Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2019/1913 E. 2021/1586 K. 14.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1913
KARAR NO: 2021/1586
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/05/2019
NUMARASI: 2017/219 Esas, 2019/471 Karar
DAVANIN KONUSU: Sözleşmenin iptali
KARAR TARİHİ: 14/09/2021
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Dava, taraflar arasında düzenlenen kat karşılığı inşaat sözleşmesinin feshi, tapu kaydına konulan şerhin terkini ve tazminat talebine ilişkin olup; mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekili, taraflar arasında müvekkilinin sahibi olduğu İstanbul ili, Üsküdar ilçesi, … Mahallesi, … ada, … sayılı parsel sayılı taşınmaz üzerine davalı yanca bina yapılması konusunda Beşiktaş … Noterliği’ nin 19/02/2016 tarihli, … yevmiye sayılı düzenleme şeklinde taşınmaz satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzalandığını, davalının sözleşmeyi 03/03/2016 tarihinde Üsküdar Tapu Müdürlüğü’ne şerh ettirdiğini, sözleşmenin 7.g maddesinde” İş bu sözleşmenin imzalanmasından itibaren 9 aylık sürede resmi inşaat ruhsatının alınmaması halinde arsa sahibi sözleşmeyi tek taraflı olarak feshetmekte serbesttir. Bu fesih nedeniyle yüklenici arsa sahiplerinden hiçbir ad altında herhangi bir tazminat talebinde bulunmayacağını kabul ve taahhüt etmiştir” şeklinde düzenleme yapıldığını, davalı yanca kararlaştırılan sürede inşaat ruhsatının alınmaması üzerine, müvekkili davacı tarafından gönderilen 03/02/2017 tarihli ihtarname ile sözleşmenin tek taraflı olarak feshedildiğinin bildirildiğini, davalının sözleşmedeki edimlerini sözleşme şartları dahilinde yerine getirmediğini, davalının sözleşmeye aykırı davranışları yüzünden müvekkili şirketin ekonomik kayıplara uğradığını ileri sürerek sözleşmenin feshi ile fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile fesih nedeniyle uğradıkları zararların tespitine ve tespit edilen alacağa en yüksek banka mevduat faizi işletilmesine ve davalının tapu kaydına işletmiş olduğu şerhin tapu kaydından terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, müvekkili yüklenicinin, davacı arsa sahibi ile imzaladığı sözleşmeye göre, dava konusu parsel üzerine sözleşme tarihinden itibaren 9 ay içinde plan tadilatı çalışmalarına katılarak, parseldeki % 37,5 olan imarlı alan miktarını % 60 a çıkarıp yeni imar durumuna göre inşaat ruhsatını almayı ve inşaat ruhsat tarihinden itibaren 30 ay içinde iskan ruhsatını alarak binayı anahtar teslim olarak arsa sahibine teslim etmeyi taahhüt ettiğini, buna karşılık davacı arsa sahibinin de sözleşme tarihinden evvelki döneme ait tüm borçları ödemesi yanında tapu kaydındaki haciz, ipotek, tedbir ve intikallerle ilgili işlemleri yaparak masrafı kendisine ait olmak üzere takyidatların terkinini sağlamayı ve taşınmazı tüm takyidatlardan arınmış olarak davalı müvekkiline teslim etmeyi kabul ettiğini, ancak davacı arsa sahibinin taşınmaz üzerindeki takyidatları kaldırmadığını, buna rağmen davacı müvekkili yüklenicinin iyiniyetli çalışmalarına devam ettiğini, müvekkilinin yeni imar durumuna göre tüm mimarı projeleri ve geoteknik raporları hazırladığını, bu raporlar doğrultusunda statik ve betonarme çalışmalarını tamamladığını, son olarak inşaat ruhsatı almak için gerekli olan tüm evrak başvurularını da yaptığını, bu aşamada müvekkilinin, davacının taşınmaz üzerindeki şerhleri kaldırmasını beklediğini, müvekkilinin sözleşmenin düzenlenmesi ile birlikte çok ciddi harcamalar yaptığını, imar durumu belgesinin 29/11/2016 tarihinde alındığını, ancak 2017 yılının Ocak ayı sonuna kadar bekletildiğini, 2017 yılı Ocak ayı sonunda işlemlerin tamamlandığını, ancak imar değişikliği arzusuna 32 yıl sonra müvekkili sayesinde kavuşan davacının zaman kaybetmeden müvekkili yetkililerini vekaletten azlettiğini ve sözleşmenin feshini istediğini, taşınmazın tapu kaydındaki takyidatlar nedeniyle ruhsatın bugün dahi alınamadığını, imar değişikliği nedeniyle oluşan gecikmenin davalı yüklenicinin kusuru olarak kabul edilemeyeceğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, inşaat mühendisi … tarafından düzenlenen 21/01/2019 tarihli bilirkişi raporu hükme esas alınmak suretiyle; davaya dayanak sözleşmeye konu taşınmazdaki yapılacak inşaat ruhsatının alınması ile ilgili sürenin uzamasında davalının herhangi bir kusurunun olmadığı, aksine davacının ruhsat alabilmesinin şartı olan ve sözleşmenin 5/a maddesinde hükme bağlanan; taşınmazın boş, temiz ve tapudaki tüm takyidatlar kaldırılmış şekilde davalı yükleniciye teslim edilmesi yönündeki edimini yerine getirmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesiyle, usul ve esas yönünden mahkeme kararının hukuka aykırı olduğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470. ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinin bir türü olan kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı … davalı şahıslar arsa sahibi, davalı şirket isi yüklenicidir. Taraflar arasında 19/02/2016 tarihinde, Beşiktaş … Noterliği’nin … yevmiye nolu düzenleme şeklinde taşınmaz satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzalanmıştır. Bu sözleşme ile davalı yüklenici sıfatıyla, davacı arsa sahibine ait İstanbul İli, Üsküdar İlçesi, … Mahallesi, … ada, … parsal sayılı taşınmaz ile ilgili olarak sözleşme tarihinden itibaren 9 ay içinde inşaat ruhsatını, inşaat ruhsat tarihinden itibaren 30 ay içinde de iskan ruhsatını almak suretiyle anahtar teslim bina yapma işini üstlenmiştir. Davacı tarafça usul ve esas yönünden istinaf kanun yoluna başvurulmuş, Dairemizce öncelikle kamu düzenini ilgilendiren usuli eksikliklerin incelenmesi gerekmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141/3. Maddesine göre “bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmü düzenlenmiştir. HMK’nın 297. Maddesine göre ise, hükmün tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri içermesi ve hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13/04/2016 tarih ve 2014/11-638 Esas, 2016/501 Karar sayılı kararında da mahkeme kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiği vurgulanmıştır.Anayasadaki hakların etkili bir biçimde korunması için, davaya bakan mahkemelerin Anayasa‟nın 36. maddesine göre “tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi” vardır (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33). AİHM içtihatlarına göre bir mahkemenin davaya yaklaşımı, başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve başvurucuların temel şikayetlerini incelemekten kaçınmalarına neden olması halinde Sözleşme‟nin 6. maddesi davanın düzgün bir biçimde incelenmesi hakkı bakımından ihlal edilmiş olur (bkz. Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84-85). Öte yandan mahkemelerin, başvurucuların önemli bazı iddialarına yanıt vermemiş olması, kişinin iddialarının incelenmesi hakkının yanında, adil yargılanma hakkının önemli gerekliliklerinden biri olan mahkemelerin kararı gerekçelendirme yükümlülüğü ile de ilişkilidir. Zira bir muhakemede usule ilişkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan gerekçeli karar hakkı da kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesi birçok kararında, Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. Maddesinin, adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiğini belirtmiştir (bkz. B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 49). Ayrıca, insan haklarına ilişkin güvencelerin soyut ve teorik olarak değil, uygulamada ve etkili bir şekilde sağlanması gerekir. Buna göre, mahkemelerin ileri sürülen iddia ve savunmalara şeklen cevap vermiş olmaları yeterli olmayıp, iddia ve savunmalara verilen cevapların dayanaksız olmaması, mantıklı ve tutarlı olması da gerekir. Makul gerekçe, davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır (bkz. B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 24). Gerekçelendirme, davanın sonucuna etkili olay, olgu ve argümanları açıklamak yükümlülüğü olmakla birlikte, bu şekildeki gerekçelendirmenin mutlaka detaylı olması şart değildir. Ancak gerekçelendirmenin, iddia ve savunmadan birinin diğerine