Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2023/1726 E. 2023/1820 K. 15.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1726
KARAR NO: 2023/1820
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 01/03/2018
NUMARASI: 2014/1093 Esas – 2018/123 Karar
DAVA: Şirket Hisse Devir Sözleşmelerinin Hukuki Ehliyet Yokluğundan Hükümsüzlüğünün Tespiti Şirket Ortaklar Kurulu Kararının Hükümsüzlüğünün Tespiti
DAVA TARİHİ: 14/11/2014
BİRLEŞEN BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN 2015/39 ESAS, 2015/37 KARAR SAYILI DOSYASI
BİRLEŞEN DAVA: Hisse devir sözleşmelerinin muris muvazaası nedeniyle iptali
Asıl ve birleşen davaların ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda; asıl davanın davalı … yönünden reddine, diğer davalılar yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, birleşen davanın ise pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine dair verilen hükme karşı, yasal süresi içinde asıl ve birleşen davaların davacısı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyasında, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda verilen 2018/754 E- 2019/335 K sayılı hükmün Yargıtay 11. HD tarafından bozulması üzerine Dairemizce verilen direnme kararının Yargıtay HGK tarafından bozulması üzerine yeni esasa kaydedilen dava dosyasının duruşmalı olarak yapılan incelemesi sonucunda, dosya incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Asıl davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili …’ın babaannesi olan murisi …’ın 14.07.2014 tarihinde vefat ettiğini, geriye mirasçısı olarak eşi …, çocukları …, … ve kendisinden önce vefat eden çocuğu …’ın çocukları … ve … kaldığını, murisin dava dışı … Ltd. Şti.’nin ortağı olduğunu, bu şirketteki payının 21600 TL’lik kısmının Bakırköy … Noterliğinin 13.03.2013 tarih ve … sayılı hisse devir sözleşmesi ile 966 TL’lik kısmının ise aynı noterliğin 20.03.2013 tarih ve 9073 sayılı hisse devir sözleşmesi ile davalı …’a devrettiğini, bu devirden sonra şirketin 20.03.2013 tarih 8279 sayılı ortaklar kurulu kararına da muris adına vekaleten diğer davalı …’ın iştirak ettiğini, murisin bu işlemlerin yapıldığı tarihte 87 yaşında olup, 2001 yılında geçirmiş olduğu beyin kanaması sonucunda konuşma ve yürüme yetisini kaybettiğini, hukuki ehliyetinin bulunmadığını, vefatından bir yıl önce hukuki ehliyetini kaybetmiş olmasına rağmen oğlu olan davalı …’ın geçersiz vekaletnameye istinaden yapılan işlemlere ve satışa onay vermesi için ortaklar kuruluna katıldığını, bu şekilde amacın diğer yasal mirasçıların şirket hakkından doğan mali haklarını almalarını önlemek olduğunu, hisse devir sözleşmelerinin de asaleten mi yoksa vekaleten mi yapıldığının dava sırasında ortaya çıkacağını ileri sürerek, Bakırköy … Noterliğinin 13.03.2013 tarih ve … sayılı hisse devir sözleşmesi ile aynı noterliğin 20.03.2013 tarih ve … sayılı hisse devir sözleşmesinin muris …’ın hukuki ehliyetinin bulunmadığından hükümsüz olduğunun tespitine, yine Bakırköy … Noterliğinin 20.03.2013 tarih … sayılı ortaklar kurulunda hukuki ehliyeti olmayan murisin adına vekaleten işlem yaptığından bu ortaklar kurulu kararının da hükümsüz olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. *Murisin veraset ilamında, 14.07.2014 tarihinde vefat ettiği ve geriye mirasçıları Necip Kayabay, çocukları …, …, … ve … kaldığı görülmüştür. Asıl davada davalı … vekili savunmasında özetle; müvekkilinin dava dışı şirkete ait hisseleri bedelini ödemek suretiyle devraldığını, hisse devir sözleşmelerinin noterde düzenlenen vekaletnameye istinaden murise vekaleten davalı … arasında yapıldığını, vekaletin kötüye kullanılmasının vekil ile vekalet veren arasında bir iç sorun olduğunu, müvekkilinin vekaletin kötüye kullanıldığını bilmemesi ve bilebilecek durumda olmaması halinde sözkonusu hisse devir sözleşmelerinin müvekkili yönünden bağlayıcı olduğunu, ortaklar kurulu kararının hükümsüzlüğünün tespiti isteminin dava dışı şirkete yöneltilmesi gerektiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Asıl davada davalı … vekili savunmasında özetle; müvekkilinin ikametgahının Beşiktaş’ta olup, diğer davalının da ikametgahının Bakırköy adliyesi yetki sınırları dışında kaldığını, müvekkilinin hisse devir sözleşmesinin tarafı olmadığını, sözkonusu sözleşmeleri murisin müvekkiline noterde vermiş olduğu 20.02.2013 tarihli vekaletnameye istinaden imzaladığını, ortaklar kurulu kararının hükümsüzlüğünün tespiti davasının da şirkete karşı yöneltilmesi gerektiğini, murisin 20.02.2013 tarihli vekaletname haricinde 12.04.2013 tarihinde noterde müvekkili adına vekaletname düzenlediğini, her iki vekaletnamenin tanziminde murisin akıl sağlığının yerinde olduğuna ve hukuki ehliyetine haiz olduğuna dair sağlık raporu alındığını, bu raporların vekaletnamelerin ekine konulduğunu, bu nedenle davacının iddiasının gerçeği yansıtmadığını, bunun dışında dava dışı şirketin sürekli zarar ettiğini, davalı …’ın akaryakıt istasyonu işletme ruhsatı olan şirketin hisselerinin devri halinde istasyonu işletebileceğini teklif etmesi üzerine, hisse devrinin gerçekleştirildiğini, akabinde dava dışı … A.Ş. ile 10 yıllık kira sözleşmesi imzalanarak “…” ailesinin gelir sahibi olmasının sağlandığını, ayrıca bu davalı ile imzalanan başka bir sözleşme ile 10 yıllık kira sözleşmesinin bitiminde şirket hisselerinin ve işyerinin iade edileceğinin kararlaştırıldığını, hisse devrinin mirasçılara zarar vermek kastıyla yapıldığı iddiasının doğru olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
