Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/968 E. 2022/883 K. 23.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/968
KARAR NO: 2022/883
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/02/2022
NUMARASI: 2021/243 E. – 2022/95 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Rücuen Tazminat)
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacılar vekili, dava dilekçesinde özetle; … San. ve Tic. A.Ş.’ne ait fabrikanın … numaralı makine kırılması sigorta poliçesi ile müvekkili … Sigorta tarafından %35, … Sigorta tarafından %20 oranında olmak üzere müştereken sigortalandığını, dava konusu hasarın sigortalı fabrikanın … ünitesinde meydana geldiğini, ünitede 18.02.2020 tarihinde rutin senelik revizyon bakımı için çalışma yapıldığını ve planlanan bakım kapsamında … ‘lerin aşınan yüzeyinde çatlaklar tespit edildiğini, yaptırılmış olan manyetik ve ultrasonik testlerin sunulduğunu, söz konusu raporlarda … olarak adlandırılan hareketli … yüzeyinde çok sayıda çatlak olmakla beraber özellikle derinliği 250 mm kadar uzanan çatlaklar görüldüğünü, 2019 Şubat – 2020 Mart arasında 5008 saat çalışmış olan ünitede Role üzerinde deirnliği 250 mm kadar uzanan çatlakların oluşmasının kabul edilemeyeceğinin davalıya bildirilmesine rağmen sonuç alınmadığını, malzeme boyutu ve çalışan sistemde bir eksiklik olmamasına rağmen planlı bakımda fark edilen çatlağın imalat kusurundan kaynaklandığını, hasardan imalatçı olan davalının sorumlu olduğunu, belirlenen toplam 159.587,87 USD sigortalı zararının %35 payına isabet eden 55.855,76 USD’sinin … Sigorta tarafından, %20 payına isabet eden 31.917,57 USD’nin ise … Sigorta tarafından tazmin edilerek sigortalının haklarına halef olunduğunu ileri sürerek. … Sigorta için 55.855,76 USD’nin ödeme tarihi olan 30.11.2020 tarihinden, … Sigorta A.Ş. için ise 31.917,57 USD’nin ödeme tarihi olan 27.11.2020 tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; müvekkil şirketin Alman şirketi olup adresinin Köln şehrinde olduğunu, Türkiye’de ki şubeye yapılan tebligatın geçersiz olduğu, zorunlu arabuluculuk şartının yerine getirilmediğini, davada Türk Mahkemelerinin yetkili olmadığını, genel yetki kuralı bakımından müvekkil şirketin adresi dikkate alınarak Köln Mahkemelerinin yetkili olduğunu, HMK’nın 10.maddedesindeki yetki kuralı bakımından ise sözleşmenin ifa yeri mahkemelerinin yetkili olması gerektiğini, satış sözleşmesi …’nin 560 sayılı Incoterms 2000 kuralları uyarınca … Almanya teslim yeri olarak yapıldığını, bu kamından da Alman mahkemelerinin yetkili olduğunu, müvekkili ile sigortalı arasında teklif kabulü ile kurulan sözleşmede atıf yöntemiyle yetki sözleşmesi yapılarak müvekkilinin yerleşim yeri mahkemesinin yetkisinin kabul edildiğini, dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığının MÖHUK’un 8.maddesi uyarınca Alman hukukuna göre değerlendirilmesi gerektiğini, olayın yabancılık unsuru içermesi nedeniyle MÖHUK’un 2. maddesi uyarınca, mahkemenin uygulanacak hukuku kanunlar ihtilafı kurallarına göre re’sen takdir etmesi ve davaya ilgili hukuku uygulaması gerektiğini, MÖHUK’un 24/1 maddesi uyarınca işbu davada tarafların açıkça seçtikleri hukuk olan CISG hariç Federal Alman Cumhuriyeti hukukunun uygulanması gerektiği, merdanelerde imalattan kaynaklı bir kusur bulunmadığını, merdanelerin teslim edilmeden önce test edildiğini ve sigortalıya kusursuz biçimde teslim edildiğini, sigortalı tarafından herhangi bir ayıp ihbarında bulunulmadığını, merdanede bir hasar meydana geldiyse bunun garanti şartları kapsamına girip girmediğinin de taraflarınca bilinmediğini, müvekkil ile sigortalı arasındaki anlaşma uyarınca CISG hariç federal Alman Cumhuriyeti hukuku uyarınca değerlendirile yapılacağını, üretim kaybı ve diğer zararlardan müvekkilin sorumlu olmadığını savunarak, husumet yokluğundan ve Türk Mahkemelerinin milletlerarası yetkisi olmaması nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Yukarıda değinilen hukuksal durum ve somut olayın birlikte değerlendirilmesi sonucu; davalı tedarikçinin iş merkezinin Almanya’nın Köln şehrinde olması ve sözleşmenin açık hükmü karşısında davacının davasını Türk mahkemeleri nezdinde açmasının mümkün olmadığı, Türk Mahkemelerinin yargı yetkisinin bulunmadığı anlaşılmaklaktadır. Davanın dava dışı sigortalı adına rücuen davacı şirket tarafından açıldığı, davalı ile sigortalı şirket arasındaki yetki anlaşmasının HMK m.17 gereğince geçerli olduğu ve yetki sözleşmesinin taraflardan başka tarafların cüzi ve külli haleflerini de bağladığı, bu