Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2023/1210 E. 2023/1499 K. 28.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1210
KARAR NO: 2023/1499
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/02/2023
NUMARASI: 2022/349 E. – 2023/167 K.
DAVANIN KONUSU: Ticari Şirket (Sermaye Koyma Borcuna İlişkin)
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın usulden reddine, görevli mahkemenin İstanbul 9. Asliye Hukuk Mahkemesi olduğuna dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı …, dava dışı … ve dava dışı …’in 2016 senesinde Marmaris’te yat charter hizmeti vermek amacıyla bir anonim şirket kurulmasına karar verdiklerini, bunun üzerine 20.07.2016 tarihinde Marmaris Ticaret Müdürlüğü’nce tescil edilen … sicil numaralı … Ticaret AŞ’nin kurulduğunu, bu şirketin 1.000.000 (birmilyon)-TL sermaye ile kurulmuş olduğunu davacının %30 hisse, 12.000 hisse adedi, 300.000.- TL, … %30 hisse, 12.000 hisse adedi, 300.000.- TL, …’ün %20 hisse , 8.000 hisse adedi 200.000.- TL ve …’in %20 hisse , 8.000 hisse adedi 200.000.- TL olarak şirket ortaklıklarının sağlandığını, şirket ortaklarından … ile …’in sermaye paylarının ödenmesi için, sırasıyla 13.06.2016 tarihinde 40.061 Euro ve 16.06.2016 tarihinde 40.080 Euro’yu davalı …’e göndermiş olduklarını, şirket defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırıldığında tespit edileceği üzere davalı …’in şirkete kendi sermaye payına karşılık sadece 75.000.-(yetmişbeşbin)-TL ödeme yapmış olduğunu, … tarafından şirkete kendi sermaye payına karşılık başkaca hiçbir ödeme yapılmadığının şirket kayıtları ile sabit olduğunu, esasen davalı …’in işbu 75.000.-TL’yi dahi kendi cebinden ödememiş olduğunu, şirket ortaklarından dava dışı … tarafından kendi sermaye payını yatırması amacıyla davalıya gönderilen para ile ödeme yapmış olduğunu, … adına (bakiye sermaye taahhüt borcunu karşılamak üzere) şirkete müvekkilii … tarafından 11.04.2017 tarihinde 40.832 (kırkbinsekizyüzotuziki) Euro ve 21.04.2017 tarihinde banka aracılığı ile 16.420 (onaltıbindörtyüzyirmi) Euro ödeme yapılmış olduğunu, bu ödemelerin yapılma sebebinin şirketin kuruluşunun bir an önce tamamlanarak bekleyen işlerin kaçırılmaması olduğunu, bu ödemelerin şirket kayıtlarında da açıkça görülmekte olduğunu, müvekkili tarafından şirkete gönderilen bu bedellerin gönderildiği tarihte …’in bakiye sermaye taahhüt borcunu karşılamış olduğunu, …’in sermaye taahhüt borcu yapılan bu ödemeler ile kapatılmış olduğunu, davalı …’in müvekkili …’ye, kendisi adına yapılan bu ödemeler dolayısıyla, 57.252 (elliyedibinikiyüzelliiki) Euro borçlu olduğunu, şirket kuruluşu sırasında Türkiye’de olmayan ortak …, kendisinin (…’ün) sermaye payını şirkete yatırması için Türkiye’de bulunan …’e 13.06.2016 tarihinde banka aracılığıyla 40.061 Euro göndermiş olduğunu, ancak Şirket kayıtlarında davalı …, … adına Şirkete sadece 50.000 (ellibin) TL yatırmış olduğu, bu paranın, yatırıldığı tarihteki (20.07.2016) kura göre 15.006 Euro olduğunu, yani davalı …’in, …’ün kendisine gönderdiği 41.061 Euro’nun sadece 15.006 Euro’luk kısmını … için kullanmış ve 50.000.- TL olarak Şirket’e yatırmış olduğunu, …’in, …’dan gelen paranın bakiyesinin (25.055.- Euro) yeter miktardaki kısmını ise kendi sermaye payını ödemek için kullanmış olduğunu, …’e herhangi bir meblağ iade etmemiş olduğunu ve neticede davalı …’in işbu bakiye (25.055.- Euro) kadar …’e borçlanmış olduğunu, …’ün davalı …’den 25.055 Euro alacaklı olduğunu, …’ün işbu alacağını, 15.10.2021 tarihinde …’ye devir/temlik etmiş olduğunu, 11.04.2017 tarihinde şirkete … adına sermaye payı olarak ödediği 40.832 Euro, 21.04.2017 tarihinde şirkete … adına bakiye sermaye payı olarak ödediği 16.620 Euro, 13.06.2016 tarihinde … tarafından davalı …’e gönderilen, belirtildiği şekilde …’den 15.10.2021 tarihinde devir/temlik aldığı alacak 25.055.