Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2019/1312 E. 2022/1044 K. 25.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1312
KARAR NO: 2022/1044
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/03/2019
NUMARASI: 2017/978 Esas, 2019/196 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 25/05/2022
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, taraflar arasında Gebze Organize Sanayi Bölgesi … Gebze / Kocaeli adresinde bulunan “tıbbi üretim tesisinin üretim ekipmanlarının temin ve tedariki, ekipmanların kurulumu ve gerekli izinlerin alınarak tesisin çalışır vaziyette teslimi” konusunda sözleşme imzalandığını ve bu işlerin karşılığında müvekkiline, kaba inşaat maliyeti hariç üretim tesisinin toplam maliyetinin %20’si oranında müteahhitlik kârının ödenmesinin kararlaştırıldığını, taralar arasındaki güven ilişkisine istinaden bu hususun yazılı bir hükme bağlanmadığını, müvekkilinin üzerine düşen edimlerini eksiksiz olarak yerine getirdiğini ancak, yapılan görüşmelere rağmen davalının müteahhitlik kârını ödemediği gibi müvekkilinin alacağının bir kısmını oluşturan KDV iadesinin de kendilerine ait olduğu iddiasıyla takip başlattığını belirterek, davaya konu üretim tesisinin kaba inşaattan sonraki toplam maliyetinin hesaplanarak bu tutarın %20’si oranındaki müteahhitlik kârının faizi ile birlikte müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiş, harca esas dava değerini 350.000,00 TL olarak göstermiş ve bu miktar üzerinden gerekli peşin harcı yatırmıştır. Davalı vekili cevabında, taraflar arasında davaya konu üretim tesisinin yapımı ve çalışır vaziyette teslimi konusunda sözleşme imzalandığını ancak, işbu sözleşme uyarınca taraflar arasında üretim tesisinin maliyetinin %20’si oranında müteahhitlik karı ödeneceğine ilişkin hiçbir anlaşma bulunmadığını, davacı iddialarının dayanaksız olduğunu, davacının müvekkilinden alacağı bulunmadığını, davacı firmanın fatura bedellerine yansıttığı komisyon bedelleri nazara alındığında yapılan işin karşılığının fazlasıyla ödendiğini, bu faturalara karşılık taraflarınca yapılan ödemelerin delillerle sabit olduğunu, aksine müvekkilinin davacıdan alacaklı olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davacı yüklenici tarafça yapılıp teslim edilen üretim tesisine ilişkin taraflar arasında yapılan sözleşmede müteahhitlik kârı alacağına ilişkin düzenleme bulunmadığı, davacının bu iddiasını müddeabihin miktarına göre 6100 sayılı HMK’nın 200. maddesi gereği yasal kanıtlarla kanıtlayamadığı, davalı tarafça bu konudaki sözleşme ilişkisinin inkar edildiği, davalının açık rızasının olmaması nedeniyle uyuşmazlığın niteliği gereği tanık anlatımıyla bu konudaki akdi ilişkinin kanıtlanamayacağı ve bilirkişi incelemesinin de sonuca etkili olmayacağı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinafında, davalı tarafça sözleşme ilişkisinin ve davacı tarafından işin tam ve eksiksiz olarak teslim edildiği hususlarının kabul edildiğini, sözlü yargılama için ayrı bir gün tayin edilmeksizin karar verildiğini, bu durumun HMK’nın 184. ve 186. Maddelerindeki emredici düzenlemelere aykırı olduğunu, TBK’nın 481. Maddesine göre müteahhitlik kârının yazılı olmaksızın belirlenebileceğini, bu madde hükmü karşısında müteahhitlik kârı konusunda hiç bir ek inceleme yapılmaksızın davanın kanıtlanamadığından reddine karar verilmiş olmasının yerinde olmadığını, müteahhitlik kârının yazılı olarak belirlenmediği durumlarda eserin yapıldığı yıl mahalli piyasa rayiçlerine göre iş bedelinin belirlenmesi gerektiğini, dosyada iddialarını kanıtlayan delil başlangıcı olacak belgelerin fazlasıyla mevcut olduğunu, bu kapsamda davalı şirket yetkilileri ve çalışanları tarafından gönderilen yüzlerce e-posta bulunduğunu, bunlar incelendiğinde haklılıklarının ortaya çıkacağını,ayrıca karardan sonra ellerine yeni bir belge geçtiğini, bu belgenin zamanında dosyaya ibraz edilememesinin mücbir bir sebebe dayandığını, bu belgeyi de dilekçelerinin ekinde sunduklarını,uyuşmazlığın çözümlenebilmesi için bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini, davalı şirket ile müvekkili şirket