Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/917 E. 2023/683 K. 13.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/917
KARAR NO: 2023/683
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 21.03.2022
NUMARASI: 2022/197 Esas – 2022/233 Karar
DAVA: Sulh Ceza mahkemesi tarafından tayin edilen kayyım tarafından yapılan işlemlere itiraz/ işlemlerin denetlenmesi ve kayyım tarafından alınan iktisadi bütünlük kararının kaldırılması
Taraflar arasındaki kayyımlık davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın görevsizlik nedeniyle reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin İstanbul CBS tarafından 2016/938544 Nolu soruşturma kapsamında 10 Ağustos 2016 tarihinde dahil edildiğini ve Silahlı Terör Örgütüne Üye olma isnadı ile hakkında soruşturma yürütüldüğünün öğrenildiğini, 18 Ağustos 2016 tarihinde müvekkili hakkında 2016/93584 soruşturma nolu üzerinden malvarlığı değerlerine el konulmasına dair karar tesis edildiğini, söz konusu kararın İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/3986 D.iş sayılı kararı ile onandığını, 02/12/2016 tarihinde İstanbul 2. Sulh Ceza Hakimliği tarafından 2016/7525 D.iş sayılı kararla başvurucunun 18 Ağustos 2016 tarihli ara kararı ile el konulan tüm malvarlığı değerleri yönünden TMSF’nin kayyım olarak atanmasına karar verildiğini, müvekkilinin malvarlığı değerlerine el konulması ve ardından kayyım atanmasına ilişkin olarak tesis edilen kararların açıkça hukuka aykırı ve temel ve hak özgürlükleri ihlal eder nitelikte olduğunu, müvekkili hakkında savcılık makamı tarafından düzenlenen İddianame kabul edildiğini, müvekkilinin yargılanmaya başlandığını, müvekkili hakkındaki yargılamanın İstanbul 23.Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde 2020/41 Esas numarası ile gerçekleştirildiğini ve 10 Aralık 2021 tarihinde Müvekkilinin “Silahlı Terör “gütü İçindeki Hiyerarşik Yapıya Dahil Olmamakla Birlikte Örgüte Bilerek ve İsteyerek Yardım Etme” suçunu işlediği iddiası ile 3 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldığını, müvekkili hakkında “Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma” suçundan cezalandırılması talebi ile kamu davası ikame edildiğini, ancak müvekkilinin herhangi bir örgüte üye olmadığı mahkeme tarafından da tespit edildiğini, müvekkilinin herhangi bir terör örgütüyle iltisak boyutunda dahi olsa bir ilgisi ve herhangi bir örgüte yardırmı kesinlikle bulunmadığını, bu nedenle Ağır Ceza Mahkemesi Kararının açıkça hukuki mesnetten yoksun olduğunu, Söz konusu karara karşı süre tutum dilekçesi ibraz edilerek istinaf edildiğini, 14 Aralık 2021 Tarih ve 31689 Sayılı Resmi Gazete“de davalılardan TMSF tarafından bir ihale ilanı yayınlandığını, söz konusu ilanda;“Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu , … … AŞ ile … Sanayi ve Ticatet AŞ’ye ait mal ve varlıklar ile sözleşmelerden Fon Kurulu Kararı ile oluşturulan ve satışına karar verilen “… Ticari ve İktisadi Bütünlüğü ” 6758 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kakun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 19 ve 20’ndi maddeleri ile 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 134’üncü maddesi ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Tarafından Ticari ve İktişadi Bütünlük Oluşturan Mahcuzların Satışına İlişkin Yönetmelik (“Yönetmelik”) kapsamında, kapalı zarf ve açık artırma üsüllerinin birlikte uygulanması suretiyle cebri icra yoluyla haciz, rehin gibi yasal takyidatlardan ari olarak ihale Şârinamesinde (“Şartname”*) belirtilen kayıt ve şartlarla satışa çıkarılmıştır. ” ifadelerinin yer aldığını, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından Ticari Ve İktisadi Bütünlük Oluşturulan Mahcuzların Satışına İlişkin Yönetmelik’in “Ticari ve iktisadi bütünlüğün oluşturulması satış kararı”başlıklı 5. maddesi hükmüne göre; “Tahsilat Daire Başkanlığı, bu Yönetmeliği, 4 üncü maddesi kapsamındaki mal, hak ve/veya varlıkların bir kısmının veya tamamının ticari ve iktisadi bütünlük oluşturacak şekilde satılmasını gerekçeleri ile kurula teklif eder. (2) Kurul, teklifi uygun gördüğü takdirde bu mal, hak ve/veya varlıklardan ticari ve iktisadi bütünlük oluşturulmasına ve bu yönelmelik kapsamında satışına karar vererek satışa uygulanacak ihale usüullerini belirler,” “Tanımlar” başlıklı 3. maddesine göre ise “…ğ) Kurul: Fon Kurulunu.., ifade