Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2023/1122 E. 2023/1021 K. 08.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1122
KARAR NO: 2023/1021
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 05.04.2023 Tarihli Ara Karar
NUMARASI: 2022/1043 E.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sırasında davacı vekili tarafından talep edilen ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir taleplerinin kararda yazılı nedenlerle reddine dair ara kararının davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ İhtiyati haciz ve ihtiyati tedbir talep eden davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, dava dışı şirketteki payını oğlu olan davalıya devir ederek gizli ortak olarak ortaklığa devam ettiğini, payın inançlı işlemle devredildiğini, davalının … Mühendislik San.Tic.Ltd.Şti’nin görünürdeki ortağı olduğunu, müvekkilinin uzun yıllardır sahip olduğu tecrübe ve sermayesi ile kurduğu şirketleri haciz tehditleri nedeniyle inançlı işlemlerle davalıya devir ettiğini, davalının 11.10.2022 tarihli taahhütnameye aykırı işlemler yaptığını, halen üniversite öğrencisi olan davalının bu miktarda tasarrufunun bulunmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, taahhütname gereğince şirketin tüm paylarının davacıya ait olduğunu ve taahhütnamede şirket işlemlerinin ne şekilde yapılacağının ayrıntılı olarak açıklandığını, müvekkilinin şirket ihtiyacı için fabrika satın almak amacıyla görüşmeler yaptığını sadece imzaların şirket yetkilisi tarafından atıldığını, satım bedelinin ödendiğini, müvekkilinin istemiyle şirketin 1/2’sinin şirkette çalışan …’ya devir edildiğini, davacı ve …’nın şirketi müşterek imza ile temsile yetkili olduğunu, müvekkilinin boşanma aşamasında olması nedeniyle davalının, müvekkiline zarar vermek kastıyla hareket ederek fabrika alımına ilişkin satım vaadi sözleşmesini feshederek, ödenen bedelin iadesini talep ettiğini, fesih sebebinin ticari gereklere ve hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, yapılan işlemin şirketin zararına ve taahhütnameye aykırı olduğunu, yapılan hileli işlemlerle şirketin zarara uğratıldığını, müvekkilinin gizli ortak olarak inançlı işlemle şirketteki payını devir etmesi nedeniyle kurulan adi ortaklıkta müvekkilinin dava açma hakkının bulunduğunu ileri sürerek, davalının, dava dışı şirketteki yetkilerinin tedbiren kaldırılmasına, davalı adına kayıtlı taşınmazların satılmasının tedbiren önlenmesine, % 50 pay sahibi …’nin şirket müdürü olarak atanmasına, davalının şirket ortaklığından çıkarılarak davacıya devrine, bu mümkün olmadığı takdirde TTK’nın 235.maddesi kıyasen uygulanarak davalının yetkisinin tedbiren kaldırılmasına, şirkete kayyım atanmasına, davalının Türkiye dahilindeki tüm hesaplarına, üçüncü kişiler nezdindeki hak ve alacaklarına, adına kayıtlı gayrimenkul ve araçlara tedbiren ihtiyati haciz konmasına, 500.000,00 TL mahrum kalınan karın davacıya verilmesine, 500.000,00 TL şirket zararının davalıdan tahsili ile şirkete ödenmesine kararı verilmesi talep edilmiştir.Davalı vekili, savunmasında özetle; davacının hiçbir zaman … şirketinin ortağı olmadığını ve şirketin gizli bir ortağının bulunmadığının taahhütnamenin irade sakatlığı sonucu elde edildiğini, sermaye şirketlerinin gizli ortağının bulunamayacağını, davacının aktif dava ehliyetinin bulunmadığını, taahhütnamenin tehdit ve baskı sonucu imzalatıldığını, müvekkilinin sahibi olduğu şirketin zararına hareket etmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu savunarak davanın ve tedbir talebinin reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi ihtiyati haciz ve tedbir talebini değerlendirdiği 05.04.2023 tarihli ara kararında; “…Davacı vekilince dava dilekçesinde yer alan ve yukarıda özetlenen tedbir istemi yönünden; İhtiyati tedbirin şartları 6100 Sayılı Hukuk Muhakemesi Kanununun 389/1 maddesinde genel olarak düzenlenmiştir. Bu yasa hükmüne göre mevcut durumda meydana gelebilecek değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından yada tamamen imkansız hale geleceğinden veya geçikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir. İhtiyati tedbirde asıl olan, ihtiyati tedbire esas bir hakkın varlığı ve bir ihtiyati tedbir sebebinin bulunmasıdır. HMK’nun 390/3 maddesine göre tedbir talebi eden