- Euro olmak üzere toplam 82.302 Euro …’nin davalı …’den alacaklı olduğunu, müvekkilinin i …’nin, alacağının belli bir kısmının ödenmesi talebiyle davalı …’e 19.11.2021 tarihinde ihtarname göndermiş olduğunu, ancak davalı …’in bu ihtara rağmen müvekkiline olan borcunu ödememiş olduğunu, ihtarnameye cevap dahi vermemiş olduğunu, hal böyle olunca bahse konu alacakların tahsili için huzurdaki davayı açmak zorunluluğunun hâsıl olduğunu ileri sürerek, 82.302 Euro’nun, beher ödemenin duruma göre davalıya gönderildiği ve davalı adına şirkete ödeme yapıldığı tarihten itibaren işlemiş ve işleyecek faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davacı yanın taleplerinin zamanaşımına uğradığını, bu nedenle esasa girilmeksizin davanın reddi gerektiğini, dava dilekçesinde de belirtildiği üzere 2016 yılında dava dışı … şirketi kurulduğunu, 4 ortaklı yapıda davacı, davalı müvekkil ve dava dışı … ile … isimli şahıslar yer almakta olduğunu, bahsi geçen 4 kişinin kurucu ortak olduğunu, tarafların sermaye taahhütlerinin şirket ana sözleşmesinde belirttiğini, müvekkilinin taahhüdünün de tıpkı diğer kurucu ortaklar gibi 1/4’ü tescilden önce, bakiyesi de 24 ay içinde ödenmek üzere olduğunu, başka bir ifade ile müvekkilin sermaye taahhüdü, tescilden önce ödenen 75.000,00 TL’den ibaret olduğunu, … ve … isimli şahısların sermaye taahhüdü ise 1/4 oran üzerinden 50.000,00 TL olduğunu, şirket kuruluş tarihi 20.07.2016 olup, bakiye sermaye koyma taahhüdü bu tarihten itibaren 24 ay sonrası olduğunu, ortaklar arası yapılan görüşmede aslen Alman uyruklu olan ve Almaya’da yaşayan ortakların tüm sermaye borcunu üstlenmesi, Türkiye’de bulunan diğer iki ortağın da şirketin faaliyetlerini üstlenmesi kararlaştırıldığını, bu anlaşma sonucunda da şirketin kuruluş ve tescilinden kısa bir süre önce Alman ortakların sermaye koyma borcunu Euro cinsinden müvekkiline gönderdiğini, zira müvekkilinin avukatlık faaliyeti yürütmekte olduğunu, şirketin kuruluş sürecini de bizzat yöneteceği için tek hesaptan kuruluş sermayesinin yönetilmesinin daha kolay olacağının kararlaştırıldığını, müvekkiline gelen 14.06.2016 ve 17.06.2016 tarihli ödemeler toplamda 80.000 Euro etmekte olduğunu ve ödeme tarihindeki Merkez Bankası kuru üzerinden ödenen toplam meblağ 234.830,00 TL olduğunu, müvekkiline yukarıda belirtilen ödeme yapıldıktan sonra müvekkili tarafından bu meblağ Türk Lirasına çevrilmiş ve şirketin kuruluş ve tescili için şirket adına açılan hesabına gönderildiğini, dava dilekçesi baştan sona gerçek dışı ifadeler içerdiğini, zira dilekçede hiçbir şekilde bizzat davacının sermeye koyma borcunun dahi müvekkil tarafından şirket hesabına yatırıldığının ifade edilmediğini, davada, müvekkil adına sermaye koyma borcunu yerine getirdiğini iddia eden davacı, kendi sermaye borcunun dahi müvekkil hesabından ödendiğini gizlediğini, sermaye koyma borcunu tamamen yabancı ortaklar üstlenmiş, para müvekkilin hesabına gönderilmiş, bu para Türk Lirasına çevrilerek eksiksiz şekilde ortakların 1/4’lük kuruluş sermaye ödemesi olarak yine şirket hesabına gönderildiğini, açıklanan bu durum karşısında müvekkilinin ne dava dışı … ve … isimli şahıslara ne de alacağını temlik aldığını iddia eden davacıya herhangi bir borcu bulunmadığını, sermaye koyma borcundan tescil öncesi ödenmesi gereken 75.000,00 TL,’nin müvekkili tarafından 19.07.2016 tarihinde eksiksiz ödendiğini, dava dilekçesinde, müvekkilin bakiye sermaye borcunun karşılanması amacıyla davacı tarafından 11.04.2017 ve 21.04.2017 tarihlerinde