Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2019/1245 E. 2022/518 K. 16.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1245
KARAR NO : 2022/518
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/10/2018
NUMARASI : 2016/290 Esas, 2018/1167 Karar
DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 16/03/2022
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :
Dava, taraflar arasında düzenlenen eser sözleşmesinin ifa edilmemesinden kaynaklanan menfi zarar ile cezai şart alacağının tahsili talebine ilişkin olup; mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karara karşı, davalı tarafça istinaf talebinde bulunulmuştur.
Davacı vekili, taraflar arasında düzenlenen 06/01/2016 tarihli fason üretim sözleşmesi ile 16.000 adet çizgili örme erkek şortunun davalı tarafından toplam 7.459,00 TL karşılığında dikiminin yapılacağının kararlaştırıldığını, sözleşme gereğince 16.000 adet şort için gerekli malzemenin davalıya teslim edildiğini, 5.500 adet dikilmiş şortun sözleşmede teslim tarihi olarak belirlenen 25/01/2016 tarihinde, 5.500 adetin de 01/02/2016 tarihinde müvekkiline teslim edildiğini, bakiye 6.000 adet ürünün ise teslim edilmediğini, müvekkili tarafından davalı şirket yetkilisine gönderilen 16/02/2016 tarihli e-posta ile teslim edilmeyen ürünlerin teslimi konusunda davalının uyarıldığını, davalı yanca gönderilen cevabi e-postada kalan 6.000 ürünün dikilemeyeceğinin belirtildiği, malzemenin müvekkili tarafından teslim alınmasının istendiğini, müvekkili yanca 6.000 adet ürüne ilişkin kumaşın davalıdan iade alındığını, sözleşme konusu ürünlerin ihraç edilecek olması ve sürenin kısıtlı olması nedeni ile davalı yanca dikilemeyen 6.000 adet şortun müvekkilince dava dışı … Tekstil firmasına yeni bir fason üretim sözleşmesi ile ve ürün adetinin 9.00 TL’ye yaptırıldığını, davalının sözleşmeyi haksız şekilde ifa etmemesi nedeni ile müvekkilinin dava dışı şirkete diktirdiği 16.000 adet ürün için müvekkilince 48.000,00 TL ödeme yaptığını, sözleşmenin 4. Maddesi gereğince ürünlerin zamanında teslim edilmemesi halinde gecikilen 1 gün için ürün bedelinin %5’i oranında cezai şart ödeneceğinin düzenlendiğini, kumaşı iade edilen 6.000 adet ürün için teslim tarihi olan 25/01/2016 tarihinden, edimin ifasından vazgeçildiği ve malzemelerin müvekkilince teslim alındığı 16/02/2016 tarihine kadar geçen 22 günlük süre için müvekkili lehine 39.600,00 TL cezai şart alacağı oluştuğunu, müvekkilince ürünlerin teslim edilmemesi nedeni ile fazladan yapılan yapılan giderler ile cezai şart alacağının ödenmesi için davalıya Beyoğlu 19. Noterliği’nin 01/03/2016 tarih, 2450 yevmiye numaralı ihtarnamesinin keşide edildiğini, ancak ihtarnamenin davalıya tebliğ edilemediğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla sözleşme kapsamında oluşan cezai şart bedeli ile ürünlerin 3. kişiye diktirilmesi nedeni ile oluşan fiyat farkı alacağına ilişkin olmak üzere şimdilik 10.000,00 TL’nin ihtarname tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, taraflar arasında düzenlenen sözleşme akabinde müvekkilinin iş yoğunluğu nedeni ile ürünlerin tamamının süresinde tesliminin mümkün olmadığını, bu durumun makul sürede davacıya bildirildiğini, böylece davacının mağdur olmaması ve davacı yanca ürünlerin başka bir taşerona diktirebilmesi için gerekli bildirimlerin davacıya yapıldığını, böylece müvekkilinin talep edilen bedelden sorumluluğu olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, taraflar arasında imzalanan sözleşmede, ürünlerin belirtilen kesin vadelerde teslim edileceğinin belirlendiği, ilk teslim tarihinin 25/01/2016′ olduğu, davacı yanın 21/01/2016 ile 10/02/2016 tarihleri arasında değişik tarihlerde üretimde kullanılacak kumaş ve aksesuarların davalı taşerona teslim edildiği, teslim edilmeyen ürünlerin teslim edilmesi için davacı yanca davalıya 16/02/2016 tarihli e-posta gönderildiği, aynı tarihli cevabi e-postada ürünlerin tamamının alınabileceği, bu hususun 20 gün öncesinde davacıya bildirildiği belirtilerek ürünlerin geri alınmasının istendiği, ancak davalı tarafça sözleşmenin tarafların ortak iradeleri ile fesh edildiğine ilişkin herhangi bir kanıt sunulamadığı, davalının iş yoğunluğu gerekçesi ile edimin yerine getirmediği, bu nedenle davacının sözleşmenin yerine getirilmemesinden kaynaklı zararının davalı yanca giderilmesinin gerektiği, taraflar arasındaki sözleşmenin 6.00 TL birim fiyat ile düzenlendiği, sözleşmenin ifa edilmemesi üzerine davacın yanca dava dışı … Tekstil ile yapılan zözleşmede ise birim fiyatın 9,00 TL olarak belirlendiği, davacı yanca bu miktar üzerinden ödeme yapıldığı, bilirkişi raporunda davacının, sözleşmenin ifa edilmemesinden kaynaklı zararının 48.000,00 TL olarak hesaplandığı, dava değerinin 10.000,00 TL olup bilirkişi tarafından belirlenen menfi zarar miktarının dava değerinden fazla olduğundan, son oturumda davacı vekilinin ıslah için süre verilmesi talebinin yargılamanın uzamaması için red edildiği, dava bu miktar üzerinden kabul edildiğinden, cezai şart alacağı konusunda ileride taraflar arasında görülecek yargılamada delil veya ihsası rey oluşturmaması açısından herhangi bir değerlendirme yapılmadığı gerekçesiyle davacının davasının kabulü ile; 10.