Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2023/40 E. 2023/84 K. 26.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/40
KARAR NO: 2023/84
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 12. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 02.11.2022 tarihli Ara Karar
NUMARASI: 2022/160 E.
DAVANIN KONUSU: Ticari Şirket (Şirket Ortaklık Payı Alacağının Tahsili Kaynaklı)
Taraflar arasında görülen ticari şirket ortaklıktan çıkma davasındaki denetim kayyımı atanması talebinin ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, kararda yazılı nedenlerle verilen denetim kayyımı atanması talebinin kabulü kararına karşı, davalılar tarafından yapılan itirazın reddine ilişkin verilen ara karara karşı, davalılar tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ İhtiyati tedbir talep eden davacı vekili, dava dilekçesinde özetle;müvekkilinin ortağı olduğu davalı şirketlerin hakim pay sahibi ve yöneticisinin … olduğunu, diğer azınlık pay sahiplerinin de bu kişinin akrabaları olduklarını, şirket ortakları arasındaki fikir ayrılığı üzerine her iki şirketin 03.01.2020 tarihinde yapılan genel kurullarında müvekkilinin müdürlük görevinin sona erdirilerek şirketi temsil ve ilzam yetkilerinin sonlandırıldığını, bu şekilde müvekkilinin şirketlerle olan irtibatının kesilerek ortaklık içindeki husumetin derinleştirildiğini, müvekkilince keşide edilen ihtarla mali kayıtlarda usulsüzlük yapıldığının bildirildiğini, ortaklıktan ayrılmaya ilişkin sulh görüşmelerinden sonuç alınamadığını, sulh aşamasında hakim ortak tarafından müvekkilinin darp edildiğini, ortaklıktan ayrılma konusunda mutabakat bulunmasına rağmen ayrılma akçesi konusunda anlaşma sağlanamadığını, şirketlerin büyük miktarda ciroları bulunduğu gibi önemli miktarda menkul ve gayrimenkul mallarının da bulunduğunu, şirketin gerçek mali durumu ile borç ve alacakların bu kapsamda da ayrılma akçesinin hesaplanması için bağımsız denetçi talebinde bulunmasına rağmen talebinin kabul edilmediğini, müvekkilinin uzun zamandır şirket kayıtlarını inceleyemediğini, sadece hakim ortağı uygun gördüğü mali bilgilerin müvekkiline verildiğini, ortaklar arasındaki güven ilişkisinin sarsılması nedeniyle ortaklığın devamının mümkün olmadığını, şirket müdürünün şirket kaynaklarını haksız şekilde kullanarak haksız rekabette bulunduğunu, şirketin mal varlığının azaltıcı işlemlerin yapıldığını, yapılan işlemlerin bilanço hileleriyle örtülmeye çalışıldığını, şirketlerde iki arı hesap tutularak şirket hesaplarından usulsüz şekilde para çekildiğini, fiziki şiddet, şirket mal varlığının bilinçli olarak eksiltilmesi ve ortaklar arasındaki fikri ayrılık nedeniyle ortaklığın devamının mümkün olmadığını, taraflar arasındaki sulh ve arabuluculuk müzakereleri sırasında ayrılma akçesinin belirlenememesi nedeniyle TTK’nın 638/2 nci maddesi gereğince müvekkilinin haklı nedenle ortaklıktan ayrılma amacıyla dava açtığını,hakim ortak ve yöneticinin şirketin mal varlığını eksilttiğini bu kapsamda … A.Ş’nin dava dışı … A.Ş’nin %50 paydaşı olduğunu, şirketin arsasının bulunduğunu, buna rağmen şirketin dava dışı şirketteki paylarının yönetici tarafından … isimli kişiye bedelsiz olarak devrinden kısa bir süre sonra bu payların da hakim ortağa devir edilmesi karşısında şirketin mal varlığının muvazaalı olarak azaltıldığını, bu nedenle davacının gerçek piyasa sermaye değerinin gerçek duruma göre belirlenerek eksik ödenen kar paylarıyla birlikte ödenmesi gerektiğini, davanın açılmasıyla şirketlerin öz varlığının bilinçli olarak eksiltilmesinin kuvvetli ihtimal dahilinde olması ve ayrılma görüşmelerinde ortaya çıkan duruma göre müvekkilinin yaklaşık 70.000.000,00 TL alacağının bulunduğunun belirlenmesi nedeniyle HMK’nun 389 ve devamı maddeleri ile TTK’nun 638/2 nci maddesi gereğince tedbir kararı verilmesi gerektiğini ileri sürerek, ayrılma akçesi ve kar payı kapsamında şimdilik 7.000.000,00 TL nin … San.Tic.Ltd.