BİRLEŞEN BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN 2015/39 ESAS SAYILI DOSYASINDA Birleşen davada davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin murisi …’ın vefat ettiğini, geriye mirasçısı olarak eşi …, çocukları …, … ve kendisinden önce vefat eden çocuğu …’ın çocukları … ve … kaldığını, murisin davalı şirketin ortağı olup, şirketteki hisselerini 13.03.2013 ve 20.03.2013 tarihli noter hisse devir sözleşmeleri ile dava dışı …’a devrettiğini, davalı şirketin ortaklar kurulu kararına da muris adına vekaleten diğer dava dışı …’ın iştirak ettiğini, dava konusu hisse devir sözleşmelerinin muris tarafından …’a verilen vekaletnameye istinaden yapıldığını, oysaki işlem tarihlerinde murisin 87 yaşında olup, hukuki ehliyetinin bulunmadığını, bu şekilde alınan usulsüz vekaletnamelerle murisin davalı şirketteki hisseleri dava dışı …’a devredildiğini, ayrıca muris adına şirket kiralama sözleşmesi imzalanarak görünüşte şirket hisse devrinin değil esasen şirket kiralama işleminin amaçlandığını, diğer yasal mirasçıların şirket hakkından doğan mali haklarını almalarını önlemek amacıyla gerçekleşen muvazaalı hisse devir işlemlerinin geçerli olmadığını ileri sürerek, hisse devir sözleşmelerinin muvazaa nedeniyle iptaline, muristen intikal edecek hisselerin 1/8’ne tekabül eden payın şirket ortağı olarak müvekkili adına tespiti ve tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı şirket vekili, hisse devir sözleşmesi ve işlemlerinin geçerli olduğunu, muvazaa iddiasının gerçeği yansıtmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.*Asıl ve birleşen davanın davacı vekili 20.09.2016 havale tarihli dilekçesinde; asıl davada, murisin … Ltd. Şti.’ndeki hissesinin devrine konu şirket ortaklar kurulu kararının ve hisse devir sözleşmesinin hükümsüzlüğünün tespitinin istendiğini, birleşen davada ise hisse devir sözleşmesini muvazaa nedeniyle iptaline karar verilmesinin istendiğini, birleşen dava için murisin diğer mirasçılarının davaya dahil edilmesi için veya muvafakatlarının alınması için taraflarına mahkemece süre verildiğini, murisin mirasçılarından eşi …’ın vefat ettiğini, müteveffanın vasiyetname düzenlediğini belirterek, İstanbul 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/659 E sayılı dosyasında açılacak vasiyetnamenin tenfizinin bekletici mesele yapılmasını, murisin diğer mirasçıları olan …, … ve …’a davanın ihbar edilerek davaya dahil olup olmayacaklarının ve/veya davaya muvafakatlarının bulunup bulunmadığının sorulmasını istemiştir. Mirasçı … vekili, asıl ve birleşen davada müvekkilinin davacı taraf yanında davaya katılmasında hukuki yararının bulunduğundan davacı yanında feri müdahil olarak davaya katılmasına karar verilmesini istemiş, 26.12.2016 tarihli dilekçesi ile, feri müdahil olarak davaya katılma taleplerini geri çektiğini beyan etmiştir. *İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/430 Esas sayılı dava dosyasında; davacı …’a velayeten … tarafından davalı … aleyhine ikame olunan davada, muris …’ın noterde düzenlediği 21.01.2015 tarihli vasiyetnamesi ile davacıyı mirasçılıktan çıkardığını, bu işlemin dayanağının geçerli hukuki sebebe dayanmadığından vasiyetname ile davacıyı mirasçılıktan çıkarma tasarrufunun iptalinin istendiği ve davanın halen derdest olduğu görülmüştür. *Davacı vekili, İstanbul 13. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/46 tereke sayılı dosyasında, muris …’ın terekesinin tespiti davasının sürdüğünü beyan etmiştir. **İlk derece mahkemesinin 09.04.2015 tarihli ara kararında; “Asıl davanın şirket hisse devir sözleşmelerinin hukuki ehliyet yokluğundan hükümsüzlüğünün tespiti ve şirket ortaklar kurulu kararının hükümsüzlüğünün tespiti istemine ilişkin olması nedeniyle maktu harca tabi olduğu anlaşılmakla davalı … vekilinin devir sözleşmelerinin bedeli üzerinden harç yatırılması gerektiğine dair talebinin REDDİNE,” karar verilmiştir. 