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlada reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesiyle, müvekkili şirketin usulüne uygun şekilde edimini yerine getiremeyeceğinin davacı tarafa bildirildiğini, böylece dikim sorumluluğunun ortadan kalktığını, dava dilekçesinde atıf yapılan e-posta yazışmalarından sözleşmenin akdedilmesinden sonra oluşan yeni durumun müvekkili tarafından davacı tarafa bildirildiğinin, bunun üzerine malzemelerin davacı şirket tarafından geri alındığının anlaşıldığını, edimin ifa edilmemesinin müvekkilinin kusuruna dayanmadığını, davacının zarara uğramaması için müvekkili yanca özen yükümlülüğünün de yerine getirildiğini, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 136. Madde hükmü gereğince sözleşmeden sonra müvekkili nezdinde doğmuş ifada imkansızlığın borcu sona erdiren bir hukuki durum olduğunu, müvekkili nezdinde sözleşmeden doğan ifa yükümlülüğünü yerine getirmede doğmuş fiili imkansızlık dolayısıyla müvekkili açısından sözleşmeden doğan borcun sona erdiğini, bu imkansızlığın müvekkilinin kusuruna dayanmadığını, ifadaki bu imkansızlığın uygun süre içerisinde karşı tarafa bildirildiğini, malzemelerin davacı şirket tarafından iade alınması ile taraflar arasında sözleşmenin sona erdiğine dair mutabakata varıldığını, davacı şirketin kalan parti ürünler için yeni malzeme teslimi yapmadığını, bu durumun sebebinin, ürünlerin müvekkili şirket tarafından dikilmeyeceğinin davacı yanca kabul edilmesi olduğunu, davacının geri kalan ürünlerin dikim şinin aynı süre içinde başka bir şirkete yaptırabilmesi için gereken makul süre içinde davacı tarafa bildirimde bulunulmasına rağmen davacı şirketin malzemeleri geri almak için 20 günden fazla beklediğini, bu sebeple gecikmeden doğan sorumluluğun davacıya ait olup davacının gecikme dolayısıyla uğradığını iddia ettiği zararı tazmin sorumluluğunun müvekkiline ait olmadığını belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı taşeron, davalı ise yüklenicidir.
Taraflar arasında düzenlenen 06/01/2016 tarihli fason üretim sözleşmesi ile 16.000 adet çizgili örme erkek şortunun davalı tarafından adeti 6,00 TL’den toplam 7.459,00 TL karşılığında dikimi kararlaştırılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141/3. Maddesinde; “bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmü düzenlenmiştir.6100 Sayılı HMK’nın 294. ve 297. Maddelerinde hüküm fıkrasında nelerin yer alacağı açıklanmış ve 297/son maddesi gereğince hükümde, tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin yer alacağı belirtildikten sonra hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin gerektiği belirtilmiş, aynı kanunun 298/2. maddesi gereğince de gerekçeli kararın, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı belirtilmiştir. HMK’nın 26. ve 297. Maddeleri gereğince davacının tüm talepleri hakkında olumlu veya olumsuz karar verilmesi ve verilen kararın gerekçesinin açıklanması hukuki bir zorunluluktur. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.04.2016 tarih ve 2014/11-638 Esas, 2016/501 Karar sayılı kararında da mahkeme kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiği vurgulanmıştır. Anılan kanun maddeleri ve Yargıtay kararları ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacılar vekilince dava dilekçesinde “cezai şart alacağı” ile “sözleşmenin ifa edilmemesinden oluşan menfi zararın” birlikte tahsili talep edilmiş ve mahkemece gerekçeli kararda ileride taraflar arasında görülecek yargılamada delil veya ihsası rey oluşturmaması açısından talep miktarı da gözetilerek “cezai şart ” talebi yönünden herhangi bir değerlendirme yapılmadığı belirtilmiş ise de; kısa karar ve hüküm kısmında “cezai şart” talebi hakkında herhangi bir karar tesis edilmediği anlaşılmaktadır. Bu durum yukarıda açıklanan kanun maddelerine ve Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırılık oluşturmaktadır. O halde, mahkemece Anayasa’nın 141. maddesinin 3. fıkrası ile ona koşut düzenleme içeren HMK’nın 297. ve 26. maddelerindeki hükümler gözetilmek suretiyle , davacının talep ettiği tüm kalemler yönünden değerlendirme yapılıp, hüküm kısmında olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi ve talepler hakkında verilecek kararın gerekçesinin açıklanması suretiyle, yapılacak inceleme ve araştırma sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken, bu hususlar üzerinde durulmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur.Açıklanan nedenlerle,belirlenen eksikliğin kamu düzenine ilişkin olup, taraflarca ileri sürülmese dahi Dairemizce re’sen incelenmesi gereken bir husus olduğu gözetilerek, davalı vekilinin istinaf talebinin usul yönünden kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-4 maddesi gereğince kaldırılarak yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine, davacılar vekilinin istinaf talebinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf talebinin usul yönünden kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin usul yönünden KABULÜNE,
2-Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/10/2018 tarih, 2016/290 Esas, 2018/1167 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine İADESİNE,
5-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda DİKKATE ALINMASINA,
6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 16/03/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.