Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/990 E. 2022/765 K. 09.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/990
KARAR NO: 2022/765
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 09.03.2022 tarihli Ara Karar
NUMARASI: 2021/465
DAVANIN KONUSU: Ticari Şirket (Fesih ve Yöneticinin Azli İstemli)
Taraflar arasında görülen ticari şirketin feshi ve yöneticinin azli istemli davanın ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sırasında davacı vekili tarafından talep edilen ihtiyati tedbirin, kararda yazılı nedenlerle reddine dair ara kararının davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ İhtiyati tedbir talep eden davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin aile şirketi niteliğinde olan davalı şirketin 1/3 oranında paydaşı olduğunu, kalan payların kardeşleri … ve …’a ait olduğunu, 2016 yılındaki hastalığına kadar müvekkilinin şirketin işleyişiyle aktif şekilde ilgilendiğini, faaliyetleri ile şirketin mal varlığını artırdığını, tedavi süresince şirket hesaplarının ve faaliyetlerini …’a devrettiğini, ancak tedavi sürecinden sonra birçok kez talep edilmesine rağmen, şirket hesaplarıyla ilgili davalı müdür ve oğlu tarafından bilgi verilmediğini, müvekkilinin genel kurulun toplanması talebinin yerine getirilmeyerek, müdürlük görevinin suistimal edildiğini, arabulucuk sürecinden sonuç alınmaması nedeniyle, dava açmak zorunluluğu doğduğunu, müvekkilinin şirket hesaplarını devir ettiği tarihte şirketin borcu bulunmadığı gibi, para ihtiyacının da bulunmadığını, ancak devir sonrası 2017 yılında şirket varlıklarının ipotek edilerek kredi kullanıldığını ve bu kredilerin şirket amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığına ilişkin talep edilen bilginin müvekkiline verilmediğini, yapılan incelemelerde şirket kaynaklarının ve alınan borçların şirket müdürü ve ailesinin şahsi ihtiyaçları doğrultusunda kullanıldığının belirlendiğini, müvekkilinin bilgi alma talebine tehdit ve hakaretle karşılık verildiğini, şirketin önemli mal varlığı bulunmasına ve ticari faaliyetlerden ciddi kar elde edilmesine rağmen, müvekkiline kar payı verilmediğini, şirket mal varlığının satılacağına ilişkin duyumlar alındığını, müvekkilinin şirket ortaklığından dışlanarak şirketten ayrılmaya zorlandığını, pay haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihtiyati tedbir yoluyla şirket müdürünün temsil yetkilerinin kaldırılmasına ve müdürlük görevinden azline, davalı şirketin feshine karar verilmesini, talep ve dava etmiştir.Davalılar vekili, savunmasında özetle; davacının somut bir delil olmaksızın soyut şekilde şirketi ve diğer kardeşlerini mağdur etme amacıyla açtığı davada ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceğini, şirketin feshini gerektirir hiçbir neden bulunmadığını, ortaklardan …’ın şirket ortaklığından ayrılmasına ilişkin açıklamaların doğru olmadığını, davacı tarafından şirkete kazandırıldığı ileri sürülen mal varlığının daha önceden şirkete ait olduğunu, davacının hiçbir dönemde şirketi temsil yetkisinin bulunmadığını, gönderilen ihtara süresinde cevap verilerek, şirketin kanuna uygun şekilde yönetildiğinin bildirildiğini, bankadan alınan kredilerin şirket hesaplarına aktarılarak şirket amaçları doğrultusunda kullanıldığının yapılacak bilirkişi incelemesiyle belirleneceğini, şirketin kar elde etmemesi halinde kar payı dağıtamayacağını, davalı müdürün genel kurulda alınan kararlar doğrultusunda müdürlük görevini sürdürdüğünü, aynı davada azil ve fesih talep edilmesinin yerinde olmadığını, savunarak dava ve tedbir talebinin reddini istemiştir. İlk derece mahkemesince 17.11.2021 tarihli arar kararla tedbir talebinin reddine karar verilmiştir. Davacı vekili 07.02.2022 tarihli dilekçesi ile şirket müdürü …’ın muhtelif tarihlerde kullandığı kredilere şirkete ait gayrimenkulleri