yetkilisi … arasındaki e-posta yazışmaları, tarafların ticari defterleri ve tıbbi üretim tesisinde yapılacak bilirkişi incelemelerinin davalarının haklılığını ispat edeceğini, bu kapsamda dosyanın mali müşavir, makine mühendisi, elektrik elektronik mühendisi ve inşaat mühendisinden oluşacak bir bilirkişi heyetine gönderilerek gerekli araştırmaların yapılması yönündeki taleplerinin reddedildiğini,ayrıca dava dilekçelerinde açıkça dayandıkları yemin delilleri hatırlatılmaksızın karar verildiğini belirterek, kararın kaldırılarak davalarının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı yüklenici, davalı iş sahibidir. Dava, taraflar arasında yapılan 17/10/2012 tarihli yazılı eser sözleşmesi ilişkisine dayalı olarak, davacı yüklenicinin ödenmediği ileri sürülen %20 oranındaki müteahhitlik kârının hesaplanarak davalı iş sahibinden tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece yukarıda özetlenen gerekçeyle davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Öncelikle davacılar vekilinin; “sözlü yargılama için ayrı bir gün tayin edilmeksizin karar verildiğini, bu durumun HMK’nın 184. ve 186. Maddelerindeki emredici düzenlemelere aykırı olduğuna” ilişkin usulü istinafı değerlendirildiğinde; 6102 sayılı TTK 4/2 maddesinde, 28/02/2018 tarih 7101 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik sonucu, değeri 100.000,00 TL’yi geçmeyen ticari davalarda basit yargılama usulü uygulanabilecek ise de, 350.000,00 TL’lik harca esas dava değeri ve davanın niteliği göz önünde bulundurulduğunda bu dava da HMK’nın 118-315 maddeleri gereğince yazılı yargılama usulünün uygulanması gerekmekte olup, mahkemece de tensip zaptında bu yönde belirlemeye gidilmiştir. Mahkemece karar verildikten sonra 22/07/2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sy. Kanunun 20. Maddesi ile 6100 sy. HMK’nın 186/1. Maddesinde değişikliğe gidilerek, tahkikatın bittiği tefhim edildikten sonra aynı duruşmada sözlü yargılama aşamasına geçileceği, taraflardan birinin talebi üzerine duruşmanın iki haftan az olmamak üzere erteleneceği belirtilmiş ise de, usul düzenlemeleri geçmişte yapılan işlemlere uygulanamayacağından, incelemeye konu karar bakımından HMK’nın 186/1. Maddesinin istinafa konu karar tarihindeki hali dikkate alınacaktır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesi; “Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Bu hak; yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.” hükmünü düzenlemektedir. Aynı Kanunun 118-186. maddeleri arasında düzenlenen yazılı yargılama usulünde ilk derece yargılaması beş aşamadan oluşturulmuştur. Bunlar davanın açılması ve karşılıklı dilekçelerin verilmesi, ön inceleme, tahkikat, tahkikatın sona erdirilmesi, sözlü yargılama ile hüküm aşamalarıdır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 184 ve 186 maddelerinde (istinafa konu kararın verildiği tarihte yürürlükte bulunan hallerinde) tahkikatın sona ermesi ve sözlü yargılamaya yönelik olarak; hakimin, tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, duruşmada hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz vereceği, tarafların tahkikatın tümü hakkındaki açıklamalarından sonra, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığını görürse, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim edeceği, tahkikatın bitiminden sonra sözlü yargılama ve hüküm için tayin olacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki tarafı davet edeceği, taraflara çıkartılacak olan davetiyede, belirlenen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususu bildirilerek, taraflara son sözlerinin sorulmasından sonra hüküm verileceğine dair düzenleme getirilmiştir. Tahkikatın bittiğinin tefhiminden sonra, sözlü yargılama aşamasına geçileceği konusunda şüphe bulunmamaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/11-2074 E – 2019/477 K sayılı ve 18.04.2019 Tarihli kararında; “Yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; taraf vekillerinin hazır olduğu 17.02.2015 tarihli duruşmada taraflara HMK’nın 184. maddesi gereğince tahkikatın bittiğinin bildirilmediği ve sözlü yargılama