Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/966 E. 2022/764 K. 09.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/966
KARAR NO: 2022/764
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13.04.2022 tarihli Ara Karar
NUMARASI: 2021/1086 Esas
DAVANIN KONUSU: Şirket Yöneticilerinin azli
Taraflar arasında görülen davanın ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sırasında tarafların yüzlerine karşı verilen ihtiyati tedbir kararının davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
İhtiyati tedbir talep eden davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davalının müdürü olduğu … Ltd. Şti.’nin davacı, … ve davalının eşi … ile … tarafından 2012 yılında kurulduğunu, …’in esas sözleşme ile şirket müdürü olarak atandığını, …’nin % 20 payını 11.12.2013 tarihinde müvekkillerinin bilgi ve onayı olmaksızın davalı …’e devrettiğini, davacıların daha önce … tarafından şirketten uzaklaştırılmak istenmesi ve başka nedenlerle Bakırköy 7.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/958 Esas sayılı dosyasında fesih talepli dava açtıklarını, mahkemece bu davada şirketin mal varlığının korunması için taşınır ve taşınmazların kayıtlarına tedbir konulduğunu, dava süreci devam ederken müvekkilleri ile şirket tüzel kişiliği arasında sulh ortamı oluştuğunu ve müzakereler yapıldığını, ancak bu sırada şirket müdürü …’in vefatı üzerine paylarının eşi … ve çocuklarına intikal ettiğini, şirketin müdürsüz kalması nedeniyle davalı …’in müdürlük sıfatını kazanması şartıyla sulh görüşmelerine yeniden başlandığını, bu kapsamda taraflar arasında Avukatlık Kanun’unun 35/A. maddesi kapsamında sulh görüşmelerinin yapıldığını, buna ilişkin taraflar arasında yazışmalar yapıldığını, sonuç olarak şirketin mal varlığının iki ayrı akredite değerleme uzmanından alınacak rapor ortalamasıyla belirlenmesi, bu miktarın % 30’un müvekkillerine ödenmesi şartıyla, davalının müdür olarak atanmasına muvafakat edildiğini, edimin temini için davalıdan 1.000.000 TL değerinde teminat bonosu alındığını, müvekkilinin belirlenen şekilde değerleme raporu aldığını, ancak müvekkilinin iradesinin avukatlar ve şahitler huzurunda yanıltılarak protokolün davalı tarafından imzalanmadığını, imzalaması için gönderilen nüshanın ortadan kaybedildiğini, davalının müdürlük sıfatını kazandığı genel kurul kararının butlanla sakat olduğunu, zira bir kısım paydaşların toplantıya katılmadığını, çağrısız şekilde toplanan genel kurullara tüm paydaşların katılımının zorunlu olduğunu, davalının müdür olarak atandığı toplantının çağrılı genel kurul olmadığı gibi, çağrısız genel kurula ilişkin şartların sağlanmadığını, vefat eden müdürün ana sözleşme ile müdür olarak atanması nedeniyle değişikliğin de TTK’nın 589. maddede belirtilen nisapla yapılması gerektiğini, Bakırköy 7.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/958 Esas sayılı dosyasında şirketin taşınır ve taşınmazlarına tedbir konulmasına rağmen, şirkete ait bir aracın üçüncü kişiye satılmaya çalışıldığını, bu amaçla harici satım sözleşmesi düzenlenerek para alındığını, ancak aracın teslim edilmemesi üzerine olayın Cumhuriyet Savcılığına intikal ettiğini, müdürün satılamaz şerhi bulunan bir aracı satmasının kötü yönetimin kanıtı olduğunu, şirket müdürünün denizcilik sektöründe iş tecrübesinin bulunmadığını, bu nedenle alacaklılar tarafından şirket borçları için ihtarnameler gönderilmeye başlandığını, davalının şirketi pasif hale getirerek ticari hayattan çekmeye çalıştığını, bu kapsamda … AŞ tarafından gönderilen ihtarla gemi temin edilmemesi nedeniyle sözleşmenin feshedilerek cezai şart alacağının talep edildiğini, müvekkillerinin önceki müdür döneminde de şirketten dışlanarak şirketin mali durumu hakkında bilgi verilmediğini ve bu durumun yeni müdür zamanında da devam ettiğini ileri sürerek, davalının müdürlük görevinin sona erdirilerek müvekkilinin veya uygun görülebilecek kişilerin müdür olarak atanmasını, haklı sebepleri bulunması nedeniyle yargılama sırasınca şirkete tedbiren denetim ve yönetim kayyımı atanmasına karar verilmesini, talep etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davanın zorunlu arabuluculuğa başvurulmadan açıldığını, genel kurul iptali davası için belirlenen hak düşürücü sürenin geçtiğini, aynı konuda derdest Bakırköy 7.