teminat göstererek ipotek ve yükümlülük tesis ettiğinin gelen banka ve tapu kayıtları ile tespit edildiğini, bu durumun giderek arttığını, davalının müdür sıfatıyla yaptığı tasarruflar nedeniyle TTK ve TBK hükümleri kapsamında ortaklara ve şirket alacaklılarına karşı sorumlu olduğunu, şirkete ve ortaklara yönelik açılacak tazminat davaları bakımından verilen zararların tespitinin önem arz ettiğini, …’ın müdür sıfatıyla kullandığı yetkilerle şahsi hesaplarına para aktararak, nakit çekerek, şirkete ait kredi kartlarını şirketle ilgilisi olmayan borçlarını ödediğini, bu ve benzeri fiillerin TCK’nın 155. maddesi kapsamında görevi kötüye kullanma suçu oluşturduğunu, ayrıca TTK’nın 636.maddesi gereğince şirketin feshi talep edildiğinden şirket müdürünün müdürlük ve temsile ilişkin yetkilerinin tedbiren kaldırılması gerektiğini, TTK’nın 630/4 maddesinde, fesih davası açılmasının bu konuda gerekli tedbirlerin alınması için yeterli olduğunun düzenlendiğini, müdürlük ve temsil yetkilerinin kaldırılması isteminde haklı bir nedenin bulunmasının kanunca aranmadığını, dava konusu bakımından haklı nedenin bulunması bir yana davalı müdürün müdürlük yetkilerini suiistimal ettiğinin sabit olduğunu, şirket varlıklarının ağır bir tehdit ve tehlike altında olduğunu, davalı …’ın kimseye sormadan, tek başına ve keyfi tasarruflarıyla şirkete ve ortaklarına telafisi imkansız zararlar verdiğini ve buna devam ettiğini, davalının tutum ve davranışlarıyla şirketi tek başına ve şahsi bir tasarruf alanı olarak gördüğünü, bu eylemlerin müvekkilinin babasından kalan mirası ve şirket paylarını tamamen kaybetmesine yol açacağını, şirket faaliyetleri açısından olağan hiçbir neden olmadığı halde şirket varlıklarına 1.250.000 TL tutarında ipotek koyularak şirketin borca batık hale getirildiğini ileri sürerek, re’sen nazara alınacak başkaca nedenlerle şirket varlıklarının ve kasap dükkanında mevcut kasanın güvenliğini sağlayacak nitelikte tedbiren müdürlük ve temsil yetkilerinin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi tedbir talebini değerlendirdiği 09.03.2022 tarihli ara kararında; “…Talep, davalı şirket müdürü ve temsilcisi olan diğer davalı …’ın, TTK’nin 630 ve 636/4. Maddeleri uyarınca ihtiyati tedbir yoluyla müdürlük ve şirketi temsil ve idareye ilişkin tüm yetkilerinin kaldırılması istemine ilişkindir. Davacı vekili, şirket müdürü olan diğer davalı …’ın kimseye sormadan, tek başına ve keyfi tasarruflarıyla şirkete ve ortaklara ağır ve telafisi imkansız bir zarar verdiğini ve buna devam ettiğini, davalı …’ın tutum ve davranışlarıyla şirketi tek başına ve şahsi bir tasarruf alanı olarak gördüğünü, tüm bu durumun müvekkilinin babasından kalan mirası ve şirket paylarını tamamen kaybetmesine yol açacağını açıkça gösterdiğini iddia ederek, şirket faaliyetleri açısından olağan hiçbir neden olmadığı halde şirket varlıklarına 1.250.000 TL tutarında ipotek ve yükümlülük getirmek suretiyle şirketi borca batık hale getirmiş olması da göz önüne alınarak, Mahkememizce resen nazara alınacak başkaca nedenlerle şirket varlıklarının ve kasap dükkanında mevcut kasanın güvenliğini sağlayacak nitelikte tedbiren müdürlük ve temsil yetkilerinin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Bilindiği ve öğretide de kabul edildiği üzere ihtiyati tedbir ‘kesin hükme kadar devam eden yargılama boyunca davacı veya davalının dava konusu ile ilgili olarak hukuki durumunda meydana gelebilecek zararlara karşı ön görülmüş geçici nitelikte geniş veya sınırlı olabilen hukuki korumadır’ şeklinde tarif edilmiştir. Anılan tariften de anlaşılacağı üzere ihtiyati tedbir diğer fonksiyonları yanında davanın devamı sırasında ve verilecek hükmün kesinleşmesine kadar olan süreç içerisinde dava konusu mal ve hak üzerinde yeni bir takım uyuşmazlıkların çıkmasını da önleyici niteliği itibariyle geçici bir hukuki korumadır. 