Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2019/1945 E. 2022/1420 K. 13.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1945
KARAR NO: 2022/1420
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/06/2019
NUMARASI: 2016/445 Esas, 2019/693 Karar
DAVANIN KONUSU: Menfi tespit
KARAR TARİHİ: 13/09/2022
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Dava; taraflar arasında düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan menfi tespit ve senedin bedelsizliğinin tespiti talebine ilişkin olup; mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekilince istinaf talebinde bulunulmuştur. Davacı vekili, müvekkili ile davalı … arasında 3 adet berjer koltuk ile 8 adet sandalyenin kumaşlarının değiştirilmesi ve bir adet TV ünitesi ve bir masa yapımının 14.500,00 TL karşılığında yapımı konusunda sözleşme yapıldığını, müvekkilinin iş bedelinin 6.500,00 TL’sini peşin olarak ödediğini, bakiye 8.000,00 TL için ise 02/01/2016 tarihli bono tanzim ederek davalıya verildiğini, ancak kaplanan kumaşların kararlaştırılandan farklı bir kumaş olduğunun tespit edildiğini, sipariş edilen masanın ise halen teslim edilmediğini, TV ünitesinin de farklı ölçüde ve farklı renk cila ile cilalanarak getirildiğini, ürünlerin aşyıplı olduğunun teslim sırasında anlaşılması üzerine teslimat anında kabul edilmediğini ve iade edildiğini, akabinde de müvekkili tarafından davalıya keşide edilen 15/01/2016 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarname ile sözleşmeden dönüldüğünün bildirildiğini, bedelsiz kalan 02/02/2016 tarihli bono ile peşin ödenen 6.800,00 TL’nin iadesinin talep edildiğini, bu arada davalı yükleniciye verilen senedin davalı yüklenici tarafından diğer davalıya ciro edildiğini, davalı … tarafından İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile müvekkili ile yüklenici aleyhinde takip başlatıldığını, davalı …’in yaşam koşulları gözetildiğinde davalı …’a takip konusu bono miktarında borçlanamayacağının açık olduğunu, taraflar arasında başkaca bir ticari ilişkisinin de söz konusu olmadığını, hatta takip konusu senedin borç karşılığı dahi verilmediğinin anlaşılacağını ileri sürerek müvekkilinin davalı …’a 02/01/2016 vadeli bono bedeli olan 8.000,00 TL yönünden borçlu olmadığının ve davalı …’in kötü niyetli ciranta olduğunun tespiti ile müvekkilinin davalı …’a borçlu olmadığının ve 02/01/2016 vadeli bononun bedelsizliğinin tespit edilmesine, dava konusu bononun iade edilmesine, başlatılan haksız ve kötü niyetli icra takibi nedeni ile müvekkilİ lehine %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatının davalı …’den tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … vekili, davacının malların ayıplı olduğu ve bu nedenle borçlu olmadığına ilişkin iddiasının müvekkiline karşı ileri sürülmesinin mümkün olmadığını, müvekkilinin iyiniyetli hamil olduğunu, kaldı ki ürünlerin ayıplı olduğu yönündeki iddianın ispatının gerektiğini, müvekkilinin ölüm aylığı ile geçinen yardıma muhtaç bir kimse olduğu halde, davalıya milyon dolar borç vermiş gibi lanse edilmeye çalışıldığını, davacının hem müvekkilinin bu miktarda bir borç veremeyeceği bu nedenle senedin geçersiz olduğunu iddia ederken, diğer yandan da senedin borç karşılığı dahi verilmediğini iddia ettiğini, yani kendi kendisi ile çeliştiğini belirterek davanın reddi ile davalı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir. Davalı … adına usulüne uygun tebligat yapıldığı halde cevap dilekçesi sunmadığı görülmüştür. Mahkemece, davacı tarafın dava dilekçesinde mobilyaların ayıplı olduğundan kabul edilmeyerek iade edildiğini ileri sürdüğünü ve delil listesinde ayıplı olduğunu beyan ettiği mobilyaları dava dışı yüklenicide yenilettiğini belirterek dosyaya bır kısım fotoğraflar sunduğu, bu iddialara ilişkin herhangi bir yazılı delil sunulamadığı, mobilyaların başka bir yükleniciye yaptırıldığı yönündeki iddianın keşif ve bilirkişi incelemesi ile ispatı mümkün olmadığından davacı vekilinin bu yöndeki talebinin reddedildiği, dolayısıyla davanın sûbuta ermediğinin anlaşıldığı, dava konusu senedin nama yazılı değil emre yazılı düzenlendiği, senedin lehtar olan davalı … tarafından diğer davalıya ciro edildiği, davacının söz konusu senetlerin tüketici sözleşmesi kapsamında davalıya verildiği, Tüketici Kanunu gereğince