14.04.2016 tarihli ara kararında ise; “Birleşen davada muris …’ın davalı şirketteki hisselerini muvazaalı olarak … devrettiği iddiasıyla hisse devir sözleşmelerinin iptali ile davacı …’a muristen intikal edecek hisse oranında payın şirket ortağı olarak davacı adına tespit ve tesciline karar verilmesinin istenildiği, benzer davalarda Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2008/14112 Esas, 2009/7804 Karar sayılı 25.06.2009 tarihli ilamında açıkça belirtildiği üzere diğer mirascıların davaya dahil edilmeleri veya muvafakatlarının alınması olmadığı takdirde terekeye temsilci atanması için davacı vekiline gelecek celseye kadar kesin süre verilmesine, aksi halde birleşen dosya yönünden davacının taraf ehliyeti yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verileceğinin ihtarına, (huzurda davacı vekiline ihtarat yapıldı)” denilmiştir. 22.09.2016 tarihli ara kararda ise; “5-Mirasçı … vekilinin asıl dava yönünden davacı yanında fer’i müdahale talebinin 29,20.-TL maktu müdahale harcı yatırıldıktan sonra değerlendirilmesine, 6-Birleşen dosyada ise …’ın muris …’ın mirascısı olması sebebiyle zaten taraf sıfatı bulunduğundan HMK 66 ve devamı maddeleri uyarınca taraf olan kişinin fer’i müdahale talebinde bulunması söz konusu olamayacağından birleşen dosya ile ilgili fer’i müdahale talebinin reddine, UYAP kayıtlarında …’ın birleşen dosyada davacı -mirascı olarak taraf olarak eklenilmesine, 7-Muris … mirascıları … ile …’a davacı vekilinin 20/09/2016 havale tarihli dilekçesinde bildirdiği adreslerine birleşen dosyadaki dava dilekçesi, 14/04/2016 tarihli ve bugünkü duruşma tutanaklarının tebliğine, 8-Muris …’ın mirascısı eşi … vefat ettiği bildirildiğinden İstanbul 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/659 Esas sayılı vasiyetnamenin açılması davasıyla tenfizinin beklenilmesine, …’ın mirascıları belirlendikten sonra birleşen dava yönünden bu mirascılarada (davada taraf olarak yer almayanlarına) 14/04/2016 tarihli duruşmanın 2 nolu ara kararı uyarınca işlem yapılmasına,” denilmiştir. Birleşen davada dahili davalı … 29.12.2016 tarihli duruşmada; “Ben daha önce mahkemenizde tanık olarak dinlendim. Orada gerekli açıklamalarımı yapmıştım. Burada hisse devri karşılığında alınan bir bedel yoktur. Hisse devri tamamı ile ruhsatın iptal olmaması için şirket ortaklarının menfaatine olarak yapılmıştır. 10 yıl sonra bedelsiz olarak eski haline iade edilecektir. Ödenen kiralar herkesin payı oranında banka hesabına yatmaktadır.” demiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN İSTİNAFA KONU KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve toplanan deliller doğrultusunda; asıl davada muris …’ın dava dışı … Ltd. Şti.’ndeki payının …’a devrine ilişkin 13/03/2013 ve 20/03/2013 tarihli hisse devir sözleşmelerinin murisin hukuki ehliyet yokluğu nedeniyle hükümsüzlüğünün tespiti ve belirtilen 20/03/2013 tarihli ortaklar kurulu toplantısında hisse devrinin kabulüne ilişkin kararın yine murisin hukuki ehliyet yokluğu nedeniyle hükümsüzlüğünün tespitinin istendiği, Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulunun ayrıntılı raporuna göre, murisin vekaletnamenin verildiği 20/02/2013 tarihinde hem de şirket hisse devirlerinin yapıldığı 13/03/2013 ve 20/03/2013 tarihlerinde fiili ehliyetini müessir ve kişide şuur ve harekât serbestisi ile olayları kavrayıp onlardan sağlıklı sonuçlara varabilme yeteneğini ortadan kaldıracak mahiyet ve derecede akıl hastalığı, akıl zayıflığı, bunama hali veya organik defisiter araz saptayacak herhangi bir tıbbi bulgu veya belgeye rastlanmadığı gibi kendisinde mevcut sistemik hastalıkların da fiil ehliyetini etkileyecek mahiyette olmadığı, bu duruma göre; murisin fiil ehliyetini haiz olduğunun tespit edildiği, davalı olarak gösterilen … hisse devir sözleşmelerini muris … adına vekaleten imzaladığı, bu nedenle vekil sıfatıyla işlem yapan davalı …’a husumet yöneltilmeyeceği, 20/03/2013 tarihli hisse devir işlemlerinin kabulüne ve pay defterine işlenmesine ilişkin ortaklar kurulu kararının hükümsüzlüğünün tespitini talep etmiş ise de, bu talep yönünden davanın dava dışı … Ltd. Şti.’ne yöneltilmesi gerektiğinden bu talep yönünden davalıların her ikisinin de pasif husumetinin bulunmadığı, davacının hisse devir sözleşmelerinin murisin ehliyet yokluğu nedeniyle hükümsüz olduğunun tespiti talebi açısından ise, davalı …’a yönelttiği davada esastan yapılan incelemede, muris … ‘ın gerek vekaletnamenin düzenlendiği tarihte gerekse hisse devir sözleşmelerinin yapıldığı tarihte fiil ehliyeti tam olduğundan bu talebin esastan reddi gerektiği, birleşen davada ise, aynı hisse devir sözleşmelerinin muvazaalı olduğu ileri sürülerek iptali ve davacının miras payı oranında tescili istenilmiş ise de davanın davalı şirkete karşı açıldığı, oysa davanın hisse devir sözleşmelerinin taraflarına karşı açılması gerektiğinden birleşen davada davalı şirketin pasif husumetinin bulunmadığı gerekçeleriyle asıl davada, davacının ortaklar kurulu kararının hükümsüzlüğünün tespitine ilişkin talebi yönünden davalıların her ikisinin de pasif husumeti bulunmadığından bu talebin pasif husumet yokluğundan reddine, davacının, hisse devir sözleşmelerinin murisin ehliyet yokluğu nedeniyle hükümsüz olduğunun tespitine ilişkin talebi yönünden