Şti’nden, 3.000.000,00 TL’nin ise … AŞ.’den faiziyle bilrlikte tahsiline, her iki şirkete tedbiren yönetim kayyımı atanmasına, şirketler adına tescilli olan taşınmazlara tedbir kararı uygulanmasının şirket işleyişini etkilememesi nedeniyle şirketlere ait taşımaz ve araçların kayıtlarına ihtiyati tedbir konulmasına, davacının ortaklıktan doğan yükümlülüklerinin tümünün ihtiyati tedbir yoluyla dondurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili, savunmasında özetle; davacının farklı tüzel kişiliklere karşı talebini aynı dava içinde ileri sürmesi nedeniyle davaların ayrılması gerektiğini, aynı dava içinde ayrılma akçesi ile kâr payı bedellerinin ödenmesine karar verilmesinin istenildiğini, farklı talepler yönünden davaların ayrılması gerektiğini, … Gıdanın 2005 yılında …, …, …, … ve … tarafından kurulduğunu, son hali ile şirketin %79,3 payının …’a, %4 payının …’a %16,6 payının ise davacıya ait olduğunu, gelişen süreçte şirketin üretim ve pazarlama faaliyetlerini birlikte yürütmesinin şirkete zarar vermesi, rekabet gücünün arttırılmasına engel olması, maliyet hesapları, üretim kapasitesinin büyütülmesi ihtiyacı ve benzeri gerekçelerle aynı ortaklık yapısı ve sermaye miktarı korunarak … Mağazacılık şirketinin kurulduğunu, … Mağazacılık’ ın kurulması ile üretim ve pazarlama faaliyetinin birbirinden ayrıldığını, halihazırda …’nın üretim, … Mağazacılığın ise 83 şubesinde üretilen ürünlerin satışıyla iştigal ettiğini, her iki şirketin çalışan ve ciro bakamından TTK’nın 635.maddesi yollamasıyla 397.maddesi uyarınca bağımsız denetime tabi olduğunu, davacının yeterli sermaye payı bulunmamasına rağmen diğer ortakların oyu ile uzun yıllar müdür olarak görev yaptığını, ancak şirketin yatırımları, ticari ilişkileri ve yeni şube açılması gibi hususlarda ticari tecrübesi itibariyle müdürlerden …’un belirleyici olduğunu, davacının kısa süre öncesine kadar her iki şirkette de müdür olarak görev yaptığını, bu süre içinde ortaklar arasında hiçbir ihtilafın bulunmadığını, davacının bu süre içinde diğer ortaklara veya müdürlere karşı herhangi bir hukuka aykırılık iddiası gündeme getirmediğini, 18.09.2019 tarihinde her iki şirket bakımından yapılan 2018 faaliyet yılı olağan genel kurul toplantısında ve ondan önceki tüm olağan genel kurul toplantılarında şirketin bilançoları, kar- zarar hesapları, müdürlerin ibrası gibi tüm konulardaki kararların davacının da olumlu oyu ile karara bağlandığını, şirket müdürlerinin kar payı dışında ücret almadıklarını, davacının 2019 yılı Ekim ayında aniden diğer şirketlerden ayrılma isteğini yönelttiğini, her ortağın şirket ortaklığından ayrılma hakkı bulunması nedeniyle diğer ortakların bu isteğe olumsuz yaklaşmadıklarını, ancak davacının makul olmayan talepleri nedeniyle uzlaşma sağlanamadığını, bu aşamadan sonra müdür olan davacının şirket işleyişini bozacak uyumsuzluklar sergilemeye başladığını, açılacak çıkma davasına delil oluşturmak için delil oluşturma çabasına girdiğini, davacının şirketlerin yönetiminde ortaya çıkardığı huzursuzluklar nedeniyle 03.01.2020 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında davacının müdürlük görevine