eder,” denildiğini, bu bakımdan her ne kadar 14 Aralık 202 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan itlanda tarih ve sayısına yer verilmemiş ise de “… Ticari ve İktisadı Bütünlüğünün” satışı için TMSF Fon Kurulu tarafından bir karar alındığını ve şikayet konusu edilen, denetlenmesi ve kaldırılması talepi edilen işlemlerin de; Fon Kurulu Kararı ve bu karar doğrultusunda düzenlenen İhale Şarthamesi ve satış işlemleri olduğunu, şikayet konusu edilen işlem hakkında 14 Aralık 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan ilanın “Ticari ve İktisadi Bütünlüğün Kapsamı” başlıklı bölümde; “… Ticari Ve İktisadi Bütünlüğü”, “Şartname” ekinde detay bilgileri belirtilen mal ve varlıklar ile sözleşmelerden oluşmaktadır” ifadesinin de yer aldığını, bu ifadenin son derece önemli olduğunu, bu ifadenin söz konusu satış ile … AŞ ve … Sanayi ve Ticaret AŞ’nin hisseleri de dahil olmak üzere bir bütün olarak satılmadığını, aksine bu iki şirket’e ait mal varlıklar ve sözleşmelerden oluşturulan “… Ticari ve İktisadi Bütünlüğü”nün satışa çıkarıldığının gösterdiğini, bu satış şirketlerin tüm mal hak, varlık ve sözleşmelerinin yani tüm malvarlığı değerlerinin, tüm aktiflerinin satılarak, tüm borçlarının, tüm pasiflerinin sirketler üzerinde bırakılması, bu şekilde şirketin borçlarını ödeyememesi ve iflas etmelerini sağlanması amacıya matuf olduğunu, müvekkil şikayet konusu edilen işlemlerle tüm malvarlığı değerleri satılan … AŞ’nin %100 oranındaki hisselerinin sahibi olan …A.Ş.’den alacaklı olup bu alacağı 2017 yılına ait Bağımsız Denetim Raporu’nda somut bir şekilde belgelendirdiğini, dilekçe ekinde sunulan … AŞ’nin hisselerinin %100 sahibi olan …A.Ş.’nin ekte sunulan 2017 yılına ait Bağımsız Denetim Raporu’ndan (s.39) anlaşılacağı üzere; müvekkilinin, … A.Ş.’den 31 Aralık 2017 tarihi itibariyle 389.500,00 Türk Lirası alacaklı olduğunu, davalıların kayyım sıfatı ile yönetmekte olduğu … A.Ş.’nin %100 hissedarı olan …A.Ş.’nin Bağımsız | Denetim Raporları’na dahi yansıyan müvekkilinin alacağının, bugüne değin müvekkiline ödenmediği gibi … Mühendislik A.Ş.’nin tüm mal, hak, varlık ve sözleşmelerinin kısaca tüm akftiflerinin dava konusu edilen işlemle satılması nedeniyle müvekkilinin bu andan itibaren alacağını tahsil etme imkanı da kalmadığını, bu bakımdan müvekkilinin, dava konusu edilen işlemlerin kaldırılması ile satılan tüm mal, hak, varlık ve sözleşmelerin yani aktiflerin … A,Ş.’ye döndürülmesinde hukuki menfaati olduğunu, Yargıtay 11, Hukuk Dairesi de 13.05,201 tarih, 2018/2145 E, ve 2019/3729 K. sayılı Kararı ile; malvarlığı değerleri elden çıkarılan ve borca batık hale getirilen Şirket’ten alacaklı olan davacının ikame ettiği davada, davacının hukuki yararı olması nedeniyle davayı kabul eden yerel Mahkeme Kararını onandığını, söz konusu kararda; “Davacı vekili; müvekkilinin davalı şirketten olan alacağını tahsil amacıyla başlattığı ,…araştırmada,…. Davalı şirketin yönetim kurulu başkan ve üyeleri olan davalı şahısların kusurlu ve kötü yönetimleri, kasıtlı ve hileli davranışlarıyla davalı şirketin içini boşaltıp, şirketi batık hale getirdiklerini, borçlarını ödemedikleri, davalıların bu eylemleri nedeniyle alacaklı olan müvekkilinin doğrudan doğruya zarara|uğradığını… belirtildiğini, mahkemece,… Davacının.., hukuki yararının bulunduğu, …alacak borç dengesine göre şirket aktifinde davacı alacağına tahsile yeter bakiye kalıp kalmadığının denetlenemediği, ispat külfetinin davalı tarafta olduğu, …. inandırıcı kanıt göstermeyen yöneticilerin, üçüncü kişilerin uğrayacakları dolaylı zarardan sorumlu olduğu, davalı şirketin borca yeter – malvarlığının bulunmadığında alacağını tahsil edemeyen davacının zarara uğradığı” gerekçeleri ile davanın kabulüne ilişkin Yerel Mahkeme kararının hukuka uygun olduğuna ve onanmasına hükmedildiğini, söz konusu onama kararına karşı yapılan karar düzeltme başvurusu da aynı dairenin |2019/4716 E. ve 2021/4253 K. sayılı kararı ile reddedildiğini, yukarıda da izah edildiği üzere; müvekkilinin alacağına kavuşmasını açıkça imkansız kılacak bir şekilde; … A.Ş.’nin tüm aktif ve pasifleri ile birlikte satılması yerine- sadece mal, hak, varlık ve sözleşmelerinden oluşan tüm aktiflerinin satılmasına, Şirketin içinin boşaltılmasına ve iflasa sürüklenmesine yönelik İşlemin kaldırılmasında müvekkilinin şüphesiz bir hukuki yararı olduğunu, Davalıların, … A.