Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2023/1183 E. 2023/1013 K. 08.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1183
KARAR NO: 2023/1013
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20.02.2023 tarihli ara karar ile 15.03.2023 tarihli nihai karar.
NUMARASI: 2022/729 E. – 2023/227 K.
DAVANIN KONUSU: Sözleşmenin geçersizliğinin tespiti
Taraflar arasındaki davanın ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sırasında verilen 20.02.2023 tarihli ara karar ile davacı tarafın teminat miktarına ilişkin itirazının reddine karar verilmiş, akabinde mahkemenin yetkisizliği nedeniyle davanın usulden reddine dair nihai karar verilmiş olup davacı vekili tarafından anılan ara karara karşı, davalı şirketler ve gerçek kişiler vekili tarafından ise nihai karara karşı istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili talep dilekçesinde özetle; müvekkilinin … Tic. A.Ş.’nin kurucusu …’in üç çocuğundan birisi olduğunu, kendisi dışında iki tane abisi bulunduğunu, şirkette aktif bir görevde bulunmamasına rağmen 01/10/2007 tarihinde kendisine babası … tarafından geçmiş olan şirketin % 5 ‘lik bir oranına karşı gelen hisse payının rızası dışında alındığını ve kendisine bu yönde hiçbir bilgi verilmeden hukuksuz işlemin gerçekleştiğini, konunun çözümü için ihtarnameler gönderilmiş ise de ihtara bir cevap verilmediğini, aynı şekilde ikinci ihtara da cevap verilmediğini, müvekkilinin şirketten uzak tutulduğunu, şirket toplantılarına katılımının engellendiğini, müvekkilinin şirketin beş hissedarından biri iken rızası dışında ortaklıktan çıkarıldığını, müvekkilinin ortaklıktan çıkarılmış olması sebebiyle haklarından mahrum kaldığını, davalı şirketin bir aile şirketi olması sebebiyle müvekkilinin annesi, babası ve erkek kardeşleri ile şirket merkezinde toplanarak bir araya geldiğini 01/10/2007 tarihli 45 sayılı ortaklar kurulu kararı ile şirket ortaklarından …in 500 adet payından 50 adet payına karşılık gelen 2.500.000,00 YTL’nin müvekkili …’ye devredilmesine oy birliği ile karar verildiğini, yapılan hisse devrinin 05/10/2007 tarihinde tescil edildiğini, 6917 sayılı 17.10.2007 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlandığını, hisse devri ile müvekkilinin şirketine “Ortak” olarak yazdırdığını ve 50 adet payın karşılığı olan 2.500.000,00 YTL tutarı ile şirketin hissedarı olduğunu, şirketin nevi değiştirmek suretiyle A.Ş.ye dönüştüğünü, kararın 11/04/2008 tarihinde tescil edilerek 7046 sayılı 21/04/2008 tarihinde yayımlandığını, yayınlanan şirketin ana sözleşmesinin 6.maddesinde “Sermaye ve Hisse Senetlerinin Nev’i ile madde 7. “Hisse Senetlerinin Devri” ‘nin düzenlendiğini, ana sözleşmenin 6. Maddesinde davalı şirketin sermayesinin 50.000.000 YTL kıymetinde olduğu, bundan 2.500.000 YTL’sinin müvekkili …’ye ait olduğunun düzenlendiğini, yine aynı maddenin devamında “Hisse Senetleri Nama Yazılıdır” ibaresinin yazıldığını, 7.maddede hisse devir işlemlerine ilgili olarak şirketin ortaklarının hisselerini bir başkasına devir edebilmesi ve hisse devrinin geçerli olabilmesi için şirket yönetim kurulunun ve yine şirketin genel kurulu üyelerinin tamamının kabulü ve pay defterine kayıt işlemleri yapılması ile mümkün ve geçerli olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydı ile şayet müvekkilinin davalı şirkette yer alan hisselerinin devredilmesi durumu olmuş ise kendisinin de ana sözleşmede yer alan madde 7.gereğince davalı şirketin bir ortağı olması nedeniyle diğer tüm ortaklarla birlikte hisse devir işlemine rıza göstermiş olması ve devredilen hissenin pay defterine işlenmesi gerektiğini, bu nedenle pay hisse devir işlemlerinin yok hükmünde olması gerektiğini, Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi kayıtları incelendiğinde müvekkilinin 18.06.2010 tarihinde şirket nezdinde gerçekleşen Olağan Genel Kurul Toplantısına kadar 2.500.000 hisse karşılığı olan 2.500.000,00 TL tutarında hissedar olarak göründüğünü, 18.06.2010 Tarihli Olağan Genel Kurul toplantısında davalı şirket sermaye artırımına giderek şirketin sermayesininin 50.000.000,00 TL ‘den 100,000.000,00 TL çıkarıldığını, 18.06.2010 tarihli sermaye artırımından sonra şirket içi hisse dağılımının 29.000.000 hisse karşılığı 29.000.000,00 TL …, 30.000.000 hisse karşılığı 30.000.000,00 TL …, 30.000.000 hisse karşılığı 30.000.000,00 TL …, 10.000.000 hisse karşılığı 10.000.000,00 TL …, 1,000.000hisse karşılığı 1.000.000,00 TL … Tic, Ltd, Şti’ ne ait olduğunu, 18,06.2010 tarihli sermaye artırımından sonra davalı şirkette müvekkilinin babasının, erkek kardeşlerinin ve annesinin hissedarlığının devam