Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1970
KARAR NO: 2023/1789
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17.07.2023 tarihli Ara Karar
NUMARASI: 2023/455 E.
DAVANIN KONUSU: Tespit
Taraflar arasında görülen şirket paylarının tespiti davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sırasında davacılar vekili tarafından talep edilen ihtiyati tedbirin, kararda yazılı nedenlerle reddine dair ara kararının davacılar vekilince istinaf edilmesi üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ İhtiyati tedbir talep eden davacılar vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin …’in mirasçısı olduklarını, murisçe düzenlenen İstanbul … Noterliğinin 02.12.2004 tarihli vasiyetnamesi ile bir kısım belirli mallarının dışında mirasının %4’ünü …’ya vasiyet ettiğini, terekenin herhangi bir malvarlığının mirasçılarca paylaşıma konu edilmediğini, bu nedenle terekenin tespiti, idaresi ve temsili ile belirli mallar üzerindeki miras ortaklığının giderilmesi amacıyla birçok dava açıldığını, bir mirasçı tarafından 08.04.2016 tarihinde İstanbul 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/31 Tereke numaralı dosyasında talep edilen terekenin tespiti, resmen yönetilmesi ve tasfiyesinin feragat ile sonuçlandığını, kararın kesinleşmesinin uzaması nedeniyle terekenin tespiti, idaresi ve temsiline ilişkin olarak ancak 19.01.2021 tarihinde İstanbul 18. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2021/4 Tereke sayılı dosyasında dava açılabildiğini, bir kısım mirasçıların terekedeki mallar üzerindeki keyfi tutumları ile mirasın günden güne azaldığını, paylaşılmayan terekeye dahil mal varlığı üzerinde miras payı çoğunluğu bulunan kişilerin bira araya gelmesi ile tasarrufta bulunulduğunu, bazı mirasçılar tarafından İstanbul 16. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/202 Esas sayılı dosyası ile İstanbul … Noterliğinin 02.12.2004 tarihli vasiyetinin iptalinin istenildiğini, mahkemenin ret kararının istinaf edildiğini, temyiz aşamasında davadan feragat edilmesi ile davanın 04.04.2023 tarihinde kesinleştiğini, terekenin paylaşılmaması nedeniyle mirasçı … tarafından terekenin bazı malları üzerindeki miras ortaklığının giderilmesi amacıyla dava açıldığını, davalı şirketin yönetim kurulu üyelerinin, ortada bir miras paylaşım sözleşmesi veyahut bu yönde bir mutabakat olmaksızın, terekeye dahil şirket hisselerin hukuka aykırı şekilde mirasçılara intikal ettirildiğini, anonim şirket hissedarının vefatı halinde hisselerin bir bütün olarak mirasçılarına intikal edeceği ve hisseler üzerinde elbirliği halinde mülkiyetin tesis edileceğini, bazı mirasçıların bu açık hukuki duruma uymayarak terekenin en kıymetli malvarlığı olan davalı şirketteki muris hisselerinin miras ortaklığından çıkarılarak, mirasçılara payları oranında intikal ettirilmesi işleminin hukuka aykırı olduğunu, 13.07.2016, 13.12.2017 ve 17.07.2018 tarihli genel kurullarda mirasçıların “Muris … Mirasçısı” olarak hazirun cetveline kaydedildiğini, yönetim kurulunun 17.07.2018 tarihli genel kurulda mirasçıların paylarının pay defterine kayıt ettiğini açıkladığını, ancak buna ilişkin yönetim kurulu kararı batıl olduğunu, murisin ölümü ile mirasçıların doğrudan şirket hissedarı sıfatı kazanamadığını, mirasçılar arasında paylaşım yapılmadan murisin hisseleri üzerinde elbirliği halinde mülkiyetin devam edeceğini, vasiyetin iptali davasının 2023 yılında kesinleşmesi nedeniyle 2018 yılında yapıldığı belirtilen pay devir işleminin usulsüz olduğunu, atanmış mirasçı tayin edilen … lehine düzenlenen vasiyetnamenin bu tarihte kesinleşmediğini, bazı dilekçelerde kayıt işlemlerinin 2017 yılında yapıldığı belirtilmesine karşının, şirketin 2018 yılında sunduğu dilekçelerde ise şirket hisseleri üzerinde elbirliği halinde mülkiyetin devam ettiğinin açıklandığını, müvekkillerinin 2015 yılından bu yana terekenin korunması için bir çok dava açtığını, yapılan pay dağıtımı işleminin usulsüz olmasına rağmen, ortakların katıldığı genel kurulun “fiili taksimin” olarak kabul edilmesinin hatalı olduğunu, müvekkilince açılan bir kısım davalarda elbirliği halinde mülkiyetin devam ettiğine dair açıklamalar