davalı …’ın pasif husumeti bulunmadığından bu davalı hakkındaki talebin pasif husumet yokluğundan reddine, diğer davalı … yönünden ise, esastan reddine, birleşen davada davalı şirketin pasif husumeti bulunmadığından davanın pasif husumet yokluğundan reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, asıl ve birleşen davaların davacısı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Asıl ve birleşen davaların davacılar vekili istinaf sebeplerinde özetle:Asıl dava yönünden; davalı …’ın aktif husumet ehliyeti taşıdığı hâlde bu davalı için davanın esasına girmeden sadece hisse devir sözleşmesine konu vekaleti düzenleyen murisin vekaleti düzenlediğinde fiili ehliyete sahip olduğu gerekçesi ile davanın esastan reddinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, İstanbul 13. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2014/46 Tereke sayılı dosyası ile muris …’ın terekesinin tespiti davasında davalı … tarafından Özel Antlaşma ve Taahhüt adı altında bir sözleşmenin sunulduğunu, bu sözleşmede hisse devrinin bedelsiz olarak yapılacağı, … Hisselerinin 10 yıl sonra … tarafından aktif ve pasifleri ile iade edileceğinin belirtildiğini, ticari hayatın olağan akışına uymayan bu durum karşısında savunmalarında bu hisse devri ile dava dışı …’nin … ve … kira ödemeye başladığını ifade ettiklerini, oysaki taşınmazın muris ve eşi adına olduğundan bu savunmaya itibar edilemeyeceğini, savunmanın hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, murisin hisse devir tarihinde hisselerini bedelsiz olarak devretme iradesini taşımadığını, vekaleti bu iradeden hareketle düzenlemediğini, keza diğer davalı …’ın da daha sonra vermiş olduğu beyanlarında söz konusu hisselerin devir amacı ile değil kiralama amacı ile bedelsiz şekilde 10 yıl sonra iade etmek üzere devir aldığını açık şekilde ikrar ettiğini, murisin adına düzenlenen Bakırköy …. Noterliği’nin 20.02.2013 tarihli ve Bakırköy … Noterliğinin 12.04.2013 tarihli vekaletnamelerinde murisin okuma yazma bilmesi konusunda farklı tespitler içerdiğini, birinin altında imzası varken diğerinin altında imza yerine parmak bastırılmış olduğunun görüldüğünü, aradaki bu çelişkinin murisin fiili ehliyete sahip olmadığını gösterdiğini,Birleşen dava yönünden ise; HMK’nın 184. maddesine göre sözlü yargılamaya geçmeden hüküm tesis edildiğini, somut olayda muvazaa olgusunun dosya kapsamına göre kanıtlandığını, iş bu davada davalı şirketin taraf olduğu sabit olmasına göre, davanın pasif husumetten reddinin doğru olmadığını belirterek, İlk derece mahkemesinin asıl ve birleşen davalara ilişkin kararının kaldırılmasına ve asıl ve birleşen davaların kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl dava; limited şirket hisse devir sözleşmelerinin, devri yapan murisin hukuki ehliyetinin yokluğu nedeniyle hükümsüzlüğünün tespiti ile hisse devirlerinin onaylanmasına ilişkin ortaklar kurulu kararının hükümsüzlüğünün tespiti istemine ilişkindir. Birleşen dava ise şirket hisse devir sözleşmelerinin muvazaa nedeniyle iptali ile davacının muristen intikal eden miras payı oranındaki hissesinin davacı adına tespit ve tescili istemlerine ilişkindir. Asıl ve birleşen davada davacı, muris …’ın yasal mirasçılarından olduğunu, murisin vefatından önce … Ltd. Şti. nezdindeki hisselerinin tamamının vekaleten davalı … tarafından noterde düzenlenen hisse devir sözleşmeleri ile davalı …’a devredildiğini, aynı vekaletnameye dayalı olarak davalı …’ın şirket ortaklar kuruluna katılarak yapılan işlemlere ve satışa onay verdiğini, bu işlemler tarihinde murisin hukuki ehliyetinin bulunmadığını iddia ederek, hisse devir sözleşmelerinin ve şirket ortaklar kurulu kararının hükümsüz olduğunun tespitini istemiş; birleşen davasında ise davalı şirkete husumet yönelterek şirket hisse devir sözleşmelerinin muvazaa nedeniyle iptali ile miras payı oranında kendi adına tespit ve tescilini talep etmiştir. Dava dosyası istinaf incelemesi için dairemize gelmiş ve 2018/754 Esasına kaydedilmiştir. Mahkememizce HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 2018/754 Esas – 2019/335 Karar sayılı, 07/03/2019 tarihli hükümle; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, asıl ve birleşen davalara ilişkin davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, HMK’nın 33, 114 ve 355 ve 353/1.b.2. maddeleri uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu asıl ve birleşen davalara ilişkin kararlarının resen düzeltilmesi gerektiğinden, kararların kaldırılarak her iki davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda; asıl dava yönünden: asıl davanın, aktif dava ehliyeti yokluğu nedeniyle usulden reddine, birleşen Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/39 E sayılı davası yönünden: Birleşen davanın, aktif dava ehliyeti yokluğu nedeniyle usulden reddine, karar verilmiştir. Bu hükme karşı, asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından, yasal