son verildiğini, davacının bundan sonra da ortaklık sıfatından kaynaklanan tüm haklarını kullanmaya devam ettiğini, davacının kanunen tanının ötesinde bilgi imkanı sunulduğunu, davacının keşide ettiği 15.05.2020 tarihli ihtarıyla talep ettiği bilgilerin kendisine gönderildiğini, Bakırköy … Noterliğinin 19.06.2020 tarihli ihtarıyla istenilen şirket kayıtlarının da e-mail adresine gönderildiğini ve bu hususun Beyoğlu … Noterliğinin 29.06.2020 tarihli ihtarıyla davacıya bildirildiğini, davacının kar payına mahsuben talep ettiği ödemelerin yapıldığını, davacıya 2019 yılında 666.680,00 TL, 2020 yılında ise 137.500,00 TL kâr payı ödemesinin yapıldığı gibi 09.01.2020 tarihi itibarine de 170.500,00 TL ödeme yapıldığını, TTK’nın 638/2.maddesi gereğince her ortağın haklı sebeplerin varlığında şirketten çıkmasına karar verilmesi için dava açabileceğini, haklı sebebin de genel olarak sürekli bir ilişki olan ortaklık ilişkisini çekilmez hale getiren ve dürüstlük kuralına göre ortak açısından ilişkinin devamının beklenemeyeceği nedenler olarak tanımlanabileceğini, ortağın bir şirkete katılmaktaki beklentisinin esas olarak sermayenin çalışması neticesinde şirketin kar elde etmesi ve ortak olarak bu kardan istifade edilmesi olacağını, bunun dışında esas sermaye payının değerinin tamamından bir seferde istifade edilmesinin yolunun ise esas sermaye payının üçüncü bir kişiye satılması olduğunu, haklı sebeplerin objektif nitelikte olabileceği gibi sübjektif nitelikte de olabileceğini, haklı sebebin varlığının nesnel olarak belirlenmesi gerektiğini, haklı sebeple çıkmanın istisnai ve son çare olarak görülebilecek bir yol olduğunu, Yargıtay uygulamasında da TTK’nın 638/2. maddesi kapsamında haklı sebebin varlığından söz edilebilmesi için, ortağın öncelikle diğer ortaklık haklarını kullanması suretiyle hakkını elde etmeye çalışmasının arandığını, davanın kabulü için afaki iddiaların yeterli olmayacağını, somut olaya bilimsel bilgiler ve Yargıtay uygulamasının aksine davacının tamamen keyfi şekilde ortaklıktan ayrılma arzusunu belerttiğini, hiçbir nesnel dayanağı olmayan bir takım afaki iddialara dayandığını, her iki şirketin bağımsız denetime tabi olması nedeniyle birden fazla kayıt tutulduğu gibi iddiaların afaki olduğunu, davacının haklı sebep oluşturduğu iddiasıyla dile getirdiği tek somut vakıanın, …‘nın dava dışı … İnşaat Sanayi Ticaret AŞ.’deki %50 oranında ortaklık payının …’a devredilmesi suretiyle haksız bir kazanç elde edildiği iddiası olduğunu, davacının … ile ilgili olarak dile getirdiği tek somut vakıanın ancak anılan şirketi ilgilendireceğini, bu iddianın diğer davalı … Mağazacılık yönetiminde bir usulsüzlük olduğuna delil oluşturamayacağını, aleni biçimde gerçekleştirilen söz konusu hisse satış işleminin yapıldığı 12.12.2017 tarihinde davacının da …’da müdür olduğunu ve işlemin yapılmasında şirketi temsil eden kişinin diğer müdür … olduğunu, davacının ne işlemin yapıldığı tarihte, ne de daha sonraki bir zamanda işlemin geçersizliğine ilişkin talepte bulunmadığını, şirketin zarara uğratıldığı iddiasıyla işlemi yapan müdür aleyhine sorumluluk davası açılmadığını, işlemin yapıldığı yıla ilişkin olarak müdürlerin oy birliği ile ibra edildiğini, yapılan işlemin şirket çalışanlarının konut edinmesine ilişkin olduğunu ve şirketin zararına bir işlem yapılmadığını, inşaat sektöründe yaşanan durgunluk nedeniyle satılan payların geri alındığını, davacının bu konuda bilgi sahibi olmasına rağmen dava tarihine karşı bir itirazda bulunmadığını, davalı şirketlerin hakim