Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2017/1178 E. 2018/1520 K. 20.11.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2017/1178
KARAR NO : 2018/1520
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/03/2017
NUMARASI : 2014/333 Esas, 2017/205 Karar,
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ : 20/11/2018
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :
Davacı vekili, taraflar arasında Atatürk Havalimanı bagaj taşıma sisteminin modifikasyonunun yapımı hususunda 06/04/2011 tarihli sözleşme imzalandığını, sonrasında proje değişikliği yapıldığını, tarafların 270.000 Euro ödeme konusunda anlaşarak 06/09/2011 tarihli ek sözleşme imzaladığını, işin devamı sırasında davalının sözleşmeyi haksız olarak feshettiğini, 13/09/2011 tarihli 27.000 Euro bedelli teminat mektubunu paraya çevirdiğini, bakiye iş bedelinin ödenmediğini ileri sürerek, 13/09/2011 tarihli 27.000 Euro bedelli teminat mektubunun, 67.182,96 Euro bakiye iş bedelinin, hurdaya dönmüş malzemelerin bedeli olan 30.000 TL’nin ve kâr kaybı olarak 24.819 Euro’nun tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının yükümlülük ve edimlerini zamanında yerine getirmediğini, uyarılara rağmen işin geciktiğini, sürelere uymadığını, işin eksik ve ayıplı yapıldığını, bu konuda tespit yaptırıldığını savunarak davanın reddine, aksi halde davacıya avans olarak ödenen 81.755 Euro’nun, davacının ifasını hiç ve gereği gibi yapmamasından dolayı üçüncü kişi şirkete ödenen 25.000,00 TL’nin ve sözleşmeler gereği günlük 2.000 Euro’dan toplam 6.000 Euro tutarındaki gecikme cezasının hükmedilecek tutardan mahsubuna karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davalı tarafça sözleşmenin tek taraflı olarak feshedildiği, bir kısım işlerin planlandığı süreler içerisinde tamamlanmadığı, davalının, davacının sözleşmeye aykırı davranması halinde sözleşmeyi formalitesiz olarak feshetme hakkına sahip olduğu, davacının ek sözleşmeyle kararlaştırılan “Müşteri Onayı İçin Genel Etütler” ve “7/8 hatların yükseltilmesi” aşamalarına ilişkin işleri süresinde yetiştiremediği dosya kapsamı ile sabit olduğundan, davalının sözleşmeyi fesihte haklı olduğu, teminat mektubunun avans teminat mektubu olup, aynı zamanda davacının taahhüdünü yerine getirmemesinin teminatı olarak verildiği, davalının sözleşmeyi haklı olarak feshetmesi nedeniyle davacı vekilinin teminat mektubu bedelinin davalıdan tahsiline ilişkin istemi ile diğer tüm taleplerinin yerinde görülmediği gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkemece verilen karara karşı, davacı vekilince istinaf talebinde bulunulmuştur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.04.2016 tarih ve 2014/11-638 esas, 2016/501 karar sayılı kararında “… 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 297/1-c. maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır.
6100 sayılı HMK’nın “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297/1. Maddesinin (c) bendinde; ‘Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri” ile aynı maddenin 2. fıkrasında “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.’ düzenlemesi yer almaktadır.
Buna göre bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir.
Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuki sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 22. Baskı, Ankara 2011, s. 472).
Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan ‘Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.’ şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nun 297. (Mülga HUMK’nun 388.) maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.” denilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararındaki bu genel açıklamalar ve ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafça 13/09/2011 tarihli 27.000 Euro bedelli teminat mektubunun, 67.182,96 Euro bakiye iş bedelinin, hurdaya dönmüş malzemelerin bedeli olan 30.000 TL’nin ve kâr kaybı olarak 24.819 Euro’nun tahsiline karar verilmesi talep edilmiş, yerel mahkemenin gerekçeli kararında ise sadece feshin haklı olup olmadığı ve teminat mektubu bedelinin tahsili konularında gerekçe ve değerlendirmeye yer verilmiş, oysa davacının bakiye iş bedeli, malzeme bedeli ve kâr kaybı alacağına ilişkin taleplerinin neden reddedildiği konusunda hiç bir değerlendirme yapılmamıştır. Bu durumda davacının bakiye iş bedeli, malzeme bedeli ve kâr kaybı alacağına ilişkin taleplerinin reddedilmesi yönünden anılan Hukuk Genel Kurulu kararında ve HMK’nın 297. Maddesinde belirtilen anlamda kararda bir gerekçe bulunmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece davadaki bir kısım talepler yönünden değerlendirme ve gerekçe içermeyecek şekilde hüküm kurulması yerinde olmamıştır.
Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin diğer istinaf sebepleri incelenmeksizin, istinaf talebinin usul yönünden kabulü ile, usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak, yukarıda açıklanan ve davadaki tüm talepleri kapsayacak şekilde gerekçeli karar verilmek üzere dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Davacı vekinin istinaf başvurusunun şimdilik esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin usul yönünden KABULÜNE,
2-İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/03/2017 tarih ve 2014/333 Esas, 2017/205 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın Dairemiz kararında belirtildiği şekilde yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine,
5-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından davacı yararına vekâlet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 20/11/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.