Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2018/2151 E. 2021/1010 K. 25.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2018/2151
KARAR NO : 2021/1010
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/04/2018
NUMARA: 2016/447 Esas, 2018/387 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 25/05/2021
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :Davacı vekili, müvekkili şirketin, davalıdan alacağı ile ilgili olarak İstanbul Anadolu …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasıyla icra takibi yapıldığını, davalının icra dosyasına yaptığı itirazında böyle bir borçlarının olmadığından bahsettiğini, müvekkili şirketin, davalı firmadan cari hesap ilişkisinden kaynaklanan 5.699,29 TL alacağı bulunduğunu, bununla ilgili olarak icra takibinden önce davalı tarafa müvekkili şirket tarafından Cari Mutabakat Mektubu gönderildiğini ve davalı firmanın da 23/09/2015 tarihli Cari Mutabakat Mektubundan anlaşılacağı üzere 5.699,29 TL cari hesap borçlarının bulunduğunu ve rakamda mutabık olduklarını belirttiğini, bu mutabakat neticesinde borç ödenmediği için bu defa davalı aleyhinde icra takibi yapıldığını ve davalının önce ikrar ettiği borcunu icra takibi aşamasında inkar etmesi neticesinde takibin durdurulduğunu, müvekkili şirketin alacaklı olduğunu, davalı tarafın da kabulünde olduğunu ve itirazın haksız ve kötü niyetli olduğunu, alacaklarının likit olduğunu, itirazın haksız, kötü niyetli, alacağın tahsilini geciktirmeye yönelik bir itiraz olduğunu ve icra inkar tazminatının yasal koşullarının oluştuğunu belirterek davanın kabulü ile, davalının İstanbul Anadolu …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasına yaptığı itirazın iptali ile takibin devamına, davalının alacağın % 20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davanın konusunun taraflar arasında akdedilen sözleşmeye bağlı ticari ilişkiye dayandırıldığını, davacı firma ile müvekkili firma ürünlerinin uygun teknik koşullarda, dayanıklı şekilde kaplanması işi için anlaşma akdedildiğini, ancak davacı firmanın akdedilen sözleşme koşullarına aykırı hareket ettiğini, müvekkili firmaya ayıplı imalat gerçekleştirdiğini ve davacı firma ürünlerinin müşteriler tarafından geri gönderildiğini, bu sebeple de müvekkili firmanın başta yurtdışı müşterileri olmak üzere ilişkileri ve itibarının fevkalade zedelendiğini, ayıplı ürünlerin iade alınması ve ayıbın giderimi için davacı tarafla görüşüldüğünü, ancak davacı tarafın ticari ahlaka uymayan, sorumsuz ve gayrı ciddi beyanlar ile ürünleri iade almaktan ve ayıpları gidermekten imtina ettiğini, müvekkilinin kendi imalatı olan ürünlerin kaplanması için mecburen 3. firmalara ayrıca bedel ödediğini ve ayıpların bedeli mukabilinde 3. Kişi firmalarca giderilmesi akabinde, ayıbı giderilen ürünlerin müşterilere nakli için de yeniden nakliye masrafı ödenmek zorunda kaldığını, özellikle yurtdışı müşterilerin mağdur edilmemesi için bedeli yine müvekkilince ödenmek sureti ile ürünlerin hava kargo yoluyla ilgili müşteriye nakledildiğini, davacı tarafın tüm yaşananlara rağmen, hala daha ayıplı ürünlerin bedelini isteyebiliyor olması kabul edilebilir olmadığı gibi, ticari ahlak açısından da son derece düşündürücü ve üzücü olduğunu, konuyla ilgili, davacı tarafın ayıbı gidermeyeceği beyanlarının üzerine gerek ayıbın giderilmesi, gerek müvekkilinin zararının tazmini yönündeki taleplerinin yerine getirmemesi üzerine, Üsküdar …. Noterliği 26/12/2014 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarname keşide edildiğini, karşılığında ise 06/01/2015 tarihli Kartal …. Noterliği … nolu ihtarname keşide edildiğini ve yine kendilerince işbu cevaba karşı 02/02/2015 tarihli 03409 nolu karşı ihtarname keşide edildiğini, ürünlere ait ayıplara ait görseller ve ürünlerdeki ayıpların davalı tarafa bildirildiğine dair bazı mail kayıtları yer aldığını, davacı tarafça yapılan işlere ait ayıplı ürün görselleri bu mail içeriklerinde fotoğraflar ile belirtildiğini, ayrıca davacı tarafça yapılan kaplamaların gönderildiği müşterilerden gelen şikayet mailleri ile