Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2017/576 E. 2018/1182 K. 27.09.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2017/576
KARAR NO : 2018/1182
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 24/01/2017
NUMARASI : 2014/745 Esas, 2017/71 Karar,
DAVANIN KONUSU : Alacak
KARAR TARİHİ : 27/09/2018
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı davacı vekilince süresinde istinaf yoluna başvurulmuş olup, HMK m.356 hükmü gereğince duruşmalı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :
Dava, taraflar arasındaki fason üretim sözleşmesinin, davalı tarafça haksız fesih edildiği iddiasına dayalı, davacı yüklenicinin elinde kalan hazır ürün (meyve suyu), karton koli ve meyve suyu kutularından oluşan stokların bedeli ile kâr kaybının tahsili istemine ilişkin olup, mahkemesince davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekilince istinaf talebinde bulunulmuş, Dairemizce istinaf incelemesi duruşmalı olarak yapılmıştır.
Davacı yüklenici vekili dava dilekçesinde; taraflar arasında yıllara dayanan ticari ilişkinin bulunduğunu, davacının sözleşme doğrultusunda meyve suyu imal edip, davalıya teslim ettiğini, davalının ise imal edilen ürünlerin paketlenmesine ilişkin sürekli tasarım değişiklikleri yaptığını, bu nedenle davacının kağıt yönetiminin imkansız hale geldiğini, 2012 yılından bu yana davalı ürünleri kapsamında sürekli indirim ve kolaylıklar yaptığını, davacının PL (münhasır lisans) üreticisi olup en dar kâr marjında çalıştığı halde bu ürünlerin kağıt stoklarının tükenmesi için kendi zararına indirimler yaptığını, buna rağmen davalının kendisi için üretilen ürünlerin stoklarının raf satışlarıyla eritilmesini sağlayamadığı, bu nedenle davalıya noterden 02.01.2014 tarihli ihtarname gönderilerek elde kalan stokları ve maliyetlerini davalıya bildirerek, stokların bedelini davalıdan talep ettiği aynı davalının ramazan kolisi fiyat farkı açıklaması ile kesmiş olduğu 29.09.2007 tarihli 22.574,64 TL + KDV tutarındaki faturasının da iptal edilmesinin istendiğini, davalının ise 30.01.2014 tarihli cevabi ihtarıyla fason imalat sözleşmesini tek taraflı haksız olarak fesih ettiğini bildirdiğini, davalı iş sahibinin sözleşmenin 5/12. Maddesi gereğince tek taraflı fesih hakları bulunsa da, fehe sebep olarak belirtildiği hususların gerçekleşmediğinden noterden davalıya 13.02.2014 tarihli ihtarla cevap verildiğini, davacı tarafça hiçbir zaman mevzuata aykırı bir imalatın bulunmadığını, bu nedenle fesihe ilişkin dayanak iddiaların doğru olmadığı gibi 29.09.2007 tarihli faturaya süresinde itiraz edilmemekle beraber, davacı tarafça baştan itibaren gönderilen e-mailler, ticari defter kayıtlarından bu faturanın da davacı tarafça kabul edilmediğinin açıkça anlaşılacağını, yine e-maillerle belirtilen döneme ilişkin Ramazan kolisi çalışmasının davalı ile gerçekleşmediğinin açık olmakla, davalının bunda ısrar etmesinin ticari etiğe ve taraflar arasındaki ahde vefa kurallarına aykırı olduğunu, sözleşmenin devamının bir taraf için kârlı olmaması durumunda fesih edebileceğinin tabi olduğunu ancak bu durumda sözleşmenin karşı tarafının zararına sebep olunmaması, sözleşmenin ifasına olan güvenci nedeniyle gelir kaybını telafi etmesinin gerektiğinden, davalının fesih sebepleri sözleşmeye uygun olmadığından feshin haksız olduğu için davalı için üretilen hazır ürün (meyve suyu), karton koli ve meyve suyu kutularından ibaret davalı elinde kalan stok için 146.276 TL nin ve haksız fesih nedeniyle kâr kaybı ve bu stoklara ödenen sermayenin çalışılamayan dönemlerdeki maliyeti bedeli olarak fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 1.000,00 TL olmak üzere toplam 147.276,00 TL ‘nin fesih tarihinden yasal faiziyle tahsili talebinde bulunmuştur.