ortağı …’un şirketlerden finansman sağladığı, kendi adına, şirket müdür ve çalışanları ile kardeşleri adına şirketler kurarak rekabet yasağına aykırı şekilde kazanç sağladığı, böylelikle haksız menfaat temin etmek suretiyle davacının ortaklık haklarının kısıtlanmasına neden olduğu iddiasının yerinde olmadığını, bu şirketlerin davalı şirketlerden farklı alanlarda faaliyette bulunduklarını, bir çok şirkette de …’nın ortak olduğunu ve davacının bu ortaklık nedeniyle kar payını artırdığını, dava dilekçesinde bahsedilen bir kısım şirketlerin müvekkili şirket ve ortağıyla ilgisinin bulunmadığını, bu şirketlerin hiç birinin davalı şirketlerle anı alanda faaliyette bulunmadığını, davacı ve yakınlarının kurduğu … San. Tic. Ltd. Şti.’nin müvekkili şirketle aynı alanda faaliyet gösterdiğini, davacının … ile 26.12.2016 tarihinde düzenlediği protokole ilişkin usulsüzlük iddialarının yersiz olduğunu, bu protokolün şirketlere karşı açılacak çıkma davasıyla ilgisinin bulunmadığını, protokolde …’un şirket hesaplarında usulsüzlük yaptığına ilişkin bir beyanın bulunmadığını, protokolün ortaklık yapısının değiştirilmesi niyetinden ibaret olduğunu, şirket ortaklığından çıkma koşullarının oluşmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Davacı vekili 12.09.2022 tarihli ihtiyati tedbir talepli dilekçesinde özetle; daha önce talep edilen tedbir talebinin mahkemece reddedildiğini, mahkemece davanın reddinden sonra tedbir ve dosyanın esası hakkında İstanbul BAM 14. Hukuk Dairesince inceleme yapıldığını ve bu incelemede tedbir talebinin konusuz kalması nedeniyle incelemediğini, önceki kararın kaldırılması nedeniyle mahkemece bir kısım delillerin getirtilerek incelendiğini, davalı şirketlere ait taşınmazların önemli bir kısmının ipotekli olması ve ipotek sayısının gittikçe artması sebebiyle ihtiyati tedbir talep edildiğini, dava sonrasında da sürekli şekilde şirket aktiflerinin azaltıldığını, hâkim ortağın şirket aktifini azaltıcı işlemlerinin engellenerek dava sonucunda verilecek kararın infazının sağlanması için tedbirin zorunlu olduğunu, bu nedenle şirkete denetim kayyımı atanmasını gerektiğini, HMK’nın 293. maddesi kapsamında alınan uzman görüşünde, davalı şirketlerinde çift defter tutulduğunun belirlendiğini, fiktif ve muvazaalı işlemlerle şirketlerin öz varlığının azaltılabileceğin belirlendiğini, davacının müdürlük görevlerinin sona erdirilmesi ve şirketleri temsil ve ilzam yetkilerinin kaldırılmasından sonra şirket varlıkları üzerinde ipotek tesis edilerek şirketin varlıklarını aşar şekilde yüksek miktarda borçlandırıldığın belirlendiğini, yapılan işlemlerle hakim ortağın, şirketin yönetiminde olmayan ortaklar aleyhine işlemler yaptığının sabit hale geldiğini ileri sürerek, şirketlere denetim kayyımı atanması, aksi halde şirketlerin taşınmazlarının üçüncü kişilere devrinin ihtiyati tedbir yoluyla önlenmesine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesi ihtiyati tedbir talebini değerlendirdiği 15.09.2022 tarihli ara kararında; “…Tarafların hak ve sorumluluk dengesinin korunması gerekmekte olup, yönetim yetkisinin kötüye kullanıldığı kesin olarak kanıtlanamamakla birlikte, buna ilişkin bazı belge ve deliller sunulmuştur. Ortaklar arasındaki karşılıklı güvenin zedelendiği anlaşılmaktadır. Bu sebeple davalı şirketlerin yönetimi ile ilgili olarak geçici hukuki korunma sağlanması için şartların bulunduğu kanaati oluşmuştur. Geçici hukuki koruma önlemi alınırken tarafların ve şirketin menfaatlerinin korunması gerekir. Halihazırdaki temsil yetkisine sahip