Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2023/406 E. 2023/788 K. 03.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/406
KARAR NO: 2023/788
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/11/2022
NUMARASI: 2022/454 Esas – 2022/847 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Rücuen Tazminat)
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddine dair verilen karara karşı, davacılar vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacılar vekili, dava dilekçesinde özetle; … Tic. A.Ş.’ne ait fabrika … numaralı Makina kırılması sigorta poliçesi ile müvekkil … Sigorta tarafından %35, … Sigorta tarafından %20 oranında olmak üzere müşterek sigortacı olarak sigortalandığını, dava konusu zarara sebebiyet veren hadise sigortalı fabrikanın … ünitesinde meydana geldiğini, ünite 18/02/2020 tarihinde rutin senelik revizyon bakımı için duruşa alınmış ve planlanan bakım kapsamında Solid Roller’lerin aşınan yüzeyinde çatlaklar tespit edildiğini bu sebeple yaptırılmış olan manyetik ve ultrasonik testlerin dava dosyasına sunulduğu, söz konusu raporlarda MT-001 olarak adlandırılan hareketli Solid Roller yüzeyinde çok sayıda çatlak olmakla beraber özellikle derinliği 250 mm kadar uzanan çatlaklar görüldüğünü, 2019 Şubat – 2020 Mart arasında 5008 saat çalışmış olan ünitede role üzerinde deirnliği 250 mm kadar uzanan çatlakların olması kabul edilemez nitelikte olup durum davalı firmaya bildirilmiş ancak olumlu dönüş alınmadığını, ne malzeme boyutu ile ilgili bir olumsuzluk ne de çalışan sistemde bir eksiklik olmamasına rağmen planlı bakım için gerçekleştirilen duruşta fark edilen çatlağın imalat kusuru sebebiyle meydana gelmiş olduğu tespit edilmiş olup söz konusu hasardan imalatçı olan davalı firmanın sorumlu olduğunu, fatura ve yapılan tespitlere uyularak belirlenmiş olan toplam 159.587,87-USD sigortalı zararının %35 payına isabet eden 55.855,76-USD’si müvekkil tarafından %20 payına isabet eden 31.917,57-USD si ise … Sigorta tarafından tazmin edilmiş olup, TTK ve poliçe hükümleri ile ibraname içeriği gereğince halefiyet ve temlik esasına göre sigortalısının haklarını devralmış olan müvekkil şirketlerin TTK’nun ilgili hükümleri gereğince davalıya rücu hakkı doğduğunu, açıklanan işbu sebeplerle müvekkil şirket için 55.855,76USD rücuen tazminat alacağının sigortalıya ödeme yapılan 30/11/2020, … Sigorta A.Ş. İçin ise 31.917,57-USD rücuen tazminat alacağının ise sigortalıya ödeme yapılan 27/11/2020 tarihinden itibaren işleyecek bankaların bir yıl vadeli döviz hesabına uyguladıkları en yüksek döviz faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava ettikleri anlaşıldı. Davalı vekili, savunmasında özetle; öncelikle usule ilişkin itirazlarını tekrarla müvekkil şirketin adresinin Köln şehrinde olduğu, Türkiye de ki şubeye yapılan tebligatın geçersiz olduğu, ayrıca işbu davada Türk Mahkemelerinin yetkili olmadığını, zorunlu arabuluculuk sürecinin yapılmadığını, genel yetki kuralı bakımından müvekkil şirketin adresi dikkate alınarak Almanya Köln mahkemelerinin yetkili olması gerektiğini, HMK 10.maddedeki yetki kuralı bakımından ise sözleşmenin ifa yeri mahkemelerinin yetkili olması gerektiğini, satış sözleşmesi ICC’nin 560 sayılı Incoterms 2000 kuralları uyarınca EX Works Almanya teslim yeri olarak yapıldığını, bu kamından da alman mahkemelerinin yetkili olduğunu, dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığını MÖHUK’un 8.maddesi uyarınca alman hukukuna göre değerlendirilmesi gerektiğini, esasa ilişkin olarak ise dava konusu olay yabancılık unsuru ihtiva etmekte olduğunu, MÖHUK’un 2.maddesi uyarınca mahkemenin uygulanacak hukuku kanunlar ihtilafı kurallarına göre re’sen takdir etmesi ve davaya ilgili hukuku uygulaması gerektiğini, MÖHUK’un 