Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2018/632 E. 2020/725 K. 13.07.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/632
KARAR NO : 2020/725
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/12/2017
NUMARASI: 2015/364 Esas, 2017/1425 Karar,
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 13/07/2020
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ : Davacı vekili, taraflar arasında Kayseri İli, … Kasabası, … ve … … projelerinin tüm hidromekanik ekipmanlarının kullanıma hazır ve kusursuz alarak anahtar teslimi imalat ve montajının yapılması işine yönelik olarak 02.01.2014 tarihinde sözleşme imzalandığını, sözleşmenin; 2. madde gereği 02.01.2014 tarihi itibariyle sözleşmeye konu montajı yapılacak hidromekanik ekipmanlarının bir kısmının imal edilerek tamamlandığını, 3. maddesinde belirtildiği üzere; davacının, davalı şirket tarafından hazırlanacak olan iş programı ve revize iş programlarına uygun olarak hareket edeceğini, yer tesliminden sonra 1 hafta içerisinde davacının sözleşme konusu işe başlayacağını, 5. Maddesi gereği; sözleşme kapsamındaki montaj ve işletmeye alma işlerini sözleşmenin imzalanmasını müteakip, yer tesliminden itibaren 10 ay (300 gün) içerisinde tamamlaması gerektiğini, sözleşmede belirtilen hidromekanik ekipmanların imalatının müvekkilince tamamlanarak sahaya teslim edildiğini, buna ilişkin sözleşme bedelinin %35’inin müvekkiline ödendiğini, montaj işlerinin yapılabilmesi için gerekli yer teslimi ve iş programının davalı tarafından dava tarihi itibariyle halen bildirilmediğini, Ankara … Noterliği’nin 25.07.2014 tarih, … yevmiye nolu ve Ankara … Noterliği’nin 29.09.2014 tarih, … yevmiye nolu ihtarnameleri ile sözleşmenin 15. maddesinde belirtilen sürenin aşıldığı, imal edilen ekipmanların sahada olduğu, montaj için yer tesliminin yapılması ve gerekli iş programının davalı tarafından bildirilmesini, montajı için gösterilecek yerin montaja elverişli hale getirilmesi ve bildirilmesi halinde, montaj işlerinin hemen yapılacağını, davalı işverenin geçici kabulüne ve DSİ kabulüne hazır hale getirileceğinin ve ödenen bedelin % 35’i mahsubu ile bakiyenin 15 gün İçinde ödenmesinin ihtar edildiğini; davalının müvekkili firmaya yer teslimi ve montaj için gerekli iş programını bildirmeyerek sözleşmeye aykırı davrandığını ve edimleri yerine getirmekten kötü niyetli olarak kaçındığını, müvekkiline hak ettiği ödemeleri yapmadığını, davalının tutumunun “hakkın kötüye kullanılması” niteliği taşıdığını, objektif iyiniyet kuralına aykırı olduğunu, sözleşmenin 9.2. maddesi gereği; sözleşme bedelinin %50’sinin, ekipmanların montajlarının tamamlanması akabinde müvekkiline ödenmesi gerektiğini, müvekkilinin hiçbir kusuru bulunmadığını, montajın yapılmaması nedeniyle, maliyetlerin ve giderlerin arttığını, müvekkilinin maddi kayıplara uğradığını belirterek, sözleşmeye göre ödenmesi gereken sözleşme bedelinden 6. Madde gereği 476.051,08 TL + KDV bedelden 9.1 madde gereği ödenen 166.617,87 (% 35) bedelin mahsubu halinde bakiye 309,433,21 + 55.697,97 TL % 18 KDV bedelin ödenmesi gerektiğini, davalının mal kaçırma hazırlığı içerisinde bulunduğunu, müvekkili yönünden telafisi mümkün olmayan zararların meydana gelmesini engellemek amacıyla, dava sonuçlanıncaya dek 365.131,18 TL alacaklarının teminat altına alınması için ihtiyati haciz kararı verilmesini ve 365.131,18 TL’nin 15.11.2014 tarihinden itibaren ticari faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, 02/01/2014 tarihli sözleşmede müvekkili şirketin yer teslimi yapması