şirket yöneticilerinin temsil yetkilerinin tedbiren tamamen kaldırılması halinde, şirketlerin yapmış olduğu işlerin büyüklüğü ve şirketlerin bilançosu nazara alındığında şirketlerin yönetimindeki süreklilik aksayacak, şirketlerinin menfaatlerinin tam anlamıyla sağlanması güçleşecektir. Halihazırdaki yöneticilerin temsil ve ilzam yetkileri muhafaza edilmek suretiyle, TTK’nun 638/2-son cümle maddesi göz önünde bulundurularak denetim kayyımı atanması yönündeki talebin kabulüne karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve davalı şirketlere denetim ve onay kayyımı olarak bilirkişi listesinden resen seçilen, Mali Müşavir/Bağımsız Denetçi …’nın atanmasına dair karar verilmiştir. Diğer taraftan tedbir konulması talep edilen taşınmazlar davalı şirketler adına kayıtlı olup doğrudan dava konusu değillerdir. Davalı şirketlerin yönetiminin mahkememizce tedbiren atanan denetim kayımı ile denetlenmsinin sağlandığı da gözetildiğinde; davalı şirketlere ait taşınmazlara devredilemeyeceği yönünde tedbir konulması halinde, ihtiyati tedbirden beklenen amacın aşıldığı gibi, davalı şirketlerin ticari faaliyetlerinin aksama ihtimali de gözetildiğinde, taşınmazlara devir önleyici ihtiyati tedbir konulmasına dair talebin reddine..” gerekçesiyle tedbir talebinin kabulü ile davalı şirketlere denetim kayyımı atanmasına, şirket müdürlerinin işlemlerinin her türlü işlemlerinin denetim kayyımı onayına tabi tutulmasına, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalılar vekili tarafından, HMK’nın 394. maddesi uyarınca, süresinde itiraz edilmiştir. İhtiyati tedbire itiraz eden davalılar vekili, itiraz dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesince, şirke ve diğer ortakların menfaatleri göz önünde alınarak daha az zarar verici olabileceği düşüncesiyle, şirketlerin taşınmazlarının devrinin engellenmesi konusunda bir tedbir kararı yerine şirketlere denetim kayyımı atanmasına karar verildiğini, oysa dosyadaki kanıtlar ve çıkma davasının temelsiz olduğuna ilişkin önceki hüküm, dava tarihinden sonra dahi şirketlerin malvarlığının artmaya devam etmesi, davacının başkaca mahkemelerde ileri sürdüğü tüm taleplerin reddedilmesi ve davada ileri sürülen hukuka aykırılıkların kanıtlanmadığı göz önünde tutulduğunda, tedbir talebinin tamamen reddi gerektiğini; Denetim kayyımı atanması yönündeki ihtiyati tedbir kararı, piyasanın işleyişindeki psikolojik ve ekonomik gerekler ışığında bakıldığında müvekkili şirketlere ağır zararlar verecek nitelikte olduğunu, piyasadaki ekonomik sıkıntılar nedeniyle bir şirketin kayım tarafından yönetilmesinin piyasadaki diğer aktörler açısından tedirgin edici nitelikte olduğunu, bankaların kredi isteğinin azalacağını veya vadesi gelmemiş kredilerin geri çağrılabileceğini, atanan kayımın niteliğinden bağımsız olarak kayım kararının piyasa açısından olumsuz algılanacağını, TTK’nın 638/2. maddesindeki koşulların oluştuğunun kanıtlanmadığını, bu nedenle bu davada hiç bir geçici hukuki koruma tedbirine hükmedilemeyeceğini, HMK’nın 389 ve devamı maddelerindeki ihtiyati tedbir verilmesi için gerekli olan hiçbir koşulun sağlanmadığını, daha önce verilen kararla sabit görülmeyen davanın reddedildiğini, kaldırma kararından sonra getirtilen ceza dosyalarında talebi haklı çıkartacak bir delil bulunmadığının belirlendiğini, davalının şirketteki payı dikkate alındığında, şirket ortaklığının çekilmez hale geldiğinin kabul edilemeyeceğini, davacının uzun süredir şirket faaliyetlerini engelleyici tavırlar sergilediğini ve tüm genel kurul kararlarına