şirkete ödeme yapıldığı, bunun nedeninin de kuruluş işlemlerinin bir an önce tamamlanarak bekleyen işlerin kaçırılmaması olduğunu ifade edildiğini, müvekkilin hesap hareketleri incelendiğinde de görüleceği üzere davacının müvekkilin bakiye borcunun karşılanması bir yana, davacının 1/4’lük kuruluş ve tescil sermaye taahhüdü dahi şirket kuruluş ve tescilden önce müvekkil tarafından ödendiğini, davacının 300.000 TL olan sermaye taahhüdünün 1/4’lük oranı olan 75.000,00 TL 19.07.2016 tarihinde müvekkil tarafından ödendiğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacının varlığını iddia ettiği alacak bakımından takas / mahsup defiinde bulunduklarını, şirket ana sözleşmesinde şirketin sermayesi ve ortakların sermaye payları açıkça ve Türk Lirası cinsinden belirtildiğini, ancak davacı yanın müvekkilinin bakiye taahhüdü için 40.832 Euro ve 16.420 Euro olarak ödeme yapıldığını iddia ettiğini, neticede davadaki alacak talebi de Euro cinsinden belirtildiğini, hangi nedenle ödemenin Euro cinsinden yapıldığı, bunun TL karşılığının şirket muhasebesine nasıl yansıtıldığı dava dilekçesinde açıklanmadığını, şirketin tüm ticari defter ve kayıtlarının yönetimi davacı yanda olduğunu, gerçeğe aykırı kayıt ile defterlerde müvekkilin borçlandırılması söz konusu ise bu duruma karşı suç duyurusunda bulunma haklarını saklı tuttuklarını, müvekkiline bahsi geçen ödemelerin yapıldığını ancak bu ödemelerin borç olarak yapılmadığını, davanın kasız olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir. Davanın ilk olarak açıldığı İstanbul l9.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2022/177 Esas 2022/171 Karar numaralı ilamı ile; davanın, HMK’nın 114/1 (c), 115/1 ve TTK 3, 4 ve 5. maddeleri uyarınca davanın usulden reddine, mahkememizin görevsizliğine, karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın görevli İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, bu karar istinaf edilmeksizin kesinleşmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Dava; davacının kendi ve temlik aldığı dava dışı şirket ortağının sermaye payını ödemesi için davalıya yaptığı havalenin şirkete ödenmediği iddiasına dayalı olarak alacak istemine ilişkindir. Davacı yan dava dilekçesi ve cevaba cevap dilekçesinde; davacı ile dava dışı şirket ortağı …’ün kendilerine ait sermaye payını şirkete yatırması için davalıya havale yaptıklarını, bu ödemenin tüketim ödüncü olduğunu, ancak davalının bu tutarları kendi sermaye payını ödemek için kullandığını, kendilerine herhangi bir meblağ iade etmediğini ileri sürmüş, davalı yan ise; davanın zamanşımına uğradığını savunmuştur. Dava öncelikle İstanbul 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2022/177 Esas sayılı dosyasına tevzi edilmiş, mahkemenin 2022/177 -171 E K sayılı 17/03/2022 tarihli görevsizlik kararı ile özetle; davanın hukuki niteliği itibariyle, sermaye koyma borcunu yerine getirmeyen davacı ortaktan sermaye alacağının tahsili istemine ilişkin olduğu, anonim şirketlerde sermaye koyma borcunda temerrüde düşülmesinin sonuçları TTK md. 482-483’te düzenlendiği, TTK md 482’de temerrüdün genel sonuçları, TTK md 483’te ise ıskat usulünün düzenlendiği, pay sahibinin belirlenen vadede sermaye borcunu ifa etmeyip temerrüde düşmesi halinde şirket yönetim kurulu mütemerrit pay sahibini, kısmi ödemelerden doğan haklardan mahrum etmeye ve şirketten çıkarmaya yetkili olduğu (TTK 482/2), anonim şirkete sermaye koyma borcunun ifa edilmediğine ilişkin uyuşmazlığın TTK da düzenlendiği ve bu hali ile davanın ticari dava olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı ile dosya mahkemize gönderilmiştir. Davacı yan iddiasını tüketim ödüncü sözleşmesine