ettiğini, yeni ortak olarak … Tic. Ltd. Şti’nin katıldığı ve müvekkilinin adının ortaklıktan çıkarılarak hisselerinin de elinden alındığının görüldüğünü, tüm bu sürecin müvekkilimizin iradesi ve rızası dışında hukuksuz bir şekilde davalı şirket ve ortakları tarafından yürütülmüş olduğunu ve bugüne kadar getirildiğini, müvekkilinin, davalı şirketin aile şirketi olmasından kaynaklı bu süreçte olabildiğince mağdur edildiğini, müvekkilinin doğmuş veya doğacak haklarından mahrum bırakıldığını, müvekkilinin yokluğunun ispatı mümkün olmadığından hissedar olduğu şirketi ve şirket ortaklarının sahip olduğu % 5 oranındaki hissenin nasıl elinden çıktığını ispata davet ettiğini ve bu konuda davalılardan hiç birisinin cevap vermediğini, gönderilen ikinci ihtarname de cevapsız bırakıldığını, HMK madde 390’daki “yaklaşık ispat” koşulunu yerine getirdiklerini, müvekkilinin rızası dışında elinden çıkan … Anonim Şirketin’deki % 5’lik hissesinin bu hisse miktarına karşılık gelecek kısmına ihtiyati tedbir kararı konulmaması durumunda şirket hisselerinin dava süresince başkaca üçüncü kişilere devri halinde bu kişilere karşı yeniden dava açılması gerekeceğini, müvekkilinin hakkına erişimini ciddi şekilde zorlaştıracağını belirterek tedbir kararı verilmesini ve müvekkilinin rızası ve iradesi dışında hisseleri üzerinde hukuksuz bir şekilde gerçekleştiğini iddia ettiği devir işleminin yok hükmünde sayılmasına ve şirket bünyesindeki hisselerine ilişkin aidiyetinin tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar … Anonim Şirketi ile … Anonim Şirketi vekili 10/11/2022 tarihli savunmasında özetle; zamanaşımı ve hak düşürücü süreler geçtikten sonra ikame edilen davada yaklaşık ispat sağlanmaksızın, talep somutlaştırılmaksızın, yeteri kadar harç ikmal edilmeksizin talep üzerine verilen tedbirin kaldırılmasını talep ettiklerini, davacının kuruluşundan bugüne kadar şirket ortaklığının söz konusu olmadığını, vekil eden şirketin …, … ve … tarafından … A.Ş.den bağımsız bir tüzel kişilik olarak kurulduğunu, bu nedenle şirkette kuruluş sürecinde ve sonrasında davacının herhangi bir şekilde ortak veya şirket yetkilisi olmaması dikkate alındığında şirketin husumet ehliyeti bulunmadığını, sözleşmesel ilişkinin davacı ile davacının kardeşi arasında gerçekleşmiş olduğunu, şirketlerin pasif husumet ehliyetinin mümkün olmadığını, dava konusu uyuşmazlığın kişiler arası sözleşmesel bir ilişki olduğundan zamanaşımı nedeniyle davanın reddi gerektiğini, davada harcın eksik ikmal edilmiş olduğunu, davacının iddialarını ve taleplerini somutlaştırması gerektiğini, dava konusu hisse devir işlemlerinin bizzat davacı tarafın talebi ve muhatabın kabulü üzerine gerçekleştirildiğini, hukuksuzluk iddiasının bizzat kendisi tarafında vekil eden şirkete yapılmış talep, beyan ve kabulleri ile çeliştiğini, hisse devir işleminin vekil eden şirketin esas sözleşmesi doğrultusunda ve buna uygun gerçekleştirildiğini, hisse devir işleminin davacı tarafından vekil eden şirkete bildirilerek pay defterine işlendiğini, pay defteri incelendiğinde davacı tarafın iddialarının aksine hükümsüzlük koşullarının oluşmadığının görüleceğini, hisse devir işleminin gerçekleşmediği yönündeki iddia ile ilgili olarak 12 yıl sonra dava ikame edilmesinin TMK anlamında dürüstlük kuralına aykırı olduğunu ve hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, TMK 6 ve HMK 190 maddeleri uyarınca ispat yükünün iddia eden davacı taraf üzerinde bulunmasına karşın, davacı tarafça iddialarını ispata yarar herhangi bir delil sunulmadığını belirterek tedbir kararının kaldırılmasını, mümkün olmadığı takdirde hisselerin güncel değerleme raporlarına göre şirketin % 5 hissesine isabet eden tutarın % 20 ‘sinden aşağı olmamak kaydı ile teminatın ve harcın tamamlatılmasına, tedbirin şirket hisselerine değil dava konusu edilen işlemin taraflarına ait hisse üzerine konulmasına, davanın davalı şirketler yönünden reddine, zamanaşımı noktasından usulden reddine, esasa girilmesi halinde haksız davanın esastan reddine karar verilerek yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını talep etmiştir. Davalı … vekili 14/11/2022 tarihli savunmasında özetle; davanın, müvekkili bakımından reddine karar verilmesi gerektiğini, dava konusu uyuşmazlığın kişiler arası sözleşmesel bir ilişki olduğundan müvekkili davalı bakımından pasif husumet yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkili ile davacı arasında hiçbir ticari ilişki, hiçbir hisse alım satımı ve/veya müvekkilimizin üzerine davacıya ait hisselerden intikal gerçekleşmediğini, davacı ile dava konusu sözleşmesel ilişkinin tarafı olmadığından müvekkili bakımından davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkil …’in, 1992-2014 yılları arasında … Tic. A.