karşı iptal davası açtığını, davanın kabulü olasılığında dahi, davacı alacağının teminat altında olduğunu, Bu nedenlerle ihtiyati tedbir karanının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, tedbir kararına itirazlarını bildirmiş ve tedbirin kaldırılmasını istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi, itirazı değerlendirdiği 02.11.2022 tarihli ek kararı ile; “…Talep; TTK’nın 638/2. maddesi uyarınca, şirket ortaklığından çıkma ve çıkma payının tahsili istemiyle açılan davada Mahkememizin 15.09.2022 tarihli, davalı şirketlere denetim kayyımı atanmasına dair ara kararına yönelik itiraza ilişkindir. TTK’nun 638/2-son cümle maddesinde şirket ortağının çıkma davası açması durumunda mahkemenin ortağın durumunun teminat altına alınması için gereken önlemlere karar verileceği düzenlenmiştir. TTK’nun 638/2 maddesi, bir ortağın ayrılmasıyla ilgili davada hukuken kesinleşmiş karara kadar, ortaklığın fonksiyon ve fiil ehliyetinin sınırlandırılmamasını veya ortadan kaldırılmamasını ve ortakların haklarının zayii olmamasını amaçlamaktadır. Mahkememizce 15.09.2022 tarihinde verilen ihtiyati tedbir kararı ile, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nin bu dosyaya ilişkin verdiği 2021/2025 Esas, 2022/78 Karar sayılı kararı uyarınca; davalı şirketlerin hali hazırda ticari faaliyetlerine devam etmeleri, şirketlerin ticari faaliyetlerinin hacmi, temsil ve ilzama yetkili dava dışı ortakların şirketlerin yaklaşık %80 hissesine sahip olmaları, davacı ortak ve diğer yönetici hissedarlar aralarında ciddi anlamda uyuşmazlık çıktığının anlaşılması, ortaklar arasındaki karşılıklı güvenin zedelenmesi sebepleriyle davalı şirketlerin yönetimi ile ilgili olarak geçici hukuki korunma sağlanması için şartların bulunduğu kanaatiyle TTK’nun 638/2-son cümle maddesi göz önünde bulundurularak davalı şirketlere denetim ve onay kayyımı olarak bilirkişi listesinden resen seçilen, Mali Müşavir/Bağımsız Denetçi …’nın atanmasına dair karar verildiği, davalılar vekilinin ise, davalı şirketlere denetim kayyımı atanması yönündeki ihtiyati tedbir kararının piyasanın işleyişindeki psikolojik ve ekonomik gerekler ışığında bakıldığında davalı şirketlere son derece ağır zararlar verecek bir mahiyet taşıdığı, şirketin ekonomik açıdan faaliyetini doğrudan sekteye uğrattığı, somut olayda haklı sebeple çıkmanın şartları bulunmadığı gibi dava sonunda davacı lehine hüküm kurulması olasılığında davacının hakkını tehlike düşürebilecek en küçük bir emare dahi bulunmadığı, davanın kabulü olasılığında davacının hakkını elde etmesinin tehlikeye düşeceğinden de söz edilemeyeceği, bu sebeplerle öncelikle 15.09.2022 tarihli davalı şirketlere denetim kayyımı atanması yönündeki ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasını, bu talebin reddi halinde ihtiyati tedbirin şeklinde değişiklik yapılarak denetim kayyımlığı yerine davacının ortaklık payı da dikkate alınarak orantılı olmak koşulu ile mahkememizce uygun görülecek bir kısım taşınmazların devrinin tahdidi yönünde karar ittihaz edilmesini talep ettiği, davalılar vekilinin gerekçeli itirazları üzerine Mahkememizce yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda, davanın niteliği ve yargılamanın geldiği aşama itibariyle verilen tedbir kararında hukuka aykırı bir yön bulunmadığı gibi, davalı şirketlere denetim kayyımı atanması yönündeki ihtiyati tedbir kararının ölçülü olduğu, denetim kayyımı atanması kararının şirket işleyişini sekteye uğrattığı yönünde yeterli kanaat oluşmadığı, kayyım atanması yerine bir