süresi içinde temyiz kanun yoluna başvurulması üzerine, Yargıtay 11. HD’nin 2019/2353 E- 2020/535 K sayılı, 20.01.2020 tarihli kararıyla, mahkememizin anılan hükmü, asıl dava yönünden bozulmuştur. Yüce 11. HD’nin bozma gerekçesinde; “…Kararı, asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz etmiştir.1- Birleşen davada, İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına, davacının 4271 sayılı MK’nın 640 maddesi uyarınca kendi payına hasren dava açmasının mümkün olmamasına, bu nedenle de tereke temsilcisi tayinine gerek bulunmamasına göre davacı vekilinin birleşen dava yönünden temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 2- Davacı vekilinin asıl davaya yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; asıl dava davacının murisi adına vekaletname ile yapılan limited şirket hisse devir işlemlerinin murisin fiil ehliyeti olmadığından hükümsüz olduğunun tespitine ve ayrıca hisse devir işlemine onay veren limited şirket ortaklar kurulu kararının da hükümsüzlüğünün tespiti istemine ilişkin olup, bölge adliye mahkemesince, elbirliği mülkiyetine tabi malvarlığı yönünden davacının tek başına dava açamayacağı, diğer mirasçıların da davaya icazet vermedikleri gerekçesiyle aktif husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.6098 sayılı TBK’nın 27. maddesinde kanunun emredici hükümlerine aykırı işlemlerin kesin hükümsüz olduğu, aynı Kanunun 1. maddesi uyarınca sözleşme kurulması için taraf iradelerinin arandığı, 4721 sayılı MK’nın 9. maddesinin mefhumu muhalifinden ayırt etme gücüne sahip olmayan kimsenin kendi iradesi ile hak sahibi olamayacağı ve borç altına giremeyeceği anlaşılmaktadır. Ehliyetsizlik nedeniyle hukuki işlemin sakat olması bir kesin hükümsüzlük hali olup, bu durum herkes tarafından ileri sürülebilir.Somut olayda davacı, hisse devir işlemlerine dayanak vekaletnameyi verdiği tarihte murisi Sabiha’nın fiil ehliyeti olmadığından işlemlerin hükümsüzlüğünün tespitini talep etmiş olup, yukarıda yapılan açıklamadan da anlaşılacağı üzere bu iddianın hukuki yarar bulunan herkes tarafından ileri sürülmesinin mümkün olduğu gözetilerek deliller toplanıp bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile aktif husumet yokluğu nedeniyle asıl davanın reddine karar verilmesi isabetli olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.3- Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin asıl davaya yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin birleşen davaya yönelik temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin asıl davaya yönelik temyiz istemlerinin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin asıl davaya yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına…”, denilmiştir. Bozma üzerine Mahkememizce duruşma açılmış, taraf vekillerinin beyanları alındıktan sonra, HMK’nın 377/5. maddesi uyarınca, dosya kapsamına göre, tarafa ilişkin dava koşulu gerçekleşmediğinden hukuki yararın bulunup bulunmadığı değerlendirilemeyeceği gibi, davanın esasının incelenmesi de bu nedenlerle mümkün olmadığından, Yüce 11. HD’nin bozma kararına uyulmamış, asıl dava yönünden bozmaya konu hükümde direnilmesine dair hüküm verilmiştir.Mahkememizin direnme kararına karşı, yasal süresi içinde, asıl ve birleşen davalarda davacı vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuş, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2021/11-922 Esas – 2023/548 Karar sayılı, 31.05.2023 tarihli ilamıyla Dairemizin anılan hükmünü bozmuştur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bozma ilamında: “…C. Uyuşmazlık Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; asıl davada murisin fiil ehliyetinin bulunmadığı iddiasına dayalı olarak hisse devir işlemlerinin hükümsüzlüğüne dair talep bakımından davacının aktif dava ehliyetinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. D. Gerekçe 1. İlgili Hukuk 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 9, 10, 13, 14 ve 15 inci maddeleri, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 26 ve 27 nci maddeleri ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 114 ve 115 inci maddeleri.
2. Değerlendirme A. Birleşen Dava Yönünden 1. Hukuki yarar dava şartı olduğu gibi, temyiz istemi için de gereken bir şarttır. 2. Bölge Adliye Mahkemesince birleşen dava yönünden verilen davanın reddine dair kararın asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece anılan davacı vekilinin birleşen davaya yönelik temyiz itirazlarının reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.3. Bölge Adliye Mahkemesinin ilk kararını birleşen dava yönünden temyiz edip bu istemi Özel Dairece reddedilen asıl ve birleşen davada davacının birleşen dava yönünden kararı temyiz etmekte hukuki yararı bulunmamaktadır.4. O hâlde asıl ve birleşen davada davacı vekilinin birleşen dava bakımından verilen karara yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.