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/958 Esas sayılı dosyasının bulunduğunu, dava dilekçesinin usulüne uygun şekilde tebliğ edilmediğini, davacıların beyanlarının gerçek dışı olduğunu ve dava dışı şirkete kayyım atanmasını gerektirir bir durumun bulunmadığını, davacıların, davalı şirketin müşterilerini aynı sektörde faaliyet gösteren kendi şirketlerine aktarmaya çalıştıklarını, davacıların şirketle haksız rekabet oluşturacak şekilde başka bir şirket kurarak ortak şirketin çalışanını yeni şirkette çalıştırdıklarını, ticari kayıtların incelenmesi halinde ticari aktiflerinde bir azalma bulunmadığı gibi vadesi gelmiş bir borcunun bulunmadığının anlaşılacağını, davalının müdürlük öncesinde de şirkette aktif şekilde çalıştığını, diğer davada feshi talep edilen şirkette bu davada davacının kayyım olarak atanması talebinin hukuka aykırı olduğunu, şirket tarafından kullanılan kredilerin davalının eşi olan önceki müdür tarafından şahsi ipotekle teminat altına alındığını, … tarafından gönderilen ihtarın müvekkilinin müdürlüğünden önceki tarihten gönderildiğini, önceki müdürün vefatından sonra yeni müdür seçilene kadar geçen sürecin …’ın ihtarının sebebi olduğunu, müvekkilince imzalanmış bir sulh sözleşmesi bulunmadığını, genel kurul iptali için süresinde talepte bulunulmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir. İlk derece mahkemesi, ihtiyati tedbir talebini değerlendirdiği 24.03.2022 tarihli kararında; “… İhtiyati tedbir kararı verilebilmesinin en önemli şartı bir ihtiyati tedbir sebebinin mevcut olmasıdır. Kanunda bu husus genel olarak düzenlenmiş, hâkime oldukça geniş bir takdir alanı bırakılmıştır (m. 389/1). Kanun, burada ‘mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından’ söz etmektedir. Bu hüküm dikkate alındığında, mevcut durumun değişmesi halinde, hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşması, hakkın elde edilmesinin tamamen imkânsız hale gelmesi, gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğması tehlikesi varsa, ihtiyati tedbir sebebi var kabul edilecektir. Hâkim kararında somut sebep gösteremiyor, bunu en azından açıklayacak veya asgari ölçüde ikna edecek delil değerlendirmesi yapamıyor, yaklaşık ispat ölçüsünü yakalayamıyorsa tedbire karar vermemelidir. Ancak bu da hiçbir zaman tam bir ispat seviyesinde ispat şartına dönüştürülmemelidir. Kural olarak bir davada tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmaların ispatı için tahkikat yapılması ve delillerin toplanması gerekir. Hakim tüm delilleri inceleyip değerlendikten ve tam bir karara ulaştıktan sonra nihai kararını verir. Bu husus asıl davanın kabulü için geçerli olup, esas hüküm için tam ispat aranır. İhtiyati tedbirlerde ise tam değil, yaklaşık ispatın yeterli olacağı HMK 390/3. maddesinde düzenlenmiştir. Değişik ifade ile ihtiyati tedbire karar verebilmek için iddia olunan vakıanın subutu yönünde gerçeğe yakın bir ispatın başarılması yeterlidir. TTK.nın 630. maddesinin II. fıkrasında; ‘Her ortak, haklı sebeplerin varlığında, yöneticilerin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını veya sınırlandırılmasını mahkemeden isteyebilir.’ Aynı maddenin III. Fıkrasında ise; ‘Yöneticinin, özen ve bağlılık yükümü ile diğer kanunlardan ve şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal etmesi veya şirketin iyi yönetimi için gerekli yeteneği kaybetmesi haklı sebep olarak kabul olunur’ denilmektedir. Somut olayda davacı ortak tarafından ileri sürülen iddialar dilekçe ekinde sunulan belgeler dikkate alınmış yaklaşık ispat kuralları çerçevesinde sunulan kayıtlar incelenmiştir. Şirketin dava süresince bu şekilde yönetilmesi davacı açısından önemli zararlara sebebiyet verileceği endişesi yaratmaktadır. Tarafların hak ve sorumluluk dengesinin korunması gerekir. Yönetim yetkisinin kötüye kullanıldığı kesin olarak kanıtlanamamakla birlikte, buna ilişkin bazı belge ve deliller sunulmuştur. Ortaklar arasındaki karşılıklı güvenin zedelendiği anlaşılmaktadır. Bu sebeple şirketin yönetimi ile ilgili olarak geçici hukuki korunma sağlanması için şartların bulunduğu kanaati oluşmuştur. Geçici hukuki koruma önlemi alınırken tarafların ve şirketin menfaatlerinin korunması gerekir. Halihazırdaki temsil yetkisine sahip şirket yöneticisinin temsil yetkisinin tedbiren tamamen kaldırılması halinde, şirket yönetimindeki süreklilik aksayacak, şirketin menfaatlerinin tam anlamıyla sağlanması güçleşebilecektir. Halihazırdaki yöneticinin temsil ve ilzam yetkisi muhafaza edilmek suretiyle temsil ilzam yetkisinin kısıtlanması yönündeki tedbir talebi kabul edilerek, temsil ve ilzam yetkisinin kullanılmasının mahkememizce atanacak bir denetim ve onay kayyımınnı onayına bağlanmak suretiyle gerekli hukuki korumanın sağlanabileceği kanaatine varılmıştır. Kayyım mahkememizce bilirkişi listesinden seçilmiştir. Atanan kayyım denetim ve onay kayyımı olup şirketin mevcut yönetimi el çektirilmediğinden ve dosya kapsamı da dikkate alınarak, HMK’nın 392. maddesi uyarınca, takdiren teminat alınmasına gerek görülmemiştir…. ” gerekçesiyle; davacıların ihtiyati tedbir talebinin kabulü ile tarafların ortağı olduğu, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün … sicil numarasında kayıtlı … Ticaret Limited Şirketi’ne denetim ve onay kayımı atanmasına, kayım olarak …’in seçilmesine, şirketin her türlü karar ve tasarruf işlemlerinin (şirket malvarlığı üzerinde tasarruf etme, şirkete ait banka hesaplarından para çekme, kambiyo evrakı düzenleme ve şirket adına harcama yapma dahil her türlü işleminin) geçerliliğinin kayım onayına tabi tutulmasına, karar verilmiştir. Bu ara karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ İhtiyati tedbire itiraz eden davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Mahkemece 24.03.2022 tarihli ara karar ile itiraz yolu açık olmak üzere tedbir kararı verildiğini, karara karşı süresinde itiraz edildiğini, ancak mahkemece 13.04.2022 tarihli ara ile bu kez tedbir kararının tarafların yüzüne karşı verilmesi nedeniyle istinaf yoluna başvurulması gerektiğini belirttiğini, bu nedenle istinaf başvuru dilekçesinin ayrıca sunulduğunu, mahkemece hiç bir delil toplanmadan verilen tedbir kararının usulsüz olduğunu, kısa kararda denetim kayyımı atanmasına rağmen, bu kararla çelişki oluşturacak şekilde onay kayyımı ibarelerinin eklenmesinin usule aykırı olduğunu, davacıların davayı genel kurul kararının butlan olduğu iddiası ile yöneticinin azli istemi şeklinde açtıklarını, ancak şirkette organ boşluğu bulunmadığı gibi kayyım atanmasını gerektirir bir kötü yönetimin de söz konusu olmadığını, ortaklar arasındaki uyuşmazlık veya farklı ilişkilerden doğan anlaşmazlıkların kayyım tayini için yeterli olmadığını, ortakların her konuda aynı fikirde olmalarının beklenemeyeceğini, müdürlerin şirketi iyi yönetemediği, temsil edemediği, ortaklığı zarara uğrattığı veya şirketin beklenen kârlılığa ulaşamadığı iddialarında da kayyım tayin edilemeyeceğini, müdürün şirketi iyi ve karlı yönetmemesi halinde yöneticinin sorumluluğuna ilişkin yollara başvurulabileceğini, kusurlu yönetimin tek başına azil ve kayyım atanması sebebi oluşturmayacağını, uyuşmazlığın esasını çözer şekilde ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceğini, şirketin mal varlığının eksiltilmediğini, vadesi geçmiş borcunun bulunmadığını, şirket kredilerinin davalının ölen eşi tarafından teminat altına alındığını, tedbir kararının şirketin çalışmalarını aksatacağını, davanın şirketi işlevsiz hale getirmek amacıyla açıldığını, lojistik sektöründe faaliyet gösteren