Ş.’yi aktif ve pasifleri ile birlikte satsa idi, bu taktirde müvekkilinin alacağına kavuşma imkanına sahip olabileceğini, … A.Ş.’nin tüm aktiflerinin satılması ve yalnızca borçlarının kalması nedeniyle müvekkilinin alacağını tahsil etme imkanının kalmadığını, şikayet konusu edilen işlemlerin müvekkilinin doğrudan taraf olduğu işlemler olmadığını, şikayet konusu edilen işlemlerle müvekkilinin , tüm malvarlığı değerlerini satılan … A.Ş.’nin %100 hisselerinin sahibi olan …A.Ş’den olan alacağını tahsil etme şansının ortadan kalktığını, müvekkilinin şikayet konusu edilen işlemin doğrudan tarafı olmaması nedeniyle; konu hakkında müvekkiline, davalılar tarafından herhangi bir yazılı bildirim de yapılmadığını, bu nedenle müvekkilinin şikayet konusu edilen işlemlerden ancak 8 Şubat 2022 tarihinde haberdar olduğunu, dilekçe ekinde ibraz edilen İstanbul 13. Sulh Ceza Hakimliği’nin 19 Ocak 2017 tarih ve 2017/300 Değişik İş sayılı kararından da anlaşılacağı üzere müvekkilinin alacaklısı olduğu (ve tüm aktifleri satılan … A.Ş.’nin %100 hisselerinin sahibi olan)…… A.Ş.’ye TMSF’nin kayyım atanmasına dair kararın CMK’nun 133. Maddesi hükümleri doğrultusunda tesis edildiğini, yine tüm aktifleri satılan … A.Ş.’ye TMSF’nin kayyım atanmasına dair İstanbul 4. Sulh Ceza Hakimliği’nin 17Ocak 2017 tarih ve 2017/198 Değişik İş sayılı kararının da Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 133. maddesi hükümleri doğrultusunda tesis edildiğini, CMK’nun 133/3 hükmüne göre ” İlgililer, Atanan kayyımın işlemlerine karşı, görevli mahkemeye 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ve 29.6.1956 tarihli ve 6762 sayılı TTK hükümlerine göre başvurabilirler” denildiği, kayyım TMSF ve kayyım sıaftıyla tasarruf yetkisine haiz diğer davalılar tarafından gerçekleştirilen ve iş bu dilekçe ile şikayet edilen işlemlerin, Ticaret Hukuku kurallarından kaynaklandığını, mahkemenin görev alınına girdiğini, bu nedenle CMK madde 133/3’ün son derece açık hükmü doğrultusunda söz konusu şikayeti incelemeye mahkemenin görevli olduğunu, şikayet konusu edilen karar ve gerçekleştirilmek istenen ihale ve satış işlemlerinin usule ve hukuka açıkça aykırı olduğunu, bu nedenle söz konusu kayyım işlemlerinin denetlenmesinin ve kaldırılmalarına karar verilmesi gerektiğini, davalıların Cumhurbaşkanı Kararı olmadan, tek başına satış ve tasfiye kararı vermesinin 6758 sayılı Kanunun 19. Maddesi, 6758 Sayılı Kanunun 19. Maddesinin Uygulanmasına ilişkin Usul ve Esasların 7. Maddesi ve Cumhurbaşkanlığının 2018/1 sayılı genelgesine açıkça aykırı olduğunu, Resmi Gazete’de yayınlanan ilanda açık bir şekilde; dava konusu edilen Karar’ın 6758 Sayılı OHAL Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun ‘un 19 ve 20. Maddeleri kapsamında tesis edildiğinin ifade edildiğini, davalılardan TMSF’nin çeşitli kereler 11 Ekim 2017 tarihli “Yetki Devri Yönergesi” ile bakan tarafından yetkilerin TSMF’ye devredildiğini iddia etmiş ise de bu iddianın kesinlikle doğru olmadığını, zira “Yetki Devri Yönergesi” 15 Temmuz 2018 tarihinden önce tesis edildiğini ve 15 Temmuz 2018 Tarih ve 2018/1 sayılı genelge ile ortadan kaldırıldığını, davalı TMSF, çeşitli kereler Başbakanlık tarafından onaylanan 1 Ekim 2017 tarihli “Yetki Devri Yönergesi”nin 5/d Maddesinde şirketin veya malvarlığı değerlerinin satışına karar verme yetkisinin fon kuruluna devredildiğini iddia ettiğini, söz konusu yetkinin bir yetki devri yönergesi ile bakan tarafından TMSF ye devredildiğini, halen yürürlükte olduğunu iddiasının ise doğru olmadığını, söz konusu yetki devri yönergesi 11 Ekim 2017 tarihli olup, başbakanlık makamı tarafından ihdas edildiğini, yetki devri yapan başbakanlık makamı hukuken ortan kaldırıldığını, ve 15 Temmuz 2018 tarihli resmi gazetede yayınlanan 2018/1 sayılı cumhurbaşkanlığı genelgesi ile bu yetki devri yönergesininde ortan kaldırıldığını, söz konusu genelge ile satışa karar verme yetkisi cumhurbaşkanlığına devredildiğini, cumhurbaşkanı tarafından 15 Temmuz 2018 tarihinden sonra TMSF ye yapılan bir yetki devri de bulunmadığını, bu nedenle TMSF nin devir , satış ve tasfiyeye karar verme yetkisinin hukuken bulunmadığını, resmi gazete de ve/veya başka bir şeklide ilan edilmeyen söz konusu yönergenin 3.kişiler bakımından bağlayıcı olduğunun da iddia edilemediğini, yönergeler Türk Hukukunda düzenleyici idari