Ş.’nin pay sahibi sıfatını taşıdığını, bu süre boyunca şirkette %10 pay sahibi olan müvekkilinin 12 Aralık 2014 tarihinde %10’luk hissesini devretmek suretiyle ortaklıktan ayrıldığını, müvekkili …’in 12 Aralık 2014 tarihinden itibaren … Tic. A.Ş ‘nde pay sahibi sıfatı bulunmadığı gibi, herhangi bir ticari, hukuki ilgi ve bağının da kalmadığını, “yok olduğu” iddia edilen hisseler üzerinde müvekkilinin bir tasarrufunun olmadığının ticari defter ve kayıtlar incelendiğinde açıklıkla ortaya çıkacağını, 22 yıl boyunca %10 hisse sahibi olmuş ve tüm hisselerini de satmak suretiyle ortaklıktan çıktığını, davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, dava konusu hisse devir işleminin bizzat davacı tarafın istemi doğrultusunda yapıldığını, davacının dava açmakta hukuki yararının bulunmadığını, dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddinin gerektiğini, uyuşmazlık konusu olduğu ileri sürülen hisse devrinin 2010 yılında, 12 sene önce gerçekleşmiş olduğundan 5 yıllık zamanaşımı süresinin 818 Sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 126/4 kapsamında dolmuş olduğunu, zamanaşımı nedeni ile davanın esastan reddi gerektiğini, davacının hisselerini bedeli karşılığında satmak suretiyle şirketten ayrıldığını, durumun ticari şirket defter ve kayıtlarından anlaşılacağını, bir irade sakatlığının olmadığını, hükümsüzlüğün söz konusu olmadığını, tarafların anlaşması sonucu gerçekleşen bir hisse devrinin söz konusu olduğunu belirterek re’sen incelenecek tüm sebeplerle, davanın reddi ile, yargılama gideri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili 14/11/2022 tarihli savunmasında özetle; dava konusu uyuşmazlığın kişiler arası sözleşmesel bir ilişkiden kaynaklandığını, müvekkili davalı bakımından davanın pasif husumet yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkilinin kurucu ortağı olduğu … Tic. Ltd. Şti’de 2007 yılına kadar %50 pay sahibi olduğunu, 2007 yılında hissesinin %5’ini davacı …’e devrederek kendisine pay sahibi sıfatını kazandırdığını, 2010 yılında davacı …’in %5 oranındaki hissesini ise ağabeysi …’e bedeli karşılığında devretmek suretiyle ortaklıktan ayrıldığını, söz konusu hususun şirketin ticari defter ve kayıtlarının incelenmesi ile ortaya çıkacağını, davacı tarafın kendi ağabeysi ile yaptığı hisse devir işlemine müvekkili davalının bağlantısı olmadığını, husumet yöneltilemeyeceğini, dava konusu hisse devir işlemlerinin bizzat davacı tarafın istemi doğrultusunda yapıldığını, davacının bir yandan kendi özgür iradesi ile hisse devir işlemlerine taraf olması öte yandan da hükümsüzlük iddiası ile sözleşmesel ilişkinin batıl olduğunu iddia etmesinde açık şekilde hukuki yararı bulunmadığını, bu nedenle davacının dava açmakta hukuki yararının bulunmadığını, dava şartı yokluğundan davanın reddinin gerektiğini, dava dilekçesinde ileri sürülmüş olan vakıaları kabul etmemek kaydıyla, mahkeme huzurundaki davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, uyuşmazlık konusu olduğu ileri sürülen hisse devrinin 2010 yılında, 12 sene önce gerçekleşmiş olduğundan 5 yıllık zamanaşımı süresinin 818 Sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 126/4 kapsamında dolmuş olduğunu, zamanaşımı nedeni ile davanın esastan reddi gerektiğini, dava dilekçesinde ileri sürülen iddiaların gerçeği yansıtmadığını, davacının şirketler değer kazandıktan sonra ve 13 yıl sonra irade sakatlığı ve hükümsüzlük iddiası ile huzurdaki davayı ikame ettiğini, hükümsüzlükten bahsetmenin mümkün olmadığını, bir ticari ilişkinin ve bir hisse devri sonucu alınan bir bedelin var olduğunu, müvekkilinin yok olduğunu iddia ettiği hisselerin hiçbir işlemi, alışverişi olmadığını, yok olduğu iddia edilen hisselerin bir alım satım ilişkisine konu olmuş ve bedeli tahsil edildiğini, hükümsüzlük irade sakatlığının olmadığını belirterek re’sen incelenecek sebeplerle davanın reddi ile yargılama gideri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili 15/11/2022 tarihli savunmasında özetle; huzurdaki davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğini, davanın bir tespit davası olduğunu, davacının dava açmakta hukuki yararı olamadığından usulden reddi gerektiğini, dava konusu hisse devir işleminin bizzat davacının kendi iradesi ile yapıldığını, bedelinin müvekkil davalı tarafından kendisine banka kanalı ile ödendiğini, devir işleminin sadece taraflar arasında kaldığını, şirkete davacı tarafın yapılmış başvuru ile bildirilmiş ve yine ilgili