şirketin her türlü işleminin kayyım onayına tabi tutulmasının şirketi işlemez hale getireceğini, fesih tasfiye davasında Bakırköy 7.ATM’ce talep edilen kayyım atanması talebinin reddine karar verildiğini belirterek, ilk derece mahkemesinin istinafa konu ihtiyati tedbir kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, ihtiyati tedbir kararın kaldırılmasına ve tedbir talebin reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalı şirketin müdürü olan davalı gerçek kişinin TTK’nın 630/2. maddesi uyarınca müdürlük yetkisinin kaldırılması ve kayyım atanması istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda tedbir talebinin kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. İhtiyati tedbir kararı verilebilmesinin en önemli şartı bir ihtiyati tedbir sebebinin mevcut olmasıdır. Kanunda bu husus genel olarak düzenlenmiş, hâkime oldukça geniş bir takdir alanı bırakılmıştır(m. 389/1). Kanun, burada “mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından” söz etmektedir. Bu hüküm dikkate alındığında, mevcut durumun değişmesi halinde, hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşması, hakkın elde edilmesinin tamamen imkânsız hale gelmesi, gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğması tehlikesi varsa, ihtiyati tedbir sebebi var kabul edilecektir. Hâkim kararında somut sebep gösteremiyor, bunu en azından açıklayacak veya asgari ölçüde ikna edecek delil değerlendirmesi yapamıyor, yaklaşık ispat ölçüsünü yakalayamıyorsa tedbire karar vermemelidir. Ancak bu da hiçbir zaman tam bir ispat seviyesinde ispat şartına dönüşmemelidir. Kural olarak bir davada tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmaların ispatı için tahkikat yapılması ve delillerin toplanması gerekir. Hakim tüm delilleri inceleyip değerlendikten ve tam bir karara ulaştıktan sonra nihai kararını verir. Bu husus asıl davanın kabulü için geçerli olup, bu nedenle tam ispat aranır. İhtiyati tedbirlerde ise tam değil yaklaşık ispat yeterli olacağı HMK’nın 390/3. maddesinde düzenlenmiştir. Değişik ifadeyle, ihtiyati tedbire karar verebilmek için iddia olunan vakıanın subutu yönünde gerçeğe yakın bir ispatın başarılması yeterlidir.TTK’nın 630. maddesinin II. fıkrasında; “Her ortak, haklı sebeplerin varlığında, yöneticilerin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını veya sınırlandırılmasını mahkemeden isteyebilir.” Aynı maddenin III. Fıkrasında ise; “Yöneticinin, özen ve bağlılık yükümü ile diğer kanunlardan ve şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal etmesi veya şirketin iyi yönetimi için gerekli yeteneği kaybetmesi haklı sebep olarak kabul olunur.” denilmektedir. Somut olayda davacılar bir kısmı önceki müdür … döneminde meydana gelen olaylar nedeniyle davalı müdürün azlini talep etmiş ve derdest dava içerisinde şirket müdürünün yönetim yetkisinin kısıtlanarak şirkete kayyım atanmasını talep etmişlerdir. Bu kapsamda önceki müdürün vefatından sonra taraflar arasında uyuşmazlıkların çözümü konusunda, taraf avukatlarının katılımıyla protokol düzenlendiği ve protokoldeki şartlarla davalının müdürlüğüne muvafakat edildiğini, ancak davalının müdür olarak atanmasına ilişkin olağan üstü genel kurulun tescil ve ilanından sonra protokolün davalı tarafından imzalanmadığı ve davalının hile ile diğer ortakların iradesini fesata uğrattığı ileri sürülmüştür. Davacı tarafından sunulan deliller arasında imzasız şekilde Avukatlık Kanunu’nun 35/A maddesi uyarınca düzenlenen uzlaşma tutanağı başlıklı belge bulunmaktadır. Belgenin tarafları şirket ve şirket ortaklarıdır. Belgede Bakırköy 7.