Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2023/359 E. 2023/434 K. 15.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/359
KARAR NO: 2023/434
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/09/2017
NUMARASI: 2015/916 E.2017/623K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Sözleşmeden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne ilişkin verilen hükme karşı davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemizce istinaf başvurusunun kabulüne dair verilen kararın Yargıtay tarafından bozulması üzerine yeniden esasa kaydı yapılan dava dosyasında Dairemizce verilen direnme hükmünün Yargıtay HGK tarafından bozulması üzerine yeniden esasa kaydı yapılan dava dosyasında, HMK’nın 373/3. maddesi uyarınca duruşmalı olarak yapılan istinaf incelemesi sonucunda gereği düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında 18.07.2011 tarihinde … ruhsat numaralı maden sahasının satış ve devri hususunda sözleşme imzalandığını, sözleşmenin tek nüsha yapıldığını, müvekkilinde sözleşme fotokopisi bulunduğunu, KDV’nin esas bedele dahil olmadığı taraflar arasında kararlaştırılmasına rağmen, davalının KDV bedelini ödemediğini belirterek, fazlaya ilişkin talep ve hakları saklı kalmak kaydıyla, devirdeki KDV bedeli olan 124.000,00 TL’nin, sözleşme tarihinden itibaren işleyecek temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili savunmasında özetle; taraflar arasında imzalanan sözleşme bedeline, sözleşmenin beşinci maddesi gereğince KDVnin dahil olduğunu, Yargıtay uygulamalarında da sözleşmede belirtilmemiş olsa dahi KDV’nin satış bedeline dahil olduğunun kabul edildiğini, (Yargıtay Genel kurulu E.2004/19-456. K2004/53. T. 13.10.2004), sözleşmeye yazılanlar dışında bir yeni şey eklendiği zaman, söz konusu ibarenin altına taraflarının imza ya da paraf atması gerektiğini, tek taraflı olarak ilave edilen KDV dahil değildir ibaresinin müvekkili şirketi bağlamayacağını (emsal Yargıtay 13. H.D. E 2002/9047, K 2002/2046 T. 12.11.2002), bedele ilişkin olarak davacı tarafından davalıya fatura gönderilmediğini, taraflar arasında imzalanmış sözleşme 3.3. maddesindeki düzenlemeye rağmen karşı tarafça hesap numarası bildirilmeden, doğrudan icra takibi yapıldığını, 420.000,00 USD bedelin 355.932 USD’lik kısmının icra dairesine ödendiğini belirterek, davanın reddine, yargılama masrafları ile vekalet ücretinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; ”…Taraflar arasında 18.7.2011 tarihinde tek nüsha olarak ve davalı tarafça saklanmak koşuluyla sözleşmeye konu maden sahasının … A.Ş.’ye satış ve devri ile ilgili sözleşme imzalandığı, sözleşmeye esas bedelin 420.000 USD olduğu, sözleşme aslının altına … unvanı ve imzasının bulunduğu yerde ‘Anlaşmanızda bu şartın yoktu, KDV dahil değildir’ el yazısının bulunduğu, davacı tarafça sözleşme aslına itirazı kayıt konulduğu, taraflarca imzalanan sözleşmenin davalı tarafın bilgisi ve rızası ile kabul edilip saklandığı, itirazı kaydın bu şekilde kabul edilmiş olduğu, maden sahasının devir ve satışının yapıldığı, sözleşmeye esas bedel olan 420.000 USD’ye ilave olarak davalının KDV ödemesi yapmak zorunda olduğu, sözleşme tarihi itibariyle USD Efektif satış kurundan hesaplanan KDV’nin 124.740,00 TL olduğu fakat taleple bağlılık ilkesi gereği 124.000,00 TL üzerinden davanın kabulüne…” karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle; davanın kabulüne, 124.000,00 TL alacağın 18/07/2011 tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.Bu karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; sözleşme metnine, imzalardan sonra davacı taraf yetkilisince eklendiği anlaşılan “Anlaşmamızda bu şartım yoktu. KDV dahil değildir” ibaresinin, ancak ayrıca imzalanmak suretiyle sözleşmeye dahil edilebilecek bir husus olduğunu, somut olayda sonradan eklenen bu kısmın imzalanmamış olup bilakis sözleşmenin imzalı metne uygun olarak yürürlüğe girdiğini ve uygulandığını, Yargıtay uygulamasının, sözleşmede KDV’ye ilişkin bir açıklık bulunmadığı hallerde dahi KDV’nin satış bedeline dâhil olduğunun