24/1 maddesi uyarınca işbu davada tarafların açıkça seçtikleri hukuk olan CISG hariç Federal Alman Cumhuriyeti hukukunun uygulanması gerektiği, öncelikle merdanelerde imalattan kaynaklı bir kusur olduğunu kabul etmediklerini bildirmekle merdaneler teslim edilmeden önce test edildiğini ve sigortalıya kusursuz biçimde teslim edildiğini, sigortalı tarafından herhangi bir ayıp ihbarında da bulunulmadığını, merdanede bir hasar meydana geldiyse bunun garanti şartları kapsamına girip girmediği de taraflarınca bilinmediğini, ayrıca tüm bu hususların müvekkil ile sigortalı arasındaki anlaşma uyarınca CISG hariç federal Alman Cumhuriyeti hukuku uyarınca değerlendirilmesi gerektiği, üretim kaybı ve diğer zararlardan müvekkilin sorumlu olmadığını, açıklanan işbu sebeplerle husumet yokluğundan ve Türk Mahkemelerinin milletlerarası yetkisi olmamasından ötürü reddine aksi halde ise davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmişlerdir. Davacı vekilinden soruldu: Tüm dilekçelerimiz kapsamını aynen yineliyoruz dedi. Davalı vekilinden soruldu: Tüm dilekçelerimiz kapsamını aynen yineliyoruz, müvekkil firmanın şubesinin vekaleti tarafımda mevcuttur, ancak bu vekaletnamede arabuluculuk yetkim bulunmamaktadır, arabuluculuk görüşmeleri sırasında vekaletname temin edemedik, ancak bu durum arabulucuya söylenmiştir, öncelikle bu hususun irdelenmesini talep ediyoruz dedi. Davanın; dava dışı sigortalının davalıdan satın almış olduğu merdanede meydana gelen hasarın davacı sigortacı tarafından dava dışı sigortalıya ödenmesi nedeniyle rücuen tazminat talebinden ibaret olduğu anlaşıldı.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “Yukarıda değinilen hukuksal durum ve somut olayın birlikte değerlendirilmesi sonucunda; dava konusu satış sözleşmesinin davalı şirketin Köln/Almanya’da bulunan merkezi ile dava dışı sigortalayan arasında yapıldığı, davada husumetin davalı tedarikçinin merkezine yöneltildiği, ancak dava dilekçesinin davalı şirketin İstanbul Şubesine tebliğ edildiği, bu haliyle tebligatın usulsüz olduğu, Tebligat Kanununun 32. Maddesi gereğince muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi olarak kabul edildiğinde davalı yanın uluslararası yetki itirazının süresinde ileri sürüldüğü, taraflar arasında imzalanan satım sözleşmesi ve eki niteliğindeki genel şartların geçerli ve taraflar açısından balayıcı olduğu, iş merkezinin Almanya’nın Köln şehrinde olması ve sözleşmenin açık hükmü karşısında davacının davasını Türk mahkemeleri nezdinde açmasının mümkün olmadığı, Türk Mahkemelerinin yargı yetkisinin bulunmadığı anlaşılmaklaktadır. Davanın dava dışı sigortalı adına rücuen davacı şirket tarafından açıldığı, davalı ile sigortalı şirket arasındaki yetki anlaşmasının HMK m.17 ve Möhuk m.47 hükmüne göre geçerli olduğu ve yetki sözleşmesinin taraflardan başka tarafların cüzi ve külli haleflerini de bağladığı, bu nedenle sözleşmenin tarafi olan sigortalının adına rücuan açılan bu davada yetki sözleşmesinin davacı sigorta şirketini de bağladığı anlaşılmakla, davalı tarafın yetki itirazının kabulü ile HMK. m.114/1-a ve m.115 gereğince yetki yönünden davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır….” gerekçesiyle, davanın dava şartı yokluğu nedeniyle HMK 115 Maddesi uyarınca reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacılar vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacılar vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davalıya karşı açılan davada tebligatın şube adresine yapılmasının yasaya uygun olduğunu, yetki itirazının kabulünün hukuka aykırı olduğunu, öncelikle yasal süresi içerisinde sunulmadığı sabit olan cevap dilekçesi kapsamında yer alan itirazların dikkate alınmasının mümkün olmadığını, mahkemenin, 08.07.2021 