Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2019/1903 E. 2020/127 K. 22.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1903
KARAR NO: 2020/127
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/07/2019
NUMARASI: 2018/380 Esas, 2019/814 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat
KARAR TARİHİ: 22/01/2020
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ : Dava, taraflar arasında düzenlenen inşaat sözleşmesinden kaynaklanan zararın tespiti ve tahsili talebine ilişkin olup, mahkemece; dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine dair verilen karara karşı davalı vekilince istinaf talebinde bulunulmuştur. Davacı vekili, müvekkili şirket tarafından proje sahibi olarak 2010 ve 2016 yılları arasında davalı şirketler ile yapılan inşaat sözleşmeleri kapsamında davalı şirketlerin düzenledikleri faturalar karşılığında hak ediş niteliğinde olmak üzere ödemeler yapıldığını, taraflar arasındaki ticari ilişkinin 2016 yılı itibariyle sonlandırıldığını, taraflar arasındaki iş ilişkisinin sona ermesi safhasında şirketin iç denetiminin yapılması sırasında davalıların aldıkları hakedişlerin muhasebeleştirmelerinin yerinde olup olmadığının denetlendiğini, müvekkili şirket çalışanı olan … ile davalı şirketler grubunun mali işler direktörü … tarafından davalı şirketler ile anlaşma yapılmak suretiyle müvekkili şirkete ait olan …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … binalarının inşaasına ilişkin kayıtlarda bir kısım mükerrer kayıtların, onaysız ödemelerin, mahsubu gereken avansların, mükerrer faturalanan KDV ile proje sahibine yansıtılması gerekirken yansıtılmayan fatura indirimlerinin, yüklenici firma tarafından ödenmesi gerekirken ödenmeyen harcamaların, faturalanan ancak teslim edilmeyen emtialardan kaynaklanan zarara ait işlemlere ilişkin fatura bedellerinin müvekkili şirketten tahsil edildiğini, bu suretle davalı şirketlerin müvekkili şirketi zarara uğrattıklarının ortaya çıktığını ileri sürerek, müvekkili şirket tarafından hiçbir belgesi olmadığı halde ödemesi yapılan 9.197.441,92TL’den şimdilik 10.000,00 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili, davacı taraf ile müvekkilleri arasında Tahkim yargılaması yapıldığını, 22.09.2016 tarihli Tahkim Yargılaması Hakem Kararı bulunduğunu, hakem kararı sonrasında ise taraflar arasında 12.10.2016 tarihli Sulh Protokolü’nün imzalandığını, hakem kararı ve sulh protokolünün İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1556 Esas sayısına kayıtlı olarak mahkeme yazı işleri müdürlüğüne teslim ve depo edildiğini, hakem kararına karşı itiraz olmadığını ve kararın kesinleştiğini, kesinleşmiş hakem kararı olan bir konuda açılan davanın reddinin gerektiğini, dava konusu taleplerin hem kesinleşmiş hakem kararı ile karara bağlanmış hususlar olduğunu hem de taleplerin hakem tarafından görülmesi gerektiğini, derdestlik ve kesin hüküm itirazları olduğunu, davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, zamanaşımı itirazları bulunduğunu, davacı tarafın zarara uğratıldığı iddiasının gerçek dışı olduğunun tahkim kararı ve sulh protokolü ile sabit olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece; taraflar arasındaki sözleşmenin geçerli olduğu, uyuşmazlığın tahkime elverişli olup taraflar arasındaki ihtilafın anılan sözleşmeye dahil olduğu ve hakemde görülmesi gerektiği, dava konusu uyuşmazlığı da kapsar şekilde tahkim yargılamasının devam ettiği, verilen kararın henüz kesinleşmediği gerekçesiyle, dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; mahkemenin hangi gerekçe ile davayı reddettiğinin netlik kazanmadığını, HMK 410. maddesi hükmüne göre tahkim yargılamasında mahkeme tarafından yapılacağı belirtilen işlerde görevli ve yetkili mahkemenin tahkim yerinin Bölge Adliye Mahkemeleri olduğunu, 22.09.2016 tarihli hakem kararının İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne sunulması gerekirken bu gerekliliğin yerine getirilmediğini, İstanbul 13.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin değişik iş esasına kaydettirildiğini ve mahkemenin de talebi reddettiğini, bu durumda ortada bir hakem kararının bulunmadığını, sözde hakem kararının eki olan sulh protokolüne bakıldığında ise, anılan kararın kesin bir hüküm oluşturup oluşturmadığı zikredilmeksizin alacak-borç tespitini içerdiğini belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir. Dosya kapsamına göre, tarafların aralarındaki inşaat işlerinin maliyet kalemlerinin incelenmesi ve yüklenici ile olan alacak-borç hesabının netleştirilmesi kapsamında uyuşmazlığın giderilmesi için tahkim yargılamasına başvurdukları, 22/09/2016 tarihinde hakem kararının verildiği, sonrasında taraflar arasında 12/10/2016 tarihli sulh protokolü ile sulh protokolü eki ve 12/10/2016 tarihli temlik sözleşmesi imzalandığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki 12/10/2016 tarihli sulh protokolü ile, 22/09/2016 tarihli hakem kararının tasfiyesi ve taraflar arasındaki protokol tarihi itibariyle her türlü ticari ilişkiden kaynaklanan hak ve yükümlülükler nedeniyle birbirlerini ibrası kararlaştırılmıştır. Sulh protokolü ile sözleşme ve hakem kararının icraya başvurulmadan tasfiyesi ile diğer alacak ve borçlar hususunda ibralaşma amaçlanmıştır. Mahkemece, eldeki davaya konu edilen yeminli mali müşavir raporunda tespit edildiği ileri sürülen dava konusu hususların 12/10/2016 tarihli sulh protokolü kapsamında kalıp kalmadığı, tasfiyede ve ibralaşmada değerlendirilip değerlendirilmediği araştırılarak, sonucuna göre esas hakkında karar verilmesi gerekirken, mahkemece bu hususlar değerlendirilmeksizin, dava konusu ihtilafın sözleşmeye dahil olduğu ve hakemde görülmesi gerektiği gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmesi hatalı olmuştur. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin diğer istinaf sebepleri incelenmeksizin, istinaf talebinin usul yönünden kabulü ile, usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının HMK’nın 353/1-a-6. bendi gereğince kaldırılarak Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacı vekilinin diğer istinaf sebepleri incelenmeksizin, istinaf talebinin usul yönünden KABULÜNE, 2-İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/07/2019 tarih, 2018/380 Esas, 2019/814 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine İADESİNE, 5-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda DİKKATE ALINMASINA, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 22/01/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.