermek zorunda olduğunu, davacı tarafından müvekkiline hiç bir şekilde süre verilmediğini, dava dilekçesinde de yazıldığı üzere, süre verilmeden doğrudan fesih yoluna gidildiğini, mahkemenin düşüncesinin tüm bu hukuk kurallarına aykırı olduğunu, yer tesliminin usulüne uygun yapıldığı hususunun, ayrıca, gerek davacı tarafın yapmış olduğu yazışmalar ve gerekse sahada yapılan fiili çalışmalar ile belgelendiğini, yer teslim tutanağının taraflar arasında benimsenen ve süregelen hukuki ilişkinin devamı olarak tanzim ve imza edildiğini, bu tutanağın açık ve net olduğunu, … Tarafından müvekkili şirket yetkilisi …’a gönderilen “Şantiye Faaliyetleri Hakkında” konulu 15/12/2014 tarihli e-postanın yer teslimi yapıldığını açıkça gösterdiğini, bu e-postadan yer teslimi yapıldığının, bunun akabinde yapılması gereken SGK işlemleri ve işe başlamanın bile gerçekleştiğinin anlaşılacağını, bu e-postanın şirket sahibi/müdürü …’nun bilgisinde müvekkili şirkete gönderildiğini, davacı tarafın halen bu durumu inkar eden şekilde, “yer teslimi yapılmadı, tacettin isimli işçi yetkili değildi” benzeri beyanlarının hiç birinin doğru olmadığını, mahkemenin takdiri delil olan tanık beyanını yanlış değerlendirdiğini, eldeki davada her iki tarafın üçer tanığının dinlendiğini, mahkemenin bunlardan sadece davacının bir tanığına itibar ettiğini, mahkemenin değerlendirmesinin diğer tanık beyanlarına aykırı olduğu gibi, yine dosyada mevcut delillere de aykırı olduğunu, bir tanığın limana sokulmadıklarını ve çalışamadıklarını belirtirken, diğer tanığın davacı firma elemanlarının limanda çalıştığını belirttiğini, tanıkların bu farklı ve çelişkili ifadelerine itibar edilemeyeceğini, mahkemenin yazılı delillere itibar etmek yerine takdiri nitelikteki çelişkili tanık beyanına itibar etmesinin, adeta aradaki çelişkiyi bile farklı yorumla gidermeye çalışmasının doğru olmadığını, mahkemenin gerçeğe ve dosya içeriğine uygun olmayan bir diğer beyanının ise, “davacı firma tarafından 18/12/2014 tarihli e-mail ile noter ihtarname taslağının gönderildiği ve yüzyüze bir araya gelerek çözüm önerisinde bulunulduğu, uyuşmazlığın çözümü adına çağrıda bulunulduğu sabit olup, davalı tarafından buna karşın herhangi bir adım atılmadığı aşikardır. Dolayısıyla bu yönüyle de yeniden süre verilmesinin faydasız kalacağı açık ve belirgindir” ifadesi olduğunu, tarafların sözü edilen ve gece gönderilen bu e-mailin hemen sabahında müvekkili yetkilisi ile yüzyüze görüştüklerini, uyuşmazlığın çözümü adına müvekkilince adım atıldığını, masraf hesabı yapılması için mahkeme 3 kişilik (mali müşavir, gemi inş.ve gemi mak. müh, inşaat mühendisi) bilirkişi heyetinden 14/02/2019 tarihli rapor aldığını, mali müşavir tarafından yapılan inceleme ile, iddia edilen masraf kalemlerinin dosyada bulunmadığı, inceleme gününde bile davacı şirket muhasebecisi tarafından gösterilemediğinin tespit edildiğini, davacı tarafın kendisine verilen ilave sürede zorlama şekilde bulabildiği her türlü fiş ve faturayı toplayarak yine ticari defter ve kayıtlarında olmayan zorlama bir liste yaptığını, sonradan uydurma şekilde yapılan bu liste bile davada talep edilen tutara ulaşamadığını, fakat teknik bilirkişilerin açıklama yapmaksızın, defter kayıtlarında bile olmayan hayali giderlerin, özetle davacının talebinin tamamen kadri maruf olduğunu belirlediklerini, hayali verilere dayalı asılsız ve denetim imkanı olmayan bilirkişi kanaati ile hüküm kurulduğunu, mahkemece iki farklı heyetten bilirkişi raporu alındığını, alınan bu raporların birbiri ile çeliştiği gibi, açık ve izlenebilir de olmadığını, bu raporlara beyan ve itirazlarının detaylı olarak yapıldığını, bu raporlar ile bir hukuki sonuca ulaşmanın ve karar verebilmenin mümkün olmadığını belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470. ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı taşeron, davalı ise yüklenicidir. Taraflar arasında 25/11/2014 tarihli sözleşme imzalanarak, davalı şirketin … Enerji Termik Santralinde yükümlendiği bir kısım işlerden “Deniz Tarama ve İstifsiz Serbest Dolgu” işlerinin yapımı taşeron sıfatıyla davacı şirket tarafından üstlenilmiştir. Anılan bu sözleşmenin konusu; “İş verenin, Zonguldük İli, Muslu Beldesinde limun içindeki Su ulmu yapısı önünde imalat ve montajını vapmakta olduğu anraşman korumalı pipolu su alma yapısının imalat ve montaj işlerinin yapımında kullanılmak üzere ihtiyaç duyduğu ve iş bu sözleşme ekinde belirtilen ekip ve ekipmanların işverenin talimatları ve iş programı dahilinde sözleşmede helirtilen masrafları taşerona ait olmak üzere “Sualma Yapısı Önünde Gemi İle Deniz Tarama Ve Gemi İle İstifsiz Serbest Dolgu” işlerini yapmak üzere çalıştırılmasını kapsar. Taşeron bu sözleşme eki ekipman listesi ve birim fiyat listesinde belirtilen işleri sözleşme şartları dahilinde yapacak ve birim fiyat usulü ile işi tamamlayacaktır” şeklinde tanımlanmış ve devamında yapılacak işler sıralanmıştır. Taraflar arasında 24/11/2014 tarihli taşeronluk sözleşmesine, sözleşmede kararlaştırılan iş bedeli ile iş teslim süresine ve sözleşmenin davacı yanca 16/12/2014 tarihli ihtarname ile feshedildiğine yönelik bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Yanlar arasında çözülmesi gereken ihtilaf; taraflar arasında imzalanan sözleşme maddeleri ve sözleşmesel ilişki kapsamında sözleşmenin davacı yanca feshinin haklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.Davacı yanca sözleşmenin kendileri tarafından haklı olarak fesih edilmesi gerekçesi olarak öncelikle işin yapılacağı yerin kendilerine teslim edilmediği ileri sürülmüştür.Dosya kapsamında bulunan yer teslim tutanağı; “05/12/2014 tarihinde … ve … Deniz İşleri İnşaat Sanayi ve Ticareti Limited Şirketi arasında akdedilen, iş verenin Zonguldak İli, … Enerji Elektrik Üretim A.Ş. … Limanı Su Alma Yapısı Koruma inşaat işleri kapsamında taraflar arasında yapılan ilgili sözleşme gereği iş bu tutanak tanzim edilerek yer teslimi yapılmıştır” şeklinde olup, tutanak davacı şirket kaşesi ile çalışan … ve davalı şirket yetkilisi … tarafından imzalanmıştır. Dosyada bulunan ve davacı şirket çalışanı … tarafından davalı şirket yetkilisi …’a gönderilen “Şantiye Faaliyetleri Hakkında” konulu 15/12/2014 tarihli e-posta, yer teslimi yapıldığını açıkça göstermektedir. 15/12/2014 tarihli bu e-posta içeriğinde, “ firmanız ile firmamız arasında yapılan sözleşme gereği, 05/12/2014 tarihinde yapılan yer teslimi ile başlayan çalışmamız ile alakalı olarak; aynı gün sigorta sicil numaranız altında yaptığımız SGK başvurusu ile alınan SGK nosu ile çalışan personelle ilgili yasal sorumluluğumuz yerine getirilmiştir. 