Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2019/1147 E. 2022/368 K. 23.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1147
KARAR NO: 2022/368
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/01/2019
NUMARASI: 2016/1174 Esas, 2019/26 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat
KARAR TARİHİ: 23/02/2022
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili; davacı ile davalı arasında müvekkili tarafından onaylanan tekstil ürünü numunelerin davalı firma tarafından çoğaltılarak müvekkiline satışı hususunda sipariş formlarının davalı tarafından kabulüyle anlaşmaya varıldığını, söz konusu malların davalı tarafından üretilerek Almanya’da müvekkiline teslim edildiğini, müvekkilinin de malların bedelini davalı şirkete ödediğini, teslimi müteakip ekli uzman görüşü raporda ayrıntıları yazılı ayıpların ortaya çıkması üzerine davalıya ayıpların düzeltilmesi için ihbarda bulunulduğunu, davalı şirketin ayıbın yerinde tespiti için bir personelini Almanya’ya gönderdiğini, personelin maldaki ayıpları yerinde gördüğünü ancak ayıplı malların yeniden üretilerek müvekkiline gönderilmesi talebinin davalı tarafından kabul edilmediğini, davalı şirket tarafından kayıtsız kalınması üzerine satılanı geri vermeye hazır olunduğu bildirilerek, sözleşmeden dönme hakkının kullanıldığını, davalı tarafından satışa konu malları iade almak için herhangi bir girişimde bulunulmaması üzerine 42.826,80 Avro zararın ödenmesinin davalı tarafa ihtar edildiğini, malın ticari değerini düşüren ayıplar sebebiyle müvekkilinin zarara uğradığını, sözleşmeyi haklı olarak feshinden kaynaklanan 42.826,80 Avro alacağın fesih tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte tahsil tarihindeki TL karşılığının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili; davacı tarafa teslim edilmiş bir kısım ürünlerde belirlenmiş olan ayıpların açık ayıp niteliğinde olup, davacı tarafça bunlara dair ihbarın 2 gün içinde yapılması gerektiğini, 2 günlük ihbar süresinin geçmiş olması nedeniyle süresinde ihbar yükümlülüğüne uymayan davacının iş bu davasının hak düşürücü süre nedeniyle reddi gerektiğini, 14/07/2016 tarihinde teslim edilen ürünlerle ilgili, 18/07/2016 tarihinde %20lik reklamasyon olacağının şifahi olarak bildirildiğini, üretilen mallarda sözleşmeden dönmeyi gerektirecek nitelikte ve miktarda ayıp bulunmadığını, sadece davacı tarafın katılımı ile gerçekleşen ve müvekkiline katılma imkanı yaratılmadan hazırlanan 25.08.2016 tarihli uzman tespit raporunun da usul ve içerik olarak kabulünün mümkün olmadığını, malların Türkiye’den gönderilmeden önce nihai kontrolünün bizzat davacı taraf temsilcisi tarafından yapıldığını ve ayıpsız olmaları nedeniyle çıkışlarına okey verildiğini, incelenen ürünlerin müvekkili şirket tarafından üretilen ürünler olup olmadığı ispat gerektirmekte olup bu konudaki ispat yükünün hukuken karşı tarafa ait olduğunu, davacı tarafça iddia edilen zarar miktarının fahiş olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece; dava konusu ürünlerin davacı tarafça bilirkişi incelemesine sunulamadığı, sadece 12 adet ürüne bakılarak davalının imal ettiği ürünlerin ayıplı olduğu sonucuna varılamayacağı, iddia edilen tişörtte ölçü, dikiş, görünüm ve düğme hatalarının açık ayıp olduğu, dava konusu tişörtlerin imalatı bittikten sonra davacıya tesliminden hemen önce, yükleme öncesi davacının kontrol elemanı tarafından kontrol edildiği ve ayıpsız olduğu görülerek davacıya teslim için yüklenmesine onay verildiği ve kabul edildiği, davacının ayıp iddiasını ispatlayamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; sözleşme konusu malların davalı tarafından üretilerek Almanya’da tesliminin gerçekleştirildiğini; teslimi müteakip ayıpların ortaya çıkması üzerine davalıya ayıpları düzeltmesi için ihbarda bulunulduğunu, davalının ayıplı malların yeniden üretilerek müvekkiline gönderilmesi talebinin kabul edilmemesi üzerine davalı şirket sahibi …’a 08.08.2016 tarihinde gönderilen e-mail ile ayıpların uzman tarafından tespit edileceği tarih ve saat bildirilip haber verilerek