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/958 Esas sayılı dosyasında davacıların payına düşen ayrılma payının şirket değerinin belirlenerek ödenmesi konusunda tarafların mutabakata vardığı, şirketin belirlenen gayrimenkul ve menkulleri üzerinde yapılacak ekspertiz incelemesi sonucu bulunacak bedelin % 30’unun fesih davasından feragatten itibaren 3 ay içerisinde davacılara ödeneceği belirlenmiştir. Belge imzasız olup, bu belge şirketteki davacıların ayrılma akçesinin belirlenmesine ilişkindir. Davalının müdürlüğe seçilmesinden önceki döneme ilişkin bu işlemler TTK’nın 630. maddesi anlamında haklı neden olarak kabul edilemez. Davalının müdür olarak seçildiği genel kurulun çağrı usulüne uyulmaksızın toplandığı, çağrısız genel kurula ilişkin şartlarında yerine getirilmemesi nedeniyle kararların yok hükmünde olduğu ileri sürülmüş ise de, anılan genel kurulun bu davanın konusu olmadığı, yoklukla malul olduğu ileri sürülen genel kurulun her zaman yokluğunun tespitinin talep edilebileceği, bu iddianın da azil davasındaki tedbir için haklı neden oluşturmayacağı anlaşılmıştır. Sicil kaydına göre 23.06.2021 tarihinde şirketi münferiden temsil etmek üzere davalı müdür seçilmiştir. İddia edilen … A.Ş. tarafından keşide edilen ihtar ise 16.06.2021 tarihli olup, müdürlük tarihinden önce gerçekleşen bu olay davalının müdürlük görevini kötüye kullandığına kanıt oluşturmaz. Davacılar tarafından Bakırköy 7.ATM’nin 2020/958 Esas sayılı dosyasında şirketin mal varlığının koruma altına alındığı dava dilekçesinde açıklanmış olup, şirkete ait taşınır ve taşınmazların bu kapsamda satışı mümkün olmadığından, bir aracın tedbire rağmen satılmaya çalışılması haklı neden oluşturmaz. Davacılar tarafından Bakırköy 7.ATM’de benzer iddialarla açılan fesih davasında şirkete kayyım atanması talep edilmiş, talep ilk derece mahkemesinin 26.08.2021 tarihli ara kararıyla red edilmiş ve red kararı istinaf incelemesinden geçerek kesinleşmiştir. Tüzel kişilerin seçilmiş organları eliyle yönetilmesi asıl olup, TTK’nın 630/2. maddesinde ancak haklı sebeplerin varlığı halinde yöneticilerin yönetim hakkını veya temsil yetkisinin kaldırılmasını isteyebilir. Eldeki davada, davalının yönetim hakkını kötüye kullandığı, şirketi zarara uğrattığı veya şirketi kötü yönettiğine ilişkin somut bir delil bulunmadığından yaklaşık ispat koşulunun gerçekleştiğinden söz edilemez. Esasen ilk derece mahkemesinin ihtiyati tedbir kararında da dosyada bulunan herhangi bir delil değerlendirilerek sonuca ulaşılmamış, soyut beyanlarla yaklaşık ispat koşulunun gerçekleştiği kabul edilmiştir. Yargılamanın ilerleyen aşamalarında delillerin toplanmasından sonra ihtiyati tedbir karar verilmesi gerektiren bir durum olması halinde, talep üzerine mahkemece her zaman yeniden değerlendirme yapılabileceğinden, davalının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin denetim ve onay kayyımı atanmasına ilişkin 24.03.2022 tarihli ara kararının kaldırılmasına, davacıların tedbir talebinin reddine karar vermek gerekmiştir. Açıklanan gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.2 ve 391/3. maddeleri uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin 24.03.2022 tarihli ara kararının kaldırılmasına, davacıların ihtiyati tedbir talebinin reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; HMK’nın 353/1.b.2 ve 391/3. Maddeleri uyarınca davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle, istinafa konu ilk derece mahkemesi ara kararının kaldırılarak tedbir hakkında Dairemizce yeniden karar verilmesine kurulmasına, bu doğrultuda; 1-İlk derece mahkemesinin 24.03.2022 tarihli şirkete denetim ve onay kayyımı atanmasına ilişkin ara kararının kaldırılmasına, davacıların ihtiyati tedbir talebinin reddine, 2-Davalı tarafça yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; peşin karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilk derece mahkemesince davalıya iadesine, 3-Davalı tarafından yatırılan istinaf harç gideri ile posta giderlerinin ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine, 5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.2.ve 391/3. maddeleri uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 09.06.2022 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.f ve 391/3. maddeleri uyarınca karar kesindir.