14/12/2014 tarihinde yine sözlü mutabakatınızla, sözleşme kapsamındaki boru döşeme çalışmamıza vinçli deniz vasıtamızla yapılan ve ilgili birim fiyat tablosu poz no 8 ile yaptığımız çalışma 14/12/2014 tarihinde gündüz mesaisinde ve yine aynı gün operasyonunuzun devam etmesi sebebiyle gece mesaisinde gerçekleştirilmiştir. Planlanan 2nci boru operasyonu 15/12/2014 tarihinde (yapılırsa) gerçekleştirilecektir.” şeklindedir.Açıklanan 05/12/2014 tarihli yer teslim tutanağı ve 15/12/2014 tarihli e-mail yazışmasından işin yapılacağı yerin davalı yanca davacıya teslim edildiği, bu durumun da davacı çalışanı … tarafından kabul edildiği görülmektedir. Her ne kadar davacı yanca, tutanağı şirket kaşesi altına imza atarak imzalayan ve e-mail yazışmasını yapan çalışanı …’in şirket yetkilisi olmadığını, bu nedenle … tarafından imzalanan belge ve yapılan yazışmanın şirketi bağlamayacağı ileri sürülmüş ise de; dosya kapsamında bulunan evraklardan, …’in söz konusu proje kapsamında saha çalışmalarında ve yapılan işlerle ilgili olarak davalı şirketle muhatap olan şahıs olduğu, bir çok evrakta imzasının bulunduğu, davacı adına davalı ile önceki işlemlerde imzasının ve süre gelen temsil yetki ve ilişkisinin olması nedeniyle …’in davacı şirketi temsil yetkisinin bulunduğunun davacı şirket tarafından zımnen kabul edildiği, zımni temsil ilişkisinin taraflarca da benimsenmediği sonucuna varılmaktadır.Davacı, sözleşmenin haklı nedenle feshine gerekçe olarak; icra edilecek işe ait projenin davalı yanca kendilerine teslim edilmediğini, proje olmadan işin icra edilmesinin ve icra edilecek yerin koordinatlarının taraflarınca tespitinin mümkün olmadığını ileri sürmüştür. Davacı yanca icra edilecek işlerin, sözleşmenin 3. Maddesinde “yapılacak İşler” başlığı altında 9 bent halinde düzenlendiği görülmektedir. Buna göre yapılacak iş, Zonguldak İli, Muslu Beldesi’nde bulunan … Limanı’nda fabrikaya gidecek denizin soğuk su borularının (sözleşmede “su alma yapısı önü” şeklinde tanımlanmıştır.) önünde biriken; kil, kum, çamurunun alınması ve 3. deniz mili mesafeye nakledilerek atılması, (1. bent), imalattan kalma muhtemel jetgroud atıklarının su altı kırıcısı ile kırılarak 3 deniz mili mesafeye atılması, (2. bent), demirli beton kütlenin su altı kırıcısı ile kırılarak kırılarak 3 deniz mili mesafeye atılması, (3. bent) , 0-100.000 kg çekirdek dolgu yapılması (4. Bent), 04-2 ton alt katman tabakası (5. Bent), 04-1 ton su alma yapısı istifsiz önlük anrojmanı yapılması (6. Bent), 4-6 ton istifsiz şev ve dolgu koruma tabakası (7. Bent), deniz içerisine gemi ile TİP-1 TİP-2 TİP-3 T-Duvar yerleştirilmesi ( 8. bent) ve dalgıç hizmetleri ( 9. bent) olarak sıralanmıştır. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi kurul raporunda; tüm bu işlerin mühendislik hizmetleri gerektiren işler olup projelendirilmesi gerektiği, projelendirilmeden belirtilen 9. bent halindeki işlerin icrasının mümkün olmadığı, tarafların da bu ihtiyaca binaen sözleşmenin 11. ve 12. sayfalarında yer alan ‘Birim Fiyat Ve Taraf Ve Detaylar’ başlığı altındaki düzenlemelerde projelere, ‘proje kotunda kazılması, proje ve teknik şartnamelere uygun’ şeklinde cümleler ile proje ve teknik şartnamelere atıflar yapıldığı, bu kapsamda davalının davacıya projeler vermesi gerektiği, ancak davalı yanca davacıya her hangi bir proje teslim edilmediği, sözleşmeye konu işlerin yapılabilmesi için denizin altında yer alan boruların projede yer almaması durumunda bile limanın neresinde yer aldığına dair ayrıntılı koordinatların davacıya verilmesi gerektiği, boruların nerede bulunduğu, koordinatların ne olduğu konusunda davacıya verilmiş bilgi ve belgenin dosya kapsamında bulunmadığı, ayrıca su alma yapısı önünde alınacak kil, kum, çamur, jetgroud atıkları, demirli beton kütlelerin nereye döküleneceğine dair döküm sahasının koordinatlarının ve döküm izin belgesinin de davacıya verilmesi gerektiği, davacının