kısım taşınmazların devrinin tahdidi yönünde karar verilmesi talep edilmiş ise de, davacının ortaklık payının ne kadar olduğunun henüz belirsiz olması ve şirketlerin hacmi karşısında salt davalı tarafın sunduğu gayrimenkul değerleme raporlarına itibar edilerek bu hususta sağlıklı karar vermenin çok mümkün görülmediği kanaatleriyle davalı vekillerinin mahkememizin 15.09.2022 tarihli ara kararına yönelik itirazının reddi…” gerekçesiyle, ihtiyati tedbire yönelik itirazın reddine karar verilmiştir. Bu ara karara karşı, ihtiyati tedbire itiraz eden davalılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ İhtiyati tedbire itiraz eden davalılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Davacının her iki şirkette % 16,6 oranında pay sahibi olduğunu ve TTK’nın 638/2.maddesi kapsamında haklı sebeple çıkma talebinde bulunduğunu, mahkemece daha önce davanın reddine ilişkin verilen kararın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 25.09.2020 tarihli kararı ile kaldırıldığını, bu karada belirtilen ceza soruşturmalarından birinin takipsizlikle sonuçlanarak kesinleştiğini, diğer ceza dosyasında da vergi suçunun oluşmadığına ilişkin bilirkişi raporu alındığını, bunun dışında davacı iddialarını haklı gösteren her hangi bir delil bulunmamasına rağmen mahkemece daha önce red edilen ve istinaf denetiminden geçerek kesinleşen tebdir talebinin reddi kararına rağmen, yeniden tedbire hükmedilmesinin hatalı olduğunu, kaldırma ilamında belirtilen Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin ilamına konu olayla eldeki dava arasında bir benzerlik bulunmadığını, TTK’nın 638 ve HMK’nın 389.maddesinde belirtilen tedbir koşullarının oluşmadığını, davacının yaklaşık olarak haklılığını ispat etmediğini, ayrıca dava tarihinden sonra da şirketin mal varlığının arttığını, ekonomik durumunun daha iyiye gittiğini, davacının yönetimden azledilmesinden sonra da düzenli olarak kar payı almaya devam ettiğini, davacının sürekli şekilde şirket aleyhinde davalar açarak şirketi işlemez hale getirmeye çalıştığını, kayyım atanmasının başlı başına piyasada şirketin kredibilitesi ve iş yapma kapasitesini olumsuz yönde etkilediğini, bankalarda kredi temininde zorluklar yaşanacağını, vadesi gelmemiş kredilerin dahi bankalarca geri çağrılabileceğini, atanan kayyımın niteliğinden bağımsız olarak kayyım atanmış bir şirketin piyasadaki algısının bozulabileceğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve talebin reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, TTK’nın 638/2. maddesi uyarınca, şirket ortaklığından çıkma ve çıkma payı alacağının tahsili istemine, ihtiyati tedbir talebi ise şirkete kayyım atanması istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, ihtiyati tedbir isteminin kabulü ile şirkete denetim kayyımı atanmasına ilişkin ara karara davalı tarafından yapılan itirazın reddine dair ara karar verilmiş; bu ara karara karşı, davalılar vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dosya kapsamının incelenmesinde; davacının, her iki davalı şirkette ortak olduğu, özellikle davacının yönetimden uzaklaştırıldıktan sonra şirketin mal varlığının azaltıldığı, çifte kayıtlar tutulduğu, şirket ortakları arasında yaralamaya varan eylemler bulunduğu ve bu eylemlerin ceza yargılamalarına konu edildiği, karşılıklı şikayetler nedeniyle şirket ortakları hakkında kovuşturma yapıldığı gerekçesiyle ortaklar arasındaki ilişkinin çekilmez hale geldiği belirtilerek çıkma payının tahsili talep edilmiştir. İlk derece mahkemesince daha önce talep edilen