ekindeki görselde ayıplı ürünlere ait bilgilerin yer aldığını, davacı tarafın müvekkilinin ayıp ihbarlarına cevabının ise sadece sözleşmede teknik şartname ve tuz test özellikleri yok djbmekten ibaret olduğunu, oysa ürünlerin kalite standartlarının belirlenmiş oldurttu, dpvacı firmaya bu formun sipariş ile birlikte geçildiğini, yine sözleşmenin 5.1 maddesinde ISO 2001 veya ISO 2000 standartlarının geçerli olacağının ayrıca belirtildiğini, kalite standardı belirlenmese bile, basiretli tacir olan ve uzun süredir kaplama işi yaptığı iddia eden davacının, ürünlerdeki ayıplı imalata yol açmayacak ortalama kalitede bir ürün yapması bile yeterli olacakken, hiçbir kalite standardı ve ortalama ürün kalitesi gerekliliğine uyulmadığını, davacı firmanın standardın kalite şartlarına bile uymadığını, kaplamalarda daha ürün kullanıma girmeden sarardığını ve renk değişikliği olduğunu, ortalama kalite standartlarında bile kabulü mümkün olamayan davacı imalatı sebebiyle, davacının hem sözleşme hem de Borçlar Kanunu hükümleri çerçevesinde yerine getirmesi gereken edimleri yerine getirmemesi sebebiyle, müvekkili firmanın haklı olarak davacı tarafa ödeme yapmaktan imtina ettiğini belirterek davanın reddine, davacının kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece, dava konusu faturanın her iki tarafın ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, her iki taraf ticari defterlerine göre davacının davalıdan takip tarihi itibariyle 5.699,29 TL alacaklı olduğunun belirtildiği, davacı yanın takip talebinde cari hesap alacağına ve taraflar arasındaki 23/09/2015 tarihli hesap mutabakatına dayandığı, davalı yanın her ne kadar sözleşmeye konu malların ayıplı olarak imal edildiğini belirtse de ayıp ihbarını yaptığını belirtmiş olduğu 26/12/2014 tarihinden çok sonra 23/09/2015 tarihinde hesap mutabakatını imza ederek davacı yana mutabakatta belirtilen tutarda borçlu olduğunu kabul ettiği, davalının ayıplı malı iade etmediği, yalnızca keşide etmiş olduğu ihtarnameyle ayıplı mallar sebebiyle oluşan zararını ve 3. kişiye yaptırılan onarım bedellerini talep ettiğini bildirdiği, davalı vekiline yapılmış olduğu masraflara ilişkin delillerini sunması için kesin süre verildiği ve ihtarat yapıldığı ancak verilen süre içerisinde her hangi bir delil sunulmadığı, yapma borcu, davalının ayıbın giderimiyle ilgili olarak Borçlar Kanunu’nun 113. Maddesindeki usule de uymadığı, alınan bilirkişi raporunda her ne kadar malların ayıplı olduğu yönünde bir değerlendirme yapılmışsa da söz konusu değerlendirmenin malların incelemede hazır edilmemiş olması sebebiyle ancak davalı tarafından sunulan fotoğraflar üzerinden yapıldığı, dolayısıyla fotoğraflara dayalı ayıp tespitinin de taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü için yeterli olmadığı, imzaladığı hesap mutabakatına aykırı şekilde ayıp savunması yaparak ispat yükünü üzerine alan davalının savını ispatlayamadığı gerekçesiyle, davacı yanın itirazın iptali istemi İ.İ.K. 67/1 maddesi çerçevesinde değerlendirilerek, davanın kabulü ile, İstanbul Anadolu …. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasına davalı yanca yapılan itirazın iptaline, takibin devamına, takip konusu alacak likit, itiraz haksız göründüğünden takip ile istenen alacak tutarının takdiren % 20’si oranında hesaplanacak icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir. Davalı vekili istinafında, yargılama aşamasında dosyaya ibraz edilen delillerinin dikkate alınmadığını, dosyaya CD içerisinde sunulan mail kayıtları, ihtarname örnekleri, fatura kayıtları vesair tüm delillerinin yok sayıldığını ve Bilirkişi tarafından yapılan teknik inceleme ile davacının mallarının ayıplı olduğu tespit edilmesine rağmen dosyadaki delillerin yetersizliği gerekçe gösterilmek suretiyle davanın kabulüne gidildiğini, davacı tarafından teslim edilen ürünlerdeki kaplamalarda ilgili teslimin akabinde bozulma olduğunu, minimum 2 yıl garanti verilen kaplamaların daha sevkiyat aşamasında paslanmaya başladığını ve alenen ayıplı olduğunun tespit edildiğini, tespit edilen ayıplarla ilgili 