işlemler olduğunu ve düzenleyici idari işlemlerinde de hukuken ilan edilmesinin zorunlu olduğunu, …… Aş ve ayrıca … Petrol ve Doğalgaz, Mühedislik Ticari ve iktisadi bütünlüğünün satışı için haklı ve hukuka uygun bir sebep bulunmadığını, tesis edilen işlemin kamu düzenine aykırı olduğunu, 14 Aralık 2021 tarihli resmi gazete de yayınlanan ilanda açık bir şekilde, kişayet konusu edilen kararın 6758 sayılı OHAL kapsamında bazı düzenlemeler yapılması hakkında kanun hükmünde kararnamenin değiştirilerek kabul edilmesine dair kanunun 19 ve 20 maddeleri kapsamında ifade edildiğini, 6758 sayılı kanunun 19/3 maddesi hükmüne göre ise bu şirketlerin mali durumu, ortaklık yapısı, piyasa koşulları veya diğer sorunları nedeniyle mevcut halin sürdürülebilir olmadığının tespit edilmesi durumunda, şirketin yahut varlıklarının veya 5271 sayılı kanunun 128 inci maddesinin onuncu fıkrasında belirtilen malvarlığı değerlerinin satılmasına veya feshi ile tasfiyesine TMS nin ilişkili olduğunun bakan tarafından karar verilebilir denildiğini, ve 6758 sayılı kanunun 19 maddesinin uygulanmasına ilişkin usul ve esasların 7 maddesinde ise …. Mali durum, ortaklık yapısı , piyasa koşulları veya diğer sebepler nedeniyle şirketin mevcut halinin sürdürülebilir olmaması halinde şirketin şirket varlıklarının veya malvarlığı değerlerinin satılmasına veya feshi ile tasfiyesine bakan tarafından karar verilebilir denildiğini, satışın yapılabilmesi için öncelikle şirketlerin mevcut hallerinin sürdürülebilir olmadığının tespit edilmesinin gerektiğini, davalılar tarafından … ticari ve iktisadi bütünlüğünü oluşturan ….. Aş nin ve ayrıca …Aş nin mevcut hallerinin sürdürülebilir olmadığına ilişkin bir rapor alınmadığının anlaşıldığını, bu doğrultuda bir rapor alınmış ise bu sefer de söz konusu raporlardaki veri ve tespitlerin incelenmesi gerektiğini, müvekkilinin alacağından söz konusu rapordan söz edilip edilmediğinin şirketlerin niçin hisseleri ile birlikte bir bütün olarak satılmadığının, sadece aktiflerinin satıldığının, pasiflerinin şirketler üzerinde bırakıldığının ve bu şekilde müvekkili gibi alacaklıların alacaklarına kavuşmalarının niçin ve hangi hukuki dayanakla engellendiğinin tespitinin gerektiğini, bu bakımdan şikayet konusu edilen işlemin hukuka aykırı olduğunu, … ticari ve iktisadi bütünlüğünün oluşturulmasına ilişkin işlemin açıkça usule ve hukuka aykırı olduğunu, ticari ve iktisadi bütünlük oluşturulmasına ilişkin ilgili mevcut hükümleri kapsamında ilk olarak, tahsilat daire başkanlığının ticari ve iktisadi bütünlük oluşturulması talebinin gerekçeleri sayın mahkememizce denetlenmesi gerektiğini, … Aş ile … Aş farklı ilgisiz tüzel kişilikler olduğunu, bu şirketleri ait mal, varlıklar ve sözleşmelerden ticari ve iktisadi bütünlük oluşturulması yönündeki tahsilat daire başkanlığı talebinin hukuka uygun ve mantıklı bir gerekçesinin bulunmasının mümkün olmadığını, ticari ve iktisadi bütünlük 5411 sayılı bankacılık kanunun 134 maddesinin 5 ve 7 fıkralarına dayanılarak hazırlanan TMSF tarafından ticari ve iktisadi bütünlük oluşturan mahcuzların satışına ilişkin yönetmeliğin ticari ve iktisadi bütünlüğün kapsamı başlıklı 4 maddesinde tanımlandığını, buna göre ticari ve iktisadi bütünlük bir veya birden fazla gerçek veya tüzel kişiye ait olan 6183 sayılı kanunun hükümleri uyarınca haczedilen aktif değerler ile lisans, ruhsat ve imtiyaz sözleşmeleri ile 3984 sahili kanunun geçici 6 maddesi hükmü kapsamında geçici veya daimi frekans ve kanal kullanımından doğan haklar ve bu mal , hak ve varlıkların feri veya mütemmimim cüzü niteliğindeki sözleşmelerden doğan ancak başlı başına iktisadi değeri olmayanlar da dahil olmak üzere diğer tüm mal , hak ve/veya varlıkların tamamı veya bir kısmi ticari ve iktisadi bütünlüğün kapsamında olduğunu, aynı yönetmeliğin ticari ve iktisadi bütünülüğünün oluşturulması ve satış kararı başlıklı 5 maddesinde ise tahsilat daire başkanlığı, bu yönetmeliğin 4 maddesi kapsamındaki mal, hak ve/veya varlıkların bir kısmının veya tamının ticari ve iktisadi bütünlük oluşturacak şekilde satılmasını gerekçeleri ile kurula teklif eder , kurul teklifi uygun gördüğü takdirde bu mal , hak ve/veya varlıkların ticari ve iktisadi bütünlük oluşturulmasına ve bu yönetmelik kapsamında satışına karar vererek satışa uygulanacak ihale usullerini belirler denildiğini, …… Aş ile.. Aş nin farklı