kabulü yönünde olduğunu (EK-3: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2004/19-456, K. 2004/531, T. 13.10.2004), Müvekkili şirket aleyhine davacı tarafça başlatılan icra takibine karşı da esasa ilişkin itirazlar kısmında KDV borcuna itiraz ettiklerini, Asıl borcun, yani sözleşmedeki devir bedelinin, itirazi kayıtla icra dosyasına ödendiğini, böylece KDV’ye ilişkin taleplere karşı müvekkili tarafından itiraz edildiğinin açık olduğunu, yapılan itiraz sonrası açılan iş bu davada, iddiasını ispatla yükümlü olan davacının, taraflarca ayrıca imzalanmayan, sadece kendinden sadır olan bir açıklamaya dayanmak dışında bir ispat aracı sunamadığını, bu durumda davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, Sözleşmenin 3.3. maddesinde yer alan düzenleme ile ödemenin ne zaman ve ne şekilde gerçekleştirileceğinin belirtildiğini, ancak davacı taraf, müvekkili şirkete ödeme yapması için herhangi bir İBAN numarası ya da banka hesap bilgisi bildirmediğinden sözleşme uyarınca belirlenen tutarın muacceliyet kazanmadığını, müvekkili şirketin muaccel olmasa da asıl alacak miktarını, davacının başlattığı icra dosyasına yatırmış olup, en geç bu tarih itibarıyla faiz işletilebileceğini, ilk derece mahkemesi kararında sözleşmenin düzenlendiği tarih olan 18.07.2011 tarihinden itibaren avans faizi yürütülmesinin hukuka aykırı olduğunu, Açıklanan bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, sözleşmede kararlaştırılan maden sahası devir bedeli üzerinden KDV alacağının tahsili istemiyle açılmış bir alacak davasıdır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiş; bu karara kaşı, yasal süresi içinde, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, davalı vekili tarafından ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Dava dosyası istinaf incelemesi için Dairemizin 2018/940 Esas sırasına kaydedilmiştir. Anılan esas numarası üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 355, 353/1.b.2. maddeleri uyarınca kabulüyle istinafa konu ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda davanın reddine dair 2018/940 Esas – 2019/666 Karar sayılı, 09.05.2019 tarihli hüküm verilmiştir.Bu hükme karşı, yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz yoluna başvurulmuştur. Temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 11. HD’nin 2020/3089 Esas- 2021/3950 Karar sayılı ve 22.04.2021 tarihli kararıyla, mahkememizin anılan hükmü bozulmuştur. 11. HD bozma ilamında, ilk derece mahkemesinin kararı yerinde olup bölge adliye mahkemesince davalının istinaf talebinin esastan reddine karar verilmesi gerekirken ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı belirtilmiştir. Yargıtay 11.HD’nin bozma kararına karşı HMK’nın 373.maddesi uyarınca, Dairemizin 2021/1253 Esas- 2021/1064 Karar sayılı, 15.09.2021 tarihli kararıyla direnilmiş ve davanın reddine dair hüküm verilmiştir. Dairemizce verilen direnme kararının davacı vekilince temyizi üzerine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2021/(19)11-965 Esas – 2022/1567 Karar sayılı, 21.12.2022 tarihli kararıyla, direnme kararı bozulmuştur.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bozma ilamında; “…13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki 18.07.2011 tarihli sözleşmenin tek nüsha olarak düzenlendiği ve aslı davalı tarafça muhafaza edildiği, sözleşmenin ‘3.5-Sözleşmeye Dair Vergiler’ başlığı altındaki kısmında ‘Bunun yanı sıra Esas Bedele KDV dahildir’ şeklinde düzenlemenin yer aldığı, bu düzenlemenin altında ‘?’nin yer aldığı, sözleşmenin alt kısmında ise davacı şirket olan … isim ve imzasının bulunduğu kısımda ‘?Anlaşmada bu satır yoktu KDV dahil değildir’ şeklinde el yazılı ibare bulunduğu gözetildiğinde, sözleşme aslının davalı şirkette muhafaza edilmesi nedeniyle bu ihtirazi kaydın davalı tarafça kabul edildiği anlamına gelip gelmeyeceği, buradan varılacak sonuca göre davacı şirketin davalı şirketten KDV’yi ayrıca talep etme hakkının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. III. GEREKÇE 14. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır. 15. Vergi, kamu giderlerini karşılamak amacıyla yasalarla gerçek ve tüzel kişilerden malî güçlerine göre istenen bir yükümlülüktür. 16. Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler, kişilerden kimi kamu hizmetleri karşılığında ya da bir hizmet karşılığı olmaksızın kamu gücüne dayanılarak alınan paralardır ve tüm kamu hizmetleri için yapılan giderlere ortak katılım payını ifade eder. 17. Katma Değer Vergisi (KDV) “Hizmetin yapılması, malın satılması aşamasında tüketiciden alınan ve daha sonra yükümlü tarafından beyan edilerek vergi dairesine yatırılan doğal vergi türü” (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 672-673) olarak tanımlanabilir. 18. KDV, mal ya da hizmetin üretiminden tüketiciye intikaline kadar her el değiştirme aşamasında alınan genel bir tüketim vergisidir (Canoğlu, M. Ali/ Hacırüstemoğlu, Rüstem: Vergi Uygulamaları ve Muhasebesi, İstanbul 1990, s. 425). 19. KDV dahil vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülüklerin ortak özellikleri kamu gücüne dayanılarak tek taraflı iradeyle ve gerektiğinde zorla alınmaları, bir yasayla konulmalarıdır. 20. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 73. maddesinin 3. fıkrası ‘Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır’ düzenlemesini içermektedir. 21. Buna göre vergi yükümlülüğünün konusu, yükümlüsü, matrahı ve oranı ile, vergiden doğan ödev ve usul ilişkilerinin yasayla düzenlenmesi gerektiği kuşku ve duraksamadan uzaktır. 22. 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 8. maddesi vergi yükümlüsünü (mükellefini) ‘Vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettübeden gerçek veya tüzel kişi’; vergi sorumlusunu ise, ‘verginin ödenmesi bakımından, alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişi’ şeklinde tanımlamış; kural olarak, vergi yükümlülüğüne ve sorumluluğuna ilişkin özel sözleşmelerin, vergi dairelerini bağlamayacağı hükmünü getirmiştir. 23. 3065 sayılı KDV Kanunu’nun 1. maddesinde hangi işlemlerin katma değer vergisine tabi olduğu sayılmıştır. Kanun’da KDV’nin fiyata dâhil olup olmadığı konusunda herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu durumda KDV’nin fiyata dâhil olup olmadığı konusunun özel hukuk hükümlerine göre belirlenmesi gerekir ise de; bu konuda yorum yapılırken KDV Kanunu’ndaki hükümlerden de dolaylı olarak yararlanmak yerinde olacaktır. 24. Bu noktada, ‘Senette çıkıntı, kazıntı ve silinti’ başlıklı HMK’nın 207. maddesine değinmek gerekirse, bu madde; ‘Senetteki çıkıntı, kazıntı veya silinti ayrıca onanmamışsa, inkâr hâlinde göz önünde tutulmaz. Bu tür çıkıntı, kazıntı veya silinti mahkemece senedin geçerliliğine ve anlamına etkili olacak nitelikte görülürse, senet kısmen veya tamamen hükümsüz sayılabilir’ hükmünü içermektedir. 25. Bu maddeye göre; sözleşmede yapılan çıkıntı ve silintilerin de taraflarca ayrıca imzalanması gerekmektedir. Aksi takdirde yapılan değişikliğin inkâr edilmesi durumunda bu değişiklik yok sayılır. Hatta yapılan bu değişiklik sözleşmenin geçerliliği ile ruhuna aykırı mahiyette görülürse sözleşmenin kısmen veya tamamen geçersizliği sonucunu doğuracaktır. 26. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında dava konusu maden sahası satışı ve devrine ilişkin sözleşmenin 18.07.2011 tarihinde imzalanmış olduğu, sözleşmenin ‘3.5-Sözleşmeye dair vergiler’ başlığı altındaki kısmında ‘Bunun yanı sıra Esas Bedele KDV dahildir’ şeklinde düzenlemenin yer aldığı, bu cümlenin altında soru işaretinin bulunduğu görülmektedir. 27. Sözleşmenin alt kısmında ise, … isim ve imzasının yer aldığı kısımda ‘?Anlaşmada bu satır yoktu. KDV dahil değildir’ şeklinde el yazısı ile yazılmış bir ibarenin eklendiği görülmektedir. Davacı davasını, sözleşmeye el yazısıyla sonradan eklenen bu ibareye dayandırmaktadır. 28. Sözleşmenin… isim ve imzasının yer aldığı kısımda ‘?Anlaşmada bu satır yoktu. KDV dahil değildir’ şeklindeki el yazısı olarak yazılmış ibarenin HMK’nın 207. maddesi anlamında çıkıntı, kazıntı veya silinti olarak kabulü mümkün değildir. Zira, bu maddenin uygulanma şartları somut olayda oluşmamıştır. 