şirketin pay defteri davacı tarafından imzalandığını, davacı tarafın sözleşme serbestisi ve de kendi hür iradesi ile taraf olduğu bir sözleşmesel ilişkinin batıl olduğunu ve dava konusu hisse devir sözleşmesinin hükümsüz olduğuna dair iddiasına ilişkin olarak herhangi bir delil sunmadığını, davacının korunmaya değer bir menfaati olduğunu tespit davası bakımından ispatlayamadığını, davanın usulden reddi gerektiğini, dava dilekçesinde ileri sürülmüş olan vakıaları kabul etmemek kaydıyla, huzurundaki davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, davanın 5 yıllık zamanaşımına tabi kılındığını, zamanaşımı süresinin dolduğunu, dava konusu şirket hisselerinin davacı tarafından müvekkil davalıya bedeli karşılığında satıldığını, davalı … Tic. A.Ş.’nin %5 payı davacı üzerindeyken müvekkili davalıya satılmak suretiyle devredildiğini, devir işleminin müvekkili davalı ile davacı tarafından aynı gün verilmiş talep dilekçeleri ile diğer davalı … şirketine bildirildiğini, davacının talepleri ile ilgili olarak davacı ile müvekkil davalı arasında bir hisse devir sözleşmesinin kurulmuş olduğununun açık şekilde ortaya koyduğunu, iradelerinin örtüştüğünü, dilekçede davacı taraf … yönetimine hitaben “Şirketteki hisselerimden 2.500.000 Adet’ini …’e sattım. Gerekli işlemin yapılarak Ortaklar Pay Defterine kaydının yapılmasını saygılarımla arz ederim” şeklinde talepte bulunurken müvekkil davalı da bu iradeye karşılık vererek yine davalı … yönetimine hitaben … adına kayıtlı hisselerden 2.500.000 adet hisseyi satın aldığını beyan ettiğini, beyanlar karşısında şirket yönetim kurulunun toplanarak ana sözleşmede yer alan şartı yerine getirerek hisse devrine onay verdiğini ve akabinde şirket pay defterinin davacı tarafından imzalandığını, bedelin banka kanalı ile ödendiğini, taraflar arasındaki hisse devir işleminin varlığı karşısında huzurdaki mesnetsiz davanın reddi gerektiğini, dava konusu uyuşmazlık bakımından hükümsüzlük şartlarının oluşmadığını, davacı tarafın kötü niyetli olduğunu, müvekkili davalı ile davacı arasında hisse devir sözleşmesi yapıldığını, söz konusu bu devir işleminin bedelinin davacı tarafa banka kanalı ile ödendiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin geçerli olduğunu, hisse devir işleminin usul ve yasaya uygun şekilde yapıldığını, davacı tarafın pay defterine kayıt işlemini bizzat kendisinin imzaladığını, aradan geçen 12 seneye rağmen bu kayda herhangi bir dava açmadığını, iş bu davayı açmakta iyi niyet kurallarına aykırı olduğunu belirterek re’sen incelenecek tüm sebeplerle, davanın reddi ile yargılama gideri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili 14/11/2022 tarihli savunmasında özetle; dava konusu uyuşmazlığın kişiler arası sözleşmesel bir ilişkiden kaynaklandığını, müvekkili davalının taraf olmadığı bu sözleşmesel ilişki bakımından pasif husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davacı ile davalı arasında davacının hisselerinin alım-satımı yada davacının hisselerinin davalı üzerine geçirilmesinin hiçbir zaman söz konusu olmadığını, bu yönde bir hukuki ilişki kurulmadığını, müvekkilinin davacının hisseleri ile bir iş ve/veya işlemi olmadığını, söz konusu dava bakımından müvekkili davalının pasif husumet ehliyeti bulunmadığını, müvekkili davalının da söz konusu bu sözleşmesel ilişkinin tarafı olmadığından müvekkili davalıya pasif husumet yöneltilmesinin mümkün olmadığını, müvekkili davalının 1992 yılından günümüze … Tic. A.ş pay sahibi sıfatını taşımakta olduğunu, 1992 – 2010 yılları arasında %20, 2010-2014 yılında %30 ve 2014-2019 %35, 2019 yılından günümüze ise müvekkilinin %36,25 oranında pay sahibi sıfatına sahip olduğunu, müvekkili davalının hisselerinin söz konusu bu tarihçesinde, davacı ile arasında, ticari defter ve kayıtlardan da anlaşılacağı üzere hiç bir hisse devir işlemi olmadığını, dava bakımından pasif husumet ehliyeti bulunmamakta olduğunu, dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının müvekkili aleyhinde dava açmakta hukuki yararının bulunmadığını, davacı tarafından dava dilekçesinde ileri sürülen iddiaları kabul etmemek kaydıyla uyuşmazlık kapsamında davacının dava açma hakkının zamanaşımına uğradığını, uyuşmazlık konusu hisse devrinin 2010 yılında, 12 yıl önce gerçekleştiğinden davacının dava açma hakkının zamanaşımına uğradığını, genel dava zamanaşımı olan 10 yıllık sürenin dahi dolduğunu, davacının şirket hisselerinin hangi tarihte, ne şekilde ve kime devir olduğunun ticari kayıt ve defterleri ile ortaya çıkacağını, davacı tarafından iddialarını ispatlayacak net ve somut bir delil dosya içerisinde yer