Davalı iş sahibi vekili cevap dilekçesinde; taraflar arasındaki sözleşmenin sona erdirilmesi nedeninin sözleşmeye ve mevzuata aykırı üretim yapması olduğunu, davacının ürettiği ürünlerin ambalajında işletme kayıt numarasına yer verilmemesinin Türk Gıda Kodeksi Etiketleme Yönetmeliğine aykırılık teşkil ettiğini, 29.12.2011 tarihinde yayımlanan ve yürürlüğe giren bu yönetmeliğin 8.maddesi uyarınca işletme kayıt numarasının bulunmasının zorunlu olduğunu, davacının sözleşmenin 3.2 ve 6.8 maddeleri gereği sorumluluğu bulunduğunu, davalı tarafça yapılan feshin, davalının kârlılık hesabına değil, davacının basiretli bir tacir olarak yerine getirmesi gereken yükümlülükleri gereği gibi yerine getirmemiş olmasına dayalı olduğu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacının iddia ettiği stoklara ilişkin bedelleri talep etmiş olmakla ve somut hiçbir delille dayalı olmayan kâr kaybının talep edilemeyeceğini, davalının sözleşmesel yükümlülükleri dışında, davacının elinde olan stoklara ilişkin hiçbir sorumluluğu bulunmadığını yine davacının Ramazan kolilerine ilişkin iddiası yönünden de 29.09.2007 tarihli faturayı 2013 ve 2014 yıllarında itiraz etmesinin TTK hükümleri gereği fatura içeriğini ikrar anlamına geleceğini, davacının ticari defterlerine ve davacının cari hesabına kaydedildiğinden buna ilişkin iddialarının da kabul edilemeyeceğini belirterek davanın reddi talebinde bulunmuştur.
Mahkemesince yapılan yargılamada alınan bilirkişi raporu benimsenerek davalı tarafça sözleşmenin haklı fesih edildiği, bu nedenle davacının menfi veya müspet zarar talebinde bulunamayacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde; mahkemece alınan tek rapora ve bu rapora karşı itirazlarına rağmen HMK’nın 31.maddesinde düzenlenen Hakimin davayı aydınlatma yükümlülüğüne ve aynı kanunun 281.maddesinde düzenlenen itiraz üzerine yeni rapor alınması veya ek rapor alınması gerekliliğine rağmen bu hükme de uymadan itirazlar doğrultusunda yeni veya ek rapor alınmadan adil yargılama hakkını açıkça ihlal ederek, karar verdiğini, bilirkişi heyetinden HMK 267. maddesindeki düzenlemeye aykırı 2 kişiden oluştuğu, bu durumun da HMK ve Yargıtay kararlarına aykırılık teşkil ettiğini, bu nedenle de kararın bozulması gerektiğini, davalı tarafça sözleşmenin haklı fesih edildiğine ilişkin hiçbir belge ve delil sunamadığı halde sadece bir adet hatalı ve eksik incelemeye dayalı bilirkişi raporunu esas alarak davanın ret edildiğini, oysa 13.02.2014 tarihli ihtarla ürünlerde işletme kayıt numaralarının olduğu, üstelik yeni mevzuat değişikliğine göre bu ürünlerin piyasaya arzının mümkün olduğu bildirildiği halde, davalı bunu bile bile sözleşmeyi haksız fesih ettiğini, yönetmeliğin geçici 1.maddesinin C bendi uyarınca 31.12.2013 tarihinden önce piyasaya sürülen ürünlerin veya etiketlenen gıdaların 31.12.2014 tarihine kadar piyasada bulunabileceği kabul edildiği gibi, taraflar arasındaki ihtarname teatisi aşamasında 07.02.2014 tarihli ilgili yönetmelikte değişiklik yapılmasına dair yönetmeliğin geçici 1.maddesinin Ç bendi uyarınca bu sürenin 31.12.2015 tarihine kadar uzatıldığı, bu nedenle üzerinde işletme kayıt numaraları bulunan ürünlerin piyasada kullanılması için 2 yıllık süre varken, sözleşmeyi tek taraflı haksız olarak fesih ettiklerini, davalının ürünlerde işletme kayıt numaralarının bulunmadığına ilişkin iddiasının doğru olmadığını, bilirkişilerce kayıt numaralarının mevzuata uygun olmadığına ilişkin beyanlarının hiçbir inceleme ve araştırmaya dayalı olmadığını, buradaki