ihtiyati tedbir talebi o tarihteki delillere göre değerlendirilerek, 03.06.2020 tarihli ara kararla reddedilmiş ve istinaf başvurusu dosyadaki delillere göre Dairemizce incelenerek, esastan reddedilmiştir. İlk derece mahkemesince davanın reddine ilişkin karar, davacının istinaf başvurusu üzerine ceza dosyalarının incelenerek ortaklık ilişkisinin çekilmez hale gelip gelmediğinin denetlenmesi amacıyla Dairemizce kaldırılmıştır. TTK’nın 638/2. maddesi, “Her ortak, haklı sebeplerin varlığında şirketten çıkmasına karar verilmesi için dava açabilir. Mahkeme istem üzerine, dava süresince, davacının ortaklıktan doğan hak ve borçlarından bazılarının veya tümünün dondurulmasına veya davacı ortağın durumunun teminat altına alınması amacıyla diğer önlemlere karar verebilir.” hükmünü içerir. Bu maddede, çıkma talep edenin haklarının korunması için gerekli tedbir kararlarının alınacağı belirtilmiş olup, ihtiyati tedbirin koşullarının bulunup bulunmadığının HMK’nın 389 ve devamı hükümlerine göre belirlenmesi gerekir. Yani, TTK’nın 638/2. maddesindeki tedbirlere hükmedebilmek için, ihtiyati tedbirin koşullarının bulunması gereklidir. Bu nedenle davacı, geçici hukuki koruma kararı verilmezse telafisi güç veya imkansız zararların doğacağını ve davadaki haklılığını yaklaşık olarak ispatlamalıdır. Somut olayda davacı vekili, ortaklar arasındaki güven ilişkisinin sona erdiğini, davacının haklı sebeplerle çıkma talep ettiğini, şirket ortaklarının şirketin içini boşaltarak davacının çıkma alacağını almasına engel olmaya çalıştığını ileri sürerek denetim kayyımı atanmasını veya şirketin mal varlığına tedbir konulmasını istemiştir. Dosya kapsamındaki delillerden, yaklaşık ispatın sağlandığı, mahkemece hükmedilen tedbirin denetim kayyımı atanması olduğu, kapsamı itibariyle denetim ve onaya ilişkin olduğu, şirket ortaklarının ve yöneticilerinin yönetim yetkilerinin kaldırılmasının söz konusu olmadığı, tedbirin hak ve menfaatler dengesine aykırı olmadığı anlaşılmıştır. Soyut olarak, denetim kayyımı atanması ile şirketin piyasa itibarının zedelendiği, kredi erişiminin zorlaştığı ve bankaların açılmış kredileri erken çağırabilecekleri belirtilmiş ise de denetim kayyımı atanmasına ilişkin kararın, şirketin kredibilitesi üzerinde bir etkisinin bulunduğuna dair bir kanıt sunulmamıştır. Şirket menfaatinin zedelenmesi ve somut olarak kredi riskinin oluşması ve bunun belgelendirilmesi hâlinde mahkemece her zaman şirket ve ortaklarının menfaatini gözetir şekilde yeniden tedbirin değerlendirilebileceği açıktır. Bu nedenle mahkemece verilen tedbir kararına karşı davalılar vekilince yapılan itirazın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 ve 394/5. maddeleri uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, ihtiyati tedbire itiraz eden davalılar vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR; Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.b.1 ve 394/5. maddeleri uyarınca, ihtiyati tedbire itiraz eden davalılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-İhtiyati tedbire itiraz eden davalılar tarafından yatırılan istinaf harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 99,20 TL istinaf karar harcının davalılardan tahsiline, 3-İhtiyati tedbire itiraz eden davalılar tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendilerinin üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. ve 394/5. maddeleri uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.26.01.2023
KANUN YOLU:HMK’nın 362/1.f ve 394/5. maddeleri gereğince karar kesindir.