yapılarak usuli itirazlarda bulunulduğunu, miras paylaşımının açık ve kesin irade beyanı içermesi gerektiğini, açılan bazı davalarda miras ortaklığının devam ettiğinin belirtilmesine rağmen davalı şirket hakkında fiili taksim olgusuna dayanılarak çelişkili davranıldığını, bu nedenle dava süresince şirket paylarının devrinin önlenmesi ile davalı şirketin yönetim kurulu tarafından, murise ait şirket paylarının miras payları oranında mirasçılarına intikal ettirilmesine ve mirasçıların paydaş sıfatıyla pay defterine kaydedilmesine yönelik işlemler ile buna dayanak yönetim kurulu kararının batıl olduğunun tespitine, aksi halde miras paylarının, mirasçılarına miras payları oranında intikal ettirilmesine ve mirasçıların paydaş sıfatıyla pay defterine kaydedilmesine yönelik işlemler ile buna dayanak yönetim kurulu kararının iptaline, pay defterinin …’e ait payların miras ortaklığına ait olacak biçimde eski hale getirilmesine, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Mahkemece, davanın açıldığı tarih itibariyle ve henüz dilekçelerin teatisi tamamlanmadan tedbir talebi değerlendirilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi ihtiyati haciz talebini değerlendirdiği 17.07.2023 tarihli ara kararında; “…İhtiyati tedbirin şartları 6100 Sayılı Hukuk Muhakemesi Kanununun 389/1 maddesinde genel olarak düzenlenmiştir. Bu yasa hükmüne göre mevcut durumda meydana gelebilecek değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından yada tamamen imkansız hale geleceğinden veya geçikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir. İhtiyati tedbirde asıl olan, ihtiyati tedbire esas bir hakkın varlığı ve bir ihtiyati tedbir sebebinin bulunmasıdır. HMK’nun 390/3 maddesine göre tedbir talebi eden taraf, öncelikle tedbir istemine ilişkin dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak yasal delillerle ispat etmek zorundadır.Burada sözü edilen ispatın ölçüsü ise, “yaklaşık ispat” kuralına göre belirlenir.Yaklaşık ispat kuralının uygulanmasında iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğruluğunun kabul etmekle birlikte, aksinin mümkün olduğu ihtimalini de gözetmelidir. Tüm dosya kapsamı itibariyle her ne kadar davacı tarafça payların üçüncü kişilere devrinin önlenmesi yönünde ihtiyati tedbir talep edilmişse de, uyuşmazlığın yargılamayı gerektirdiği, mevcut delil durumu itibarı ile yaklaşık ispat koşulunun sağlanılmadığı, HMK 389 ve devamı madde hükümlerinde ön görülen koşullar gerçekleşmediği…” gerekçesiyle ihtiyati tedbir talebinin reddine, karar vermiştir.Bu ara karara karşı, ihtiyati tedbir talep eden davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ İhtiyati tedbir talep eden davacılar vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle;Müvekkili ile diğer mirasçıların muris …’in terekesi üzerinde mirasçı sıfatıyla, elbirliği halinde mülkiyet hükümleri doğrultusunda hak sahibi olduğunu, bazı mirasçılar tarafından terekenin tespiti, idaresi, temsili başta olmak üzere, tereke üzerinde ortaklığın giderilmesi adına çokça dava açıldığını, bu davalar nedeniyle tereke üzerinde miras ortaklığının devam ettiğini, buna rağmen bazı mirasçılar tarafından, terekenin en kıymetli malvarlığı olan davalı şirkette bulunan muris hisselerinin, miras ortaklığından, miras taksimine ilişkin sözleşme ve benzeri bir mutabakat olmaksızın çıkarılarak, her bir mirasçıya payları oranında intikal ettirildiğini, bu hukuksuz işlem ile bazı mirasçıların terekenin önemli kısmı üzerinde tasarruf imkanına kavuştuğunu; Sunulan bir çok Yüksek mahkeme kararı uyarınca yönetim kurulu işleminin açıkça hükümsüz olduğu açıklanmasına rağmen mahkemece payların devrine ilişkin tedbir talebinin hatalı gerekçe ile reddedildiğini, delillerin yeterince incelenmeden gerekçe oluşturulduğunu, yargılama sonucunda verilen kararın infazının imkansız hale gelmemesi için tedbir kararı verilmesi gerektiğinin bir çok Yargıtay kararı ile belirlendiğini, anonim şirketlerde, limited şirketlerden farklı olarak, ortağın vefatı halinde vefat eden ortağın hisseleri miras ortaklığına elbirliği halinde mülkiyet hükümleri doğrultusunda intikal edeceğini, mirasçıların doğrudan şirket hissedarı