Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2023/883 E. 2023/1519 K. 28.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/883
KARAR NO: 2023/1519
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 22.03.2023
NUMARASI: 2022/761 Esas – 2023/210 Karar
DAVA: Menfi Tespit
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın görevsizlik nedeniyle usulden reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, davalı firma tarafından İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile 34.152,59 TL cari hesap alacak talebinde bulunulduğunu, bu alacak talebinde müvekkili firmanın borçlu olmadığını, müvekkilinin, davalı ile borçlandırmayı gerektirir bir ticari ilişkiye girmediğini, davalı tarafça ticari kayıt ve defterleri ile müvekkilinin borçlu olmadığını ispat edebileceğini, dava konusu yapılan cari hesap gereği alacağın, davalının tutması gereken zorunlu defterlerinde borç olarak kayıtlı olmadığını, bu kayıtlara göre müvekkinin de davalı tarafa borçlu olmadığını, müvekkilinin mersis adresi ve icra takibinin yapıldığı yer itibarı ile mahkememizin yetkili olduğunu, Yargıtay ve İstinaf kararları gereği menfii tespit davalarının arabuluculuğa tabi olmadığını, takip devam ettiği süre boyunca müvekkilinin dava açmakta hak sahibi olduğunu belirterek, müvekkili adına borç takibi açılan İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasından borçlu olmadığının tespit edilmesi gerektiğini, davalı tarafın yan lehtar olarak usulüne uygun düzenlenmesi gereken ticari defter ve kayıtlarında müvekkilinin borcunun olup olmadığını bilmekle yükümlü olmasından dolayı davalının %20 icra inkar tazminatına mahkum edilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, savunmasında özetle; ticari uyuşmazlıklarda zorunlu arabuluculuğun dava şartı olduğunu, davacı tarafın dava şartını yerine getirmediğini, bu nedenle davanın usulden reddinin gerekeceğini, dava dilekçesinin ekinde tüm delillerin sunulmadığını ve tanıkların bildirilmediğini, basit usule tabi olan bu davada bundan sonra delil ve tanık bildirilmesine muvafakatlarının olmadığını, davacı vekilinin dava dilekçesinde, taraf vekillerinin tebliğe elverişli adreslerini belirtmediklerini, davacı firma ile müvekkili şirket arasında ticari bir ilişki olmadığı hakkındaki beyanların gerçek dışı olduğunu, müvekkili şirket ile davacı firma arasında 3 defa hurma alışverişi yapılmış olduğunu ve tüm ürünlerin eksiksiz şekilde irsaliye ile davacı firmaya teslim edildiğini, işbu ticari alım-satıma ilişkin faturalar düzenlendiğini ve düzenlenen faturalara karşı davacı firma tarafından herhangi bir şekilde itirazda bulunulmadığını, davacı firmaya karşı ticari alım-satım faaliyetinden kaynaklanan alacakları bulunduğunun delili olan düzenlenmiş fatura ve irsaliye belgelerini mahkememize sunduklarını, menfi tespit talebine konu alacağın varlığı usulüne uygun tutulan ticari defterlerinde açıkça görüleceğini, ekte sunulan whatsapp yazışmalarında davacının babası dava dışı …’ın borcunu ikrar ettiğini belirterek, davacının davasının reddini, davacının menfi tespit talebine %20’den aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatının davacıdan alınarak davalı müvekkiline verilmesini, huzurdaki davanın kötüniyetle olarak açılması sebebiyle müvekkilinin uğrayacağı herhangi bir zararda dava açma hakkının ve özellikle itirazın iptali davası açma hakkımızın saklı kaldığını belirterek, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davacıya yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Dava konusu uyuşmazlığın, cari hesaptan kaynaklı alacağın tahsili amacıyla yapılan icra takibi nedeniyle davacının davalıya borçlu olup olmadığına ilişkin olduğu, TTK 4. maddede belirtilen, mutlak ticari davalardan olmadığı gibi, aynı maddede dayanağını bulan nispi ticari dava niteliğinde de bulunmadığı görülmektedir. HMK 114. Maddesinde; mahkemenin görevli olması hususunun dava şartı olarak belirtildiği, HMK 115. maddesinde de, dava şartlarının, yargılamanın her aşamasında mahkemece resen gözetileceği açıklanmakla yargılamanın her aşamasında görevsizlik kararı verilebilir. HMK 2. madde ve TTK. 4. ve 5. maddesi gereğince davaya bakma görevi Mahkememize ait olmayıp davacı tarafça açılan davanın İstanbul Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerektiği…” gerekçesiyle, davanın görevsizlik nedeniyle usulden reddine, HMK’nın 20. maddesindeki usul çerçevesinde