B. Asıl Dava Yönünden 1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır. 2. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 12/1 inci maddesinde herkesin kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu düzenlendiği gibi, 48/1 inci maddesinde de herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetinin bulunduğu kabul edilerek kişilerin irade özgürlüğüne sahip olduğu temel ilke olarak benimsenmiştir. Borçlar hukukumuza hâkim olan ‘sözleşme serbestliği’ ilkesinin kaynağı da irade özgürlüğüne dayanmaktadır.3. Sözleşme serbestliği ve özgürlüğünün; sözleşme yapıp yapmama, sözleşmenin karşı tarafını seçme, sözleşmenin içeriğini, tipini ve şeklini belirleme, sözleşmenin içeriğini değiştirme ve sözleşmeyi ortadan kaldırma gibi biçimleri bulunmaktadır.4. 6098 sayılı Kanun’un 26 ncı maddesinde tarafların kanunda öngörülen sınırlar içinde, sözleşmenin içeriğini özgürce belirleyebilecekleri kabul edilmiştir. Sözleşmenin içeriği kavramından anlaşılması gerekenin ne olduğu Kanun’da açıkça belirtilmemiş olmakla birlikte doktrinde tarafların yapmış oldukları sözleşme kapsamında, üzerinde anlaşmaya vardıkları her şeyin sözleşmenin içeriğine dâhil olduğu ifade edilmektedir. Tarafların belirlediği edim veya edimler, bu edimlerin nerede ve ne zaman yerine getirileceği, yan edim ve yükümlülükler, sözleşmenin şekli, tarafların yapmaması gereken fiil ve davranışlar ile pek çok şey sözleşmenin içeriğine dâhildir.5. Sözleşmenin içeriğini belirleme ve serbestçe tayin etme özgürlüğüne getirilen temel sınırlama, davanın dayanağı 6098 sayılı Kanun’un 27 nci maddesinde ‘Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur.’ şeklinde düzenlenmiştir.6. Sözleşmenin geçerliliğini önemli ölçüde etkileyen unsurların eksikliği durumunda kesin hükümsüzlük söz konusu olur. Zira bu unsurlar sözleşmenin geçerliliği bağlamında oldukça önem arz etmektedir. Kesin hükümsüzlük yaptırımının söz konusu olduğu hâllerde sözleşmenin kurulmasında aranan unsurlar vazgeçilemez nitelikte olup bu unsurlar sadece sözleşme taraflarının menfaati yanında kamu düzeni için de tesis edilmiş olan geçerlilik koşullarıdırlar. Bu unsurların varlığında taraflar yanında üçüncü kişilerin de sözleşmelere güvenleri için yarar bulunmaktadır.7. Kesin hükümsüzlük yaptırımı her zaman ileri sürülebilecek nitelikte olup bu unsurların eksikliği nedeniyle kesin hükümsüz olan bir sözleşmenin zamanla geçerli hâle gelme gibi bir durumu söz konusu olamaz. Bu çerçevede kesin hükümsüzlük hâli sadece sözleşmenin tarafları yanında sözleşmenin geçersiz hâle gelmesinde yararı bulunan tüm ilgililer tarafından her zaman ileri sürülebileceği gibi mahkemece resen dikkate alınması gerekir.8. Bu kapsamda bir sözleşmenin geçerli bir şekilde kurulabilmesi için gerekli olan unsurlardan biri de sözleşme ehliyetidir. Sözleşme ehliyetinin bulunmadığı durumlarda mevcut bir irade açıklaması bulunmasına rağmen bu açıklama sonucu herhangi bir borç doğmaz. Zira sözleşme irade açıklaması ile kurulmakta olup böyle bir irade açıklamasının hukuki sonuç doğrulabilmesi, kanuni anlamda gerekli olan fiil ehliyetini gerektirir. Bu sebeple ehliyet sözleşmenin geçerliliği için gerekli olan bir unsurdur.9. Sözleşme geçerliliği için aranan ehliyet fiil ehliyeti olup 4721 sayılı Kanun’un 9 uncu maddesine göre ancak fiil ehliyetine sahip olan kimselerin, kendi fiilleriyle hak edinebilecek ve borç altına girebileceklerdir. Bu anlamda fiil ehliyeti tam olan (kısıtlı olmayan, ergin olan ve ayırt etme gücü olan) kimseler hak ve borç altına girebileceklerdir. Sözleşme ehliyeti ise sözleşmenin her iki tarafı için de aranan bir unsur olup tarafların sözleşmenin kurulduğu anda bu ehliyete haiz olmaları durumunda geçerli bir sözleşme ilişkisi kurulur. Ayrıca taraflardan her ikisinin de ehliyetli olmaları gerekmekte olup tek tarafın ehliyetli olması geçerli bir sözleşmenin kurulabilmesi için yeterli değildir.10. Sözleşmenin geçerliliği için aranan ehliyet unsuru, sadece taraflar açısından değil kamu yararı açısından da aranan bir geçerlilik unsurudur. Bu sebeple ehliyetsizlik hâlinde kesin hükümsüzlük yaptırımı söz konusu olur. Nitekim 4721 sayılı Kanun 15 inci maddesinde; Kanun’da gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiillerinin hukuki sonuç doğurmayacağı açıkça belirtilmiştir. 11. Buradan hareketle bir sözleşmenin ehliyetsizlik nedeniyle kesin hükümsüz olduğuna ilişkin iddianın hukuki yararı mevcut olan herkes tarafından ileri sürülebilmesi mümkündür. Dolayısıyla ehliyetsizliğe dayalı olarak bir sözleşmenin kesin hükümsüz olduğuna dair iddianın ileri sürülmesinde hukuki yararı bulunan herkesin bu iddia ile açacağı davada aktif husumet ehliyeti mevcuttur. 12. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; asıl davada davacı tarafça, muris … tarafından davalı … adına düzenlenen vekâletnameye dayalı olarak gerçekleştirilen limited şirket hisse devir işlemlerinin, vekâletname ve sözleşmelerin düzenlendikleri tarihlerde murisin fiil ehliyeti bulunmadığı iddia edilerek geçersizliklerinin tespiti talep edilmiştir.13. 