6100 sayılı HMK’nun 389.maddesi başlığında düzenlenen ve geçici hukuki korumalar olarak vasıflandırılmış ihtiyati tedbir müessesesi ile ilgili aynı maddenin 1.fıkrasında ‘mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir’ şeklinde şartlan belirtildikten sonra takip eden maddelerde bu konudaki talep verilecek karar ve içereceği hususlar, teminat, kararın uygulanmaması… gibi sair hususlarda tereddüte yer bırakmayacak şekilde takip edilmesi ve yapılması gerekli usul ve prosedür gösterilmiştir. Diğer taraftan, ihtiyati tedbir talebinin kabul edilebilmesi bakımından HMK’nun 390/3. maddesinde ihtiyati tedbir isteyenin haklılığı konusunda tam kanaat değil, kuvvetle muhtemel yaklaşık bir kanaatin yeterli olacağı öngörülmüş olup, Yasanın hüküm gerekçesinde de belirtildiği üzere yaklaşık ispat durumunda ‘…hakim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte zayıf bir ihtimalde olsa aksinin mümkün olduğu ihtimalini göz ardı edemeyeceği belirtilmiştir. Müsnet davada, davalı …’ın müdürlük ve temsil yetkilerinin kaldırılması için, davalının yükümlülüklerini ağır şekilde ihlal ettiğinin ispatlanması gerekmekte olup, davacı vekilinin talepleri nedeniyle henüz bilirkişi incelemesi yapılamadığından ve bu aşamada davalının yükümlülüklerini ağır şekilde ihlal ettiği henüz ispatlanmadığından davacı vekilinin bu yöndeki ihtiyati tedbir talebinin reddine…’ gerekçesiyle davacının ihtiyati tedbir talebinin reddine, karar vermiştir. Bu ara karara karşı, ihtiyati tedbir talep eden davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ İhtiyati tedbir talep eden davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Şirketin feshi ve yöneticinin azli ile tedbir talepli açılan davada, ilk derece mahkemesinin 17.11.2021 tarihli ara kararıyla tedbir talebinin reddine karar verildiğini, delillerin toplanmasından sonra yeniden ihtiyati tedbir talep edildiğini, ancak mahkemece taleplerinin dikkate alınmayarak, talebin reddine karar verildiğini, TTK’nın 636/4.maddesi ve HMK’nın 389. maddesi gereğince, fesih davası açıldığından mahkemece taraflardan birinin istemi üzerine gerekli önlemlerin alınabileceğini, bunun için fesih davasının açılması ve taraflardan birinin talebinin yeterli olduğunu, bu şartların gerçekleşmesi halinde mahkemece gerekli önlemlerin alınması gerektiğini, Kanun’da hangi koruma tedbirlerinin uygulanması gerektiğinin düzenlenmemesine rağmen, mahkemeye duruma uygun olmak kaydıyla gerekli tedbirlerin alınması konusunda geniş bir yetki verildiğini, mahkemenin bu açıdan tedbir talebi ile bağlı olmadığını, talep edilen tedbir yerine, olayın niteliğine uygun başka bir tedbire karar verilebileceğini, buna rağmen mahkemece hiçbir tedbir alınmamasının Kanun’un amacına aykırı olduğunu, azil ve fesih davası açıldığı halde, şirket müdürünün sınırsız yetkilerini kullanarak, şirket mal varlığını azaltıcı işlemler yapabileceği dikkate alındığında, HMK’nın 389. maddesindeki şartların gerçekleştiğini, mahkemece koruyucu tedbirin uygulanması için ağır ihlal şartının aranmasının TTK’nın 636/4. maddesine aykırı olduğunu, davanın açılması ve talep halinde mahkemece gerekli tedbirlerin alınması gerektiğini, tanık beyanı ile şirkete ait mal varlığının azaltılabileceğinin anlaşıldığını, davanın yaklaşık ispatı aşar şekilde kanıtlanması nedeniyle tedbirin zorunlu olduğunu, gelinen aşamada davalının müdürlükten kaynaklanan temsil yetkilerinin tedbiren kaldırılmasına bu mümkün olmaması halinde, temsil yetkisinin tedbiren kaldırılmasına, bu mümkün olmadığı taktirde yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin tedbiren sınırlandırılmasını veya yargılama sonuna kadar şirkete kayyım atanmasına veya şirket müdürünün işlemlerinin kayyım onayına tabi tutulmasına, bu da mümkün olmadığı takdirde şirket hesapları üzerinde kontrolün