almadığını davacı tarafın dava konusu ortaklık haklarını hisselerini satmak suretiyle kendi rızası ile sona erdirdiğini, alım satım ilişkisi içerisinde irade bozukluğunun söz konusu olmadığını belirterek re’sen incelenecek tüm sebeplerle, davanın reddi ile yargılama gideri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesi, ihtiyati tedbir talebini değerlendirdiği 12.10.2022 tarihli ara kararı ile ihtiyati tedbir talebi kabul edilmiştir. Karar davalı şirket vekili tarafından istinaf edilmiştir. Dairemizin 2023/377 Esas 2023/467 Karar ve 23.03.2023 tarihli kararı ile istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir. Bundan sonra ilk derece mahkemesince yargılamaya devam edilmiştir. Davacı vekili 04.01.2022 tarihli dilekçe ile; 28.12.2022 tarihli duruşumada alınan 2 nolu ara kararı gereğince HMK 86. vd maddeleri uyarınca teminat miktarının dava konusu hisse bedelinin bir nolu ara kararda yazıldığı üzere 87.247.167,51 TL olması nedenile %20 teminat miktarının 17.449.433,50 TL çıkarılmasına, davacı tarafça yatırılan 500.000,00 TL teminat mahsup edildiğinde eksik 16.949.433,05 TL teminatın davacı tarafça ikmal edilmesine karar verildiğini, davalı şirketin dava dışı şirket ile birleşmesi ile şirket öz varlığının 1.463.866,894 TL olduğunu bununla birlikte davalı şirketle esas sözleşmede yer alan sermayesinin öz varlığından farklı olduğunu, teminat miktarının belirlenmesinde dikkat edilmesi gerekenin sermaye tutarının TTK sicilde kayıtlı bulunan 757.500.000,00 TL tutarındaki sermaye olması gerektiğini iddia ederek, 28.12.2022 tarihli ara karara itiraz ettiklerini 757.500.000,00 TL sermaye üzerinden teminat bedelinin hesaplanmasını ve teminat miktarının azaltılarak değiştirilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN İSTİNAFA KONU ARA KARARI VE NİHAİ KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesi, davcı vekilinin teminata ilişkin bu talebini değerlendirdiği 20.02.2023 tarihli ara kararıyla; “…İhtiyati tedbir kararı verilen husus somut uyuşmazlığın konusu olması ve 6100 sayılı HMK’nın 389/1. Maddesindeki “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir” şeklindeki düzenlemeye dayanılmaktadır yasal hükmü ile HMK 390/3 maddesindeki yasal düzenleme karşısında davalı tarafın ihtiyati tedbir kararının kaldırılması yönündeki talebinin reddi gerekmiştir. Ancak davacı tarafın dava dilekçesinde bildirdiği dava değerine davalı tarafın yaptığı itiraz doğrultusunda Antalya 1 ATM’nin 2021/589 Esas 2022/300 Karar sayılı dava dosyasının UYAP üzerinden celp olunarak yapılan incelenmesinde; davalı şirketin öz sermayesinin tespit edildiği, tespite göre davacı tarafından eksik yatırılan harcın ikmali ile birlikte mahkememizce verilen ihtiyati tedbir kararı uyarınca yatırılacak %20 oranındaki teminat miktarının 17.449.433,50 TL ye çıkartılması gerektiği anlaşılmak sureti ile davacı tarafa yatırılan teminat miktarı mahsup edilmek sureti ile eksik teminatın yatırılması için süre verilmesi gerektiği, davalı tarafın bu yöndeki itirazının kabulüne karar vermek gerektiği anlaşılarak davacı tarafa tespit edilen bu teminat miktarını yatırmasına yönelik karar verilmiş ise de; davacı vekili tarafından teminat miktarına itiraz edilmiştir. Ancak mahkememizce teminat miktarı belirlenirken Antalya 1 ATM’nin 2021/589 Esas 2022/300 Karar sayılı Öz Sermayenin Tespitine ilişkin davada alınan bilirkişi raporunda işbu davanın açılış tarihine yakın olarak tespit edilen miktar esas alınmıştır…” gerekçesiyle, davacı tarafın 28.12.2022 tarihli mürafaa duruşmasında verilen teminata ilişkin 2 nolu karara itirazının reddine, davacı vekiline 28.12.2022 tarihli mürafaa duruşmasında verilen 2 nolu ara karardaki tespit olunan teminatı tamamlaması için HMK’nın 88. maddesi uyarınca iki hafta kesin süre verilmesine, işbu iki haftalık kesin süre içerisinde eksik teminat ikmal edilmediği takdirde mahkememizce verilen ihtiyati tedbir kararının kaldırılacağının ihtarına karar vermiştir. Bu ara karara karşı, ihtiyati tedbir talep eden davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Dosya istinaf incelemesine gönderilmeden önce , ilk derece mahkemesince yargılamaya devam edilmiş ve yetkisizlik kararı verilmiştir. İlk derece mahkemesi, nihai kararında özetle; “…sunulan deliller, celbolunan ticaret sicil dosyaları incelenip birlikte değerlendirildiğinde; davacı tarafın dava dilekçesi ile davalı şirketlerden … Ticaret A.