Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2023/1894 E. 2023/1943 K. 30.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1894
KARAR NO: 2023/1943
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 18/05/2023
NUMARASI: 2022/1020 E. – 2023/432 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Bankacılık İşleminden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle mahkemenin görevsizliğine dair karara karşı, davacı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin yaklaşık 16 yıldır anaokulu işletmeciliği yaptığını, 30.11.2021 tarihinde esnaf işletmesi kredi kartı ile davalı bankanın mobil şubesi üzerinden 7326 sayılı Kanun kapsamındaki SGK yapılandırma borcunun ilk taksidini ödediğini, işlemden sonra “ödeme başarı ile gerçekleşmiştir” uyarısının alındığını ve kart limitinin ödeme tutarı olan 23.667,14 TL kadar azaldığını, borcun ilk taksidin en geç 30.11.2021 tarihinde ödenmesi gerektiği, ödeme sonucu banka nezdinde provizyon numarası alındığını, davacının aynı gün bir çok kez SGK sistemini kontrol ettiğinde ödemenin SGK sistemine düşmediğinin görüldüğünü, bu nedenle müvekkilinin bir çok kez banka çağrı merkezi ile görüştüğünü ve ödemede bir sorun bulunmadığının bildirildiğini, bu durumun 30.11.2021 ve 01.12.2021 tarihli banka çağrı merkezi görüşme kayıtlarının incelenmesi ile anlaşılabileceğini, müvekkilinin bundan sonraki işlemlerini paranın çekildiğini varsayarak yaptığını, ertesi gün SGK sisteminde ödemenin bulunmadığının anlaşılması üzerine bankadan bilgi istendiğini, SGK tarafından talep edilen ödemenin zamanında yapıldığına ilişkin bilgilerin dahi bankaca verilmediğini, karttan çekilip iki gün sonra iade edilen paranın kart hareketlerinde görünmediğini, bankanın zorunlu olmasına rağmen ödemeye ilişkin bilgisayar kayıtlarını müvekkiline ve SGK’ya vermediğini, ödemenin zamanında yapıldığının kanıtlanamaması nedeniyle SGK tarafından haciz işlemi yaptığını, SGK’dan alınan teşviklerin kaybedilme riski bulunduğunu ileri sürerek, SGK tarafından konulan hacizlerin kaldırılmasına, davalının kusuru nedeniyle nakit akışının bozulması ve hacizler nedeniyle uğranılan zararların tahsiline, bankanın kusuru nedeniyle mahrum kalınan SGK işveren destek primlerinin davalıdan tahsiline, bankanın haksız eylemleri nedeniyle uğranılan maddi zararların tespiti ile tahsiline ve 10.000 TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep ve dava ettiği görülmüştür. Davalı vekili, savunmasında özetle; davacının iddialarının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, bankanın SGK yapılandırılmasının bozulmasında sorumluluğu bulunmadığını, davacının taleplerinin tazminat hukukunun esaslarıyla bağlanmadığını, davacının peşin ödemeyle yapılandırma imkanını kullanmadığını, kalan 17 taksitin vadesinde ödeneceğinin kesin olmadığını, iddia edilen maddi zararın artmasına davacının sebebiyet verdiğini, davacının geçici ödeme talebinin kabul edilemez olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Dava, davalı banka müşterisi olan davacının 30.11.2021 tarihinde davalı banka mobil şubesi üzerinden esnaf kredi kartı ile 7326 sayılı kanun kapsamındaki SGK yapılandırma ilk taksidini ödeme emri sonrası, provizyon numarası da verilmesine rağmen ödemenin yapılmamış olmasından kaynaklı zararların tazmini davasıdır.Dava, ilk olarak tüketici mahkemesinde açılmış, tüketici mahkemesince verilen görevsizlik üzerine, dava dosyası 10.numaralı asliye ticaret mahkemesine tevdi edilmiş, anılan mahkemece dosya finans mahkemesi sıfatından kaynaklı mahkememize gönderilmiştir.Dava, öncelikli olarak dava şartları yönünden incelenmiştir. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı HMK’nun 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olup re’sen dikkate alınacak olup davacı banka ile davalı arasında düzenlenen bireysel bankacılık hizmetleri sözleşmesi ile davacı banka tarafından Esnaf Kredi Kartı tahsis edildiği bu nedenle davalının esnaf olup, 6502 sayılı Kanun anlamında tüketici kabul edilemeyeceği kuşkusuzdur. Mevcut duruma göre, taraflar arasındaki ilişki, 6502 sayılı Yasa kapsamı dışında kaldığına göre davaya, dava tarihinde yürürlükte bulunan HMK’nın 2. maddesi uyarınca genel hükümlere göre asliye hukuk mahkemesi sıfatıyla bakılması gerekir. (Y .20. HD 9.2.2017 T, 2016/14861- 2017/1007y.k) Bu kapsamda, davada Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olmasından kaynaklı mahkememizce görevsizlik kararı verilmiştir.” gerekçesiyle göreve ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle HMK’nın 114/1-c ve 115/2 maddeleri gereğince davanın usulden reddine, karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın görevli İstanbul Anadolu Nöbetçi Asliye Hukuk mahkemesine gönderilmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Dava açıldıktan yaklaşık 7 ay sonra görevsizlik kararı verildiğini ve henüz dosyanın esasının incelenmediğini, gerekçeli kararda tüketici mahkemesinin görevsizlik kararından söz edilmesine rağmen davanın ticaret mahkemesinde açıldığını, İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesince bankacılık işleminden kaynaklanması nedeniyle dava dosyasının İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesine gönderildiğini, kararın mahkeme gerekçesinde belirtildiği gibi İstanbul Anadolu 10. ATM tarafından verilmediğini, bu olguların dahi mahkeme kararı ve gerekçesindeki özensizliği ortaya koyduğunu, davanın müvekkilinin ticari işletmesinden kaynaklandığını, kullanılan kredi kartının ticari kart olduğunu, aksi halde işlemin tüketici işlemi olması nedeniyle tüketici mahkemesinin görevli olacağını, bu davanın, müvekkiline ait anaokulunun SGK borç yapılandırılmasına ilişkin borcun davalı bankaya ait ticari kredi kartı ile ödenmesinde yaşanan sorundan kaynaklandığını ve her iki taraf da tacir olması nedeniyle ihtilaf ticari işletmeden kaynaklandığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve dosyanın mahkemesine gönderilemesine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, bankacılık işleminden kaynakanan tazminat talebine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, uyuşmazlığın ticari dava niteliğinde olmadığı ve görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş; bu karara karşı, davalı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacı vekili, müvekkilinin ana okulu işletmecisi olduğunu ve müvekkilinin davalı bankadan aldığı ticari kartı ile (dava dilekçesinde esnaf olduğu belirtilmiştir) yapılandırılan SGK borcunun ilk taksitini ödediğini, banka yetkilileri ve çağrı merkezi ile yapılan görüşmelerde borcun ödendiği ve bir sorun bulunmadığının ifade edilmesine rağmen, yapılandırma taksitinin ödenmediğini ve ilk taksitin süresinde ödenmemesi nedeniyle yapılandırmanın bozulduğunu, bu nedenle SGK tarafından haciz uygulanarak, işverene tanınan teşviklerin sona erdirildiğini ileri sürerek, uğranılan maddi ve manevi zararların tespiti ile tahsili istemine bulunulmuştur. Davanın asliye ticaret mahkemesine açılmıştır. Dosyanın tevzi edildiği İstanbul Anadolu 5.Asliye Ticaret Mahkemesince davanın bankacılık işlemenden kaynaklanması nedeniyle İstanbul Anadolu 6 ve 7.Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğu belirlenerek, dosyanın esası kapatılmış ve dosya görevli İstanbul Anadolu 6.Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmiştir. Banka tarafından ibraz edilen belgeler arasında, banka ile kart hamili arasında düzenlenen ticari kart üyelik sözleşmesi de bulunmaktadır. Taraflar arasında ticari kredi kartına ilişkin sözleşme bulunduğu gibi, davacının mesleki ve ticari amaçla hareket ettiği ve tüketici olmadığı sabittir. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un amaç başlıklı 1. maddesinde, “Bu Kanun’un amacı; kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarının koruyucu, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı, tüketiciyi aydınlatıcı ve bilinçlendirici önlemleri almak, tüketicilerin kendilerinin koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konulardaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmelerini teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemektir.”Tanım başlıklı 3.maddesi, “sağlayıcı; Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye hizmet sunan ya da hizmet sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi, (k) Tüketici; Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi; Tüketici işlemi, mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzer sözleşmeler de dahil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi.” düzenlemeleri bulunmaktadır. Bir hukuki işlemin tüketici işlemi sayılabilmesi için yukarıda belirtilen tanımlara uygun olması gerekir. Açıklanan hususlar gözetildiğinde somut olayda, davacının yukarıdaki tanıma uygun tüketici konumunda olmadığı, ticari ve mesleki amaçla hareket ettiği açıktır. Bu durumda ticaret mahkemesinin görev alanı yönünden uyuşmazlığın değerlendirilmesi gerekir. TTK’nın 4.maddesinde, bir davanın ticari dava niteliğinde olup olmadığının tespiti bakımından üç ayrı kıstas kabul edilmiştir. Bunlardan ilki, tarafların sıfatına ve işin ticari işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ve başka hiçbir şart aranmaksızın TTK veya diğer kanunlarda ticari sayılan davalardır (mutlak ticari davalar). Mutlak ticari davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticari niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardan olup TTK’nın 4/1 hükmünde (a) ile (f) bentleri arasında sayılmıştır. İkincisi ise, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalardır. TTK’nın 4/1-son cümlesi uyarınca ikinci grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia (saklama) sözleşmesi ile fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalardır. Bu nevi davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da gerekli ve yeterli görülmüştür. Üçüncü grup ise, nispi ticari davalar olup, TTK’nın 4/1 maddesi uyarınca her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. TTK’nın 19/2 hükmü uyarınca, taraflardan biri için ticari iş niteliğindeki bir sözleşmenin diğer taraf için de ticari sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ”ticari iş” esasına göre değil, ”ticari işletme” esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması tek başına davayı ticari dava haline getirmez. Bu bilgilere göre somut olay değerlendirildiğinde; TTK’nın 4/1-f bendinde, bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerden kaynaklanan davaların mutlak ticari dava olduğu belirlenmiştir. Davacı tüketici olmadığına göre TKHK’da düzenlenen göreve ilişkin ayrık hükümlerin uygulama alanı bulunmamaktadır. Diğer yandan davacının mesleki ve ticari amaçlarla hareket etmesi nedeniyle de ortada bir tüketici işlemi bulunmamaktadır. Mahkemenin gerekçeli kararında değerlendirilen Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 2016/14861 Esas, 2017/1007 Karar sayılı ilamının somut olayla bezerliği bulunmamaktadır. Belirtilen olayda, tacir ve tüketici olmayan avukatın mesleki faaliyeti kapsamındaki vekalet ilişkisinden kaynaklanan alacağının talep edildiği, vekalet sözleşmesinin TTK’da değil de Türk Borçlar Kanun’unda düzenlenmesi nedeniyle asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğunun belirlendiği anlaşılmıştır. Bu nedenle eldeki davada, TTK’nın 4/1-f ve 5. maddesi uyarınca mutlak ticari davalardan olup asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğunun kabulü gerekmektedir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.3 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararın kaldırılarak dosyasının kararı veren mahkemeye gönderilmesine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.a.3. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu görevsizlik kararının kaldırılmasına, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine, 4-Davacı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair; HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.30.11.2023