üstün tutulma sebebinin ve bu kapsamda davanın taraflarınca gösterilen delillerden karara dayanak olarak alınanların mahkemelerce kabul edilme ve diğerlerinin reddedilmesi hususunda, makul dayanakları olan bir bilgilendirmeyi sağlayacak ölçü ve özene sahip olması gerekmektedir. Zira bir davada tarafların, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün içerik ve kapsamı ile bu hükme varılırken mahkemenin neleri dikkate aldığı ya da almadığını gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması “gerekçeli karar hakkı” yönünden zorunludur. Ayrıca yargılamaya hakim olan ilkelerden sayılan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ”Taleple Bağlılık İlkesi” başlıklı 26. maddesinin birinci fıkrasında; ”Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.” hükmüne yer verilmiştir. Tüm bu açıklamalar ve anılan kanun maddeleri ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı yanca dava dilekçesinde fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile, sözleşmenin davalı yanca haksız feshedilmesi nedeniyle uğranılan zararın tespiti ile tespit edilen alacağa en yüksek banka mevduat faizi işletilmesine ve davalının tapu kaydına işletmiş olduğu şerhin tapu kaydından terkinine karar verilmesi talep ve dava edilmiş, davacı vekilince dosyaya sunulan 06/11/2017 tarihli dilekçe ile “sözleşmenin haksız feshi nedeniyle uğranılan zararın tahsili ” yönündeki taleplerini atiye bıraktıkları bildirilmiş ise de; mahkemece istinafa konu hüküm tesis edilirken hatalı olarak bu talep yönünden her hangi bir değerlendirme yapılmadığı, olumlu ya da olumsuz bir karar oluşturulmadığı, bu durumun da HMK’ nın 297. ve 26.maddelerine aykırılık oluşturduğu tespit edilmiştir. Davacının dava dilekçesinde belirttiği tüm talepleri mahkemece hüküm fıkrasında ayrı ayrı sıra numarası altında gösterilmek suretiyle her biri hakkında karar verilmelidir. Mahkemece verilen hüküm fıkrasının açık ve icra edilebilir olması da gereklidir. Aksi hâlde hukuki belirlilik gereği açık ve infaz kabiliyeti bulunması gereken hüküm fıkrasının özellikle icrası sırasında şüphe veya tereddütler doğmasına ve hükmün icra edilememesi gibi durumlarla karşılaşılır. ( Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 14.11.2019 tarihli ve 2017/9-1782 E., 2019/1185 K.;10.10.2019 tarihli ve 2019/9-157 E., 2019/1051 K.; 17.01.2018 tarihli ve 2016/9-2418 E., 2018/53 K.; 29.04.2021 tarih, 2017/9-2116 E., 2021/536 K. sayılı kararlarında da aynı hususlara işaret edilmiştir ). Bu durumda mahkemece yapılacak iş, Anayasa’nın 141. maddesinin 3. fıkrası ile ona koşut düzenleme içeren HMK’nın 297. ve 26. maddelerindeki hükümler gözetilmek suretiyle , davacının tüm taleplerini kapsayacak şekilde hüküm tesis etmekten ibarettir. Davalı vekilince Dairemize sunulan 08/09/2021 tarihli dilekçe ile; mahkemece dava konusu taşınmazın kaydı üzerine konulan ” davalıdır” şerhinin kaldırılması talep edilmiş ise de; yerel mahkemece uyuşmazlık, istinafa konu hüküm ile sonuçlandırıldığından, bu aşamada Dairemizce ihtiyati tedbir yada ihtiyati tedbire itiraz incelemesi yapılamayacağı için davalı vekilinin bu talebinin yerel mahkemesinde değerlendirilmesi gerektiğinden talebin reddine karar vermek gerekmiştir. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf talebinin usul yönünden kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-4 maddesi gereğince kaldırılarak yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin usul yönünden KABULÜNE, 2-İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08/05/2019 tarih, 2017/219 Esas, 2019/471 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Davalı vekilinin “Davalıdır” şerhinin kaldırılması yönündeki talebinin yerel mahkemece DEĞERLENDİRİLMESİNE, 5-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine İADESİNE, 6-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda DİKKATE ALINMASINA, 7-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-4 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 14/09/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.