Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2018/101 E. 2019/798 K. 20.06.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/101
KARAR NO : 2019/798
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/06/2017
NUMARASI : 2014/310 Esas, 2017/569 Karar,
DAVANIN KONUSU: Tazminat
KARAR TARİHİ : 20/06/2019
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ : Davacı vekili, 3194 sayılı yasanın 47. Maddesinde yapılan değişiklik sonucunda Boğaziçi ön görünüm bölgesinde belirlenen kısıtlılıklar çerçevesinde konut yapımına olanak tanınması üzerine, davalıya ait … ilçesi, … mahallesi, … ada, .. parsel ve … ada … parsel üzerinde villa yapılması için alınan izin ve ruhsatlar kapsamında taraflar arasında düzenlenen Beyoğlu … Noterliği’nin 12/10/1987 tarih ve … yevmiye nolu kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile 20 adet villa inşa edilerek 11 tanesinin davalıya geri kalan 9 adet villanın ise müvekkiline ait olmasının kararlaştırıldığını, müvekkilinin 1987 yılında yapı ruhsatları alınmış olarak teslim edilen taşınmazlar üzerinde inşaata başlayıp davalıya ait villaları teslim ettiğini, sonrasında Anayasa Mahkemesi’nin 3194 sayılı yasanın 47. Maddesinin değiştirilen hükümlerinin Anayasa’nın 2. ve 56 maddesine aykırı bularak iptal etmesi üzerine dava konusu arsalar için verilen izin belgelerinin de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından 17/08/1989 tarihinde iptal edildiğini, bunun üzerine inşaatların kaçak duruma düştüğünü ve davalı yüzünden iskan alınamayan villalar nedeniyle müvekkilinin kusuru olmamasına rağmen 20 yıllık kira kaybı ve satış yapamaması sebebiyle büyük oranda ticari gelir kaybına uğradığını, iskan ruhsatı verilmediğini ve 27/03/2007 tarihinde yıkımları gerçekleştirildiğinden müvekkilinin proje, mühendislik, sermaye, işçilik ve malzeme zararlarına uğradığını, davalının taşınmazının villa yapımına uygun olup olmadığını bilebilecek durumda iken tüm koşullar hazırmış gibi göstermek suretiyle müvekkilinin zarara uğrayacağı sürecin başlamasına bizzat sebep olduğundan kusurlu olduğunu, adi ortaklık koşulları bulunduğundan kâr ve zarardan aynı oranda sorumlu olduklarını, müvekkilinin zararının 20 adet her biri 3.000.000 USD değerinde taşımazın maliyet değerleri olduğunu, müvekkiline devredilen tapunun imarsız olması nedeniyle zararı karşılamaya yetmediğini, ayrıca müvekkilinin dairelerden birini sattığı … tahsil ettiği ve bu kişinin açacağı davada muhatap olacağı değerin de müvekkilinin zararlarından olduğunu, zarar hesabında sözleşme anında müvekkilince ödenen tutarların dikkate alınması ve 20 yıl önce yapılan ödemelerin güncellenmesi gerektiğini belirterek, belirtilen tüm zararların bilirkişi kuruluna tespit ettirilerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL zararın ticari temerrüt faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacı tarafa gönderilen 25/02/2008 tarihli ihtarname ile 12/10/1987 tarihli sözleşmenin BK’nın 117. Maddesi gereğince ifasının mümkün olmaması nedeniyle feshi ile devredilen arsanın iadesini istediklerini, davacı taleplerinin zamanaşımına uğradığını, ruhsatı alınmış inşaatın sonradan idari mercilerce iptal edilmesinde müvekkilinin kusurunun bulunmadığını, inşaatın kaba halde olduğundan tesliminin söz konusu olmadığını, Sarıyer 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2008/116 esas sayılı dosyası ile sözleşmenin feshi, tapu iptali tescil ve zararların giderilmesi istemli dava açtıklarını, yine diğer yüklenici …A.Ş. hakkında da Sarıyer 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2008/113 esas sayılı dosyası ile aynı konuda dava açıldığını, Anayasa Mahkemesi kararının geriye yürümediği nazara alınmadan binaların yapımının belediyece durdurulduğunu, belediye işleminin iptali için müvekkilince İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nin 1990/40 esas sayılı dosyası ile dava açtığını, 31/10/1991 tarihinde işlemin iptaline karar verildiğini, müvekkilinin inşaatın yapımına engel olabilecek tutumda bulunmadığını, inşaatı anahtar teslimi haline getirmeyenin davacı olduğunu ve iskanı da alamadığını, 27/03/2007 