tüzel kişiler olduğunu, malları hakları, varlıkları, sözleşmeleri ve diğer tüm mal varlığı değerleri, borçları pasifleri tamamen farklı olduğunu, buna rağmen tahsilat dairesi başkanlığının hangi hukuki gerekçelere dayanarak bu iki şirketin mal, hak, varlık ve sözleşmelerinin bir araya getirilmek suretiyle satılmasını talep ettiğinin belirlenmesinin gerektiğini, söz konusu talebin hukuka uygun bir gerekçeye dayanmaması halinde şikayet konusu edilen işlemlerin kaldırılması gerektiğini, … ve … farklı tüzel kişilikler olduğunu, bir araya getirilerek satılmasında herhangi bir menfaat veya mantıklı bir gerekçe bulunmadığını, davalılar tarafından ticari ve iktisadi bütünlük kapsamında satışa konu edilen … ve … ayrı tüzel kişilikler olduğunu ve hangi somut gerekçeli ile ticari iktisadi bütünlük içerisinde satışa konu edildiğinin anlaşılmadığını, danıştayın 13 dairesinin2007/15258 esas , 2009/8862 karar sayılı kararında , yasaya göre ticari ve iktisadi bütünlük oluşturacak şekilde satış yapılmasının amacının 6183 sayılı kanunun öngürdüğü varlıkların tek tek satışı yöntemi yerine, daha yüksek getiri sağlayacak bir bütünlük halinde satışının gerçekleştirilecek fon alacaklarının kısa sürede tahsili ve haczedilen varlıkların en yüksek değerde satılarak bu suretle borçlu ve alacaklıların menfaatlerinin en üst seviyede korunması olduğunun belirtildiğini ancak tek tek satış yerine bütünlük alinde satışın daha fazla gelir getireceğine ilişki hangi somut gerekçelerin bulunduğu , bu satış yöntemi ile müvekkilinin hangi menfaatinin korunacağının belli olmadığını, müvekkilinin tüm mal varlığı satılan Isystem in sahibi olan … Endüstri isimli şirketten ciddi miktarda alacağı bulunduğunu, şikayet konusu edilen işlemle müvekkilinin haklarının korunmasını, müvekkilinin alacağına kavuşma ihtimalinin kesin bir şekilde ortadan kaldırıldığını, davalılar tarafından malvarlığı değerleri satışa konu edilen … ve … ın ortaklık yapılarının da birbirinden farklı olduğunu, … in hisselerinin tamamı … Endüsti Tesisleri İml. Ve Taah. Aş ye … ın hisselerinin tamamı ise Hollanda’da kurulmuş … ye ait olduğunu, bu iki şirketin faaliyet konularınında birbirinden farklı olduğunu, herhangi bir bağlantılarının bulunmadığını, davalılar tarafından ticari ve iktisadi bütünlük kapsamına alınarak toplu bir şekilde satışına konu edilen bu şirketlerin hangisinin, hangi bedele satılacağı da belli olmadığını, davalılar ticari ve iktisadi bütünlük için tek bir muhammen bedel belirlediğini, bu yönde bir değerleme yapılmadığını, gerçekleştirilecek satış sonrasında satışa konu şirketlerin ortaklarına ne kadar ödeme yapılacağının belirlenemeyeceğini, her ne kadar mal varlığı değerleri ticari ve iktisadi bütünlük kapsamında tek bir bütünlük olarak ihaleye konu edilmiş ise de, bu şirketlerin malvarlıklarının hepinin adeta tek bir havuzda toplandığını ve satşıa konu edilmesinin de hukuka aykırı olduğunu, şikayet konusu edilen ihale şartnamesinde de birçok hukuka aykırılırık bulunduğunu, şartnamenin 16 maddesinde, şartnamaye konu edilmeyen menkul malların da, yine şartnamede belirlenmeyen bir fiyattan ihale sonrasında ihaleyi kazanan firmaya satılacağının ifade edildiğini, bu düzenlemenin ihalelerde bulunması gereken şeffaflık ve belirlilik ilkelerine açıkça aykırı olduğunu, aynı zamanda mevzuat hükümlerinin -etrafından dolanılmak suretiyle- ihlal edildiğini gösterdiğini, mevzuat hükümlerine açıkça aykırı biçimde ihale sonrasında, ihaleye dahil olmayan menkul malların, hukuksal denetimden uzak bir şekilde düşük fiyatlarda satıldığını, şikayet konusu edilen İhale şartnamesinde de bir çok hukuka aykırılık bulunduğunun öğrenildiğini, bunlardan en önemlilerinden birinin; Şartnamenin 16. Maddesinde yer alan düzenleme olduğunu, bu düzenlemeye göre; “Şartnameye ve satışa dahil olmayan hammadde, yarı mamul, mamul, yedek parçalar ile yardımcı madde, işletme malzemeleri ve sarf malzemeleri ihaleyi kazanan tarafından, davalı İdare tarafından belirlenen fiyat üzerinden satın alınacaktır.” denildiğini, bu düzenlemenin ihalelerde bulunması gereken şeffaflık ve belirlilik ilkelerine açıkça aykırı olduğunu, Kanun Koyucu’nun ihale mevzuatı ile amaçladığı en önemli ilkelerin şeffaflık, belirlilik, eşitlik ve rekabet olduğunu, davalılar ise şartnameye ve satışa dahil olmayan hammadde, yarı mamul, mamul, yedek parçalar ile yardımcı