29. Ayrıca, Özel Daire bozma kararında belirtildiğinin aksine davacı tarafça imza altına bu belirtilen ibare eklenerek sözleşme aslına ihtirazi kayıt konulduğu, bunun tek nüsha düzenlenip davalı şirketçe muhafaza edilmesinin bu ihtirazi kaydın davalı şirketçe kabul edildiği anlamına gelmeyeceği de muhakkaktır.30. Ancak somut olayda; sözleşmede KDV’nin bedele dâhil olduğu konusunda tarafların uzlaşmadığı kabul edilerek, bölge adliye mahkemesince 3065 sayılı KDV Kanunu esas alınarak KDV’den davanın taraflarından hangisinin sorumlu olduğu tespit edilmesine yönelik gerekli araştırma ve incelemeler yapılarak buradan varılacak sonuç çerçevesince bir karar verilmelidir.31. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; direnme kararının usul ve kanuna uygun olduğu ve onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan gerekçelerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir. 32. Hâl böyle olunca direnme kararı açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulmalıdır.” denilmiştir.Yargıtay HGK bozma kararı sonrası Dairemizin 2023/359 Esas numarasına kaydedilmiş, hükmüne uyulması zorunlu olan Yargıtay HGK kararı gereği uyuşmazlığın çözümü gerekmiştir.Yargıtay HGK bozma gerekçesine göre, tarafların KDV’nin hangi tarafa ait olduğu konusunda bir anlaşmalarının bulunmadığı kabul edilerek, KDV’den hangi tarafın sorumlu olduğunun, ilgili mevzuat hükümlerine ve katma değer vergisinin niteliğine göre belirlenmesi gerekmiştir. HGK kararında (paragraf 39), tarafların KDV’nin bedele dâhil olduğu konusunda bir uzlaşmalarının bulunmadığı kabul edilerek 3065 sayılı KDV Kanunu esas alınmak suretiyle KDV’den hangi tarafın sorumlu olduğunun belirlenmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu durumda somut olayda, KDV’nin bedele dâhil olduğuna dair açık veya örtülü bir anlaşmanın bulunmadığı, KDV’nin fiyata dâhil olduğuna dair karinenin somut olayda geçerli olmadığı sonucuna varılması gerekmiştir. Çünkü böyle bir karine, tarafların bu konuda sustukları durumlarda geçerlidir. Somut olayda ise sözleşmenin kuruluşu aşamasında KDV’nin bedele dâhil olup olmadığı konusunda anlaşmazlık çıkmış, sözleşmeye düşülen kayıtlar dikkate alınarak Yargıtay HGK bozma gerekçesinde, tarafların KDV’nin bedele dâhil olduğu konusunda anlaşmadıklarının benimsenmesi gerektiği belirtilmiştir. O halde somut olayda KDV’nin sözleşmedeki bedele dâhil olmadığı HGK kararıyla tespit edilmiş olup bu durumda çözülmesi gereken sorun, 3065 sayılı Kanun uyarınca, sözleşmedeki bedel üzerinden ayrıca hesaplanacak KDV’den hangi tarafın sorumlu olduğunun tespitinden ibarettir. Yargıtay HGK kararında da belirtildiği üzere, KDV, hizmetin yapılması veya malın satılması aşamasında tüketiciden alınan ve daha sonra yükümlü tarafından beyan edilerek vergi dairesine yatırılan vergi türüdür. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere, katma değer vergisinin nihai yüklenicisi, mal veya hizmeti satın alan taraftır. Mal veya hizmet satışı yapan tarafın, bir maliyet unsuru olan KDV’yi fiyata ekleyerek alıcıya yansıtması ticari hayatın gereğidir. KDV uygulamasında bu verginin nihai yüklenicisi mal veya hizmeti satın alan taraf olmakla birlikte, KDV Kanunu’nun 8. maddesi uyarınca bu verginin mükellefi, mal veya hizmeti satan taraftır. Ancak bu verginin mükellefi demek, verginin nihai yüklenicisi olmak anlamına gelmez. Çünkü bu verginin son yüklenicisi, mal veya hizmeti satın alan taraftır. KDV mükellefi olan satıcının görevi ise bu vergiyi yasal oranda nihai yükümlü olan alıcıdan tahsil edip vergi dairesine ödemekten ibarettir. Diğer bir deyimle, vergi mükellefi, bu verginin tahsilinde vergi dairesine yardımcı olan kişidir. Bu açıklamalara göre somut olaya gelindiğinde; maden sahası satış ve devir sözleşmesinde davacı, satıcı konumunda olup, vergi dairesine karşı bu verginin mükellefidir. Davalı ise alıcı konumunda olup KDV’nin nihai yüklenicisi durumundadır. Vergi mükellefi olan davacı, bu vergiyi, satış ve devir bedeliyle birlikte