sağlanması ve nakit kaçışının önlenmesi için şirket varlıklarının satışı veya elden çıkarılmasını önleyecek şekilde ihtiyati tedbir kararı verilmesi, gerektiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve ihtiyati tedbirin kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Talep, limited şirketin feshi ve şirket müdürünün azli davası içerisinde tedbiren davalının müdürlük ve temsil yetkilerinin kaldırılması, talebine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, 09.03.2022 tarihli ara karar ile tedbir talebinin reddine karar verilmiş, verilen ara karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içinde, istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.TTK’nın 636/4. Maddesinde, fesih ve tasfiye davası açıldığında mahkemece gerekli önlemlerin alınacağı belirtilmiştir. Alınacak önlemler konusunda ayrıntılı düzenleme bulunmadığından, tamamlayıcı hüküm olarak HMK’nın ihtiyati tedbire ilişkin hükümleri uygulanacaktır. HMK’nın 389. maddesi uyarınca; “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme sebebiyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyat tedbir kararı verilebilir “.Aynı Yasa’nın 390/3 maddesi,” Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkca belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır” düzenlemesini içermektedir. Tüzel kişilerde asıl olan, tüzel kişiliğin seçilmiş yöneticileri tarafından yönetilmesidir. Herhangi bir organ boşluğu bulunmadığı gibi, tüzel kişinin mal varlığının azaltıldığına, davalı şirket müdürü olan yöneticinin şirkete zarar verici eylemlerde bulunduğuna ilişkin davacı iddialarının, mahkemece talebin değerlendirildiği tarih itibariyle yaklaşık ispat ölçüsünde ispatlandığından söz edilemez. Diğer yandan istinaf başvurusunda TTK’nın 636/4.maddesi gereğince davanın açılması ve talep halinde mahkemece gerekli önlemlerin alınabileceği, bu nedenle mahkemece talep edilen tedbirle bağlı kalmaksızın gerekli olan tedbirlerin alınması gerektiği belirtilmiştir. Davacı, talep dilekçesinde açıkça şirket müdürünün şirketi temsil ve ilzam yetkisinin tedbiren kaldırılmasını istemiştir. Mahkemece yapılan değerlendirme ve toplanan delillerle varılan sonuç doğru olup, davacı tarafından ileri sürülen iddialar ve cevap dilekçesi beraber değerlendirildiğinde, tedbir kararının değerlendirildiği tarih itibariyle yaklaşık ispat olgusunun gerçekleşmediği anlaşılmıştır. Kullanılan kredi ve şirket mal varlığı üzerine tesis edilen ipoteğin, şirket amaçları dışında olduğuna ilişkin somut bir kanıt bulunmadığı gibi istinaf başvurusunda sözü edilen tanık …’ın beyanı da yaklaşık ispat için yeterli değildir. Tanık beyanında somut olarak şirketin mal varlığının azaltıldığına ilişkin bir beyan bulunmamaktadır. İlk derece mahkemesince yapılacak yargılama ve toplanacak delillere göre talep üzerine her zaman şirketin mal varlığını koruyucu tedbirler TTK’nın 636/4. maddesi gereğince alınabilir. TTK’nın 630. maddesi kapsamında haklı nedenlerin varlığı, yargılamanın bulunduğu aşama itibariyle yaklaşık ispat ölçüsünde ispat edilmediğinden ilk derece mahkemesi kararı ve gerekçesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.Açıklanan bu gerekçelerle, davalı şirkete istinaf incelemesi aşamasında tedbiren denetim kayyımı atanmasına karar verildiği de gözetildiğinde, davacının 09.03.2022 tarihli ara karara karşı istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1 ve HMK’nın 391/3. maddeleri uyarınca, ihtiyati tedbir talep eden davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irat kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, 5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1 ve 391/3. maddeleri uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 09.06.2022
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.f ve 391/3. maddeleri uyarınca karar kesindir.