madde, işletme malzemeleri ve sarf malzemelerini dilediği fiyattan, hukuksal denetimin dışında olacak şekilde ihaleyi kazanan kişiye satacağını, bu şekilde malları satılan … Petrol’ün %100 oranındaki hisselerinin sahibi … Endüstri’den alacaklı olan müvekkilinin açık bir şekilde zarara uğratılırken, ihaleyi kazanan kişiye ise son derece düşük fiyatlardan inanılmaz miktar ve boyutlardaki bu hammadde, yarı mamul, mamul, yedek parçalar ile yardımcı madde, işletme malzemeleri ve sarf malzemelerinin satılmadığını, adeta yok pahasına hediye edilmiş olacağını, Kanunun bu derece kötüniyeti himaye etmeyeceğini, bu nedenle mahkemece söz konusu duruma müdahale edeceğinin ve …|ve …’ın hammadde, yarı mamul, mamul, yedek parçalar ile yardımcı madde, işletme malzemeleri ve sarf malzemelerinin yok pahasına heba olmasına müsaade etmeyeceğinin inancında olduklarını, bunun dışında söz konusu işlemlerin aynı zamanda görevi kötüye kullanma ve ihaleye fesat karıştırma suçlarını da oluşturduğunu, ilgililer hakkında hukuki ve cezai işlemlerin yapılması için gerekli hukuki aksiyonların da ayrıca alınacağını, davalıların şartnamenin 17. maddesine bir kısım katılımcıları şaf dışı bırakmak ve … ve …’ın malvarlıklarını bizzat davalılardan TMSF’nin satın alması için hukuka açıkça aykırı bir madde koyduklarının da öğrenildiğini, oysa davalıların sadece kayyım olduğunu ve davalılardan TMSF’nin bu şirketlerden hiçbir alacağının da bulunmadığını, bu durumda davalıların, TMSF’nin şirketlerin malvarlıklarını bizzat satın alması için çalışmaları ve bu amaçla Şartname’ye hüküm koymalarının açıkça hukuk garabet olduğunu, davalıların, şartnameye davalılardan İTMSF’nin tüm katılımcıları ihale dışı bırakarak, şirketlerin malvarlıklarını bizzat satın almasına imkan sağlayan bir madde eklediklerinin öğrenildiğini, mahkeme tarafından ihale şartnamesinin sunulmasının davalı TMSF ve diğer davalılardan talep edilmesi halinde tespit edileceği üzere; şartnamenin 17. Maddesinde bu yönde bir düzenleme yer aldığını, davalıların, TMSF’nin ihale katılımcılarını saf dışı bırakıp, belirlenen firma tarafından ihalenin kazanılmaması halinde tüm malvarlığı değerlerini satın alabilmesi için bu tip bir girişimde bulunmasının bir hukuk devletinde yaşanmasının mümkün olmayan açık bir hukuk garabeti olduğunu, TMSF Tarafından Ticari Ve İktiSadi Bütünlük Oluşturan Mahcuzların Satışına İlişkin Yönetmeliğin “Fonun Alacağına Mahsuben Satın Alma Yetkisi” başlıklı 21. maddesi hükmüne |göre; “Fon, ihaleye katılma şartları aranmaksızın satışa konu ticari ve iktisadi bütünlüğü alacağına mahsuben satın almaya Yetkilidir.” denildiğini, TMSF’nin satışa çıkan bir ticari ve iktisadi bütünlüğü satın alma yetkisinin ancak ve ancak TMSF’nin alacaklı olması şartına bağlı olduğunu, ancak olayda bu tip bir durum söz konusu olmadığını, bu nedenle davalılar tarafından tesis edilen işlemlerin denetlenmesi ve söz konusu hukuka aykırılıkların tespiti ilekaldırılmasına karar verilmesi gerektiğini, yapılan işlemin kamu yararına aykırı olarak ve kötü niyetle gerçekleştirildiğinden en büyük göstergesinin de muhammen bedel olarak yalnızca 47.400.000,00 TL bedel belirlenmiş olması olduğunu, sadece satışa konusu edilen fabrika binası ve üzerinde bulunduğu arsanın değerinin bir bu bedelin 4-5 katı kadar olduğunu, bunun da açıkça kamunun zarara uğratılması anlamına geldiğini, davalılar tarafından şartname’de listesi verilen menkul mallar yanında ayrıca …’a ait olan Kocaeli İli, Gebze İlçesi, … Köyü, … Mevki, … Ada, … Parselde yer alan 9.530 m2’lik arsa ve bu arsa üzerinde kuruları Fabrika Binasının da satıldığını, davalıların …’ın menkulleri, hakları, markaları, alacakları, sözleşmeleri, varlıkları ve gayrimenkulleri ile …’ın menkulleri, hakları, markaları, alacakları, sözleşmeleri, varlıkları için belirlediği toplan muhammen bedel 47.400.000,00 Türk Lirası olduğunu, sadece Kocaeli İli, Gebze İlçesi, … Köyü, … Mevkiüi, … Adal … Parselde yer alan 9.530 m2’lik arsa ve bu arsa üzerinde kurulan fabrika binasının değerinin belirlenen muhammen bedelin 4-5 katı kadar olduğunu, gayrimenkul değerleme raporunun güncel olmadığını, tarihinin dahi yazmadığının, davalıların kötüniyetle ve bilinçli hareketinin tek nedeninin güncel olmayan eski tarihli değerleme raporu üzerinden gayrimenkulü son derece düşük bir bedel üzerinden satmak olduğunu, muhammen bedel”TMSF tarafından