katılmasının rica edildiğini; Türkiye’den konu hakkındaki bir uzmanın satışa konu malları inceleyerek, dikili konfeksiyon ürünlerindeki imalat kusurlarının davalı firma tarafından yapılmış kusurlu imalat işçilik işlemlerinden kaynaklandığını tespit ettiğini; davalının kayıtsız kalması üzerine TBK madde 277’ye göre satılanın geri verilmesine hazır olunduğu bildirilerek sözleşmeden dönme seçimlik hakkının kullanıldığını; mahkemece keşfen bilirkişi incelemesi yapılarak alınan bilirkişi raporuna itiraz edildiğini, davaya konu malların Almanya’da muhafaza edildiği Türkiye’de hazır edilmesi noktasında hukuki imkansızlık bulunduğundan Almanya’da yerinde bilirkişi incelemesi talebinde bulunmasına rağmen davanın reddine karar verildiğini; dava konusu malların müvekkilinin Almanya’daki deposunda muhafaza edildiğini; müvekkilinin Türkiye’de acenta ya da şubesi bulunmadığını, söz konusu malların Türkiye’ye getirilebilmesi için bir alıcıya gönderilmesi gerektiğini; mahkemenin talebini reddederek ispat yükü tarafında olan bir konuda davasını ispatlamasına yargı eli ile engel olduğunu; bu durumun hukuki hak arama imkanının ve savunma hakkının önüne geçtiğini; mahkemenin yurtdışında gerçekleşecek yerinde inceleme talebini reddemesi sebebiyle eldeki imkanlar ile ispat yükünün yerine getirilmeye çalışıldığını, dosyaya sunulan fotoğraflar ve ürünler ile davalı yanca imal edilen ürünlerin ölçülerinde tolerans dışı ayıp bulunduğunu; emsal Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 10.11.2016 tarih ve 2015/5127 Esas, 2016/4635 Karar sayılı kararı uyarınca uzman görüşünün mahkemece atanan bilirkişinin raporu ile çelişmesi durumunda uzman görüşünün değerlendirme dışında bırakılamayacağının içtihat haline geldiğini, uzman görüşünün gerekçeli olarak değerlendirilip tartışılmasını hukuki dinlenilme hakkıyla ilişkilendirdiğini; mahkemenin uzman görüşü raporu sunan …’in dinlenmesi talebini reddettiğini, mahkemenin uzman raporunu incelemeden bilirkişi raporuna öncelik tanımaması gerektiğini; tanığının dinlenmesinde, haklı talebi bulunduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı iş sahibi, davalı ise yüklenicidir. Tarafların, tekstil ürünü numunelerin davalı firma tarafından çoğaltılarak davacıya satışı hususunda anlaştığı, davacı tarafça yapılan işin ayıplı olduğu savunularak, sözleşmeden dönülüp, iş bedelinin iadesinin talep edildiği anlaşılmaktadır. Eser sözleşmesi, iş sahibinin ödemeyi taahhüt ettiği ücret karşılığında yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi ve teslim etmeyi üstlendiği iki taraf için hak doğuran ve borç yükleyen bir sözleşmedir. Eser sözleşmesinde iş sahibinin asli borcu TBK 470.maddesi çerçevesinde meydana getirilen eser karşılığında bir miktar paranın ödenmesi, yüklenicinin borcu ise eseri zamanında ve ayıpsız olarak imal ve teslim etmektir. Eser sözleşmesinde yüklenicinin ayıptan sorumluluğu TBK’nın 474 ile 478. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Yüklenicinin ayıptan sorumlu olabilmesi için eserin iş sahibine teslim edilmesi, eserin ayıplı olması, eserin iş sahibi tarafından kabul edilmemiş olması veya kabul edilmek zorunda olunmaması, eserin iş sahibi tarafından muayene ve ihbar külfetinin yerine getirilmiş olması, eserdeki ayıbın iş sahibinin tutumundan kaynaklanmamış olması ve son olarak ayıplı teslimden doğan hakların süresi içinde kullanılması gerekmektedir. Davacı ürünlerin ayıplı teslim edildiğini iddia ederek, iddialarına ilişkin 25.08.2016 tarihli uzman raporu ve tanık deliline dayanmış; davalı taraf ise süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığını, üretilen mallarda sözleşmeden dönmeyi gerektirecek nitelikte ve miktarda ayıp bulunmadığını, malların Türkiye’den gönderilmeden önce nihai kontrolünün davacı temsilcisi tarafından yapıldığını ve ayıpsız olmaları nedeniyle çıkışlarına okey verildiğini belirtmiştir. Eser sözleşmesine dayalı ilişkilerde eserin teslim edildiğini ispatlama yükümlülüğü yüklenicide, eserin ayıplı olduğu iddiası ve bedelin ödendiğini ispatlama yükümlülüğü ise iş