taraf, öncelikle tedbir istemine ilişkin dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak yasal delillerle ispat etmek zorundadır. Burada sözü edilen ispatın ölçüsü ise, ‘yaklaşık ispat’ kuralına göre belirlenir. Yaklaşık ispat kuralının uygulanmasında iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğruluğunun kabul etmekle birlikte, aksinin mümkün olduğu ihtimalini de gözetmelidir.Bu nedenle ihtiyati tedbire karar verilirken haksız olma ihtamali de dikkate alınarak talepte bulunandan kural olarak teminat alınır.Geçici hukuki koruma kararlarından olan ihtiyati tedbir kararı verirken asıl uyuşmazlığı çözecek içerikte bir karar verilmemelidir.Bununla birlikte, ihtiyati tedbire karar verirken tarafların çıkar dengesini ve ihtiyati tedbirin amacını gözetilmesi gerekli ve zorunludur.Kanun koyucu, ihtiyati tedbir hakkında karar verecek olan Hakime geniş bir taktir alanı bırakmış ise de, Hakim her somut olayda, ihtiyati tedbir şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğini dikkatlice incelemeli ve hangi yasal sebebe ve hangi somut duruma göre, ihtiyati tedbir kararı verdiğinin kararında belirtilmelidir, ihtiyati tedbir şartları mevcut değilse kanunun ön gördüğü ölçüde ispat edilememişse, veya yaklaşık da olsa ıspatı yargılamayı gerektiriyorsa ihtiyati tedbir isteminin reddine karar verilmelidir.HMK’nun 389. Maddesindeki şartların mevcut olması ve talep halinde ihtiyati tedbire karar verilmelidir.Davanın ve davaya konu istemlerin temelini teşkil eden 11/10/2022 tarihli taahhütname başlıklı belgeye ilişkin davalı taraf savunması, bu savunmaya ilişkin henüz tahkikat yapılmamış olması, TTSG’nde dava dışı talebe konu şirkete ilişkin ilanların içeriği, tarafların birbirine yöneltikleri pek çok itham ile bunlara ilişkin henüz tahkikat yapılmmaış olması, henüz ön incelemenin icra edilmediği, bu aşamada hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ya da tamamen imkansız hale geleceği, gecikme sebebiyle ciddi bir zararın doğabileceği yönünde Mahkememizde yeterli kanaat hasıl olmamakla HMK 389. maddesi koşullarının oluşmadığı değerlendirilmiş, tedbir talebinin reddine dair karar vermek gerekmiştir. Davacı vekilinin, dava dilekçesi ile ileri sürdüğü ihtiyati haciz istemi yönünden ise, İİK 257. maddesinde ‘rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı borçlunun yerinde ya da üçüncü şahısla olan menkul ve gayrimenkul mallarını ve alacakları ile diğer haklarını ihtiyaten haczedebilir.’ düzenlemesi getirilmiştir.İİK’nun 258/I-2.c. maddesi gereğince; alacaklı alacağı ve icabında haciz sebepleri hakkında mahkemeye kanaat getirecek deliller göstermeğe mecburdur. Dosyanın bulunduğu aşama, davacının tazminat istemine ilişkin olarak delillerinin toplanmamış olup, henüz ön incelemenin dahi yapılmadığı, tahkikata geçilmediği, dolayısıyla mevcut durum itibariyle, muaccel bir alacağın olup olmadığı, var ise dahi talep olunan tutar kadar olup olmadığı hususunda yeterli kanaat hasıl olmamakla..” gerekçesiyle ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir talebinin reddine, karar vermiştir.Bu ara karara karşı, ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz talep eden davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz talep eden davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde;Davacının tüm payına sahip olduğu ve inançlı işlemle davalıya devir edilen şirket aleyhine zararlandırıcı işlemler yapıldığını, 11.10.2022 tarihli Taahhütname ile müvekkilinin şirketin tek ortağı olduğunun belirlendiğini, şirket işlemlerin gerçekte davacı tarafından yürütüldüğünü, davalının şekli anlamda imza attığını, şirketin ihtiyacı için satın alınan taşınmazın bedelinin ödendiğini, buna rağmen taşınmaz satım vaadi sözleşmesinin usulsüz şekilde feshedildiğini, müvekkilinin şirketin %100 hissesine sahip olduğunun tespiti ile taraflar arasındaki adi ortaklık sözleşmesinin feshi, şirketin mal varlıklarının satışı yahut devrini engellemekle verilen zararın ve alacakların tazmini ve davacı müvekkilin kar payının davalıdan tahsilinin istenildiğini, mahkemece gerekli incelemenin yapılmadan karar verildiğini, Yargıtay’ın gizli ortak olarak açılan bu davanın artık ortaklığın tasfiyesi olarak kabul ettiğini, davalının, şirketin ve davacının ticari itibarını bitirmeye çalıştığını, mahkemece