Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2018/1065 E. 2020/1112 K. 19.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1065
KARAR NO: 2020/1112
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/11/2017
NUMARASI: 2016/781 Esas, 2017/993 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 19/10/2020
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Dava, taraflar arasında düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye iş bedeli alacağının tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali talebine ilişkin olup; mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı tarafça istinaf talebinde bulunulmuştur. Davacı vekili, müvekkili tarafından davalı adına 14/09/2012 tarihli … seri nolu 22.901,44 TL meblağlı bir adet fatura düzenlendiğini, söz konusu fatura bedelinin davalı şirketçe ödenmemesi üzerine alacağın tahsili amacıyla İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası üzerinden takip yapıldığını, davalının haksız itirazı üzerine takibin durdurulduğunu ileri sürerek, davalının itirazının iptaline, takibin devamına ve davalı hakkında % 20 oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, müvekkili şirketin iş sahibi … A.Ş. ile yapmış olduğu sözleşme ile, … Ticaret Merkezi kapsamında cephe ve doğrama işlerini yapmayı yüklenici olarak üstlendiğini, davacının ise müvekkili şirketin alt yüklenicisi olarak ve kendisine bağlı işçi çalıştırarak hizmet verdiğini, taraflar arasında cari hesap ilişkisinin söz konusu olduğunu, ticari ilişkiye göre davacı şirketin alacaklı olduğu iddialarının gerçeği yansıtmadığını, müvekkili şirketin ticari defter ve kayıtlarına göre davacıya borcunun bulunmadığını savunarak, davanın reddi ile davacı aleyhinde kötü niyet tazminatına karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, taraflar arasındaki alacak borç ilişkisinin tespiti için yapılan ticari defter incelemesine göre, takibe konu faturanın davalının ticari defterinde kayıtlı olduğu, bunun yanında davalının defterinde bir takım ödemelerin kayıtlı olduğu, davacının ticari defterinde ise faturası olan 22.901,44 TL’nin kayıtlı olduğu ancak davalının defterinde bulunan ödeme kayıtlarının davacının işletme esasına göre ticari defter tutması nedeniyle ödemeye ilişkin herhangi bir kaydın bulunmadığı, davacı taraf her ne kadar fatura tarihinden önceki ödemelerin takibe konu faturalar ile ilgili olmadığını iddia etmiş ise de bu ödemelerin başka bir ticari iş ilişkisi nedeniyle yapıldığının ispatlanamadığı, buna göre ispalanan ödemeler olan 768,38 TL, 4.000,00 TL ve 3.000,00 TL’nin fatura bedelinden mahsubu ile kalan 15.141,06 TL alacak yönünden davalının itirazının haksız ve yersiz olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, davalının itirazının 15.141,06 TL asıl alacak yönünden iptaline, kabulüne karar verilen asıl alacağa takip tarihinden itibaren ticari (avansı) faizi uygulanmasına ve davalı aleyhinde icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; davacının davasını ispat edemediğini, davacının defterlerinde kapanış tasdiki olmadığı için sahibi lehine delil niteliği taşımadığını, müvekkili şirket lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye alacağın tahsili amacıyla başlatılan genel haciz yolu ile takipte ödeme emrine itirazın iptali, takibin devamı ve icra inkar tazminatı tahsiline ilişkindir. Uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470. ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı taşeron, davalı ise yüklenicidir. Taraflar arasında düzenlenen sözlü eser sözleşmesi ile davacı, alt yüklenici sıfatıyla davalının ihale yolu ile aldığı … binalarının cephe ve doğrama işlerinin yapım işini üstlenmiştir. Davacı, sözleşme ile üstlendiği edimini tam olarak yerine getirdiği halde bakiye iş bedelinin davalı tarafça ödenmediğini ileri sürmüş, davalı ise davacının ödemesi gereken SGK borçları ile idari para cezalarının kendileri tarafından ödendiğini, bu ödemelerin davacının alacağından mahsup edildiğinde davacının alacağının kalmadığını savunmuştur. Davacı taşeron tarafından davalı yüklenici hakkında İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı icra dosyasından, cari hesap