Ş.’deki % 5 ‘lik hissesinin devrine ilişkin sözleşmenin hükümsüzlüğü ile davalı şirketteki hisselerinin aidiyetinin tespitini talep ettiği, bu itibarla uyuşmazlığın dava tarihi itibariyle şirketin ortağı olmayan ancak daha önceden şirket ortağı iken hükümsüz olduğu iddia edilen hisse devir sözleşmesi ile şirket ortaklığından çıktığı savunulan davacı ile davalı şirket arasında ortaklık ilişkisinin mevcut olduğu tarihlerden kaynaklanan hukuki ilişkilere dayalı uyuşmazlık nedeniyle ortak veya ortaklığa ya da devir alan kişiye karşı dava açılması durumunda ilgili şirket merkezinin bulunduğu yer mahkemesinin kesin yetkili sayılması gerektiği (İstanbul BAM 12. Hukuk Dairesi ‘nin 24/06/2021 tarih ve 2021/739 Esas – 2021/966 Karar sayılı ilamı, İstanbul BAM 13. Hukuk Dairesi ‘nin 12/03/2020 tarihhli 2019/2084 Esas – 2020/370 Karar sayılı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ‘nin 2021/9104 Esas – 2022/2412 Karar sayılı ve 25/03/2022 tarihli kararı), buna göre davalı şirketin ticaret sicil dosyasından tespit edilen adresinin bulunduğu Antalya Asliye Ticaret Mahkemelerinin yetkili olduğu anlaşılmakla aşağıdaki şekilde kesin yetki kuralı uyarınca yetkisizlik kararı vermek gerekmiştir…” gerekçesiyle, mahkememizin yetkisizliği nedeniyle davanın usulden reddine, HMK’nın 20.maddesindeki usul çerçevesinde talep hâlinde dosyanın, yetkili Antalya Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Bu nihai karara karşı da davalı şirket vekili ve davalı gerçek kişi vekilleri tarafından ayrı ayrı istinaf edilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili 20.02.2023 tarihli ara karara dair istinaf dilekçesinde özetle; mahkeme tarafından 12.10.2022 tarihinde ihtiyati tedbir kararı verildiğini, davalılar tarafından itirazda bulunulduğunu ve itirazın 28.12.2022 tarihinde gerçekleşen duruşmada değerlendirildiğini, 2 nolu ara karar ile eksik kalan teminatın iadesine dair hüküm kurulduğunu, ilgili ara karar doğrultusunda teminat miktarına karşı taraflarınca 04.01.2023 tarihli dilekçeyle itirazda bulunduğunu, 11.01.2023 tarihli tensip tutanağı neticesinde 15.02.2023 tarihli müdafa duruşmasında itirazlarının ara karar ile reddedildiğini, öz sermayenin tespitine ilişkin davada alınan bilirkişi raporundaki tespit edilen miktarın esas alındığını, öz sermaye tutarının dava açılış tarihine yakın zamanda tespit edildiği gerekçesiyle teminat tutarının belirlenmesi noktasında dayanak olarak kullanıldığını, öz sermaye tutarının sicile bildirilmediğini, ihtiyati tedbir kararına ilişkin belirlenen teminatın fahiş bir oranda dayanaksız ve hatalı şekilde artırılmasının usule ve kanuna aykırı olduğunu, Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/589 Esas sayılı dosyasında öz sermaye tespiti ile davalı şirketin 31.12.2022 tarihi itibariyle öz varlığının 1.463.866,894 TL olarak hesaplandığını, öz varlığın tespitinde hataya düşüldüğünü, şirketin dava dışı şirket ile birleşmesiyle öz varlığını oluştuğunu, esas sözleşmedeki yer alan sermayenin öz varlığından farklı olduğunu, belirlenen teminat miktarının, talep eden tarafın hukuki koruma imkanını ve adil yargılanma hakkını ortadan kaldıracak düzeyde olmaması gerektiğini, HMK’nın 87. maddesi uyarınca mahkemenin teminat şeklini ve tutarını serbestçe takdir edeceğini, hukuki imkanı ortadan kaldıracak teminat miktarını öngörmemesi gerektiğini, davalı şirketin sicilinde yer alan 757.500.000,00 TL tutarındaki sermaye üzerinden değerlendirme yapılması gerektiğini iddia ederek, 15.02.2023 tarihli ara karar ile teminatın artırılmasına ilişkin itirazlarına reddine dair kararın kaldırılmasını 757.500.000,00 TL üzerinden teminatın belirlenmesi ile 28.12.2022 tarihinde belirlenen teminat miktarının azaltılarak değiştirilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar … AŞ ile … AŞ vekili istinafa başvurusunda özetle; mahkemece yetkisizlik kararı verildiğini, esasen müvekkili şirketin huzurdaki davada pasif husumet ehliyeti bulunmadığından yetki bakımından şirketin yerleşim yerinin esas alınmasının hatalı olduğunu, davacının iddiasına göre hisselerinin rızası dışında ve hukuksuz olarak elinden çıktığının ifade edildiğini, davalı … arasındaki sözleşmenin inkar edildiğini, savcılık nezdinde suç duyurusunda bulunulduğunu, doğrudan muhatabın şirket olmayıp adı geçen kişi olduğunu, söz konusu hisselerin mevcut aidiyetinin vekil eden şirketlerin her ikisinde de olmadığı dikkate alındığında şirketlerin davanın pasif süjesi olmadığının açık olduğunu, bir ortak tarafından dava açıldığında şirketin yerleşim yeri mahkemesinin esas alınacağını ,fakat davacının herhangi bir ortaklık sıfatının bulunmadığını, HMK 14/2 maddesi kapsamında ortak değerlendirilmesi ve yetkisizlik kararı verilmesinin de mümkün olmadığını, kesin yetki kuralının uygulanabilmesi için