dayandırmıştır. TBK.m.386 hükmüne göre; Tüketim ödüncü sözleşmesi, ödünç verenin, bir miktar parayı ya da tüketilebilen bir şeyi ödünç alana devretmeyi, ödünç alanın da aynı nitelik ve miktarda şeyi geri vermeyi üstlendiği sözleşmedir. Tüketim ödüncünde, bir miktar paranın kullanılması ve geri verme borcunun doğması anında ise iadesi gerekmekte olduğu halde, somut olayda iade etmeye ilişkin unsurunun eksik olduğu, çekişmenin iade borcundan değil, davalının aldığı havaleyi aralarında kararlaştırıldığı gibi, sözleşmeye uygun olarak yerine getirip getirmediğinden kaynaklandığı, dolayısı ile tüketim ödüncü sözleşmesinin yasal unsurları somut olayda mevcut olmadığı anlaşılmaktadır. HMK.m.33 hükmüne göre hakim hukuku resen uygular. Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ise hakime aittir. Bu bağlamda yapılan değerlendirmede davacının davasının hukuki dayanığı vekalet sözleşmesidir. TBK.m.502 hükmüne göre; “Vekâlet sözleşmesi, vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir.Vekâlete ilişkin hükümler, niteliklerine uygun düştükleri ölçüde, bu Kanunda düzenlenmemiş olan işgörme sözleşmelerine de uygulanır.”Yine TBK.m.506/2 hükmüne göre; vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Yukarıda değinilen hukuksal durum ve somut olayın birlikte değerlendirilmesi sonucunda; davanın vekalet sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsiline ilişkin olduğu, vekilin özen borcunu yerine getirip getirmediğinin ve vekil edenin menfaatlerini gözetip gözetmediğinin belirlenmek suretiyle uyuşmazlığın çözülmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Ticari davalar, TTK.m.4’de mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletme ile ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grupta ele alınmıştır. Vekalet sözleşmesinden kaynaklanan davaların, TTK.m.4’de yer almayıp genel hükümlere tabi olduğu ve Asliye Hukuk Mahkemesinin görev alanına giriği anlaşıldığından HMK.m.114/1-c ve 115/2 uyarınca mahkememizin görevsizliği sebebiyle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi ile Mahkememizin karşı görevsizliğine, görevli mahkemenin İstanbul 9. Asliye Hukuk Mahkemesi olduğuna, karar kesinleştiğinde, mahkemeler arasındaki görev uyuşmazlığının çözümlenmesi için dosyanın ilgili İstinaf Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.” gerekçesiyle, davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi ile mahkemenin karşı görevsizliğine, görevli mahkemenin İstanbul 9. Asliye Hukuk Mahkemesi olduğuna karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; mahkemenin gerekçesinin hatalı olduğunu, davalının müvekkilinden aldığı paraları dava dışı şirkete ödememiş olması şeklinde bir iddialarının bulunmadığını, şirketin bütün sermayesinin ödendiğini, davacının, …’in sermaye borcunu … adına şirkete ödediğini, bu ihtilafın hukuki dayanağının tüketim ödüncü sözleşmesi olduğunu, mahkemece beyanlarının ve delillerinin yanlış değerlendirildiğini müvekkilinin ayrıca temlik aldığı …’ün ise davalıya bir miktar para gönderdiğini, davalı, aralarında anlaşıldığı üzere, şirkete yatırılması gereken ¼’lük sermaye tutarını … adına şirkete ödemediğini, …’ün sehven fazla gönderdiği kısmı ise …’e iade etmediğini, davalının iade etmediği bu tutar kadar …’e dolayısıyla alacağı temlik alan müvekkiline borçlu olduğunu, bu ihtilafın hukuki dayanağının ise sebepsiz zenginleşme olduğunu, davanı ilk başta zaten Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde ikame edildiğini, zira tüketim ödüncü ve sebepsiz zenginleşmede görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, ancak Asliye hukuk mahkemesince hatalı şekilde ihtilafın sermaye ödemelerinden kaynaklandığından