tüketici senetlerinin nama yazılı olarak düzenlenmesi gerektiği, ancak dava konusu senedin nama yazılı olarak düzenlenmemesi nedeniyle geçersiz olup, bu def’inin herkese karşı ileri sürülebileceği, davalının iyi niyetli olmadığı yönündeki iddialarının TTK’nın 6102 sayılı 778. maddesinin yollamasıyla aynı Yasanın 687/1. maddesi gereğince dinlenemeyeceği, Madde gereğince bonodan dolayı kendisine başvurulan kişi, önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya varolan ilişkilere dayanan def’ileri başvuran hamile karşı ileri süremeyeceği, takip dayanağı bonoyu ciro yoluyla alan davalının söz konusu senedin nama yazılı senet olduğunu bildiğine yönelik davacı tarafından herhangi bir delil sunulmadığı, dolayısıyla davalının iyiniyetli hamil sayılması gerektiği, TTK’nun 778. ve 687. maddeleri gereğince keşidecinin senet metni dışındaki def’i ve itirazlarını iyiniyetli üçüncü kişi olan alacaklıya karşı ileri sürümeyeceği, dava konusu olayda davalı …’in bilerek borçlunun zararına hareketle iktisap ettiğinin davacı yanca kanıtlanması gerektiği, dosyada toplanan deliller itibariyle davacının davalı …’in senedi bilerek borçlunun zararına hareketle iktisap ettiğinin kanıtlanamadığı gerekçesiyle her iki davalı yönünden de davanın reddine karar verilmiştir. Davacı istinaf dilekçesiyle, söz konusu senedin; tüketici işlemi ve taksitli satış sözleşmesi gereği düzenlendiğini, nama yazılı şekilde düzenlenmediğini, davalı ve iyi niyetli hamil olduğunu iddia eden …’e ciro yolu| ile devredildiğini, bu nedenle senedin geçersiz, hükümsüz ve bedelsiz olduğunu, tüketici işlemi taksitli satış sözleşmesi gereğince düzenlenen senetlerin nama yazılı şekilde olması gerektiğinin kanuni bir zorunluluk olduğunu, bununla |birlikte emre yazılı senetlerin ciro ile devri mümkünken,|nama yazılı senetlerin yalnızca alacağın temliki yoluyla devredilebildiğini, ancak tüketici işleminden kaynaklanan dava konusu senetin nama düzenlenen senetlerin nama yazılı şekilde olmasının kanuni bir zorunluluk olduğunu, bununla birlikte emre yazılı senetlerin ciro ile devri mümkünken,|nama yazılı senetlerin yalnızca alacağın temliki yoluyla devredilebileceğini, ancak tüketici işleminden kaynaklanan dava konusu senetin nama yazılı olarak düzenlenmesi gerekirken, sanki emre yazılı senet gibi diğer bir – davalıya ciro edildiğini, dolayısıyla, ödenmeyen taksitler için nama yazılı senet tanzim edilmesi gerekirken bono (emre muharrer senet) tanzim edilmiş olması nedeniyle senedin zaten geçersiz olup geçersiz mutlak defi niteliğinde olduğunu, hiçbir şekilde davalı …’in iyihiyetli hamil olduğunun kabulü manasına gelmemek üzere; senedi ciro yoluyla devralan iyi niyetli üçüncü kişilere dahi bu defiinin ileri sürülebileceğini, bu sebeple, senedi ciro yoluyla devralan iyi niyetli üçüncü kişilerin buna dayanarak hak talep edemeyeceklerini belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470. ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı iş sahibi, davalı … ise yüklenicidir. Somut olayda uyuşmazlığın çözümü için öncelikle eldeki davaya bakmaya tüketici mahkemelerinin mi yoksa ticaret mahkemelerinin mi görevli olduğunun belirlenmesi gerekmektedir. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un “Amaç” başlıklı 1. maddesi “Bu Kanunun amacı, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemektir” şeklinde olup, 2. maddesinde ise, Kanun’un birinci maddede belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü “tüketici işlemini” kapsadığı belirtilmiştir. Tüketici mahkemelerinin görevleri, Kanun’da; “Bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılır” denilmek suretiyle belirlenmiştir (4077 sayılı Kanun m. 23/1). Maddede açıkça “bu Kanun…” tabiri kullanıldığına göre, 4077 sayılı Kanun’un kapsamının ne olduğunu belirlemek gerekir. Tüketici; “Bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişileri” (m. 3/e); sağlayıcı ise; “Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye hizmet sunan gerçek veya tüzel kişileri” (m. 3/g) ifade eder şeklinde tanımlanmıştır. Öte yandan, 4077 sayılı Kanun’un kapsamı belirlenirken “her türlü tüketici işleminden” bahsedilmiş olup, “tüketici işlemi”nin ne olduğu da “tanımlar” başlıklı 3. maddesinde açıklanmıştır. Buna göre; tüketici işlemi, mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukukî işlemi ifade etmektedir (m. 3/h). Bir hukukî işlemin, 4077 sayılı Kanun kapsamında kaldığının kabul edilmesi için yasanın amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen taraflar arasında mal ve hizmet satışına ilişkin bir hukukî işlemin olması gerekir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 14/01/2020 tarihli ve 2017/19-1637 E., 2020/13 K. sayılı kararında da yer verilmiştir. Tüm bu açıklamalar kapsamında somut olaya gelince; dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesine göre, bu Kanun’da öngörülen hususlardan doğan davaların tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmasızın ticari dava sayıldığı belirtilmiştir. Menfi tespit davasına konu bono da 6762 sayılı TTK’nın 688 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Davacı, taraflar arasında mobilya kumaş kaplama, TV ünitesi ve bir adet masa üretimi konusunda sözlü anlaşma yapıldığını, iş bedelinin 14.500,00 TL olarak kararlaştırıldığını, 6.500,00 TL’nin peşin ödendiğini, bakiye iş bedeli için senet düzenlendiğini, işin ayıplı yapıldığının tespit edilmesi üzerine TV ünitesinin iade edildiğini, masanın hiç getirilmediğini, mobilyaların başka bir yüklenici tarafından yeniden kumaş ile kaplatıldığını, bu hususların davalı yükleniciye bildirildiği halde peşin ödenen iş bedelinin iade edilmediği gibi senedin diğer davalıya ciro edildiğini, diğer davalı tarafından da müvekkili aleyhinde muvazaalı olarak takip başlatıldığını ileri sürmüştür. Taraflar arasındaki uyuşmazlık bonodan kaynaklanmakta ise de, taraflar arasında mobilya imalatına yönelik bir temel ilişki bulunmaktadır. Davalı, ticari ve mesleki amaçlarla hareket etmeyip tüketici ve dava konusu alacağın dayanağı işlem 4077 sayılı Kanun’un 3. maddesi kapsamında bir tüketici işlemi olduğundan ve tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevli bulunduğundan eldeki davaya bakmakla görevli mahkeme tüketici mahkemeleridir. Yapılan bu açıklamalar ışığında mahkemece tüketici işleminden kaynaklı eldeki davaya bakmaya görevli mahkemenin tüketici mahkemeleri olduğu gözetilerek davanın görevsizlik nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerekirken, işin esastan incelenerek yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olmuştur. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf talebinin usul yönünden kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-3. maddesi gereğince kaldırılmasına, mahkemenin görevsizliğine, göreve ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine, dosyanın görevli Tüketici Mahkemesine gönderilmek üzere kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin usul yönünden KABULÜNE,2-İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/06/2019 tarih, 2016/445 Esas, 2019/693 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,3- HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca göreve ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle davanın USULDEN REDDİNE, 4- İstanbul Anadolu 8.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin GÖREVSİZLİĞİNE, 5- Dairemiz kararının ilk derece mahkemesince taraflara usulüne uygun olarak tebliğinden itibaren taraflarca 6100 sayılı HMK’nın 20.maddesine göre 2 haftalık kesin süre içinde ilk derece mahkemesine dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi için müracaat edilmesi halinde, dosyanın esastan görülmesi için dosyanın görevli İstanbul Anadolu Tüketici Mahkemesine gönderilmek üzere ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 6-Dairemiz kararının ilk derece mahkemesince taraflara usulüne uygun olarak tebliğinden itibaren 2 haftalık kesin süre içinde taraflarca dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesinin talep edilmemesi halinde ilk derece mahkemesince dosyanın esasa kaydedilerek HMK’nın 20. Maddesi gereğince İŞLEM YAPILMASINA VE KARAR VERİLMESİNE, 7-Davacının yatırmış olduğu istinaf karar harcının talep halinde davacıya İADESİNE, 8-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 9-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin yerel mahkemece verilecek kararda DEĞERLENDİRİLMESİNE, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-3 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 13/09/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.