Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/962
KARAR NO : 2020/1175
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/12/2017
NUMARASI : 2014/41 Esas, 2017/1205 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ : 02/11/2020
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ : Dava, eser sözleşmesinin feshi, davalıya ödenen bedelin iadesi ve maddi zararın giderilmesi istemine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanunyoluna başvurulmuştur. Davacı vekili, kimyasal formülasyonu müvekkiline ait olan ürünlerin üretiminin yapılması için davalı şirket ile 15.04.2013 tarihinde “Fason üretim Dolum Sözleşmesi” imzalandığını, müvekkilinin sipariş formlarını, üretilecek ürünlerin siparişlerini davalı şirkete e-posta ile gönderdiğini, davalı şirketin e-posta ortamında yapmış olduğu yazışmalarda bu siparişleri kabul ederek üretime geçtiğini ve ürünlerin teslim tarihlerinin 31.07.2013 olacağının kararlaştırıldığını, müvekkili şirketin davalı şirkete şampuan üretimi için 23.453,84 TL ödeme yaptığını, yapılan sözleşme gereğince davalı şirketin müvekkiline ait şampuanı üretirken müvekkilinin üretim için onayını verdiği formülasyonu kullanmadığını, alerjen olmayan parfüm esansı ile üretilmesi gereken şampuanı alerjiye sebebiyet verecek parfüm içerecek şekilde ürettiğini, bu hataların giderilmesi için davalıya çok sayıda e-posta gönderildiğini, davalı tarafça, müvekkilinden üretilen ve şişelere dolum yapılmak suretiyle teslim alınan şampuanların geri gönderilmesinin istenildiğini ve üzerindeki etiketlerin sökülerek bu kez etiket içeriğine alerjen maddelerin yazılarak sorunun giderileceğini bildirdiklerini, müvekkilinin ise bunu kabul etmediğini davalıya bildirdiğini, böylelikle davalının da kabul ettiği hatasını gidermediğini, yeni bir üretim de yapmadığını ileri sürerek, sözleşme gereği davalıya şampuan üretimi için ödenen 13.094,00 TL, ürünün üretilmesi için davalıya teslim edilen ilave hammadde, etiket ve şişe bedeli 6.975,60 TL ile teslim edilen ham ürünlerin numune dolumları için 3.384.24 TL olmak üzere toplam 23.453,84 TL’nin davalıdan istirdatı ile fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere uğranılan 10.000 TL maddi zarar olmak üzere toplam 33.453,84 TL’nin davalıdan avans faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, öne sürülen iddiaların doğru olmadığını, taraflar arasında 2012 yılından beri ticari ilişki bulunduğunu, davacının istediği formülasyonu meydana getirebilmek için büyük emek ve mesai harcandığını, davacının ürün içeriğiyle alakalı bir değişiklik talebi ile zincirleme etkileşmeden dolayı başka bir içerikte değişiklik meydana gelmesine yol açtığını, neticede davacının 10.06.2013 tarihli e-posta ile onay verdiği numuneler üzerinden dolumun gerçekleştirilip 31.07.2013 tarihinde ürünün davacıya tesliminin sağlandığını, davacının yaklaşık alerjen oranlarının davacının kendi talep ettiği kokuların kullanılmasından kaynaklandığını, müşteri memnuniyetini ön planda tutan müvekkilinin, davacının taleplerini makul bir şekilde karşılamak için üstün çaba sarfettiğini, müvekkilinin bu tutumunun hatanın kabulü anlamına gelmediğini, temerrüt koşullarının oluşmadığını, davacının muayene ve ihbar külfetini yerine getirmediğini, davacının seçimlik hak olarak ürünlerin ayıpsız yenisi ile değiştirilmesini benimsemesine rağmen dava ile sözleşmeden dönmesinin mümkün olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.Mahkemece, davacının gözden geçirme yükümlülüğünü 05.08.2013 tarihli muayene ve analiz raporu ile yerine getirdiği ve bu tarih itibariyle malın ayıplı olduğu bilgisine sahip olduğu halde, ihbar yükümlülüğünü 08.11.2013 günlü e-posta ile üç ay üç gün sonra ifa ettiği kabul edilerek, davacının ayıp ihbarında bulunma yükümlülüğünü süresinde yerine getirmediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde, mahkemece müvekkilinin ayıptan haberdar olduğu kabul edilen 05/08/2013 tarihinde müvekkiline sadece koku ile ilgili hammade analiz raporu gönderildiğini, diğer incelemeler ile ilgili rapor gönderilmediğini, buna rağmen müvekkilinin bu rapor ile ilgili olarak 05/08/2013 tarihinde davalıya e-posta ile dönüş yaparak eksiklikleri bildirdiğini, bu e-postanın mahkemece değerlendirilmediğini, davalının ürünleri alerjensiz koku anlamına gelen “fragance” yazılı etiketle müvekkiline gönderdiğini, dava konusu ürünündeki ayıbın ancak akredite bir laboratuvarda yapılan analizle ortaya çıkacağını, müvekkilinin 05/08/2013 tarihli e-posta ile süresinde ayıp ihbarında bulunduğunu, bilirkişi raporları arasında çelişkinin giderilmesi için yeni bilirkişi raporu alınması gerektiği halde mahkemece yeni bir bilirkişi incelemesi yapılmadığını, alınan teknik bilirkişi raporlarında müvekkilinin sözleşmeyi feshetme haklı olduğunun tespit edildiğini, kullanılması mümkün olmayan bu ürünlerin müvekkili tarafından kabul edilmesinin zorunlu görülmesinin usul ve yasaya uygun olmadığını ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı iş sahibi, davalı yüklenici arasında, davacı tarafından davalı yükleniciye verilecek siparişlerin sözleşmede ve sipariş formunda belirlenen şartlar dahilinde fason olarak üretilmesi hususunda 15.04.2013 tarihli “Fason üretim ve Dolum Sözleşmesi” bulunmaktadır.Eser sözleşmesi, iş sahibinin ödemeyi taahhüt ettiği ücret karşılığında yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi ve teslim etmeyi üstlendiği iki taraf için hak doğuran ve borç yükleyen bir sözleşmedir. Eser sözleşmesinde iş sahibinin asli borcu TBK 470. maddesi çerçevesinde meydana getirilen eser karşılığında bir miktar pararın ödenmesi, yüklenicinin borcu ise eseri zamanında ve ayıpsız olarak imal ve teslim etmektir. Eser sözleşmesinde yüklenicinin ayıptan sorumluluğu TBK’nın 474. ile 478. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Yüklenicinin ayıptan sorumlu olabilmesi için eserin iş sahibine teslim edilmesi, eserin ayıplı olması, eserin iş sahibi tarafından kabul edilmemiş veya kabul edilmek zorunda olunmaması, eserin iş sahibi tarafından muayene ve ihbar külfetinin yerine getirilmiş olması, eserdeki ayıbın iş sahibinin tutumundan kaynaklanmamış olması ve son olarak ayıplı teslimden doğan hakların süresi içinde kullanılması gerekmektedir. Ayıp, teslim edilen eserde sözleşme ile kararlaştırılmış olan veya dürüstlük kuralına göre olması gereken ya da kanunun öngördüğü niteliklerin bulunmaması olarak nitelendirileceğinden ayıplı bir eserin imali ve teslimi sözleşmenin gereği gibi ifa edilmediğini gösterir.Eserin teslim alınmasından sonra açıkça görülen veya usulüne göre yapılan bir muayene ile görülebilen ayıplar açık ayıp, bu şekilde tespit edilemeyen ancak zaman içerisinde eser kullanılırken ortaya çıkan ayıplar ise gizli ayıp olarak nitelendirilir. TBK’nın 474/1.maddesi gereğince açık ayıplar bakımından iş sahibi işlerin olağan akışına göre imkan bulur bulmaz eseri gözden geçirmek ve uygun bir süre içerisinde tespit ettiği ayıpların yükleniciye bildirmekle yükümlüdür. İş sahibi bu külfetleri yerine getirmezse ayıp dolayısıyla kendisine tanınan haklardan yararlanamayacaktır. Bu külfetlerin yerine getirilmemesi iş sahibinin yükleniciye karşı sorumluluğunu gerektirmemekte, sadece ayıplı eser teslimi dolayısıyla sahip olduğu haklardan yararlanamaması sonucunu doğurmaktadır. TBK’nın 477/1. maddesi gereğince gizli ayıplar açısından ise, ayıbın varlığı zaman aşımı süresi içerisinde vakit geçirilmeksizin yükleniciye bildirilmelidir. Ayıbın bildirilmemesi halinde eser olduğu gibi kabul edilmiş sayılır.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 02.02.1979 gün 1977/11-393 E., 1979/80 K. Sayılı kararı ile Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 16.01.2013 tarih ve 2012/5835 E., 2013/129 K. sayılı ilamında esasları ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere ayıp ihbarının yazılı olarak yapılması zorunlu olmayıp süresinde ayıp ihbarının yapıldığı yasal her türlü delille ve tanık beyanıyla dahi kanıtlanabilir. Somut olayda; davalı yüklenici tarafından ürünler 31/07/2013 tarihinde davacı iş sahibine teslim edilmiş, ürünlerle ilgili davalı yüklenici tarafından …isimli laboratuvarda yaptırılan analiz sonucunda düzenlenen rapor ise davacına eline sonradan geçmiştir. Davalı şirket çalışanı tarafından 13/08/2013 tarihinde e-posta yolu ile davacıdan ürünlerle ilgili teyit talep edilmiş olup, aynı tarihte davacı tarafından gönderilen e-postada ürünün pek çok değişik etken madde içerdiğini, ürünlerde alerjen olmayan bir koku kullanılacağının belirtilmesine rağmen ürünlerin alerjen içermediğine dair bir ibare göremediğini belirtmiştir. Davalı tarafından üretilen ürünlerin teslimi ve bununla birlikte taraflar arasında işleyen elektronik postalar ile haberleşme süreci akabinde davacının 19/08/2013 tarihinde analiz için laboratuvara başvurduğu, raporun 25/10/2013 tarihinde hazırlandığı, raporun aynı gün davalıya e-posta yolu ile gönderildiği, davalının ise 30/10/2013 tarihinde aksaklıkların giderileceğine yönelik cevap verdiği, dosya kapsamına göre, ayıplı imal edilen ürünler yerine yeni numune ürünler imal edildiği dikkate alındığında, davacının ayıp ihbarını süresinde yaptığının kabulü gerektiği gibi, davalının da yeniden numune imalatı yapmak suretiyle ayıbı benimsediği anlaşılmaktadır. Bu durumda, mahkemece ayıp ihbarının süresinde yapıldığının kabulü gerekir. Mahkemece, davacının ayıba ilişkin delilleri toplanıp, ayıplı olduğu ileri sürülen tüm ürünler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, ürünlerin ayıplı olup olmadığı, ayıplı ise ürünlerin kabul edilemeyecek şekilde sözleşmenin feshinin gerektirir derecede ayıplı olup olmadığı, ayıplı ürünlerin miktar ve değeri belirlenerek, yapılan ödemeler de göz önüne alınarak fesih ve bedel iadesi talepleri konusunda karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, 2-İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/12/2017 tarih, 2014/41 Esas, 2017/1205 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine İADESİNE,5-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda DİKKATE ALINMASINA,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 02/11/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.