tahkikat yapılması halinde Çayırova’daki fabrika için dosyaya tasfiye memuru ataması gerektiğini, davacının imzaladığı belge ile gizli ortaklığın sabit olduğunu, davacının öğrenci olması nedeniyle bu miktarda bir mal varlığına sahip olamayacağını, yapılan tüm işlemlerin ve masrafların davacı tarafından karşılandığını, tamamen davacının sermayesi ve iş tecrübesi ile yapılan işlemlerin çeşitli saiklerle davalıya devir edildiğini, ancak taraflar arasındaki sözleşme ile davacının gerçek ortak olarak faaliyetlerini yürüttüğünü, gizli ortaklık sözlemesi ile davacının aktif dava ehliyetinin bulunduğunu, taahhütname ile müvekkilinin şirketin tamamına sahip gizli ortak olduğunun kabul edildiğini, mahkemece tedbire yönelik olarak, adi ortaklığın tasfiyesi usul ve esaslarını gözetilmemesinin hatalı olduğunu, davacının şirketteki görevlerinin sona erdirilerek kayyım atanmasının şirketin faaliyetleri için zorunlu olduğunu, hileli işlemlere baş vurulduğundan ihtiyati haciz kararı verilmesi gerektiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve talebin kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Talep, tazminat, şirket ortaklığından çıkarma ve kayyım atanması talepli derdest dava dosyasında HMK’nın 389 vd. maddeleri uyarınca talep edilen tedbir ile İİK’nın 257 vd maddeleri uyarınca talep edilen haciz taleplerinin reddine dair verilen ara kararın istinafına ilişkindir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir taleplerinin reddine karar verilmiş; bu karara karşı, alacaklı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.İİK’nın 258. maddesi hükmüne göre, ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için mahkemenin alacağın varlığı hakkında kanaat edinmiş olması yeterlidir. Mahkemenin alacağın varlığına kanaat getirmesinden anlaşılması gereken alacağın usul kurallarına göre kesin bir şekilde ispat edilmesi değildir. Bu hükme göre alacaklının, alacağının varlığını ve muaccel olduğunu tam ve kesin olarak ispat etmesi aranmamakta, bu konuda mahkemeye kanaat verecek delilleri göstermesi yeterli kabul edilmektedir. İİK’nın 257. maddesi uyarınca ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için alacağın muaccel ve rehinle temin edilmemiş olması gerekmektedir. Somut olayda ihtiyati haciz talebi yönünden alacağın yaklaşık olarak kanıtlanmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi karar ve gerekçesi yerindedir.HMK’nın 389/1.maddesi ”Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir. ” hükmünü taşımaktadır. Yasada yer verilen uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir düzenlemesi emredici niteliktedir. Tedbir yönünden davacı uyuşmazlığı 11.10.2022 tarihli taahhütname başlıklı belgeye dayandırmış olup, bu belgeye yönelik davalı vekilinin cevap dilekçesinde geçersizlik itirazları bulunmaktadır. Tedbir talebinin değerlendirildiği tarih itibariyle mahkemece henüz tarafların delilleri toplanarak değerlendirilmemiş ve uyuşmazlık, ön inceleme duruşması yapılarak belirlenip vasıflandırılmamıştır. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları dikkate alındığında ihtiyati tedbir talebinin, değerlendirildiği tarih itibariyle yaklaşık ispat ölçüsünde kanıtlanmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi karar ve gerekçesi yerinde olup, deliller toplanıp değerlendirildikten sonra uyuşmazlık vasıflandırılıp belirlendikten sonra talep edilmesi halinde ihtiyati tedbirin yeniden değerlendirilebileceği anlaşılmakla, ilk derece mahkemesinin karar ve gerekçesine yönelik istinaf başvurusun esastan reddi gerekmiştir.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 ve 394/5 ile İİK’nın 258/son maddeleri uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.r.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1, 391/3 ve İİK’nın 258/3. maddeleri uyarınca, ihtiyati tedbir ve haciz talep eden davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı vekili tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harçlarının Hazineye irat kaydına,3-Davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1,391/3 ve İİK’nı 258/3. maddeleri uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 08.06.2023 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU:HMK’nın 362/1.f , 391/3 ve İİK’nın 258/3. maddeleri uyarınca karar kesindir.