tartışma konusunun işletme kayıt numarasının olup olmaması değil, ürünlerde mevzuata uygun işletme kayıt numaralarının olup olmaması olduğunu, bu nedenle daha önceden talep ettikleri gibi bunun da ancak yeniden incelemeyle tespit edilebileceğini, ancak bilirkişilerce bu inceleme yapılmayarak mücerret bir iddia hakkında mücerret bir sonuca vardıklarını, oysa davacının tüm uyarılarında mevzuat değişikliklerinde belirtilerek, ürünlerin hali hazırdaki durumunu ısrarla davalıya bildirdikleri halde ve davalının ürünleri teslim alarak, ürünlerde ayıp varsa bunu tespit ederek davacıya bildirerek ayıbı davalının ispat etmesi gerektiğini, ancak davalının buna ilişkin delil ve belge sunamadığı, davacının da yerinde incelemeyle belirlenmesi yönündeki taleplerinin ise mahkemece dikkate alınmadığını, sözleşmenin hukuki nitelendirmesinin hakime ait olmasına rağmen, mahkemece, görev sınırını aşan bilirkişilerin hukuki değerlendirmelerini karara aynen aldığını, kendisine ait olan herhangi bir hukuki değerlendirme ve gerekçelendirme yapmadığını, hakimin TBK 19.maddesi gereğince tarafların gerçek ve ortak iradelerini belirleyip esas alması gerektiğini, davacının fesihe dayanak yaptığı 5.maddenin sipariş ve teslimat başlığını taşıdığını, bu maddenin 5.12.maddesi düzenlemesinin alıcıya tanınan klasik fesih hakkına ilişkin olduğunu oysa feshe ilişkin düzenlemenin sözleşmenin 9.maddesinde düzenlendiğini bu maddede de sözleşmenin her ne sebeple olursa sona ermesi durumunda mevcut ürünlerin alıcıya bedeli mükabili teslim edileceğini düzenlediğini, buna rağmen mahkeme gerekçesinde buna ilişkin hiçbir hukuki değerlendirme bulunmadığını, eksik incelemeye dayalı, hatalı ve yanlış karar verildiğini, yine mahkeme kararının gerekçesinde belirtilen 02.01.2014 tarihli ihtara en yakın tarih olan 31.12.2013 tarihi itibariyle davacı envanter kayıtlarında stoklara ilişkin bir bakiyenin gözükmediğine ilişkin gerekçesi de hatalı olduğunu, 8481 sayılı 08.01.2014 tarihli Ticaret Sicil Gazetesinde yer alan ve davacı şirketin 26.12.2013 tarihli Genel Kurulunda alınan kararla davacı şirketin kısmı bölünmesi suretiyle kurulan … Tic. A.Ş davacı arasında organik bağ olduğu ve külli halefiyet prensibi gereği bölünmeden sonra tüm şirket hakkında alacak ve borçlarının, diğer şirkete intikal ettirilmesi gerektiğinden dava dışı … A.Ş ‘ye intikal ettirildiğini, bilirkişilerinde stokların Meysu …. A.Ş envanter defterinde gözüktüğünü tespit ettikleri halde ve bu konuda yerinde inceleme talepleri olduğu halde mahkemece dikkate alınmadığını belirtmiştir. Yine davacı vekili istinaf dilekçesinde 29.09.2007 tarihli faturaya ilişkin olarak da; Davaya konu fatura 2007 tarihli olup, taraflar arasındaki fason imalat sözleşmesinin tarihi ise 2012 yılı olduğunu, bu açıdan bakıldığından bile faturanın akdi ilişkiyle bağlantısının olmadığını, bir faturanın itiraza tabi olması için öncelikle o faturanın bir akdi ilişkiye dayanmasının gerektiğini, böyle bir ilişkinin olmadığını, defalarca davalıya hangi akdi ilişkiye dayalı düzenlendiğinin sorulmasına rağmen, davalı tarafça soruların cevapsız bırakıldığını, faturanın 2013 yılında mutabakat aşamasında e-posta ile bildirildiği, öncesinde davacıya faturanın tebliğinin söz konusu olmadığını, akdi ilişkiye dayanmayan, yıllar sonra bilgisi alınan faturaya itiraz edilebilmesi için önce itiraza kabil bir faturanın varlığından bahsetmek gerektiği ancak davalını bunu ispat edemediğini, TTK kapsamında faturaya itirazın herhangi bir şekle tabi olmadığını sadece