gerekli olan unsurların somut olayda olmadığını, vaktiyle tüzel kişiliğin üyesi yahut ortağı olmakla birlikte dava tarihi itibariyle üye yahut ortak olmayan kişilerce tüzel kişiliğe, tüzel kişiliğin mevcut üyelerine karşı açılacak davalar bakımından kesin yetki kuralının uygulanmasının olanaklı olmadığını iddia ederek, kararın kaldırılmasını talep etmiştir. Davalılar …, …, … ve … vekili istinafa dilekçesinde özetle; … AŞ’nin %5 payının davacı üzerindeyken müvekkili …’e satılmak suretiyle devredildiğini, bu devir işlemi sonucunda davacı tarafından aynı gün verilen dilekçeler ile şirkete bildirildiğini, söz konusu dilekçede davacı tarafın şirketteki hisselerinden 2.500,000 adedini …’e sattığını ,gerekli işlemin yapılarak ortaklar pay defterine kaydının yapılmasını arz ederim şeklinde talepte bulunurken müvekkili davalınında buna karşılık olarak şirkete davacının hissesine satın aldığını beyan etmiş olduğunu, tarafların birbiri ile örtüşen beyanları kapsamında şirket yönetim kurulunun toplanarak ana sözleşmede yer alan şartı yerine getirerek hisse devrine onay verdiğini, şirket pay defterinin davacı tarafça imzalandığını, yetkisizlik kararının hukuka aykırı olduğunu İstanbul Mahkemelerinin yetkili olduğunu, dava kapsamında sözleşmenin iptalinin talep edildiğini, uyuşmazlığın sözleşmesel ilişkiye dayandığını, bu nedenle ortaklar hukuku kapsamında değerlendirilemeyeceğini, HMK 14/ 2.maddesi uygulanması kararının yerinde olmadığını, davanın bir tür tespit davası olduğunu, davacının dava açmakta hukuki yararının bulunmadığını, devir işleminin sadece taraflar arasında kalmadığını, ilgili şirkete yapılmış başvuru ile bildirildiğini, pay defterinin imzalandığını, yetkili mahkemenin tespiti için HMK çerçevesinde genel yetki kurallarının uygulanması gerektiğini, HMK 6.maddesi uyarınca genel yetkili mahkemenin davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi olduğunu iddia ederek, kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, anonim şirketteki hisselerin hukuksuz şekilde elden çıkmış olduğu iddiası ile yok hükmünde sayılarak hükümsüzlüğüne ve hisselerin aidiyetinin tespiti taleplerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, 20.02.2023 tarihli ara karar ile davacı tarafın teminata ilişkin ara karara itirazının reddine ve akabinde mahkemenin yetkisizliği nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş; ara karara karşı, davacı vekili tarafından, nihai karara karşı ise davalı şirketler ve gerçek kişi vekilleri tarafından, yasal süreleri içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönleriyle sınırlı olarak yapılmıştır. Mahkeme tarafından, davacı vekilinin 20.02.2023 tarihli ara karara karşı 01.03.2023 tarihinde yapılan istinaf başvurusu sonrasında dosya karara çıkmış olduğundan ve sistem üzerinden gönderilemeyeceği belirtilerek dosya içerisinde gönderildiğine dair gönderme formu başlığından açıklamaya yer verilmiştir. Usul ekonomisi gereğince ara karar ve gerekçeli karara dair istinaf incelemesi aynı anda gerçekleştirilmiştir. Taraflar arasında, davacının davalı şirketin eski hissedarlarından olduğu konusunda herhangi bir uyuşmazlık yoktur. Mahkeme tarafından 12.10.2022 tarihli ara karar ile davacının ihtiyati tedbir talebinin kabulüne, davaya konu edilen davalı … AŞ’deki %5 oranındaki hissenin 3.kişilere devrinin %20 oranında 500.000,00 TL tutarında nakdi teminat yatırılması veya aynı miktarda kesin ve süresiz teminat mektubunun sunulması halinde 3.kişilere devir ve temlikinin önlenmesine karar verilmiştir. Davacı tarafça söz konusu ara karara istinaden 21.10.2022 tarihli 500.000,00 TL tutarlı süresiz teminat mektubu dosyaya ibraz edilmiştir. Davalılar ihtiyati tedbir kararına karşı itiraz ederek, tedbirin kaldırılmasını talep etmişlerdir. Ayrıca itirazlarında, teminat miktarının eksik tespit edildiği, davanın 2.500.000,00 TL üzerinden açıldığı, şirket hisselerinin %5 üzerine tedbir konulmasının talep edildiği, aynı yönde mahkemece karar verildiğini ancak şirketin sermayesinin 50.000.000,00 TL olmayıp şirketin %5’nin 2.500.000,00 TL’ye isabet ettiğini, şirket sermayesinin iddiaların çok üzerinde olduğunu, Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/589 Esas sayılı dosyada tanzim edilen sermaye tespitine dair 09.03.2022 tarihli bilirkişi raporuna göre müvekkili şirketin öz sermayesinin en azından 1.744.943.350,38 TL olarak kabul edilmesini, harç ve teminat tutarının bu rakamlar üzerinden yatırılması gerektiğini , davacı tarafça 87.247.167,5 TL üzerinden yatırılacak olan teminatın dahi HMK 392.maddesi gereğince müvekkili şirketin zararını karşılamaya