için kesin bir tarih öngörülmediğini, bu nedenle müvekkili şirketin zamanında yer teslimi yapmadığından bahsedilemeyeceğini, müvekkili şirketin iş programını kendi durumuna göre belirleme serbestisi olduğunu, sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarih olan 02/01/2014 tarihinden sonra yaklaşık 7 ay boyunca davacı şirket tarafından yer teslimi yapılmamasına ilişkin herhangi bir bildirim ya da beyanda bulunulmadığını, taraflar arasında akdedilen sözleşme ile davacı tarafın borçlarının tamamını ifa etmemiş olması karşısında sözleşme bedelinin tamamını talep etmesinin de mümkün olmadığını, davacı şirket tarafından yalnızca malzemelerin sahaya indirildiğini ve bunun bedelinin zaten ödendiğini, malzemelerin montajı, geçici kabulü ve DSİ kabulü yapılmadan ve davacının sözleşmeden doğan tüm yükümlülüklerini henüz yerine getirmeden bakiye sözleşme bedelini istemesinin kötü niyetli olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, davalı tarafından sözleşme üzerinden 4 ay gibi bir süre geçtikten sonra dahi yer teslimi yapılmamış ise de, davalının 10 yıl içerisinde sözleşmeye göre yer teslimi yapmasının mümkün olduğu, davacının sözleşmenin feshini talep etmeyip, yaptığı işin bedelini aldığı ve yapılmayan kısım için ve yapmadığı masraf için sözleşmenin tüm bedelini talep ettiği, oysa sözleşmenin halen ayakta olduğu, Türk Borçlar Kanunu’nun 485. maddesine göre eserin tamamlanması iş sahibi ile ilgili beklenmedik olay nedeniyle imkansızlaşırsa yüklenicinin yaptığı işin değerini ve bu değere girmeyen giderleri talep edebileceğinin düzenlendiği, davacı tarafın yaptığı işin bedelini tahsil ettiği, bu aşamada henüz yapılmamış olan işlerle ilgili bakiye alacak talebinin yerinde görülmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. İstinaf yoluna başvuran davacı vekili, dava dilekçesindeki iddiaları tekrarlayarak; BK da akitten rücu eden alacaklının, tediye eylediği şeyi istirdat edebileceği belirtildiği halde, borçlunun kısmi ifasının ardından geriye kalan bakiye miktarın iadesi hakkında kanunda bir açıklık bulunmadığını, bu hususta, MK 1. ve 2. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen “doğruluk kuralından” yararlanılması gerektiğini, taraflar arasında aktedilen 02.01.2014 tarihli sözleşmenin ifa olunacağı hususunda davalı yanın süregelen her an yer teslimi, montaj işlemi, gerekli iş programını müvekkili firmaya bildireceği yönünde söylemler ile müvekkili firmaya tam bir güvence verdiğini ve müvekkili firmanın da sözleşmenin yerine getirileceği inancına iyi niyetle bağlandığını, müvekkil firmanın, 02.01.2014 tarihli sözleşmede kendi üstüne düşen edimlerini tamamen yerine getirdikten sonra, davalı yanın davalı firma tarafından ne yer teslimi, ne de montaj için gerekli iş programının taraflarına bildirilmeyerek, müvekkili firmaya ödeme yapmaktan kaçınmasının da objektif iyiniyet kuralına aykırı olduğunu, montajın yapılmaması nedeniyle; maliyetlerin artmakta olduğunu, imalat için yapılan giderlerin maliyetinin de arttığını, bu çerçeve de müvekkili firmanın maddi kayıplara uğradığını, bilirkişi raporunun davanın esası hakkında haklılıklarını gösterdiğini, ancak yerel mahkeme tarafından bilirkişi raporunda belirtilen tespitlerin aleyhinde yasa usul ve dosya kapsamına aykırı olara ilam oluşturulduğunu, davalı yanın bu tutumunun “hakkın kötüye kullanılması” niteliğini taşıdığını ve bu hususun yasal himayeden yoksun kalması gerektiğini belirterek, yerel mahkeme kararının kaldırılarak, yeniden yargılama yapılıp davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. Taraflar arasında 02.01.2014 tarihli Kayseri İli, … Kasabası, … ve … … projelerinin tüm hidromekanik ekipmanlarının kullanıma hazır ve kusursuz alarak anahtar teslimi imalat ve montajının yapılması işine ilişkin düzenlenen sözleşme gereği, hidromekanik ekipmanların imalatının davacı tarafça tamamlanarak sahaya teslim edildiği, ve bu kısma ilişkin sözleşme bedelinin %35’inin davacıya ödendiği, bakiye montaj işlerinin yapılabilmesi için gerekli yer teslimi ve iş programının davalı tarafından bildirilmediği, davacı tarafından davalıya Ankara … Noterliği 25.07.2014 tarih, … no.lu yevmiye ve Ankara … Noterliği 29.09.2014 tarih, … yevmiye sayılı ihtarnameler ile montaj için yer tesliminin yapılması ve gerekli iş programının bildirilmesi konusunda davacıya ihtar çekildiği ihtilafsız olup davalı, sözleşmede bu konuda bir düzenleme bulunmadığı, sözleşmede müvekkili şirketin iş programını kendi durumuna göre belirleme serbestisi olduğunu savunmuştur. Taraflar arasında düzenlenen sözleşmede montaj için yer tesliminin yapılması ve gerekli iş programının bildirilmesi konusunda bir süre öngörülmemiştir. Ancak iki tarfa borç yükleyen sözleşmelerde borçlu, borcun gereği gibi ifasını engelleyecek her türlü davranıştan kaçınmakla yükümlüdür. Davalı iş sahibi, davacı tarafça gönderilen iki ihtarnameye rağmen nedensiz olarak montaj için yer teslimini yapmayarak ve gerekli iş programını bildirilmeyerek kusurlu hareketi ile sözleşmenin ifasını engellemiş ve sözleşmenin eylemli feshine haksız olarak sebebiyet vermiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi, sözleşmelerde; borçlunun temerrüdü sonucu borç yerine getirilmemişse alacaklıya üç yetki tanımıştır: Bunlar; her zaman için ifa ve gecikme tazminatı isteğinde bulunma, derhal ifadan vazgeçip müspet zararının tazminini isteme ya da ifadan vazgeçip sözleşmeden dönerek menfi zararını isteyebilmelidir. Sözleşmeden kaynaklanan zarar müspet zarar olacağı gibi, menfi zarar da olabilir. Borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum arasındaki fark müspet zarar olup kâr mahrumiyetini de içine alır. Borcun yerine getirilmesinin kusurla olanaksız hale gelmesinde, temerrüde düşen borçludan, gecikmiş ifa ile birlikte gecikme dolayısıyla tazminat istenmesinde, yahut borçlunun temerrüdü halinde ifadan vazgeçilip, ifa yerine tazminat istenmesinde ve sözleşmenin olumlu biçimde ihlalinde, müspet zararın giderimi söz konusu olur. Müspet zarar, alacaklının ifadan vazgeçerek zararının tazminini istemesi halinde söz konusu olur. Sözleşme ortadan kalkmamaktadır, yalnız alacaklının ifaya ilişkin talep hakkının yerini müspet zararının tazminine dair talep hakkı alır. Burada sözleşmenin feshedilmemesinden değil, borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu gözardı edilmemelidir. Müspet zarar olan kâr kaybı, yukarıdaki hükümlerin de sonucu olarak kâr elde edememek nedeniyle malvarlığındaki gerçek eksilme esas alınarak belirlenmelidir. Gerçek eksilmenin belirlenmesi konusunda hizmet sözleşmeleriyle ilgili olarak TBK’da düzenlenen 408 ve 438. maddelerdeki kesinti yöntemi esas alınmalıdır.408. maddede iş sahibinin temerrüdü nedeniyle istenebilecek ücret hesabı, 438. maddede ise iş sahibinin sözleşmeyi haksız feshetmesi nedeniyle istenebilecek zarar hesabı düzenlenmiştir. 