bahisle Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğuna karar verildiğini, İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesince ise haklı olarak ortada ticari bir dava olmadığından bahisle Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğuna (doğru şekilde) karar vermişse de bu karara sebep olarak davanın hukuki dayanağının vekâlet sözleşmesi olmasının gösterildiğini, mahkemenin gerekçe kısmındaki ifadelerinin maddi vakıaların hatalı yorumlandığını, beyanlarının ve delillerinin hiç değerlendirilmediğini, hukuki dayanağın yanlış tespit edildiğini ve neticede hatalı bir gerekçe ile karar verildiğini ortaya koyduğunu, yerel mahkemece Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğuna doğru şekilde karar verilmişse de, maddi vakıalar hatalı tespit edilerek karar gerekçesinde davanın hukuki dayanağının vekâlet sözleşmesi olduğu belirtildiğinden ancak davanın hukuki dayanağı “tüketim ödüncü” ve “sebepsiz zenginleşme” olduğundan ve bu halde zamanaşımı süresi 10 (on) yıl olduğundan, maddi vakıaların ve hukuki dayanağın doğru tespit edilmesi ve gerekçenin düzeltilmesi için kararı istinaf etmekte hukuki yararları olduğunu bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve maddi vakıaların ve hukuki dayanağın doğru şekilde düzeltilerek tekrar karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalının dava dışı şirkete sermaye koyma borcunun davacı tarafça ödendiği iddiasına dayalı alacak istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın usulden reddine, görevli mahkemenin İstanbul 9.Asliye Hukuk Mahkemesi olduğuna karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dava ilk olarak İstanbul 9.Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde açılmış, bu mahkemece verilen görevsizlik kararı üzere dosyanın gönderildiği mahkemece istinafa konu işbu karar verilmiştir. Davacı taraf, davalı ve dava dışı iki kişi ile bilikte yine dava dışı … Ticaret AŞ isimli şirketi kurduklarını, davalının sermaye borcunun kendisi tarafından ödendiğini, bu nedenle davalıdan alacaklı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Davanın tarafları dava dışı … Ticaret AŞ’nin ortaklarıdır. Davacı, dava dışı şirkete gönderdiği paraların davalının şirkete yönelik sermaye borcunun karşılığı olduğunu ileri sürülmektedir. Dava dışı … Ticaret AŞ’nin ortakları olan taraflar arasında görülen iş bu davada, davacının davalı ile birlikte kurup ortak oldukları dava dışı … Ticaret AŞ’ye gönderdiği paraların davalının sermaye borcuna karşılık olduğunun iddia edildiği, dosya kapsamında paranın dava dışı şirket hesabına gönderildiği, anonim şirketlerin TTK’da düzenlendiği, bu nedenle davanın TTK 4-5 maddeleri kapsamında mutlak ticari dava olarak değerlendirilmesi gerektiği anlaşıldığından mahkemece görevsizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.3. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, görevsizlik kararını veren İlk Derece Mahkemesinin görevli olduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin esas ilişkin istinaf sebepleri incelenmeksizin ilk derece mahkemesinin istinafa konu görevsizlik kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.a.3. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu görevsizlik kararının kaldırılmasına, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Kaldırma sebep ve şekline göre davacı vekilinin esasa ilişkin istinaf sebeplerinin incelenmesine yer olmadığına, 4-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine,5-Davacı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair; HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.28.09.2023
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.