alacağına istinaden 22.901,44 TL asıl alacak ile 8.037,31 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 30.037,31 TL’nin tahsili için 07/08/2015 tarihinde genel haciz yolu ile takip yapıldığı, davalının 14/08/2015 tarihli dilekçesi ile borca ve takibe itiraz ettiği, davalının itirazı üzerine takibin durdurulduğu, istinafa konu eldeki itirazın iptalı davasının 1 yıllık yasal hak düşürücü süre içerisinde açıldığı anlaşılmaktadır. Dosya kapsamındaki mali müşavir … tarafından hazırlanan 17.05.2017 tarihli bilirkişi raporunda; davacının işletme defterinin açılış tasdikinin usulüne uygun yapıldığı, kapanış tasdikinin yapılmadığı, davacının davalı hakkında düzenlediği 14.09.2012 tarihli, … numaralı 19.408,00 TL mal-hizmet bedeli ve 3.493,44 TL KDV olmak üzere toplam 22.901,44 TL tutarlı faturanın işletme defterine gelir kaydı olarak işlendiği, davalının ticari defterlerinin açılış ve kapanış tasdiklerinin usulüne uygun yapıldığı,davalı şirketin takip ve dava tarihi itibariyle davacı şirkete faturaya dayalı açık cari hesap bakiyesinden kaynaklanan 4.930,47 TL borcu bulunduğu, dolayısıyla takip ve dava konusu faturanın içeriği hizmetin davacı yanca davalıya verildiği ve fatura münderecatının kesinleştiği, takip konusu faturaya karşılık yapılan ödemelerin ispat külfetinin davalıda olduğu, davalı yüklenicinin davacı adına yaptığını iddia ettiği ödemelerden 13.310,38 TL ‘sini kanıtladığı, ancak 10.960,59 TL tutarındaki ödemesini kanıtlayamadığı, bu itibarla davacının takibe devam edebileceği asıl alacak tutarının 9.591,06 TL olduğu belirtilmiş, 11.10.2017 tarihli ek raporda, davacı şirketin 17/08/2012 tarihli, 5.550,00 TL tutarlı ödemeye ilişkin itirazının kabulü halinde, davalı şirketin kabul edilebilen ödemelerinin 7.760,38 TL olacağı ve bu tutarın davacı şirket tarafından davalı şirket adına düzenlenen takip ve dava konusu 22.901,44 TL faturadan tensil edilmesi sonunda, davacı şirketin 17.05.2017 tarihli kök rapordaki 9.591,06 TL olarak tespit edilen alacağa 5.500,00 TL’nin ilavesiyle 15.141,06 TL asıl alacağı talep edebileceği şeklinde görüş bildirilmiştir. Somut uyuşmazlıkta, taraflar arasında sözlü olarak akdedilen eser sözleşmesi kapsamında davacı taşeron tarafından işin yapılıp, davalı yükleniciye teslim edildiği konusunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki ihtilaf, iş bedelinin belirli olmamasından ve davalı tarafça davacı adına yapıldığı iddia edilen ödemelerin mahsubunun gerekip gerekmediğinden kaynaklanmaktadır. Sözleşme ve dava tarihi itibariyle geçerli olan mülga 818 sayılı BK’nun 366. maddesi ile 6098 sayılı TBK’nın 481.maddesine göre, eser sözleşmesinin taraflarınca eserin bedelinin önceden belirlenmemiş olduğu veya yaklaşık olarak bir belirleme yapılmış olduğu hallerde taraflar, bedelin miktarında anlaşamazlarsa, bedelin eserin yapıldığı tarih ve yerdeki serbest piyasa rayicine göre belirleneceği kabul edilmektedir. (bkz. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2005/5176 Esas, 2005/5723 Karar sayılı, 2007/175 Esas, 2007/3481 Karar sayılı, 2013/1331 Esas, 2013/ 2630 Karar sayılı kararları) O halde, mahkemece olayda iş bedelinin belirli olmadığı gözetilerek anılan kanun hükümleri ve Yargıtay 15.Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihatları gereğince iş bedelinin tespiti yönünden mahallinde uzman bilirkişi eşliğinde keşif yapılarak, yüklenici tarafından yapılan işin tespiti ve işin yapıldığı yıl ve yerdeki serbest piyasa rayiç fiyatı ile iş bedeli bulunup, davalı tarafın davacı adına yaptığını iddia ettiği ödemelerden ispatlanan ödemeler düşülerek sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken iş bedeli belirlenmeden fatura bedeli ile bağlı kalınarak yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olmuştur. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, 2-İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/11/2017 tarih, 2016/781 Esas, 2017/993 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine İADESİNE, 5-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda DİKKATE ALINMASINA, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 19/10/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.