Ticari ve İktisadi Bütünlük Oluşturan Mahcuzların Satışına İlişkin Yönetmelik” hükümlerine de açıkça aykırı bir şekilde belirlendiğini, bu nedenle haklı şikayetin kabulü ile hukuka aykırı bir şekilde tesis edilen şikayet konusu işlemlerin kaldırılmasına karar verilmesi gerektiğini, kıymet takdirinin yönetmeliğin 8. Maddesi hükümlerine aykırı olarak tesis edildiğini, TMSF tarafından Ticari ve İktisadi Bütünlük Oluşturan Mahcuzların Satışına İlişkin Yönetmeliğin 8. maddesinlin 2. fıkrasına göre; “Ticari ve iktisadi bütünlük oluşturan mahcuzlar üzerinde birden fazla kişinin ayni veya şahsi hakkının bulunması veya bunların mülkiyetinin birden fazla kişiye ait olması durumunda, bu mal, hak ve/veya varlıkların değeri satış Komisyonu tarafından ayrı ayrı tespit edilir. Tahsil Dairesi tarafından daha önce bütünlüğü oluşturan mal, hak ve/veya varlıkların ayrı ayrı kıymet takdirleri yapılmış ise bu değerler esas alınır ve bu mal, hak veya varlıkların kıymet takdiri yeniden yapılmaz.” denildiği, ticari ve iktisadi bütünlük oluşturan mahcuzların üzerinde birden fazla kişinin hissesi bulunuyor ise her bir machuz ve hisse için ayrı ayrı değerleme yapılması gerektiğini, … ve … da farklı tüzel kişiler olduğunu, farklı ortaklık yapıları, farklı bilançoları, farklı malvarlığı değerleri, farklı malları, farklı hakları, farklı markaları, farklı varlıkları ve farklı sözleşmeleri bulunduğunu, bu nedenle … ve …’ın malvarlıkları için ayrı ayrı muhammen bedel belirlenmesinin yasal olarak zorunlu olduğunu, davalılar tarafından yönetmeliğin bu hükmüne aykırı davranıldığını, davalıların şirketleri basiretli bir tacir gibi yönetmeleri gerektiğini, kayyım TMSF ve yöneticilerin görevli bu minvalde şirketi, şirket varlıklarını korumaktan ibaret olduğunu, şikayet konusu olayda şirketlerin varlıklarının satıldığını, borçlarınnı ise şirketlerde bırakıldığını, bu şekilde şirketlerin iflas etmesinin amaçlandığını, bu bakımdan tesis edilen işlemlerin hukuka açıkça aykırı olduğunu belirterek davalı Kayyım TMSF, TMSF Fon Kurulu üyeleri ve “Kayyım sıfatıyla tasarruf yetkisine haiz olan” diğer davalılar …, …, …, …, …, … ve … tarafından “… Ticari ve İktisadi Bütünlüğünün Satışına” ilişkin olarak tesis edilen tüm karar, iş ve işlemlerin CMK madde 133/3 hükmü doğrultusunda Türk Ticaret Kanunu ve Medeni Kanun hükümleri de dikkate alınarak denetlenmesine, 14 Aralık 2021 tarih ve 31689 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan ilanın dayanağı olan “… Ticari ve İktisadi Bütünlüğünün Satışına” ilişkin ilanın dayanağı olan TMSF Fon Kurulu Kararı, İhale Şartnamesi ve bu doğrultuda gerçekleştirilen ihale ve satış işlemlerinin açıkça usule ve hukuka aykırı olması nedenleri İle CMK madde 133/3 hükmü doğrultusunda Türk Ticaret Kanunu ve Medeni Kanun hükümleri de dikkate alınarak kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Davacı vekili dilekçesinde, davalı Kayyım TMSF, TMSF Fon Kurulu üyeleri ve “Kayyım sıfatıyla tasarruf yetkisine haiz olan” diğer davalılar …, …, …, …, …, … ve … tarafından “… Ticari ve İktisadi Bütünlüğünün Satışına” ilişkin olarak tesis edilen tüm karar, iş ve işlemlerin CMK madde 133/3 hükmü doğrultusunda Türk Ticaret Kanunu ve Medeni Kanun hükümleri de dikkate alınarak denetlenmesine, 14 Aralık 2021 tarih ve 31689 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan ilanın dayanağı olan “… Ticari ve İktisadi Bütünlüğünün Satışına” ilişkin ilanın dayanağı olan TMSF Fon Kurulu Kararı, İhale Şartnamesi ve bu doğrultuda gerçekleştirilen ihale ve satış işlemlerinin açıkça usule ve hukuka aykırı olması nedenleri İle CMK madde 133/3 hükmü doğrultusunda Türk Ticaret Kanunu ve Medeni Kanun hükümleri de dikkate alınarak kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiş olup; dosyaya sunulan belge ve bilgilerin değerlendirilmesinde Sulh Ceza Kararı ile 5271 CMK 133/3 Maddesi gereğince, ilgililerin CMK gereğince atanan kayyım işlemlerine karşı görevli mahkemede TMK ve TTK hükümlerine göre yargı yoluna başvurulabileceği düzenlendiği, bu düzenlemede görevli mahkemenin ticaret veya hukuk mahkemeleri olduğu konusunda bir ibareye yer verilmediği, sadece incelemenin hangi yasal düzenlemelere göre yapılacağının belirtildiği anlaşılmakta olup, Sulh Ceza Mahkemesi tarafından atanan kayyımların şahsına ve işlemlerine karşı şikayet ve itirazların kararı veren mahkemenin