4721 sayılı Kanun’un 9 ve 15 inci maddeleri ile 6098 sayılı Kanun’un 26 ve 27 nci maddeleri gereğince ehliyetsiz bir kimsenin vermiş olduğu vekaletname ve bu vekâletnameye dayalı olarak gerçekleştirilen sözleşmeler yukarıdaki kanun hükümleri gereği kesin hükümsüzlük yaptırımına tabi olup bu iddianın hukuki yararı mevcut olan herkes tarafından ileri sürülmesi mümkündür.14. Bu itibarla her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesince, el birliği mülkiyetine tâbi mal varlığı yönünden davacının tek başına dava açamayacağı, diğer mirasçıların da davaya icazet vermedikleri gerekçesiyle davacının asıl davada aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı belirtilmiş ise de; davacı tarafça, asıl davada hisse devir işlemleri sırasında murisi tarafından verilen vekâletnamenin düzenlendiği tarihte fiil ehliyetinin bulunmadığı, bu sebeple anılan vekâletname ile yapılan işlemlerin kesin hükümsüz olduğu iddiasıyla asıl dava açılmıştır.15. Asıl davada kesin hükümsüzlük iddiası ile ileri sürülen bu talepler bakımından, davacının varis olması ve kesin hükümsüzlük iddiasının ilgili herkes tarafından ileri sürülebilecek olması nedeniyle davacının asıl davada aktif dava ehliyeti mevcut olup bu anlamda diğer varislerin asıl davaya muvafakatlerinin mevcut olup olmamasının taraf ehliyeti bakımından herhangi bir önemi bulunmamaktadır.16. Bu itibarla davacının asıl davayı açmakta hem hukuki yararı hem de aktif dava ehliyeti mevcuttur. Dolayısıyla Bölge Adliye Mahkemesince; asıl dava bakımından dava şartı eksikliği bulunmadığı kabul edilerek işin esasına girilip taraflarca ileri sürülen deliller toplanıp dosya kapsamında sunulan belgelerin incelenmesi ile yapılacak değerlendirme sonrasında hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davacının asıl davada aktif dava ehliyeti bulunmadığından bahisle asıl davanın usulden reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.17. Hâl böyle olunca; Bölge Adliye Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.” gerekçesiyle, A bendinde (§1-4) gösterilen gerekçeyle asıl ve birleşen davada davacı vekilinin birleşen davaya yönelik temyiz itirazlarının hukuki yarar yokluğundan reddine; B bendinde (§ 1-17) gösterilen gerekçeyle asıl ve birleşen davada davacı vekilinin asıl davaya yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince bozulmasına, karar verilmiştir. Yargıtay HGK’nun bozma karı bağlayıcı niteliktedir. Bozma kararı üzerine duruşma açılmış, taraf beyanları alınmıştır. İlk derece mahkemesince yapılan tahkikat işlemleri yeterli olduğu gibi ilk derece aşamasındaki yargılama sırasında tarafların ek bir tahkikat taleplerinin bulunmadığı anlaşılmış, bu nedenle dosya kapsamındaki deliller doğrultusunda değerlendirme yapılmıştır. Öncelikle belirtmek gerekir ki birleşen dava hakkında Dairemizce verilen 2018/754 E- 2019/335 K sayılı, 07.03.2019 tarihli hüküm kesinleşmiştir. Yargıtay 11. HD’nin ve HGK’nun bozma ilamları, asıl dava hakkındadır. Aşağıdaki değerlendirmeler, asıl dava bakımından yapılmıştır.Asıl davada davacı, muris …’ın işlemler sırasında temyiz kudretini haiz olmadığı iddiasıyla, muris tarafından yapılan şirket hisse devir sözleşmesinin ve devrin şirket pay defterine işlenmesine dair ortaklar kurulu kararının hükümsüz olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Bu durumda asıl davadaki tek uyuşmazlık, murisin vekaletname ve hisse satış tarihleri ile iptal talebine konu ortaklar kurulu kararın alındığı tarihte temyiz kudretinin bulunup bulunmadığı, buna göre muris tarafından vekil aracılığıyla davalı …’a yapılan hisse devir işleminin ve bu devrin pay defterine işlenmesine dair alınan ortaklar kurulu kararının TMK’nın 15. maddesi uyarınca hükümsüz olup olmadığı hususlarına ilişkindir.İlk derece mahkemesince muris …’ın tüm tedavi dosyaları ile hükümsüzlük (geçersizlik) iddiasına konu ortaklar kurulu kararı, murisin davlı …’a verdiği vekaletname, davaya konu hisse devir sözleşmesi celbedilmiştir. Yine, muris tarafından hisse devir için davalılardan …’a vekalet verme işleminin hemen öncesinde alınan psikiyatrist hekim raporu celbedilmiştir. İlk derece mahkemesince, murisin temyiz kudretinin bulunup bulunmadığı konusundaki taraf tanıkları dinlenilmiştir. Tanıklar, murisin akıl sağlığı konusunda beyanda bulunmuşlardır. İlk derece mahkemesince tanıklar dinlenip yukarıda anılan belgeler ve tedavi evrakı toplandıktan sonra, murisin davalı …’a vekaletname verdiği tarihte, hisse devir tarihinde ve ortaklar kurulu kararının alındığı tarihte murisin akıl sağlığının yerinde olup olmadığı, temyiz kudretinin bulunup bulunmadığı konularında rapor düzenlenmek üzere dosya Adli Tıp Kurumu (ATK) Başkanlığına gönderilmiştir. ATK Dördüncü İhtisas Kurulu, ilk derece mahkemesine hitaben yazdığı 20.01.2017 tarihli müzekkereyle, murise ait tedavi dosyalarının tamamlanmasını, eksik belgelerin tamamlanarak dosyanın rapor düzenlenmek üzere yeniden gönderilmesini istenmiştir. İlk derece mahkemesi, bu müzekkerede belirtilen tedavi evrakını tamamlayarak dosyayı, rapor düzenlenmek üzere tekrar ATK Dördüncü İhtisas Kuruluna göndermiştir.ATK Dördüncü İhtisas Kurulu, 21.07.2017 tarihli, 2017/3233 K sayılı raporunda; murisin tedavi evrakı ile raporları ayrıntılı olarak değerlendirilmiş ve sonuçta, muris …’ın; vekaletnamenin düzenlendiği 20.02.2013, hisse devir sözleşmesinin yapıldığı 13.03.2013 ve ortaklar kurulu kararının alındığı 