tahsil ederek vergi dairesine yatırmakla yükümlüdür.Davacının maden sahası satış ve devir sözleşmesi uyarınca fatura düzenlememiş olması Devletin KDV alacağını ortadan kaldırmaz. Davacı vergi mükellefinin KDV’yi vergi dairesine ödeme yükümlülüğünün devam ettiğinin kabulü gerekir. Faturanın düzenlenmesi davacının ihtiyarında olmayıp yasal bir zorunluluktur. Bu açıklamalar ışığında, davalının ileri sürdüğü istinaf nedenleri yerinde görülmemiş, Yargıtay HGK kararı ve yukarıda açıklanan gerekçelerle davacının alacak talebinin kabulü gerekmiştir. Ancak davacı sözleşme tarihinden itibaren temerrüt faizi yürütülmesini talep etmiş ise de sözleşmede kesin bir vade bulunmadığından, sözleşme tarihinden itibaren temerrüt faizi yürütülemez. Davacı taraf, bu davadan önce sözleşmedeki KDV’siz bedelin tahsili için icra takibine girişmiş ise de anılan icra takibinde KDV alacağının talep edilmemiş olması nedeniyle, davalının KDV borcu yönünden anılan icra takibiyle temerrüde düştüğü de söylenemez. O hâlde davalının faize yönelik istinaf başvurusu kısmen haklı olup, davalının dava ile temerrüde düştüğünün ve bu tarihten itibaren temerrüt faizinden sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Bu nedenle davalı vekilinin, temerrüt faizinin başlangıcına dair istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile faizin dava tarihinden itibaren işletilmesine, faizin başlangıcına dair fazla talebinin reddine karar vermek gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bozma ilamı doğrultusunda duruşmalı olarak yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına ve neticede davanın asıl alacak yönünden kabulüne, faizin başlangıç tarihi yönünden kısmen kabulüne dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bozma ilamı doğrultusunda yapılan inceleme sonucunda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda; 1-Davanın asıl alacak yönünden kabulü, faizin başlangıç tarihi yönünden ise kısmen kabulü ile 124.000,00 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek ve 3095 sayılı Kanun’un 2/2. maddesi uyarınca avans esasına göre hesaplanacak temerrüt faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine; faizin başlangıç tarihine ilişkin fazla talebin reddine,2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesaplanan 8.470,44 TL nispi karar harcından peşin alınan 2.117,61 TL harcın mahsubu ile bakiye 6.352,83 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 19.600,00 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,4-Davacı tarafından yapılan toplam 2.863,41 TL ( 27,70 TL BVH, 4,10 TL VH, 2.117,61 TL Peşin Harç, 114,00 TL tebliğler, 600 TL bilirkişi ücreti) yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,5-Taraflarca yatırılan ve artan gider avanslarının, yatıran taraflara iadesine,6-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden;a-Davalı tarafından yatırılan 85,70 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına,b-Davalı tarafından yatırılan toplam 2.117,61 TL istinaf nispi peşin karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince davalıya iadesine,c-Davalı tarafından harcanan 85,70 TL istinaf başvuru harcı gideri ile 45,00 TL posta gideri toplamından oluşan toplam 130,70 TL yargılama giderinin, karamızın niteliğine göre takdiren 20,00 TL’lik bölümünün davacıdan alınıp davalıya verilmesine; bakiye kısmın davalı üzerinde bırakılmasına,d-İstinaf incelemesi duruşmalı yapıldığından birden fazla duruşma icra edildiğinden; i-Hüküm tarihindeki AAÜT uyarınca belirlenen 11.000,00 TL maktu avukatlık ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,ii-Hüküm tarihindeki AAÜT uyarınca belirlenen 11.000,00 TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,7-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine,8-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;Taraf vekillerinin yüzlerine karşı, oy birliğiyle ve kesin olarak verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 15/03/2023
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar, her iki taraf bakımından kesindir.