tarihinde yıkılan binaların kaba inşaat halinde olduğunun resmi kayıtlarla belli olduğunu, bu tarihten itibaren sözleşmenin ifasının imkansız hale geldiğini ve BK’nın 117. Maddesi gereğince akdin feshi yoluna gidildiğini, aralarında adi ortaklık bulunmadığını, kat karşılığı inşaat sözleşmesinin söz konusu olduğunu, yüklenicinin inşaatı yapıp bitirecekleri, imar affı çıkacağı, tadilat projesi çıkacağı beyanları ile beklediklerini, 20 yıllık zarar ve ziyanlarının olduğunu, arsa payının da iadesi gerektiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, Sarıyer 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2008/1116 esas sayılı dosyasının devredildiği İstanbul 19.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2014/180 esas sayılı dosyasının bekletici mesele yapıldığı, söz konusu dosyada asıl davada … tarafından davalı … ve davalı karşı davacı …San ve Tic. AŞ aleyhine sözleşmenin feshi, tapu iptali ve tescil davası; karşı davada ise … tarafından davacı ve karşı davalı … hakkında belediye ile işbirliği yapılarak güven oluşturup, 20 villa inşa ettirilmesi ve sonrasında villaların yıkılması sonucu zarara uğratıldığı iddiasına dayalı tazminat davası olup, yapılan yargılama sonunda asıl davanın kabulüne, 12.10.1987 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesinin feshine, taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile davalı karşı davacı … adına tapuya tesciline, davalı karşı davacı …San ve Tic AŞ tarafından davacı karşı davalı … aleyhine açılan davanın reddine karar verildiği ve kararın münderecattan geçerek kesinleştiği, bu davanın eldeki dava ile konusunun aynı olmasına rağmen karşı dava açısından eldeki davadan sonra açılmış olmakla derdestlik ve kesin hüküm değerlendirmesi yapılamadığı, ancak anılan davadaki karşı davanın eldeki dosya açısından kuvvetli delil niteliğinde olduğu, bu anlamda dava konusu taşınmazlar üzerinde inşaat yapılmasında hukuki imkansızlık bulunduğu, Anayasa Mahkemesi’nin 11/12/1986 tarih 1986/29 sayılı iptal kararı nedeniyle dava konusu taşınmazlar üzerinde inşaat yapılması imkansız hale geldiğinden iptal kararı verildikten, fakat Resmi Gazetede yayınlanmadan önce alınmış olan inşaat ruhsatlarının bu taşınmazlar üzerinde inşaat yapılmasını sağlamayacağı, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından sonra verilmiş olan inşaat ruhsatlarının kamu düzenine aykırı olduklarından inşaat yapmaya yönelik bir kazanılmış hak teşkil etmeyeceği, bu nedenle belediyece verilen inşaat ruhsatlarının sonradan iptal edildiği ve belediyenin bu iptal işlemine karşı açılmış bulunan davanın reddedilip Danıştay’dan geçerek kesinleştiği, arsa sahibi davacı ile yüklenici davalı arasındaki arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin Anayasa Mahkemesi kararının Resmi Gazetede yayınlanmasından sonra düzenlendiği, sözleşmenin yerine getirilmesinin sözleşmenin yapıldığı andan itibaren hukuken imkansız olduğu, BK 19-20. maddeleri uyarınca sözleşmenin tarafları bağlamayacağı ve hiçbir sonuç doğurmayacağı, taraflar arasındaki sözleşmenin Anayasa Mahkemesinin iptal kararının Resmi Gazetede yayınlanmasından sonra yapılmış olduğundan her iki tarafın da sözleşmenin hükümsüz olduğunu ve bu sözleşmeye uygun olarak dava konusu taşınmazlar üzerinde inşaat yapılmasının hukuken mümkün olmadığını bilmek durumunda olduklarından tazminat taleplerinin yerinde bulunmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde, 2014/180 esas sayılı dosyanın bekletici mesele sayılmasının hukuka aykırı, söz konusu davadaki hukuki imkansızlık ve benzeri gerekçelerin eldeki davada kuvvetli delil kabul edilmesinin ise hatalı olduğunu, imar planlarının kesinleşip projelerin onaylanması ve yapı ruhsatlarının çıkarılması aşamasında müvekkilinin katılımı bulunmadığını, 3194 sayılı Kanun’un 47. Maddesi ile TBMM’nin Boğaziçi Kanunu’nun 3/g maddesini ortadan kaldırdığını, bunun üzerine İBB’nin imar değişikliği ile taşınmazları imar parseline dönüştürdüğünü, davalının da bundan yararlanarak temel ruhsatını aldığını ve müvekkili ile kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzaladığını, müvekkilince