koordinatların ve izin belgesinin kendisine teslim edilmediği iddiası karşısında davalının iş bu döküm sahası koordinatları ile döküm izin belgesinin davacıya teslim edildiğine dair bir kayda rastlanılmadığı belirtilmiştir. Dairemizce yapılan incelemede de; yanlar arasında imzalanan sözleşme içeriğinde ve yapılacak işlerin sıralandığı 3. Maddede, davacı yanca işin projesinin de hazırlanması gerektiğine yönelik bir yükümlülüğe rastlanılmamıştır. O halde, işin projesinin hazırlanması yükümlülüğünün davalı yüklenicide olduğunun kabulü gerekmektedir. Dosya kapsamında da proje yada işin yapılacağı koordinatların davalı yanca davacıya teslim edildiğine yönelik herhangi bir belge bulunmadığı tespit edilmiştir. Yine davacı yanca, su alma yapısı önünde alınacak kil, kum, çamur, jetgroud atıkları, demirli beton kütlelerin nereye döküleneceğine dair döküm sahasının koordinatlarının ve döküm izin belgesinin de davalı yanca kendilerine verilmediği, sözleşmenin 3.maddesinin 4. 5. 6. 7. bentlerinde sayılan ve davalı yüklenici tarafından temin ve davacıya teslim edileceği belirtilen 0-100 kg çekirdek dolgu, 04-2000 alt katman tabakası, 04-1000 ton istifsiz önlük anrojman, tip 1,2,3 T duvarların kendilerine teslim edilmediği ve tüm bunlardan önce işin icrası için … Limanı’na giriş için taşeronluk belgesinin davalı yanca temin edilmediği, limana giriş yapılamadığından bekleme süresi akabinde sözleşmenin haklı nedenle feshedildiği ileri sürülmüş ve mahkemece ve hükme esas alınan bilirkişi kurulunca bu durum haklı fesih nedeni olarak kabul edilmiştir. Davacı yanca yukarıda anlatılan ve haklı fesih nedeni olarak ileri sürülen eksikliklerin haklı fesih nedeni olarak kabul edilip edilemeyeceği noktasında, ihtilafın çözümü için fesih öncesi davalı yüklenicinin temerrüde düşürülmesi gerekip gerekmediği hususunun çözümlenmesi gerekmektedir. Bu kapsamda yapılan incelemede; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 123. maddesi “Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, taraflardan biri temerrüde düştüğü takdirde diğeri, borcun ifa edilmesi için uygun bir süre verebilir veya uygun bir süre verilmesini hâkimden isteyebilir.” hükmünü içermektedir. Yine aynı Kanunu’nun 124. maddesinde süre verilmesini gerektirmeyen durumlar düzenlenmiştir. Maddedeki düzenlemeye göre “1. Borçlunun içinde bulunduğu durumdan veya tutumundan süre verilmesinin etkisiz olacağı anlaşılıyorsa, 2. Borçlunun temerrüdü sonucunda borcun ifası alacaklı için yararsız kalmışsa, 3. Borcun ifasının, belirli bir zamanda veya belirli bir süre içinde gerçekleşmemesi üzerine, ifanın artık kabul edilmeyeceği sözleşmeden anlaşılıyorsa” bu hallerde borcun ifa edilmesi için süre verilmesi gerekmez. Yine TBK’nın 472/son maddesinde de; eserin gereği gibi ya da zamanında meydana getirilmesini tehlikeye düşürecek bir durum ortaya çıkarsa yüklenicinin iş sahibine bu durumu hemen bildirmek zorunda olduğu aksi takdirde bunun sonuçlarından sorumlu olacağı kabul edilmiştir ( bkz. Yargıtay 6.HD’nin 20.04.2022 tarih, 2021/4013 Esas, 2022/2265 Karar sayılı kararı). Basiretli davranma yükümlülüğü, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. Maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralının, objektif ölçü getirilmiş özel bir biçimidir. Basiretli davranma yükümlülüğünün, objektif bir ölçü getirdiği kabul edildiğinden davacı tacir, ticaretine ilişkin bütün faaliyetlerinde basiretli davranmak zorunda olup, ticarî işletmesini ilgilendiren hususlarda sözleşme yaparken ve bu