ispat külfeti bakımından iadeli taahhütlü posta veya noter aracılığıyla itirazın gerçekleşmesi uygulamada görüldüğünü, bilirkişi raporunda faturaya itiraz için e-posta yazışmalarının yeterli olamayacağı noter kanalı ile veya iadeli taahhütlü mektupla yapılması gerektiğinden, davacının faturaya itirazının geçersiz olduğu görüşünün belirtildiği, bu beyan görev sınırının aşılması olması yanında aynı şekilde fatura düzenleyenin de eşit ispat külfetine tabi tutularak faturanın tesliminin de eşit mesafede ispat külfetine tabi tutulmasının gerekeceğini oysa e-posta ile bilgisi verilen faturaya, davacı tarafça e-posta ile cevap verildiğini, taraflar arasında sözleşmesel ilişki kapsamında belirli üretimlerin gerçekleştiğini, Ramazan kolisi adı altında hiçbir çalışma ve proje gerçekleştirilmediğini, sözleşme dışı soyut bir işlemin davacıya yükletildiği gibi olmayan bu işlem için bir de fiyat farkı adı altında fatura kesildiğini, sözleşme ilişkisi var olmamasına ve bir tarafın olmayan işlem için fatura kesmesi tek taraflı sözleşme ilişkilerinin değiştirilmesi anlamına geleceği bunun da TTK 21. Maddesine ve yerleşik Yargıtay kararlarına açıkça aykırılık teşkil edeceğini, yine davacı defterleri incelendiğinde ramazan kolisi adı altında bir proje ve işlemin gerçekleşmediğinin subût bulduğu ve faturanın sözleşmeye uygun olmadığının kanıtlandığını, mahkeme hakimince bu değerlendirmenin hiçbirinin yapılmadığını, itirazlarının değerlendirilmediğini hukuka aykırı eksik ve hatalı bir karar verdiğin belirterek bu nedenlerle ve re’sen belirlenecek nedenlerle mahal mahkemesi kararının bozulması talebinde bulunulmuştur.
Dairemizce istinaf incelemesi duruşmalı yapılmış, bilirkişi kurulundan taraf itiraz ve beyanları doğrultusunda ek rapor alınmıştır.
Taraflar arasında 12.04.2012 tarihli fason imalat sözleşmesi imzalanmış olduğu tarafların kabulünde olup davacı yüklenici, davalı iş sahibidir. Sözleşme gereği davalı markalı ve logolu ürünlerin, üretilerek davalıya teslim edileceği, ürünün ambalaj, etiket, paketleme, garanti belgesi, kullanma kılavuzu, ürün spesifikasyonu, barkod gibi taşıması gereken sair kanuni ve ticari unsurlarla bir bütün teşkil ettiği, üretim aşamasından, davalı mağazalarında satışa sunulması aşamasına kadar olan hususların davacı sorumluluğunda olduğu, söz konusu belgelerin eksikliğinden kaynaklanan her türlü sorumluluğun davacıya ait olacağı, “Sipariş ve Teslimat” başlıklı 5.maddenin 12 nolu bendinde “üretici ürettiği ürünün sipariş talimatında ve kalite protokolünde” belirtilen kalite ve nitelikte olmaması, gerek imalat gerekse satış yönünden kanuni gereklere uygun bulunmaması halinde davalı iş sahibinin 3 seçimlik hakkının olduğu, bu seçimlik haklarından birinin de (3nolu) sözleşmeyi tek taraflı fesih ederek ticari ilişkiyi iptal hakkı olarak belirtildiği; paketleme, ambalaj, etiket başlıklı 6.maddesinin 6.7. Nolu bendinde üreticinin 1 aylık üretim üzerinde bir ürün, ambalaj vs. stoğu bulundurmayacağı, 6.8.nolu bendinde de üretimin kanunlar uyarınca ürün etiketi üzerinde yer alması gereken her türlü bilginin etiket üzerinde bulunmasının kendi sorumluluğunda olduğunu kabul ettiği; sözleşmenin süresi ve sona ermesi başlıklı 9. Maddesinin, 9.5.nolu bendinde de sözleşmenin her ne sebeple olursa olsun sona ermesi halinde üretici, mevcut ürün stokları, etiketler, ambalajlar ve benzerlerini sözleşmedeki şartlarda davalıya bedeli mukabili devredeceği veya davalının istemesi halinde yazılı talimatıyla imha edileceğinin kabul edildiği görülmüştür.