18/11/2014 tarihinde davacı firma yetkililerine derhal mail ile bildirimde bulunulduğunu ve ayıbın gideriminin talep edildiğini, ancak davacı tarafın ayıpları gidermekten imtina ettiğini, davacı tarafın kaplamaların kendilerine ait olduğunu kabul ettiğini, fakat kaplamalarla ilgili ürünün acil istendiğini, tuz testi ile ilgili herhangi bir yükümlülükleri olmadığını ve kaplamalarda oda ve ortam standartlarında paslanma olmayacağını ileri sürdüğünü, fakat daha fabrikaya teslim aşamasında ayıplı olan ve müşteriye sevk aşamasında dahi paslanan ürünlerin alenen ayıplı olduğunu, alınan bilirkişi raporunda, sundukları CD içeriğindeki delillerin değerlendirildiğini ve davacı ifasının ayıplı olduğunun, davacı tarafından taraflar arasında akdedilen şartname gereği yerine getirilmesi gereken kaplama gerekliliklerinin yerine getirilmediğinin, davacının alenen ayıplı hizmet sunduğunun, sunulan bu ayıplı işi davalının kabul zorunluluğu bulunmadığının açıkça belirtildiğini, davacı taraf şartnameye aykırı ve ayıplı imalat gerçekleştirmiş olması nedeniyle müvekkilinin ödeme yapmaktan hem yasal olarak, hem de sözleşmenin 3. Maddesi uyarınca imtina etmek hakkına sahip olduğunu, ayıplı ürünlerin yurtdışı siparişlerinde kullanıldığı, bu ürünler üzerinde davacı tarafça yapılan kaplamaların ayıplı olması nedeniyle acil olarak bir kısmının yeniden üretilerek kaplattırıldığı, askı aparatı başta olmak üzere bir kısmının hurdaya ayrıldığı, bir kısmının ise başka firmalara yeniden kaplattırıldığı belirtilmesine ve bu husus dosyaya sunulan deliller ile de ispat edilmesine rağmen, aradan geçen 4 sene üzerine mahkemenin ürünlerin incelemede sunulmadığı yönünde bir gerekçe kurmasının anlaşılabilir olmadığını, Yargıtay kararları ve İİK madde 68 kapsamında daha önce itiraza ve taraflar arasında ihtara konu edilmiş işlere ait mutabakatların geçerli sayılmayacağını, şirket imza yetkilisinin imzasını taşımayan mutabakatların bağlayıcı olmayacağını ve de bu sebeple karara gerekçe kılınamayacağını, bu sebeple karara dayanak kılınan bu görüşün de hukuken geçerliliği olmadığını belirterek, kararın bozularak davanın reddi için mahkemesine iadesini talep etmiştir.Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davalı iş sahibi, davacı ise yüklenicidir.Taraflar arasında, davaya konu ticari ilişkiye ilişkin olarak 31/12/2014 tarihli satınalma sözleşmesi imzalanmış olup, sözleşmenini 3.maddesinde sipariş, teyit, üretim ve teslimat işlemlerinin ne şekilde olacağı ayrıntılı olarak düzenlenmiş, ayrıca yine bu maddede yüklenicinin teslim ettiği mal üzerinde oluşan gizli ayıplardan, ortaya çıkacak zararlardan sorumlu olduğu belirtilerek, buna ilişkin zarar halleri ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.Davacı yüklenici tarafından, “davalının ürünlerinin paslanmaz olarak kaplanması” işine ilişkin olarak devam eden ticari ilişki kapsamında 5.699,29 TL bakiye iş bedeli alacağının tahsili için davalı iş sahibi aleyhine ilamsız icra takibi başlatılmış, davalı tarafın itirazı üzerine takip durmuştur.Davalı iş sahibi tarafından, davacının ayıplı imalat gerçekleştirdiği, bu ayıpların 3.firmalara gidertilmek zorunda kalındığı, ürünlerin müşteriler tarafından geri gönderilmeleri sonrasında ayıpları giderilince yeniden müşterilere gönderilirken havayolu kargosu kullanılmak zorunda kalındığından ayrıca zarara uğranıldığı, yapılan imalatın standarda uygun olmadığından edimin yerine getirilmiş kabul edilemeyeceğinden ödeme yapmaktan imtina edildiği belirtilerek, davanın reddi talep edilmiştir.Taraflar arasında yukarıda yazılı olan sözleşmeye göre devam eden cari ilişki kapsamında, her iki ticari defterlerine göre de davacının davalıdan takip tarihi itibariyle 5.699,29 TL alacaklı olduğu, ayrıca taraflar arasındaki 23/09/2015 tarihli hesap mutabakatında da bu rakamın yazılı olduğu belirlenmiş ise de, bu durum davalı iş sahibinin söz konusu cari ilişki kapsamında teslim almış olduğu ürünlerdeki ayıplardan dolayı oluşan zararı kapsamında davacı yükleniciye takas-mahsup def’inde bulunmasına engel teşkil etmemektedir. Davalı