sıfatını kazanmayacağını, anonim ortaklık hisselerinin mirasçılara payları oranında intikali için bir miras taksim sözleşmesine ihtiyaç bulunduğunu, oysa mirasçılar arasında herhangi bir miras paylaşım sözleşmesi yapılmadığından, murisin şirketteki hisselerinin paylaştırılmadığını ve hisseler üzerinde elbirliği halinde mülkiyetin devam ettiğinin açık olduğunu, murisin düzenlediği vasiyetname ile …’nın atanmasına rağmen şirket yönetim kurulu üyeleri de olan bir kısım mirasçıların vasiyetnamenin iptali davası açtıklarını ve ret kararının 2023 yılında kesinleştiğini, 2023 yılına kadar, henüz atanmış mirasçı tayin edilen … lehine düzenlenen vasiyetname kesinleşmemesi nedeniyle bu kişinin hissedar yapılmasının doğru olmadığını, bir kısım mirasçıların taksim veya sözleme olmaksızın sayısal çoğunlukla miras ortaklığının en önemli payı olan şirketin yönetimini ele geçirmek için paylaşım yapılmış gibi karar almalarının usulsüz olduğunu, paylaşıma dayanak kararın ne zaman alındığının dahi belirsiz olduğunu, işlemin 2018 yılında yapıldığının beyan edilmesine rağmen bir kısım dilekçelerde bu işlemin 2017 yılında yapıldığının belirtildiğini, oysa bu tarihlerde şirket ve yönetici mirasçılar tarafından sunulan dilekçelerde elbirliği halinde mülkiyetin devam ettiğinin iddia edilmesi nedeniyle yapılan işlemin dürüstlük ilkesine da aykırı olduğunu, anonim şirkette hissedarın mirasçılarının bütün olarak ortak olacaakları, mirasçılara payları oranında değil miras ortaklığına bir bütün halinde intikal edecek olması nedeniyle buna aykırı yönetim kurulu kararının batıl olduğunun açık olduğunu, bu denli açık bir hukuka aykırılığa karşı açılan davada talep edilen tedbirin reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve talebin kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalı şirketin yönetim kurulunun anonim şirketteki mirasçının payının geçerli bir taksim kararı olmaksızın miras payları oranında ortaklara aktarılmasına ilişkin kararının TTK’nın 391. maddesi uyarınca batıl olduğunun tespiti ve pay defterinin buna göre düzeltilmesi istemine ilişkindir. Davacılar vekili bu dava içinde, mirasçıların paylarının yargılama süresince üçüncü kişilere devrinin önlenmesi hususunda ihtiyati tedbir talep etmişlerdir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sırasında davacıların ihtiyati tedbir talebinin reddine dair ara karar verilmiş; bu ara karara karşı, ihtiyati tedbir talep eden davacılar vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönleriyle sınırlı olarak yapılmıştır. Ancak yukarıda da tekrar edildiği üzere …’in bir kısım mirasçıları da olan, davalı şirket yönetim kurulu üyeleri tarafından müteveffa …’in terekesine ait en kıymetli malvarlığı değeri olan davalı şirket … ortağı olduğu davalı şirket yönetim kurulunun, miras ortaklığının devam etmesine ve mirasın paylaşımına ilişkin bir karar alınmadığı halde ne zaman alındığı bilinmeyen bir kararla, şirket ortakları arasında taksim sözlemesi yapılmış gibi, miras ortaklığının en önemli unsuru olan davalı şirketteki payların, miras payları oranında mirasçılara intikaline ilişkin işlemin batıl olduğunu, anonim şirketlerde hissedarın ölümü sonrası hisselerin mirasçılara bir bütün halinde geçeceğini, mirasçılara payları oranında değil miras ortaklığına bir bütün halinde intikal edeceğine, bu durumun aksine yapılan yönetim kurulu işlemlerinin ve buna dayanak yönetim kurulu kararlarının da hükümsüz kabul edileceğine ilişkin birçok Yargıtay içtihadı ve Bölge Adliye Mahkemesi kararı bulunduğu belirtilerek yönetim kurulu karanını butlanı ile hissedarların paylarının üçüncü kişilere devrinin önlenmesi talep edilmiştir. İlk derece mahkemesince, davanın açıldığı tarihi itibariyle yaklaşık ispat şartının sağlanmadığı gerekçesiyle tedbir talebinin reddine karar verilmiştir. Davalı vekilince sunulan istinaf başvurusuna cevap dilekçesinin incelenmesinde, ihtiyati tedbir koşullarının oluşmadığı, talep edenin haklılığını yaklaşık ispat ölçüsünde kanıtlanmadığı, davacı ve diğer mirasçılar tarafından açılan davalarda talep edilen tedbirlerin onlarca kez reddedildiğini, murisin vasiyeti doğrultusunda tüm mirasçıların genel kurula