Davacı noterden 02.01.2014 tarihli ihtarıyla dava dilekçesindeki iddia ve beyanlarla 146.276 TL alacaklarının 1 hafta içinde ödenmesi talebinde bulunmuştur.
Davalı 30.01.2014 tarihli cevabi ihtarıyla üretilen ürünlerin hem mevzuat hem de sözleşme hükümlerine aykırı olduğu, 5.12 maddesi hükmü gereği sözleşmesi fesih ettikleri, ramazan kolisi fiyat farkı faturasına ise bu tarihe kadar herhangi bir itirazda bulunmadığını, bir aylık stoğa karşılık gelen ürünlerin ve ambalajların yönetmelik ve ilgili mevzuata uygun olması kaydıyla davalı tarafça satın alınabileceğini teklifin kabul edilmesi halinde bu ürün ve ambalajların 28.02.2014 tarihine kadar davalı tarafça bildirilecek lokasyona teslim edilmesi gerektiğini, bunun dışındaki stoklara ilişkin herhangi bir sorumlulukları olmadığını bildirdiği görülmüştür.
Davacı ise 13.02.2014 tarihli cevabi ihtarıyla üretilen tüm ürünlerde işletme kayıt numarası olduğunu, mevzuata aykırı bir imalat bulunmadığını, feshin 9.5. Maddesine göre olabileceğini, Ramazan kolisi fiyatı farkı faturasına da e-maillerle itiraz edildiği taraflar arasında buna ilişkin bir çalışmanın olmadığını, tarafların görüşmesi ve konsensüs sağlanması, haklarının karşılanması kaydıyla anlaşabileceklerini aksi halde yasal haklarını kullanacaklarını bildirdiği tespit edilmiştir.
Mahkemesince yapılan yargılama sırasında 14.03.2016 tarihli bilirkişi raporu alınmıştır. Bilirkişi raporunda özetle davanın ürünler üzerinde işletme kayıt numaraları bulunmasını ispat edemediği bu nedenle davalının sorumluluğun 5.12.maddesi hükmüne dayanılarak belirlenmesinin hukuken gerektiğini, davacının bulundurması gereken ambalaj stokunun sözleşmenin 6.7.madde hükmü gereği 30 günlük süre ile sınırlı olması nedeniyle, davalının mezuata uygun olan 30 günlük ambalaj stoklarının bedelini ödemekle sorumlu olduğu, bütün ambalajlardan sorumlu tutulması gerektiği, bu bağlamda finansal yönden yapılan incelemede, bedelinin tahsili talep edilen stok kalemlerinin, davacı şirketin ihtarname tarihi olan 02.01.2014 tarihine en yakın tarih olarak 31.12.2013 tarihi itibariyle envanter kayıtları içinde yer almadığının anlaşıldığı ve bilançolarda “stoklar” hesap grubunda raporlanan bir bakiyeye rastlanmadığı, davacının bu iddialarla ilgili sunduğu 31.12.2013 tarihli envanter kayıtlarının ise dava dışı şirkete ait olduğunun görüldüğü, 29.09.2007 tarihli fatura yönünden ise 8 günlük yasal süreden sonra 2013 yılındaki e-maillerle itiraz edildiği görüldüğünden şekil bakımından ispat güçlüğü nedeniyle faturanın geçerli kabul edilmesi gerektiği, mahkeme fesihin haksız kabul edilmesi durumunda ise kâr kaybı ve stoklara bağlanan sermayenin maliyetinden oluşan zarar talebinin sunulan kayıt ve dayanak belgelerle sınırlı olarak hesaplama olanağı olmadığı yönünde görüş beyan ettikleri görülmüştür.
Mahkemece, bilirkişi raporu esas alınarak davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin istinaf talebinde de belirtildiği üzere rapora karşı itirazları yönünden yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmamış, ek rapor alınmamış olması nedeniyle Dairemizce, istinaf incelemesi duruşmalı yapılmış bilirkişi kurulundan ek rapor alınmıştır.