408. madde işverenin engellemesi sebebiyle yapmaktan kurtulunulan giderler ile başka bir iş yaparak kazanılan veya kazanmaktan bilerek kaçınılan yararların indirilmesini, 438. madde ise sözleşmenin sona ermesi yüzünden tasarruf edilen miktar ile başka bir işten elde edilen veya bilerek elde etmekten kaçınılan gelirin indirileceğini düzenlemiştir. Her ikisi de indirim unsurları olarak benzer düzenleme içermekte olup, öğreti ve uygulamada bu hesaplama, kesinti yöntemi olarak adlandırılmaktadır. TBK’daki kesinti yöntemi hizmet sözleşmelerine ilişkin olmasına rağmen, diğer sözleşmelerin haksız feshi halinde de kıyasen uygulanması gerekir. Hukuk Genel Kurulu’nun 12.05.2010 tarih, 2010/14-244 Esas, 2010/260 Karar sayılı ilâmında da iki taraflı sözleşmelerin karşı tarafça haksız feshedildiği hallerde, kâr kaybı zararına uğrayan tarafın isteyebileceği zararın saptanmasında kıyasen Borçlar Kanunu’ndaki kesinti yönteminin uygulanması gerektiği kabul edilmiştir. Davacı taraf açtığı dava ile, sözleşmenin yerine getirilmesinin davalı tarafından engellenmesi nedeniyle, sözleşme bedelinden henüz ödenmeyen kısmın tahsilini istemektedir. Bakiye iş bedelinin istenebilmesi için sözleşmenin tam ve eksiksiz olarak yerine getirilmesi gerekmektedir. Somut olayda sözleşmedeki edimler kısmen yerine getirilmiş ve %35 oranında ödeme gerçekleştirilmiştir. Sözleşmedeki geri kalan edimlerin yerine getirilmesi davalının haksız davranışı nedeniyle yerine getirilememektedir. Bu durumda, bakiye iş bedeli talep edilemese bile “çoğun içinde az da vardır” kuralı gereğince davacı yüklenici müspet zararlarından olan kâr kaybını isteyebilecektir. Kesinti yöntemine göre; yüklenicinin iş tamamlayamaması nedeniyle yapmaktan kurtulduğu giderler (malzeme ve işçilik giderlerinden yaptığı tasarruf) ile başka bir iş yaparak kazandığı veya kazanmaktan bilerek kaçındığı yararlar, sözleşme bedelinden düşülmek suretiyle yüklenicinin olumlu zarar kapsamındaki kâr kaybı bulunmalıdır (Dairemizin 11.04.2007 gün ve 4955-2372 sayılı, 09.05.2013 gün ve 7521-3029 sayılı kararları). Diğer bir anlatımla, bu yönteme göre davacı yüklenicinin yapılmayan sözleşme konusu işlerden ötürü mahrum kaldığı karın hesaplanabilmesi için; yapılmayan işin sözleşmesinin feshi tarihindeki bedeli saptandıktan sonra, bu bedelden yüklenicinin işi tamamlamaması nedeniyle tasarruf ettiği malzeme ve işçilik bedelleri ile genel giderleri, bu süre içinde başka bir iş bulup çalışmışsa elde ettiği kâr, başka bir iş bulmaktan kasten kaçınmışsa elde etmekten kaçındığı kâr-kazanç tespit ettirilip, yapılmayan iş bedelinden çıkartılmak suretiyle bulunan miktarın kâr kaybı olduğunun kabulü ile davalıdan tahsiline karar vermek gerekir. (bkz. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 19/12/2019 tarih ve 2019/191 esas, 2019/5255 karar sayılı kararı) Davacı dava dilekçesinde ödenmeyen bakiye sözleşme bedelinin tahsilini talep etmiş ise de çoğun içinde azda vardır kuralı gereğince davacı yüklenicinin müspet zarar kapsamında “kâr kaybını” istemekte haklı olduğunun kabulü gerekir. Mahkemece bu doğrultuda kesinti yöntemine göre kâr kaybı alacağının hesaplanması konusunda bilirkişi heyetinden ek rapor alınmak suretiyle sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesi hatalı olmuştur. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi açıklandığı üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, 2-İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/12/2017 tarih, 2015/364 esas, 2017/1425 karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine, 5-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine yer olmadığına,Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 13/07/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.