için HMK’nın 186. maddesinde belirtildiği şekilde yeni bir duruşma günü belirlenmediği gibi, taraflar hazır olmasına rağmen taraflara sözlü yargılama için yeni duruşma günü verilmesini isteyip istemedikleri dahi sorulmaksızın ve buna ilişkin beyanları duruşma tutanağına geçirilmeksizin sözlü yargılamaya geçilmiş olduğundan, HMK’nın184. ve 186. maddelerinde belirtilen sırasıyla tahkikatın sona ermesi ve sözlü yargılamaya ilişkin usul kurallarına uyulmaksızın verilen hükmün, AİHS’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına dolayısıyla HMK’nın 27/2-b maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkının unsuru olan silahların eşitliği ilkesi ile usul kurallarının ruhuna ve özüne uygun düşmediği açıktır.” şeklinde belirttiği üzere, tahkikatın bittiğinin tefhim edildiği celseden sonra, taraflarca aksi talep edilmediği sürece, sözlü yargılama ve hüküm için yeni bir gün tayini de zorunlu olup, bu kurala aykırı şekilde uygulamaya gidilmesi hukuki dinlenilme hakkının ihlalini oluşturacaktır.İncelemeye konu dosyanın 21/03/2019 tarihli son duruşmasında, hazır olan davacı ve davalı vekillerine söz verilmiş ve HMK’nın 184. maddesi gereğince tahkikatın bittiği taraflara bildirilerek sözlü yargılama aşamasına geçilmiş ise de, hazır olmalarına rağmen taraflara HMK’nın 186. Maddesi kapsamında sözlü yargılama için yeni duruşma günü verilmesini isteyip istemedikleri sorulmaksızın ve buna ilişkin beyanları duruşma tutanağına geçirilmeksizin yargılama sona erdirilmiş ve karar verilmiştir. Her ne kadar davacı vekili son duruşmada sözlü yargılama için gün talebinde bulunmayıp, “dosyadaki yazılı ve sözlü beyanlarımızı aynen tekrar ederiz davamızın kabulüne karar verilsin” şeklinde beyanda bulunmuş ise de, yukarıda açıklanan tahkikatın bitirilmesine ve sözlü yargılama aşamasına ilişkin usul hükümleri emredici mahiyette olduğundan mahkemece bu kurallara her halükarda uyulması gerekmektedir. Davacı vekilinin sözlü yargılama için gün talebinde bulunmasına gerek yoktur. Bu zaten emredici kuraldır. Ancak, Mahkemece yukarıda yazılı olan usule göre tahkikat sonra erdirilip sözlü yargılama aşamasına geçildikten sonra, taraflara sözlü yargılama için yeni duruşma günü verilmesini isteyip istemedikleri sorulup, tüm tarafların yeni gün verilmesini istemediklerini bildirmeleri üzerine bu karalın dışına çıkılarak aynı duruşmada karar verilmesi mümkün olabilir. İncelemeye konu kararda ise böyle bir uygulamaya gidilmeden doğrudan karar verilmiştir. Bu açıklamalar doğrultusunda, Hukuk Muhakemeleri Kanunu 118-186. maddelerinin açık ve emredici hükümlerine rağmen davacı tarafın hukuki dinlenilme hakkını sınırlar mahiyette, sözlü yargılama ve hüküm için tayin olacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki taraf davet edilip taraflara son sözleri sorulmaksızın karar verilmesi doğru değildir. Mahkemenin mevcut kabulüne göre de, davalı tarafça inkar edilen sözleşme ilişkisinin ispatı yemin kesin delili ile de mümkün olmasına ve dava dilekçesinde de açıkça yemin deliline dayanılmış olunmasına rağmen, davacı tarafa bu hususta davalıya yemin teklif etmek isteyip istemediğine dair yemin delili hatırlatılmadan yargılamanın sonlandırılması da yerinde olmamıştır. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK gereği tahkikatın bitirilmesi ile sözlü yargılama aşamalarına ilişkin usul hükümlerinin usulüne uygun uygulanmaması ve davacıya yemin delilinin hatırlatılmaması nedenleriyle HMK’nın 353/1-a.6 maddesi gereğince kararın kaldırılmasına ve karar gereğinin ifası için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiş, bu kaldırma gerekçesi doğrultusunda, davacı vekilinin sair istinaf sebepleri bu aşamada ayrıca incelenmemiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, 2-İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 21/03/2019 tarih, 2017/978 Esas, 2019/196 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine İADESİNE, 5-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda DİKKATE ALINMASINA, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 25/05/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.