yetmesinin mümkün olmadığını belirtilerek itirazda bulunulmuştur. Mahkemece, ihtiyati tedbire karşı yapılan itiraz duruşma açılarak değerlendirilmiştir. Davalıların itirazları sonucunda 28.12.2022 tarihli mürafaa duruşması neticesinde mahkeme tarafından, öz sermaye tespit dosyasında şirketin öz varlığının 08.02.2022 tarihli itibariyle toplam 1.744.493.350,38 TL tespit edildiği, davaya konu edilen davacının pay değerinin 87.247.167,51 TL olduğu belirtilerek, HMK 86 vd maddeleri uyarınca takdir edilen teminat miktarının dava konusu hisse bedelinin 87.247.167,51 TL olması nedeniyle %20 teminat miktarının 17.449.433,50 TL çıkarılmasına, davacı tarafça yatırılan 500.000,00 TL teminat mektup bedeli mahsup edildiğinde eksik kalan 16.949.433,05 TL teminatın davacı tarafça ikmal edilmesi için HMK 88.maddesi uyarınca 2 hafta kesin süre verilmesine, kesin süre içerisinde eksik teminatın ikmal edilmemesi halinde ihtiyati tedbir kararının kaldırılacağı ihtar edilmiştir. Davacı vekili tarafından teminatın artırılmasına ilişkin 28.12.2022 tarihli ara karara karşı itiraz edilmiştir. Mahkeme tarafından itiraz sonucunda istinafa konu edilen 20.02.2023 tarihli ara karar ile teminata ilişkin olarak yapılan itirazın reddine tespit olunan teminatın tamamlanması için davacı tarafa iki haftalık kesin süre verilmesine aksi takdirde ihtiyati tedbir kararının kaldırılacağına dair ara karar oluşturulmuştur. Davacı vekili tarafından ara karar yasal süre içerisinde istinaf edilmiş olmakla birlikte kısa süre sonra mahkemece yetkisizlik kararı verilmiş ve gerek ara karara yönelik gerekse de esasa yönelik istinaf incelemesi aynı dosya üzerinde gerçekleştirilmiştir. HMK’nın 341.maddesinde istinafı kabil kararlar sayılmış olup davacı vekilinin istinaf başvurusuna konu 20.02.2023 tarihli ara karar, istinafı kabil kararlardan değildir. Davacı vekilinin ara karara yönelik istinaf başvurusu bu nedenle reddedilmiştir.Davalıların istinaf nedenleri ise mahkemenin dava şartı olan mutlak yetki ile ilgili dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden ret kararının yerinde olmadığına ilişkindir.Davalı şirketlerin ticari sicil kayıtlarından ve dosya kapsamından, ticaret merkezlerinin Antalya’da olduğu tartışmasızdır. Davalılardan …, …, …’in ve davacının ikamet adresleri ise Üsküdar İstanbul’dur. Davalılardan …’in adresi Antalya’dır.HMK’nın 14/2. maddesi uyarınca; özel hukuk tüzel kişilerinin, ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla, bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatıyla diğerlerine karşı açacakları davalar için, ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir. Somut uyuşmazlıkta, davacı davalılardan şirketteki hissesinin hukuksuz şekilde sona erdirildiğini iddia ederek hükümsüzlüğü ile birlikte hisselerin aidiyetinin tespitini talep etmiştir. Davacı tarafça hissedarlığının hukuksuz şekilde sona erdirildiği iddia edilerek hukuksuz hisse devrinin yok hükmünde sayılarak hükümsüzlüğüne karar verilmesi talep edilmiş bulunduğundan bu talebinin aynı zamanda davalı şirkete hissedar olup olmadığının tespitini de gerektirmektedir. Bu nedenle eldeki davada taraflar arasında ortaklık veya üyelik ilişkileriyle ilgili bir uyuşmazlık bulunduğundan HMK’nın 14/2 maddesi uyarınca davalı şirketin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi olan Antalya Asliye Ticaret Mahkemesi kesin yetkili olup mahkemece kesin yetki kuralı nedeniyle davanın usulden reddine karar vermesi usul ve yasaya uygun olduğundan davalıların istinaf nedenlerinin yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin 20.02.2023 tarihli ara karara dair istinaf başvurusunun, anılan kararın istinafı kabil kararlardan olmaması nedeniyle usulden reddine; davalıların nihai karara yönelik istinaf başvurularının ise HMK’nın 353 1.b.1 maddesi gereğince reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davcı vekilinin 20.02.2023 tarihli ara karara yönelik istinaf başvurusunun, anılan ara kararın istinafı kabil kararlardan olmaması nedeniyle usulden reddine, 2-Davalıların, mahkemenin yetkisizliği nedeniyle davanın usulden reddine dair nihai karara yönelik istinaf başvurularının ise HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine, 3-Taraflarca yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harçlarının Hazineye gelir kaydına,4-Taraflarca istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,5-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, 6-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.08.06.2023
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.c ve f bentleri uyarınca karar kesindir.