çağrıldıklarını, her birinin münferit paydaş olarak oy kullandıkları ve tutanağa da el birliği ile mülkiyet bulunduğuna ilişkin şerh yazılmadığını, bu genel kurulların iptaline ilişkin kararlara karşı açılan davalarda verilen tedbirin reddi kararlarının kesinleştiğini, bu kapsamda İstanbul 1. ATM’nin 2016/323 Esas sayılı genel kurul kararının iptali davasında talep edilen tedbir kararının kesinleşmesi üzerine, yönetim kurulunun 19.10.2017 tarihli kararı ile tüm ortakların paydaş olarak yazıldığını savunarak, talebin reddi istenmiştir. Anonim şirketlerin paylarının miras yoluyla intikal etmesi halinde yapılması gereken işlemler TTK’nın 491 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Muris …’in 2015 yılında ölümü ile mirasçıları arasında el birliği ile mülkiyet esasına göre yönetilen miras şirketi ilişkisinin bulunduğu ve mirasçılar tarafından terekenin tespiti ve yönetilmesi ile bazı mallar için ortaklığın giderilmesi talepli davalar açıldığı tarafların açıklamalarından anlaşılmaktadır. Murisin yasal mirasçılara dışında vasiyet ile atanan mirasçıları bulunduğu ve bu vasiyetlerin iptali için açılan davalar bulunduğu beyan edilmiştir. Mirasçılar tarafından açılan bir çok genel kurulu iptali davasında tedbir talebinin reddine karar verildiğine dair davalı tarafından karar örnekleri sunulmuştur. Davacı vekili, davalı şirketin aldığı yönetim kurulu kararında miras hukuku ilkelerine aykırı işlem yapılarak, mirasçıların murisin terekeye dahil olan ortaklık payları üzerinde TMK’nın 640.maddesi uyarınca el birliği ile mülkiyete sahip olmaları gerekirken, yasanın emredici hükmüne aykırı şekilde mirasçıların paylarının belirlenerek pay defterine işlenmesine ilişkin işlemin yönetim kurulu kararının da batıl olduğunun tespitini istemiştir. Davacı vekili, yönetim kurulunun TTK’nın 391 ve TMK’nın 640.maddesine aykırı kararı ile hukuka aykırı ortaklık yapısı oluşturulduğundan ve bu kararla esasen ortakların el birliğiyle mülkiyet hakkına sahip oldukları miras paylarını usulsüz şekilde paylaştırılarak şirketin zararına neden olacak karar alındığını ileri sürmektedir. HMK’nın 389/1.maddesi ”Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir. ” hükmünü, 390/3.maddesi “Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır” hükmünü, 391/1.maddesi ise ”Mahkeme, tedbire konu olan mal veya hakkın muhafaza altına alınması veya bir yediemine tevdii ya da bir şeyin yapılması veya yapılmaması gibi, sakıncayı ortadan kaldıracak veya zararı engelleyecek her türlü tedbire karar verebilir” hükmünü içermektedir. Mahkemece tedbir talebi, dava tarihi itibariyle değerlendirilmiş olup, dava aşamasında taraflarca sunulan delillerin toplanıp incelenmesinden sonra mahkemece her zaman ihtiyati tedbirin yeniden değerlendirilebileceği açıktır. Davanın açıldığı tarihte dava dilekçesinin incelenmesi ile yapılan değerlendirmede, ihtiyati tedbir kararı verilmemesi hâlinde hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı veya imkânsız hale geleceği veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağına ilişki yaklaşık ispat şartının gerçekleşmediğine ilişkin ilk derece mahkemesi ara kararında bir isabetsizlik bulunmadığından, davacılar vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvuru nedenlerinin reddi gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, dosya üzerinde yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacılar vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden, davacılar vekilinin ilk derece mahkemesinin 17.07.2023 tarihli ara kararına yönelik istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 ve 391/3 maddeleri uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1 ve 391/3. maddeleri uyarınca, ihtiyati tedbir talep eden davcılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacılar vekili tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye gelir kaydına, 3-Davacılar tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin kendilerinin üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1 ve 391/3. maddeleri uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 02.11.2023 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.