nedenle sözleşmenin tarafi olan sigortalının adına rücuan açılan bu davada. davacı sigorta şirketini bağlayacağı anlaşılmakla, davalı tarafın yetki itirazının kabulü ile HMK. m.114/1-a-ç ve m.115 gereğince yetki yönünden davanın usulden reddine karar vermek gerekmiştir. Öte yandan, Arabuluculuk 6325 sayılı Yasa ile hukukumuza giren ‘Mahkeme dışı’ çözüm yollarından birisidir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 5/A maddesi hükmüne göre dava konusu uyuşmazlık dava şartı olarak arabuluculuğa tabidir.Davalı vekili 09.12.2021 tarihli oturumda; davalı firmanın şubesinin vekaletinin taraflarında mevcut olduğunu, ancak bu vekaletnamede arabuluculuk yetkilerinin bulunmadığını, arabuluculuk görüşmeleri sırasında vekaletname temin edemediklerini, bu durumun arabulucuyada söylendiğini beyan etmiştir. Davacı vekilince hernekadar arabuluculuk son tutanağı ibraz edilmiş ise de; arabuluculuk görüşmelerinde taraf vekili olarak yer alacak avukatın vekaletnamesinde ‘arabuluculuk’ ya da ‘alternatif çözüm yolları’ konularında yetki verilmiş olması şartı aranmaktadır. Dosyada mevcut davalı vekilini vekaletnamesi incelendiğinde arabuluculuk çözüm yoluna ilişkin yetkisinin olmadığı, arabuluculuk dava şartının yerine getirilmediği anlaşılmaktadır. Son olarak davacı, iş bu davada … Merkezi Almanya Türkiye İstanbul Şubesi’ne husumet yöneltmiş olup, dava dışı sigortalı ile … Merkezi Almanya Türkiye İstanbul şubesi arasında yazılı bir sözleşme yoktur. Davanın doğrudan doğruya …’ye yöneltilmesi gerektiğinden husumet dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. ” gerekçesiyle davanın, dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacılar vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacılar vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkemece husumetin … Merkezi Almanya Türkiye İstanbul Şubesi’ne yöneltilmiş olduğu sonucuna nasıl vardığının anlaşılamadığını, dilekçede husumetin …’ye yöneltildiğini, tebligat adresi olarak şube adresinin bildirilmiş olmasının, husumetin şubeye yöneltilmiş olduğu şeklinde yorumlanamayacağını, …’ye karşı açılmış olan davaya ilişkin tebligatın şube adresine gönderilmesine yasal bir engel bulunmadığını, delil listesinin EK:10 olarak sunulan belgelerden uyuşmazlığın şubeyi ilgilendirdiğinin anlaşılacağını; Davalı vekilinin vekaletnamesinde arabuluculuk çözüm yoluna ilişkin yetkisinin olmadığı gerekçesi ile arabuluculuk dava şartının yerine getirilmediği sonucuna varıldığını, oysa vekalette “alternatif çözüm yolları” için yetki verildiğini, son tutanağın … Vekili sıfatı ile Av. … tarafından imzalandığını; Yetki itirazının kabulünün de hukuka aykırı olduğunu, yasal süresi içerisinde sunulmadığı sabit olan cevap dilekçesinin dikkate alınamayacağını, süresinde cevap verilmediğinin, ön inceleme duruşmasında mahkemece belirlenmesi nedeniyle yetki ilk itirazının dikkate alınamayacağını, taraflar arasında geçerli kabul edilebilecek bir yetki anlaşması bulunmadığını, teklif formunda atıfta bulunulan genel işlem şartlarının yetki anlaşması olarak kabul edilemeyeceğini, genel işlem şartlarının TBK’nın 20 ve devamı maddeleri gereğince denetlenmesi gerektiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne, karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, makine kırılması sigortası poliçesi kapsamında ödenen tazminatın davalı satıcıdan rücuen tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacılar vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı tarafça Almanya’da kurulu bulunan … şirketine karşı zorunlu arabuluculuğa başvurarak, tarafların uzlaşmaması nedeniyle bu şirkete yönelik dava açıldığı anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesince birden fazla dava şartının incelenerek üç farklı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi yerinde değildir. Bir davada birden fazla dava şartının bulunması halinde dava şartlarının hangi sıraya göre değerlendirileceği önem kazanmaktadır. Somut olayda, mahkemece Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması, zorunlu arabuluculuğu başvurulması ile tarafların taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları dava şartları incelenerek karar verilmiştir. HMK’nın 114. Maddesinde belirtilen dava şartları, öğretide üç ana başlık altında incelenmektedir: 1- Mahkemeye ilişkin dava şartları (mahkemenin görevli olması, yargı yolunun caiz olması vb.); 2-Tarafa ilişkin dava şartları (tarafların taraf ve dava ehliyetinin, dava takip yetkisinin bulunması); 3-Davanın konusuna ilişkin dava