iş sahibi tarafından bu kapsamda sunulan cevap dilekçesiyle, ayıplı ifa savunmasında bulunulmuş ve sunulan 2.cevap dilekçesi ekindeki delil listesi ekinde yer alan CD içerisinde de buna dair fotoğraflar, faturalar, ayıp tutanakları, gelen şikayetlere ilişkin mail ve görseller, bunların düzeltilerek yeniden yurtdışına gönderilmesi ile alakalı nakliye gider faturaları dosyaya sunulmuştur. Hesap mutabakatında belirtilen 31/12/2014 tarihi ve tarafların ticari defter kayıtlarında yer alan en son işlem tarihi olan 17/11/2014 tarihi göz önünde bulundurulduğunda, davalı tarafça 26/12/2014 tarihinde yapılan ayıp ihbarının süresinde olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece, süresinde yapılmış olan ayıp ihbarı doğrultusunda, davalı tarafın buna dair sunmuş olduğu CD içerisindeki delillerin tümü değerlendirilmek suretiyle, davanın esası hakkında bir değerlendirme yapılması gerekirken bu yönde yeterli bir inceleme ve değerlendirme yapılmamıştır. Alınan 05/07/2017 tarihli bilirkişi raporunda, fotoğraflardan görüldüğü ve anlaşıldığı kadarıyla, ürünlerin ayıplı olduğu ayrıntılı yapılan değerlendirmelerle belirtilmiştir. Bu raporda, mali yazışmalara da kısaca değinilmekle birlikte, buna dair taktir mahkemeye bırakılmıştır. Raporda açıkça belirtilmemekle birlikte bahsi geçen fotoğrafların ve maillerin davalı tarafça sunulan CD içeriğinde yer alan fotoğraflarla mailler oldukları anlaşılmaktadır. Ancak raporda, CD içeriğinde yer aldığı anlaşılan diğer delillere dair bir değerlendirme yapılmamıştır. Her ne kadar mahkemece 17/10/2017 tarihli duruşmanın 2 nolu ara kararıyla davalı şirket vekilince dava konusu mallara ilişkin yapılan harcama ve 3.kişiye yaptırıldığı belirtilen tadilat ve ayıp giderimleri için yapılan bedelleri yönelik delillerini ve belgelerini sunulması için ihtaratlı süre verilmiş ve sonrasında da bu belgeler sunulmadığından bahisle dosyanın ek rapor tanzimi için bilirkişiye verilemediği belirtilmiş ise de, bahsi geçen delillerin sunulan CD içeriğinde yer aldığı, istinaf dilekçesi ekinde bunların çıktılarının sunulmuş olduğu, ne bilirkişi raporunda ne de gerekçeli kararda sunulan bu belgelere dair bir değerlendirme yapılmadığı görülmüştür. Ayrıca alınan rapordaki ayıp değerlendirilmesi de davanın esasını çözmek için yeterli bulunmamaktadır.Bu açıklamalar doğrultusunda, mahkemece bilirkişi heyetinden, davalı tarafça ayıplı olduğu belirtilen ürünlerin bu aşamada hazır edilemeyecek olması göz önünde bulundurularak, sunulan CD içeriğinde yer alan fotoğraflardaki ürünler ve ayıplarla sınırlı olarak bir ayıp değerlendirmesi yapılmasının, yapılacak değerlendirmede bu ayıpların açık mı gizli mi ayıp olduklarının, mevcut ayıpların o ürünleri (kaplama yapılması işini) iş sahibi tarafından kabul edilemeyecek hale getirmiş sayılıp sayılamayacağının, eğer bu hale getirmiş ise sunulan fotoğraflarda bu kapsamda tespit edilen ürünlere ilişkin olarak davalı iş sahibinin davacıya ödenmesi gereken iş bedelinden ne kadarlık bir nefaset kesintisi yapılması gerektiğinin, bu hale getirmiyor ise mevcut ayıplar nedeniyle davacının iş bedeli alacağından ne kadarlık bir nefaset kesintisi yapılması gerektiğinin değerlendirilmesinin istenmesi, ayrıca mahkemenin 17/10/2017 tarihli duruşmasının 2 nolu ara kararında belirtilen davalı delillerinin söz konusu CD içeriğindekilerden ibaret olduğu dikkate alınarak o duruşmanın 3 nolu ara kararı gereğince de bilirkişilerden ek rapor tanziminin istenmesi, sonucuna göre davanın esası hakkında yeniden bir değerlendirme yapılması gerekirken eksik tahkikatla yazılı olduğu şeklide karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olmuştur.Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜNE,2-İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10/04/2018 tarih, 2016/447 Esas, 2018/387 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine İADESİNE,5-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda DİKKATE ALINMASINA,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 25/05/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.