yapıların tamamlanma aşamasında ve sözleşmeden 2 yıl sonra ruhsatların iptal edildiğini, ruhsatların iptaline kadar geçen 2 sene boyunca müvekkilinin inşaatlar için yoğun çalışma yaptığından zararı bulunduğunu, davalının 2014/180 esas sayılı karar ile taşınmazlarını geri aldığından bir zararı bulunmadığını, ruhsatların sözleşmenin imzasından 2 sene sonra iptal edildiğinden kat karşılığı inşaat sözleşmesinin baştan beri ifasının imkansız olduğu iddiasının doğru olmadığını, Anayasa Mahkemesi kararının 11/12/1986 tarihli olduğunu, kararın ruhsatların verildiği tarihten sonra 18/04/1987 tarihinde ilan edildiğini, kural olarak yayın tarihinden itibaren yürürlüğe girdiğini ve geriye yürümediğini, ancak idarenin ruhsatları verirken de iptal ederken de hukuka aykırı davrandığını, ruhsatların iptal edilmemesi halinde kazanılmış hak kapsamında kalacağını, taşınmazlar üzerine inşaat yapılamayacağı tarihin idare mahkemesi kararının kesinleştiği 1996 yılı olduğunu, ruhsatlar iptal edilmemiş olsaydı, inşa edilen yapıların hukuken korunması gerektiğini, iptal kararından sonra ruhsatı iptal edilmeyen ve kazanılmış hak kapsamına giren pek çok taşınmaz da bulunduğunu belirterek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir. Somut olayda, davacı tarafça, Anayasa Mahkemesi’nin 3194 sayılı yasanın 47. Maddesinin değiştirilen hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bularak iptal etmesi ve bu nedenle yapı ruhsatlarının iptal edilmesi üzerine inşaatın kaçak duruma düştüğü, iskan alınamadığı ve yıkıldığı, davalının belediye ile birlikte hareket ederek davacının zarara uğramasına sebep olduğu belirtilerek zararların tahsili istenmiş, mahkemece Anayasa Mahkemesi kararının açıklanmasından sonra sözleşme yapılıp ruhsat alındığından inşaat ruhsatlarının kamu düzenine aykırı olduğu, nitekim idarece ruhsatların iptal edildiği, bu nedenle sözleşmenin yerine getirilmesinin sözleşmenin yapıldığı andan itibaren hukuken imkansız olduğu ve taraflara hak ve borç doğurmayacağı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir. Anayasa Mahkemesi kararı 11/12/1986 tarihli olup, taraflar arasındaki sözleşme 12/10/1987 tarihinde yapılmış, yapı ruhsatları da 10/04/1987 tarihinde alınmış, iptal kararı ise ruhsatların verildiği tarihten sonra 18/04/1987 tarihinde ilan edilmiştir. Dosya kapsamından yapı ruhsatlarının belediyece 17/08/1989 tarihinde iptal edildiği anlaşılmaktadır. 3194 sayılı yasanın 47. Maddesinde yapılan değişiklik sonucunda Boğaziçi ön görünüm bölgesinde belirlenen kısıtlılıklar çerçevesinde konut yapımına olanak tanınmış ise de Anayasa Mahkemesi tarafından anılan normun iptaline karar verilmiş ve söz konusu bölge yeniden imara kapatılmıştır. Taraflar arasındaki sözleşmenin iptal kararının yayınlanmasından sonra imzalandığından ve imar mevzuatı kamu düzenine ilişkin olduğundan sözleşmenin başlangıcından itibaren hukuken imkansız olduğu ve taraflar yararına sonuç doğurmayacağı açıktır. Bu durumda, yapılan inşaat kaçak durumda olduğundan ekonomik değer ifade etmez. Taraflar ancak menfi zararlarını talep edebilir ise de, davacı menfi zararlarını ispatlayamadığından mahkemece davanın reddine karar verilmesi yerinde olmuştur. Açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzeni gözetilerek yapılan istinaf incelemesi sonucunda, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenler ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre, mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1. bendi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi açıklandığı üzere;1-İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/06/2017 tarih ve 2014/310 Esas, 2017/569 Karar sayılı kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 bendi gereğince esastan REDDİNE, 2-Alınması gereken 44,40-TL istinaf karar harcından peşin alınan 31,40-TL’nin mahsubu ile bakiye 13,00-TL istinaf karar harcının davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davalı yararına vekâlet ücreti takdirine yer olmadığına,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 20/06/2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.