şartları (davayı açmakta hukuki yararın bulunması, tasarrufun iptali davasında aciz belgesinin alınmış olması, davanın derdest olmaması vb) (Pekcanıtez Usul, C:II, s. 927-950, Lexpera- e-kitap, erişim tarihi 23.11.2020). Dava şartlarının hangi sırayla inceleneceğine dair kanunda açık bir hüküm bulunmamakla birlikte bu konuda, usul ekonomisi gibi, yargılama hukukuna hakim olan ilkeler yanında, dava şartının niteliğinin de dikkate alınması gerektiği açıktır. Nitekim HMK m.115 f.1’in gerekçesinde, “…Genel dava şartlarının inceleme sırasının ne olacağı hususu ise pozitif bir düzenlemeye elverişli bir nitelik taşımaması sebebiyle, tümüyle doktrin ve yargı uygulamasına bırakılmıştır” denilmek suretiyle, bu konu öğreti ve uygulamaya bırakılmıştır. Belli bir dava şartının yokluğu halinde diğerlerinin incelenmesine gerek kalmayacak ise ilk önce o dava şartının incelenip karara bağlanması gerekir. Mahkemeye ilişkin dava şartları en önce, tarafa ilişkin dava şartları ikinci sırada, davanın konusuna ilişkin dava şartları ise en son incelenmelidir (Prof Dr. Baki KURU, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku: Ders Kitabı, Ağustos 2017, Ankara, s.144-145; Pekcanıtez Usul, C:II, s. 954). Bu açıklamalara göre, mahkemeye ilişkin dava şartı niteliğinde olması nedeniyle, Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunup bulunmadığı en önce incelenerek, bu dava şartının sağlanmadığının anlaşılması halinde diğer dava şartlarının incelenmeden karar verilmesi gerekmektedir. Mahkemece Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunduğunun kabulü halinde halinde diğer dava şartının incelenmesi gerekir. Türk Mahkemelerinin yargı hakkının bulunması HMK’nın 114/1.a maddesinde dava şartı olarak düzenlenmiştir. İlk derece mahkemesince taraflar arasındaki yetki sözleşmesi kapsamında Köln Mahkemelerinin yetkili olduğu belirlenerek, dava şartının bulunmadığı belirlenmiştir. Ancak, mahkemece davalı Alman şirketinin Türkiye’deki şubesine tebligat yapılmış olup, davalı yan tebligatın usulsüz olduğunu savunmuş, davacılar ise dava konusu uyuşmazlığın delil listesinin ek-10 kısmında gösterilen belgelerle, şube işleminden kaynaklandığını ileri sürmüşlerdir. Tebligat yönetmeliğinin 20/3.maddesinde, ” Gerçek ve tüzel kişilere ait ticari işletmelerin işlemlerinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda, ticari işletmenin o işlemde yetkili ticari temsilcisine yapılan tebliğ geçerlidir.” düzenlemesi karşısında, davalıya yapılan tebligatın geçerli olup olmadığı, bu kapsamda yetki itirazının süresinde yapılıp yapılmadığı değerlendirilmeden ve davacıların yetki şartının geçersizliğine ilişkin iddiaları tartışılmadan karar verilmesi yerinde değildir. Dava dilekçesinde davanın doğrudan yabancı şirkete açıldığı ve adres kısmında İstanbul şubesinin adresinin yazıldığı anlaşılmıştır. Diğer yandan davalı vekilinin dosyaya sunulan vekaletinde de alternatif çözüm yollarına başvurma yetkisinin bulunduğu belirlenmiştir. Bu nedenle mahkemece öncelikle, davalıya usulüne uygun bir tebligat yapılıp yapılmadığı, uluslararası yetki itirazının süresinde ileri sürülüp sürülmediği ve yetki sözleşmesinin geçerli olup olmadığına ilişkin taraf itirazları değerlendirilerek bu dava şartı yönünden bir karar verilmesi gerekmektedir. Bu dava şartının sağlanması halinde diğer dava şartlarının sırasıyla dosyadaki delillere uygun olarak incelenerek sonuçlandırılması gerekmektedir. Mahkemece belirtilen şekilde inceleme yapılmaksızın üç farklı dava şartının incelenerek, üç gerekçeyle davanın usulden reddine karar verilmesi yerinde görülmediğinden , ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, mahkemece dava şartının hatalı değerlendirilmesi nedeniyle usul hatalarının giderilmesi için ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1.a.4. maddesi uyarınca kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nun 353/1.a.4. maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA, 2-Davanın yukarıdaki açıklamalar ışığında yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacılar tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilk derece mahkemesince davacıya iadesine, 4-Davacılar tarafından istinaf kanun yolu aşamasında yapılan yargılama giderlerinin, ilk derece mahkemesi tarafından, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Gerekçeli kararın, İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğine dair; HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 26.05.2022 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.