tarihli ön incelemeye hazırlık tutanağı’nda; davaya yasal süresi içerisinde cevap verilmediğini, dilekçeler teatisinin tamamlandığını tespit ettiğini, bu aşamadan sonra sunulmuş olan söz konusu dilekçenin cevap dilekçesi olarak kabulü mümkün değil iken itirazları dikkate alınmaksızın davalı tarafın yetki itirazının incelenerek kabulüne karar verilmiş olmasının hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, Taraflar arasında geçerli kabul edilebilecek bir yetki anlaşması bulunmadığını, davalı yanın iddia ettiğ üzere teklif formunda atıfta bulunulan Genel İşlem Koşullarının yetki şartı düzenlemesi olarak kabul edilemeyeceğini, atıf yapılmış olan metnin sigortalı firmaya gönderilmemiş olması sebebiyle geçerli bir yetki sözleşmesinin varlığından bahsedilemeyeceğini, yine söz konusu şartın, Genel İşlem Şartı olarak kabulü gerektiğini, ayrıca yetki şartının açık ve belirli olması zorunlu olduğunu, “Tedarikçinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi” şeklindeki şartın açık ve belirli olarak nitelendirilmesi ve neticede geçerli kabul edilmesinin mümkün olmadığını, sigortalı firmanın tedarikçinin merkezinin bulunduğu yeri bilmek gibi bir zorunluluğu da bulunmadığını, davalının tüm müşterileri için kullandığı açık olan Genel İşlem Şartları özel olarak müvekkili şirket sigortalısı için düzenlenmiş şartları ihtiva etmediğini, matbu olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, makine kırılması sigortası poliçesi kapsamında ödenen tazminatın davalı satıcıdan rücuen tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davalının uluslar arası yetki itirazı nedeniyle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacılar vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Türk Mahkemelerinin yargı hakkının bulunması HMK’nın 114/1.a maddesinde dava şartı olarak düzenlenmiştir. İlk derece mahkemesince taraflar arasındaki yetki sözleşmesi kapsamında Köln Mahkemelerinin yetkili olduğu belirlenerek, dava şartının bulunmadığı belirlenmiştir. Mahkemece davalı Alman şirketinin Türkiye’deki şubesine tebligat yapılmış olup, davalı yan tebligatın usulsüz olduğunu savunmuş, davacılar ise dava konusu uyuşmazlığın delil listesinin ek-10 kısmında gösterilen belgelerle, şube işleminden kaynaklandığını ileri sürmüşlerdir. Tebligat yönetmeliğinin 20/3.maddesinde, ” Gerçek ve tüzel kişilere ait ticari işletmelerin işlemlerinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda, ticari işletmenin o işlemde yetkili ticari temsilcisine yapılan tebliğ geçerlidir.” düzenlemesi karşısında, somut olayda dava konusu satış işleminin şube işlemi olmadığı, sözleşme ilişkisinin şube aracılığıyla değil, doğrudan yabancı şirket merkeziyle yapılmış olduğu anlaşıldığından, şubeye yapılan tebligatın geçersiz olduğu kabulü ile davalının süresinde yaptığı yetki itirazının değerlendirilmesi isabetli olup davacılar vekilinin aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davalı yanca, davacıların ileri sürdüğü yetki şartının geçersizliği iddia edilmiş, ilk derece mahkemesince, taraflar arasında imzalanan satım sözleşmesi ve eki niteliğindeki genel şartların geçerli ve taraflar açısından balayıcı olduğu, iş merkezinin Almanya’nın Köln şehrinde olması ve sözleşmenin açık hükmü karşısında davacının davasını Türk mahkemeleri nezdinde açmasının mümkün olmadığı, Türk mahkemelerinin yargı yetkisinin bulunmadığı, davalı ile dava dışı sigortalı şirket arasındaki yetki anlaşmasının HMK’nın 17 ve MÖHUK’un 47. maddelerine göre geçerli olduğu ve yetki sözleşmesinin taraflardan başka tarafların cüzi ve külli haleflerini de bağladığı, bu nedenle sözleşmenin tarafi olan sigortalı bakımından rücuan açılan bu davada yetki sözleşmesinin davacı sigorta şirketini de bağladığı, davalı tarafın yetki itirazının kabulü ile HMK’nın 114/1-a ve m.115 maddeleri gereğince mahkemenin uluslararası yetkisizliği nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiştir. Yetki sözleşmesi HMK’nın 17. maddesinde düzenlenmiş olup anılan hüküm uyarınca, tacir olan taraflar yetki sözleşmesi yapabilirler. Yetki sözleşmesinin geçerlilik şartları ise aynı Kanun’un 18. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hüküm uyarınca, yetki sözleşmesinin geçerliliği için öncelikle uyuşmazlık konusunun tarafların serbestçe tasarruf edebilecekleri nitelikte olması ve kesin yetki kuralının bulunmaması gerekir. Somut olayda davanın konusu para alacağı olup tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği niteliktedir; ayrıca bu tür davalara ilişkin kanunlarımızda kesin yetki kuralı bulunmamaktadır. Yetki sözleşmesinin diğer geçerli koşulu ise yazılı şekilde yapılmış olması ve uyuşmazlık konusu ile yetkili kılınan mahkeme veya mahkemelerin göstermiş olması gerekir. Öncelikle yazılı şekil şartının somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesi gerekir. HMK’nın 18. maddesinde yazılı şekilde bahsedilmiş ise de yazılı şeklin unsurları konusunda bir açıklamaya yer verilmemiştir. Bu nedenle sözleşmelerin geçerlilik koşulu olan yazılı şeklin unsurları bakımından genel hüküm olan TBK’nın 14. maddesine başvurmak gerekir. Anılan madde uyarınca, yazılı şeklin zorunlu unsurlarından birisi tarafların imzası olmakla birlikte maddenin 2. fıkrasında, kanunda aksi öngörülmedikçe imzalı bir mektup, asılları borç altına girenlerce imzalanmış telgraf, teyit edilmiş olmaları kaydıyla faks veya buna benzer iletişim araçları ya da güvenli elektronik imza ile gönderilip saklanabilen metinlerin de yazılı şekil şartını sağlayacağı belirtilmiştir. Buna göre teyit edilmiş olmaları kaydıyla faks veya buna benzer iletişim araçları ile teati edilen metinlerin yazılı şekil şartını sağladığı kabul edilmelidir. Elektronik posta yolu ile gönderilen metinlerin faks veya buna benzer iletişim araçları ile gönderilen belgeler kapsamında olduğu açıktır. Yani tarafların kabulünde olmak kaydıyla, e posta yoluyla gönderilip saklanan metinler, ıslak imza koşulu aranmaksızın yazılı sözleşme kabul edilir. Somut olayda davalı tarafından davacının sigortalısına “Yurt dışı işlemlere yönelik makine, ekipman ve orijinal parça tedarikine ilişkin şartlar ve koşullar” başlıklı sözleşme örneğinin e posta yoluyla gönderildiği, akdî ilişkinin bu belge üzerinden kurulduğu, akabinde sipariş teyidinin yapıldığına dair 21.03.2018 tarihli sipariş teyidinin gönderildiği anlaşılmaktadır. Esasen davalı vekili cevap dilekçesinde akdî ilişkinin bu belge kapsamında kurulduğunu belirtmiş, davacılar vekili 25.08.2021 tarihli cevaba cevap dilekçesinde buna karşı bir itirazda bulunmayıp sadece teklif formunda atıfta bulunulan genel işlem koşullarının TBK’nın 20-25 maddeleri uyarınca denetime tabi olduğunu, bu şekilde düzenlenen yetki şartının geçersiz olduğunu savunmuştur. Dolayısıyla akdî ilişkinin bu e-posta ile kurulduğu kabul edilmelidir. Buna göre TBK’nın 14/2. maddesi uyarınca yazılı şekil şartının sağlandığı sonucuna ulaşılmaktadır. Davacılar vekili e posta yoluyla gönderilen sözleşmede atıf yapılan genel işlem koşullarının geçersiz olduğunu ileri sürmüştür. TBK’nın 20. maddesi uyarınca, genel işlem koşulu içeren sözleşme yapılması mümkündür. Maddenin 1. fıkrasının son cümlesinde, sözleşmede atıf yapılan eklerin de genel işlem koşulu olarak sözleşmeye dâhil olduğu belirtilmiştir. Genel işlem koşulu içeren sözleşmenin geçersiz olması için TBK’nın 25. maddesi uyarınca, karşı tarafa dürüstlük kurallarına aykırı olarak zarar verici veya karşı tarafın durumunu ağırlaştırıcı nitelikte olması halinde söz konusudur. Yani