sahibindedir.” (bkz.Yargıtay 15.Hukuk Dairesi’nin 30.05.2013 tarih, 2013/5906 Esas, 2013/3519 Karar sayılı kararı) Dava konusu ürünlerin 14/07/2016 tarihinde teslim edildiği, 18/07/2016 tarihinden sonra yazılan maillerle ayıp ihbarı yapıldığına göre mahkemece ayıp ihbarının süresinde olduğunun kabul edilmesi isabetli olmuştur. Mahkemece 17/05/2018 tarihli celsede ayıplı ürünler üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilerek tüm ürünlerin ibrazı konusunda mehil verildiği; davacının ürünlerin yurt dışında olması nedeniyle mahkeme kararı ile yurt dışından getirtilmesi veya incelemenin yurt dışında yapılması talebinde bulunduğu, mahkemece talebin ve ara kararından rücu talebinin reddedilerek ürünlerin ibraz edilmediği ve ayıpların ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Eserin ayıplı olduğu iddiasının davacı iş sahibi tarafından ispatlanması gerektiği, ancak davacı tarafça ürünlerin yurt dışında olduğu belirtilerek bulunduğu yerde inceleme yaptırılması talep edildiğine göre, bu talebin reddi HMK’nın 27.maddesinde belirtilen hukuki dinlenilme hakkının ihlali niteliğindedir. Ayıp iddiasının ispatı kendisine düşen ve bu hususta araştırma yapılmasını isteyen iş sahibi, ürünlerin Almanya’daki depolarında muhafaza edildiğini, söz konusu malların Türkiye’ye getirilebilmesi için bir alıcıya gönderilmesi gerektiğini belirterek, incelemenin Almanya’da yapılmasını istemiş olup, davacı tarafından ürünlerin yeri bildirildiğinden, mahkemece, ayıplı olduğu ileri sürülen ürünler üzerinde inceleme yapılmaksızın karar verilmesi hatalı olmuştur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 475. Maddesine göre, “Eserdeki ayıp sebebiyle yüklenicinin sorumlu olduğu hâllerde işsahibi, aşağıdaki seçimlik haklardan birini kullanabilir: 1. Eser işsahibinin kullanamayacağı veya hakkaniyet gereği kabule zorlanamayacağı ölçüde ayıplı ya da sözleşme hükümlerine aynı ölçüde aykırı olursa sözleşmeden dönme. 2. Eseri alıkoyup ayıp oranında bedelden indirim isteme. 3. Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları yükleniciye ait olmak üzere, eserin ücretsiz onarılmasını isteme. İşsahibinin genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklıdır. Eser, işsahibinin taşınmazı üzerinde yapılmış olup, sökülüp kaldırılması aşırı zarar doğuracaksa işsahibi, sözleşmeden dönme hakkını kullanamaz.” hükmü düzenlenmiştir. Bu durumda, mahkemece, dava konusu ürünlerin tümü üzerinde konusunda uzman bilirkişi aracılığı ile inceleme yaptırılarak, ürünlerde ayıplı imalat bulunup bulunmadığının ve varsa ayıbın ne olduğunun ve kimden kaynaklandığının tespiti; eserin işsahibinin kullanamayacağı veya hakkaniyet gereği kabule zorlanamayacağı ölçüde ayıplı ya da sözleşme hükümlerine aynı ölçüde aykırı olup olmadığının belirlenmesi; ayıbın bu derecede olmaması halinde eseri alıkoyup ayıp oranında bedelden indirim isteme hakkı kapsamında ayıbın teslimden sonraki makul süre içerisindeki giderilme bedelinin hesaplanması; ayıbın nitelik ve miktarı nefaset indirimini gerektiriyorsa iş bedelinden ne miktar indirim yapılacağının belirlenmesi; aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları yükleniciye ait olmak üzere, eserin ücretsiz onarılmasını isteyip isteyemeyeceği hususlarında bilirkişi raporu düzenlettirilmesi; davacı tarafça sözleşmeden dönme hakkının kullanıldığı anlaşılmakla birlikte, bilirkişi tarafından tespit edilecek ayıp miktarı ve niteliğine ve dosya kapsamına göre TBK’nın 475.maddesindeki haklardan hangisinin kullanılmasının uygun olacağının mahkemece değerlendirilerek sonucuna uygun karar verilmesi gerekmektedir. Mahkemece bu hususlar üzerinde durulup değerlendirilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, 2-Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10/01/2019 tarih, 2016/1174 Esas, 2019/26 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine İADESİNE, 5-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda DİKKATE ALINMASINA, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 23/02/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.