sözleşmeler gereğince meydana gelen borçlarını ifa ederken, bu yükümlülüğe uygun davranması gerekmektedir. Somut olayda; taraflar arasında tacir sıfatıyla sözleşme yapıldığına göre, basiretli tacir olmanın gereği olarak davacının, yukarıda anılan maddeler gereğince sözleşme konusu işi gereği gibi ya da zamanında meydana getirmesini engelleyen eksik ve durumları ihtar çekerek davalı yana bildirmesi, eksikliklerin tamamlanması ve işe engel durumların ortadan kaldırılması konusunda davalıya süre vermesi gerekirken, davacı bunu yapmayarak doğrudan keşide ettiği ihtarname ile sözleşmeyi feshettiğini bildirmiştir. TBK’nın 124. maddesinde sayılan haller somut olayda bulunmadığına göre, davacı şirket basiretli bir tacir olarak kendi yükümlülüklerini yerine getirmediğinden sözleşmeyle belirlenen sorumluluklarından kaçınamaz. Bu nedenle, sözleşmenin davacı tarafından haklı olarak feshedildiğinden söz edilemez ( emsal: Yargıtay ( Kapatılan) 23.HD’nin 10.02.2020 tarih, 2016/9461 Esas, 2020/806 karar sayılı kararı). O halde, yapılan bu açıklamalar karşısında, mahkemece sözleşmenin davacı yanca haksız olarak feshedildiği, bu itibarla davacının sözleşmenin feshi nedeniyle uğradığı zararı talep etmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu yer teslim tutanağının davacıya edimini yerine getirebileceği şekilde usulüne uygun düzenlenmediği, davalının sözleşmeden doğan edimlerini yerine getirmediği ve getirmesinin de yakın zamanda mümkün olmadığı gerekçesiyle sözleşmenin davacı tarafından haklı nedenle feshedildiği, buna göre de sözleşme ifa hazırlık masraflarının talep edilmesinin yerinde olduğu gerekçesiyle yazılı şekilde bilirkişi kurulu raporunda hesaplanan değer üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verilmesi dosya kapsamı ile usul ve yasaya aykırı olmuştur. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK’nın 353/1-b-2. bendi gereğince kaldırılarak davanın reddine dair yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;A)1-Davalı vekilinin istinaf talebinin KABULÜNE, 2-İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11/09/2019 tarih ve 2015/160 Esas, 2019/844 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3- Davanın REDDİNE,
B) İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN 1-Alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 3.282,90 TL harçtan mahsubu ile fazla yatırılan 3.202,20 TL harcın kararın kesinleşmesini takiben ve istek halinde davacı tarafa İADESİNE, 2-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 3-Davalı tarafından yapılan 38,60 TL posta masrafının davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE, 4-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 29.835,25 TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
C) İSTİNAF İNCELEMESİ YÖNÜNDEN1-Davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcının hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde davalı tarafa İADESİNE,2-Davalı tarafından yapılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı, 89,60 TL tehir-i icra karar harcı olmak üzere toplam 210,90 TL istinaf yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı tarafa VERİLMESİNE, 3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,4-Gerek ilk derece gerekse istinaf aşamasında yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısımların karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa İADESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 19/10/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.