niteliği itibariyle hazırlık soruşturmasında ilgili Sulh Ceza Mahkemesi veya dava açıldıktan sonra ilgili yargılamanın esası hakkında yargılama hakkında devam eden ceza mahkemesine itiraz edilmesi gerektiği mahkememizce benimsenmiştir. İktisadi bütünlük kararı TMSF Fon Kurulu tarafından 5411 sayılı Bankacılık Kanunun 112. Maddesi uyarınca Fon kuruluna ait olup , TMSF’nin en yetkili karar organı olan iş bu kurulun, dava dilekçesinde bahsi geçen iktisadi bütünlük kararını oluşturduğu anlaşılmakla kararın tebliğinden itibaren 60 günlük süre içerisinde idari yargıda dava açma yolu açık olup Yargıtay 11. HD’nin 12/09/2017 tarih 2016/6883 Esas 2017/4268 Karar , İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesine ait 05/05/2021 tarih 2021/553 Esas 2021/681 Karar, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 35. Hukuk Dairesine ait 08/09/2020 tarih 2020/1673 Esas 2020/1242 Karar nolu ilamlarda da belirtildiği üzere 1-a)TMSF kayyım olarak atanana kadar yapılan işlemler CMK.nun 133/3 hazırlık soruşturma aşamasında kararı veren Sulh Ceza Mahkemesi veya bu mahkemenin kararına karşı ilgili Sulh Ceza Mahkemesine, Soruşturmanın esası hakkında dava açıldıktan sonra yargılamanın devam ettiği mahkemeye yasa da belirtilen hukuk kuralları gözetilerek itiraz edilebileceği…” gerekçesiyle, mahkemenin görevsizliğine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesi her ne kadar huzurdaki davada Sulh Ceza Hakimliği’nin görevli olduğuna hükmetmiş ise de huzurdaki davada Asliye Ticaret Mahkemesi görevli olduğunu, nitekim bu hususa ilişkin Yargıtay içtihadı da bulunduğunu, ancak ilk derece mahkemesinin kararında bu Yargıtay içtihadından bahsetmediğini (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2016/12156 Esas, 2016/8986 Karar sayılı ve 23.11.2016 tarihli içtihadı), nitekim huzurdaki uyuşmazlık da Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre ticari bir dava olarak incelendiğini, Kanun koyucunun CMK madde 133 hükmü ile kayyım işlemlerine karşı şikayetine göre Medeni Kanun veya Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre gerçekleştirilmesi gerektiğinin düzenlediğini, Türk Ticaret Kanunu’nda öngörülen hususlara ilişkin davalar, ticari dava olarak nitelendirildiğine ve ticari davalara bakma görevi de kanunla Asliye Ticaret Mahkemelerine verildiğine göre; Kanun Koyucunun huzurdaki uyuşmazlık bakımından Sulh Ceza Hakimliği’ni görevli kılmadığının aşikar olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararının kaldırılarak kararı veren ilk derece mahkemesinin görevli olduğuna karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalı kayyımlar tarafından tesis edilen tüm iş ve işlemlerin denetlenmesi ve alının iktisadi bütünlük kararının kaldırılması talebine ilişkindir. Mahkemece tüm dosya kapsamına göre; kayyımın Sulh Ceza Hakimliğince Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre atandığı, CMK 133-3 hükmüne göre TMK ve TTK hükümlerine göre itiraz edilebileceği, fakat madde hükmünde görevli mahkemenin belirtilmediği, ceza soruşturması kapsamında atanan kayyımın işlerine hukuk mahkemelerince denetlenemeyeceği, kayyımı atayan hakimliğe başvurulması gerektiği gerekçeleriyle mahkemenin görevsiz olması ve yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalarda uyuşmazlık tarafların iddia ve savunmalarına göre tespit edilir. Yargı yolu veya mahkemelerin görevi ise, tespit edilen uyuşmazlığın çözümünde hangi kanun hükümleri uygulanacaksa o kanun hükümlerine göre belirlenir. Talebe göre de hukuki niteleme mahkemeye aittir. İstinafa konu kararda Mahkemenin uyuşmazlığı, genel olarak olarak kayyım işlemlerine itiraz ve davalılarca alınan iktisadi bütünlük kararlarının hukuka aykırılığının tespiti ile iptali olarak belirlemesinde, dava dilekçesi içeriği ve talep sonucu dikkate alındığında usul ve yasaya aykırılık yoktur. Sonuç itibari ile; istinaf sebeplerinin mahkeme karar gerekçesinde tartışılıp değerlendirildiği, davacının talep içeriği ve sonucu, kararda belirtilen yasal mevzuat hükümleri, işlemlerin mahiyeti ve yapıldığı aşamalar dikkate alındığında istinafa konu karar ve gerekçesi; dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olup kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 99,20 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 13.04.2023 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.