Bilirkişi kurulu ek raporunda özetle; 31.12.2013 tarihi itibariyle davacı kayıtlarında stoklara rastlanmadığını, davacının ürünler üzerinde kayıt numarası olduğu iddiasını ispatlayamadığını, heyete ürünleri yönünde inceleme yetkisi verilmediği için ticari defterler dosyada bilgi ve belgeler doğrultusunda inceleme yapıldığını, davacının ileri sürdüğü davalının haksız fesih ettiği iddiasını ispat için ürettiği ürünlerin kullanılabilmesi için üründe 2 yıl olduğu iddiasını delillerle ortaya koyması gerektiğinin uygulanması gerekirken sözleşme maddesinin 9.5. madde değil, 5.12.madde olması gerektiğini, davacı itirazlarının değerlendirilmesi sonucu kök rapordaki görüşü değiştirilerek bir durumun söz konusu olmadığını belirtmişlerdir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık davaya konu sözleşmenin davalı tarafça haksız fesih edilip edilmediği, davacının fesih nedeniyle davalı adına üretilen ürün, koli ve ambalaj stokları nedeniyle alacaklı olup olmadığı, taraflar arasında ramazan kolisi fiyat farkı faturasına ilişkin akdi ilişkinin bulunup bulunmadığı, kar kaybı ve bu stoklara ödenen sermayenin çalışılamayan dönemlerdeki maliyet bedeli için davacının talepte bulunup bulunamayacağına ilişkindir.
Mahkemesince yapılan yargılamada toplanan deliller, taraflar arasındaki sözleşme, yargılama sırasında alınan bilirkişi raporu ve Dairemizce duruşmalı yapılan istinaf incelemesi sırasında ek rapor birlikte değerlendirildiğinde; davacı, davalı adına üretilecek ürün, koli ve ambalajlara ilişkin üretim aşamasından ürünün davalıya teslimi aşamasına kadar sözleşmeye kanunlarda öngörülen özelliklere ve niteliklere uygun imal etmek, kanun ve yönetmelik uyarınca ürün etiketleri üzerinde yer alması gereken her türlü bilginin etiket üzerinde bulunması sorumluluğunu kabul ettiği görülmüştür. Davacı üreticinin sözleşmenin 6.2.maddesi uyarınca bir aylık üretim dışında bir ürün, ambalaj v.b. stoğu bulundurmayacağı ambalaj ve paketlemedeki sözleşmeye aykırı her türlü stok fazlasına üreticinin sorumlu olacağı sözleşmenin 5.12. Maddesi gereğince “ürünün… gerek imalat gerekse satış yönünden kanuni gereklere uygun bulunmaması….” üzerine davalı iş sahibine sözleşmeyi tek taraflı fesih hakkının tanındığı, sözleşmenin sona erdirilmesi başlıklı 9.maddesinin 9.5 bendi uyarınca “sözleşme her ne sebeple olursa olsun sona ermesi halinde üretici, mevcut ürün stokları, etiketler, ambalajlar ve benzerlerini sözleşmedeki şartlarda davalıya bedeli mukabilinde teslim edeceğinin …” kabul edildiği görülmüştür.
Taraflar arasındaki akdi ilişki eser sözleşmesi olup, yüklenici işi sözleşmeye uygun yapıp teslim ettiğini, iş sahibi ise iş bedelini ödediğini ispat etmek zorundadır. Davacı elinde bulunan ürün ve stokların sözleşmeye uygun hazırlandığı, teslime hazır olduğu, davalı iş sahibi ise ürünler üzerinde bulunması yönetmelik gereği zorunlu bilgilerin bulunmadığı iddiasında bulunmuştur.
Yukarıda belirtilen ilke gereği davacı sözleşmeye uygun imalatın yapıldığını, davalının ise sözleşmeye aykırı olarak teslim almaktan imtina ettiğini ispatlaması gereklidir. Ancak yapılan yargılama aşamasında davacı bu iddiasını yasal delillerle kanıtlayamamış ve yine dava konusu yapılan 29.09.2007 tarihli faturaya da yasal süresinde itiraz etmediği anlaşılmakla davanın reddine dair verilen mahal mahkemesi kararı usul ve yasaya, dosya kapsamına uygun bulunmuş, davacı vekilinin istinaf talebinin reddi gerektiği kanaatiyle aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davacı vekilinin istinaf talebinin REDDİNE,
Alınması gereken 35,90-TL istinaf karar harcından peşin alınan 31,40-TL’nin mahsubu ile bakiye 4,50-TL istinaf karar harcının davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
İstinaf incelemesi sırasında duruşma açıldığından karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 2.180,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı tarafa verilmesine,
Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın hüküm kesinleştiğinde ve istek halinde yatıran tarafa iadesine,
Dair davacı vekilinin yüzüne karşı davalı vekilinin yokluğunda kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 27/09/2018