talep hâlinde dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Dosyadan yanlış olarak görevsizlik kararı verildiğini, davanın niteliği itibari ile görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğu kanaatinde olduklarını, açılan davada tarafların ticari işlemine ilişkin olup görevli mahkemenin ticaret mahkemesi olduğunu, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve dosyanın veren asliye ticaret mahkemesine gönderilmesine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE: Dava, İİK’nın 72 maddesi uyarınca, icra takibinden sonra açılmış bir menfi tespit davasıdır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda mahkemenin görevsizliği nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davalı, davalıya sattığı ürünlere nedeniyle alacaklı olduğunu ileri sürerek icra takibi başlatmış, davacı ise davalıya borçlu olmadığının tespiti için eldeki menfi tespit davasını açmıştır. Mahkemece davacının tacir değil esnaf olduğu, bu nedenle Asliye Hukuk Mahkemelerinin davaya bakmakla görevli olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.Somut olayda ilk derece mahkemesinin görevsizlik kararının, davacının tacir değil esnaf olduğu gerekçesine dayandığı nazar alındığında, görev konusundaki uyuşmazlığın çözümü için öncelikle başta TTK olmak üzere, 21.07.2007 tarihli, 26589 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayicinin Ayrımına İlişkin Karar” ve VUK’un ilgili maddeleri uyarınca davacının tacir mi yoksa esnaf mı olduğunun belirlenmesi gerekir.TTK’nın 11. maddesinin ikinci fıkrası “(2) Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Cumhurbaşkanı kararıyla belirlenir.” hükmünü amirdir. İlgili fıkrada her ne kadar ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınırın Cumhurbaşkanı kararıyla belirleneceği ifade edilmişse de söz konusu fıkranın 2/7/2018 tarihli değişiklikten önceki halinde sınırın Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterileceği ifade edilmekteydi. Nitekim 21 Temmuz 2007 tarihli, 26589 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı ile söz konusu ayrımın ne şekilde yapılacağı açıklığa kavuşturulduğundan ve sonrasında Cumhurbaşkanlığı kararıyla bu hususta yeni bir düzenleme yapılmadığından, halen geçerliliğini koruyan Bakanlar Kurulu kararı doğrultusunda değerlendirme yapılmalıdır.Anılan Bakanlar Kurulu kararı uyarınca, esnaf ve tacir ayrımı, esnaf faaliyetinin türüne göre 213 sayılı VUK’nun 177. maddesindeki parasal sınırlar esas alınarak belirlenir. Anılan Bakanlar Kurulu kararı uyarınca, sadece ikinci sınıf tacirlerin esnaf olarak kabulü söz konusudur. Yani birinci sınıf tacirler hiç bir koşulda esnaf olarak kabul edilemez.213 sayılı Vergi Usul Kanununun 176. maddesine göre tüccarlar, birinci sınıf ve ikinci sınıf olmak üzere ikiye ayrılır. Birinci sınıf tüccarlar, bilanço esasına göre defter tutanlardır. İkinci sınıf tüccarlar ise işletme hesabına göre defter tutanlardır. VUK’nun 177. maddesinde ise kimlerin birinci sınıf tüccar olduğu açıklanmış olup birinci aşamada gelir esasına göre bir ayrım yapılmış, maddenin son fıkrasında ise tacirin gelirine hiç bakılmaksızın, ihtiyari olarak bilanço esasına göre defter tutmayı tercih eden tacirlerin de birinci sınıf tacir oldukları kabul edilmiştir. Bu yasal düzenlemelere göre, kanun gereği birinci sınıf tacir sayılan bir tacirin esnaf olarak kabulü mümkün değildir. Salt ticari işletmenin ticaret siciline kayıtlı olmaması, esnaf odasına kayıtlı olması, bu işletme sahibinin tacir sayılmasını engellemez.Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; yargılama aşamasında Vergi Dairesi Müdürlüğünün 15.03.2023 tarihli cevabi yazısı ile davacının işletme hesabına göre defter tuttuğu, 2022 yılında VUK 177 maddesindeki limitleri aşmadığından işletme esasına göre defter tuttuğu, 2022 yılında esnaf olduğu anlaşılmaktadır. İstanbul Ticaret Sicili Müdürlüğü cevabi yazısında da davacının ticaret sicil kaydının bulunmadığı belirtilmiştir. Bu nedenle, davacının esnaf boyutunu aşan ticari işletme işleten kimse olmadığı anlaşılmakla, davanın nispi ticari dava olduğunu kabulü mümkün değildir. Buna göre ilk derece mahkemesi kararı isabetli olup aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 89,95 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, 5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 28.09.2023 tarihinde, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.