20.03.2013 tarihlerinde akıl sağlığının yerinde olduğu, fiil ehliyetini haiz olduğu belirtilmiştir. Rapor oldukça geniş bir gerekçeyle yazılmış olup varılan sonuç, murisin tedavi dosyalarına ve sağlığında alınmış olan tıbbi raporlarına dayanmaktadır. Kendilerine bu rapor tebliğ edilen taraf vekilleri, rapordaki tespitlere karşı esaslı bir itiraz yöneltmemişlerdir. Dosyadaki belgelere, tanık beyanlarına ve ATK Dördüncü İhtisas Kurulunun raporuna göre, murisin, davalıya vekaletname verdiği tarihte ve davaya konu hisse devir işleminin yapıldığı tarih ile devrin pay defterine işlenmesine dair ortaklar kurulu kararının alındığı tarihlerde temyiz kudretini haiz olduğu sonucuna varılmıştır. Bu durumda ilk derece mahkemesince asıl dava hakkında verilen hüküm isabetli bulunmuş, davacı vekilinin istinaf nedenlerinin reddi gerekmiştir. İlk derece mahkemesi kararında da belirtildiği üzere; asıl davadaki taleplerden ortaklar kurulu kararının hükümsüzlüğünün tespiti talebinin ortaklara karşı ileri sürülmesi mümkün olmayıp, bu talebin şirkete yöneltilmesi gerektiği açıktır. Şirket, asıl davada taraf olmadığından, bu talep bakımından davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine dair ilk derece mahkemesi kararı isabetli bulunmuştur.Asıl davadaki ikinci talep, hisse devir sözleşmesinin hükümsüzlüğünün tespiti talebi olup bu davanın, hisse devralan davalı …’a yöneltilmesi gerekir. Murisin vekili sıfatıyla hareket eden davalı …’ın bu talep bakımından davalı sıfatı yoktur. Bu nedenle, bu talep bakımından davalı … aleyhindeki davanın pasif husumet yönünden reddine dair ilk derece mahkemesi kararı isabetli bulunmuştur. Hisse devrinin hükümsüzlüğünün tespiti talebi bakımından gerçek hasım olan davalı … bakımından esasla ilgi olarak değerlendirme yukarıda yapılmış olup gerek vekaletname tarihinde gerek hisse devir sözleşmesinin yapıldığı tarihte gerekse de ortaklar kurulu kararının alındığı tarihte murisin akıl sağlığının ve temyiz kudretinin yerinde olduğu yani murisin bu işlem tarihleri itibariyle fiil ehliyetini haiz olduğu kanaatine varıldığından, davalı … aleyhindeki davanın reddine dair ilk derece mahkemesi kararı isabetli bulunmuştur.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 373.maddesi uyarınca duruşmalı olarak yapılan istinaf incelemesi sonucunda; birleşen dava hakkında daha önce verilen karar kesinliştiğinden, birleşen dava hakkında yeniden hüküm verilmesine yer olmadığına; asıl dava bakımında ise asıl davada davacı tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri yerinde görülmemekle birlikte Mahkememizin bozulan kararları ve Yargıtay ilamları doğrultusunda yeniden hüküm verilmesi gerektiğinden, ilk derece mahkemesinin asıl dava hakkında verdiği kararın kaldırılmasına, asıl davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;A-Birleşen Bakırköy 2.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/39 E. sayılı davası yönünden Dairemizin 2018/754 E. – 2019/335 K. Sayılı, 07.03.2019 tarihli kararı Yargıtay bozma ilamları dışında kalıp kesinleştiğinden, birleşen dava hakkında yeniden hüküm verilmesine yer olmadığına, B-Asıl dava yönünden:Asıl davada davacı tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri yerinde görülmemekle birlikte mahkememizin bozulan kararlrı ve Yargıtay ilamları doğrultusunda yeniden hüküm verilmesi gerektiğinden, ilk derece mahkemesinin asıl dava hakkında verdiği kararın kaldırılmasına, asıl davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda; 1-Hisse devrinin onaylanmasına dair 20.03.2013 tarihli ortaklar kurulu kararın hükümsüz olduğunun tespitine dair talebin her iki davalı bakımından pasif husumet yönünden reddine, 2-Hisse devrinin hükümsüzlüğünün tespiti talebi bakımından davalı … aleyhindeki davanın pasif husumet yönünden reddine,3-Hisse devrinin hükümsüzlüğünün tespiti talebi bakımından davalı … aleyhindeki davanın esas bakımından reddine,4-Alınması gerekli 269,85 TL harçtan, peşin alınan 25,20 TL’nin mahsubu ile bakiye 244,65 TL harcın davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına,6-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 7-Davalılar bakımından ret sebepleri farklı olduğundan, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesindeki esaslara göre belirlenen 17.900,00’er TL maktu avukatlık ücretlerinin davacıdan alınıp davalılara verilmesine, 8-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden:a-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılıp yeniden hüküm verildiğinden, davacının yatırdığı istinaf peşin karar harcının, karar kesinleştiğinde ve talep hâlinde, ilk derece mahkemesince davacıya iadesine,b-Davacı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,c-İstinaf incelemesinde birden fazla duruşma yapıldığından, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesindeki esaslara göre belirlenen 20.400,00 TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınıp davalılara verilmesine, 9-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,10-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;Davacı küçüğün annesi, davacı vekili ve davalı … vekilinin yüzlerine karşı, diğer tarafların yokluğunda, oybirliğiyle ve iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 15/11/2023