sözleşmenin salt genel işlem koşulu şeklinde düzenlenmesi sözleşmeyi geçersiz kılmaz; geçersizlikten söz edebilmek için genel işlem koşullarının dürüstlük kuralına aykırı haksız şart niteliğinde olması veya TBK’nın 21/2. maddesi uyarınca sözleşmenin niteliğine ve işin özelliğine yabancı hüküm niteliğinde olması gerekir. Tacir olan tarafların genel işlem koşulu içeren sözleşme düzenlemeleri olağan olduğu gibi sözleşmede yetki şartı konulması, sözleşmenin niteliğine aykırı veya dürüstlük kuralına aykırı haksız şart olarak kabul edilemez. Bu nedenle davacılar vekilinin aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Diğer taraftan somut olayda uyuşmazlık konusu sözleşme ilişkisi bellidir. Bu anlamda belirlilik koşulu sağlanmıştır. Mahkemenin belirli olup olmadığı yönünden yapılan incelemede, taraflar arasında teati edilen sözleşme metninde yetkili mahkemenin tedarikçinin (davalının) yerleşim yeri mahkemesi olduğu belirtilmiştir. Davalının yerleşim yerinin Almanya/Köln olduğu, satım ilişkisinin taraflarının bilgisi dâhilindedir. Nitekim davacının sigortalısı olan … tarafından davalıya çekilen ihtarnamede davalının yerleşim yerinin Köln (Cologne) Almanya olarak gösterildiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar sözleşme metninde açıkça Köln Mahkemeleri belirtilmemişse de davalının yerleşim yeri tarafların bilgisinde olup bu belirli yer mahkemesine atıf yapıldığı anlaşılmakla, sözleşmede mahkemenin belirli olması koşulunun da sağlandığı anlaşılmaktadır. Dava dışı sigortalı bakımından bağlayıcı olan yetki sözleşmesi, halefiyet ilkesi gereğince onun sigortacısını da bağlar. Bu nedenlerle davacılar vekilinin, dava dışı sigortalı ile davalı arasında geçerli bir yetki sözleşmesi bulunmadığına dair aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davacılar vekilinin yetki sözleşmesinin geçerliliğine dair istinaf nedenleri yerinde olmamakla birlikte, bir an için aksi düşünülseydi bile; davacıların sigortalısı olan alıcı ile davalı satıcı arasındaki sözleşmenin Ex Works teslim şekli ile kurulduğu, teslim yerinin davalı Alman üreticinin iş yeri olduğu anlaşılmaktadır. Bu husus 21.03.2018 tarihli sipariş teyidinde “Ticari Koşullar EXW Alman Üretici, Incoterms 2010’a göre ICC yayın no 715” şeklinde ifade edilmiştir. Incoterms kurallarına göre Ex Works teslim şeklinde satılan malın alıcıya teslimi, tarafların kararlaştırdıkları satıcının işyerinde teslimle gerçekleşir. Yani taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinde ifa yeri davalının yerleşim yeridir. MÖHUK’un 40. maddesi uyarınca Türk mahkemelerinin uluslararası yetkisini iç hukuk kuralları belirler. HMK’nın 6. maddesindeki genel yetki kuralı uyarınca genel yetkili mahkeme davalının yerleşim yeri mahkemesidir. HMK’nın 10. maddesi uyarınca sözleşmenin ifa yeri mahkemesi de yetkilidir. Her iki yetki kuralına göre de yetkili mahkeme davalının yerleşim yeri olan Almanya/ Köln Mahkemeleridir. Davalı vekili yetki itirazında bu hususu da belirtmiştir. Yani bir an için yetki sözleşmesinin geçersiz olduğu kabul edilseydi bile genel hükümlere göre yetki itirazının kabulü gerekecekti. Bu nedenle de davacılar vekilinin yetkiye yönelik istinaf nedenleri yerinde değildir. Tüm bu açıklamalara göre HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, ilk derece mahkemesinin istinaf konu kararının usul ve yasaya uygun olduğu sonucuna varıldığından, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacılar vekili tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harçlarının Hazineye gelir kaydına,3-Davacılar tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair;HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 03.05.2023 tarihinde, oy birliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.