Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/812 E. 2022/794 K. 09.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/812
KARAR NO: 2022/794
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 21. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2019/97 E.
TARİHİ: 08/12/2021 tarihli ara karar ve buna ilişkin 31/03/2021 tarihli gerekçeli ara karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen yönetici sorumluluğundan kaynaklı tazminat davasında; tarafların yüzüne karşı verilen verilen ihtiyati tedbir kararına karşı, davalılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; 2013 yılında imzalanan Hisse Satış Sözleşmesi ile …’in sahibi olduğu … A.Ş.’nin %75 hissesini devraldığını, 2015 yılında … hisselerini …’a devrettiğini, müvekkilinin ise 2016 yılında dava dışı …’ın paylarını devraldığını, böylece müvekkilinin şirket hisselerinin %25’ine sahip olduğunu, yönetim kurulu üyesi konumundaki davalıların şirkete zarar verdiklerini, özen ve sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandıklarını, 30.09.2017 tarihi itibariyle hakim şirketin şirketten alacağının 38.592.201,88 TL olduğunu, bu bakiyenin şirket toplam borç miktarının %40,50’sini oluşturduğunu, 38.592.201,88 TL alacağın yalnız 9.643.088,64 TL tutarındaki kısmının… tarafından gönderildiğini, bakiye değerin ise bu iki adet hesaptaki bakiyenin virman edilmesinden kaynaklandığını, İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/68 Esas sayılı dosyasına sunulan 06.03.2019 tarihli bilirkişi ek raporunda şirket alacağının virman işlemleriyle gerçekleştirdiğinin ortaya konulduğunu, şirketin borca batık olmasından kaynaklı olarak 31.10.2017 tarihli genel kurul kararı ile sermaye arttırımına gittiğini, şirket yöneticilerinin önem taşıyan meblağlı kısa dönem borçlanmaya gitmesinin kredi riski konusunda gerekli hassasiyetin gösterilmediğini kanıtlamakta olduğunu, yöneticilerin şirket menfaatini dikkate almadan temelsiz şekilde sermaye arttırımı gerçekleştirmeleri sebebiyle sermayede oynamalara ve paydaşların hak kaybına uğramalarına sebebiyet verdiklerini, öncelikle 24.500 tutarında sermaye arttırımına gidildiğini, 12.04.2019 tarihli genel kurul kararı ile sermaye azaltımına gidildiğini, ancak iki ters işleminin gerekçesinin aynı olmasının kabul edilemez bulunduğunu, sermaye azaltımı ile müvekkilinin yönetim kurulunda temsil edilme hakkının elinden alındığını, hakim şirketin şirketin ortaklar borç hesabı ile şirket menfaatine aykırı olarak şirketi zarara uğrattığını, şirketin yakın bir tarihte hakim pay sahibine borçlandırılması sonucu iflasa sürüklenmesini müteakip sermaye arttırım kararı alındığını, kaldı ki bu arttırım neticesinde de şirkete borç veren pay sahibinin bu borcunu takas etmeyerek şirkete olan sermaye borcunu nakit olarak ödediğini, hakim şirket konumundaki … tarafından gerçekte olmayan alacakların üretildiğini, hangi hizmetin ne tutarda alındığı belli olmadan gerçeğe aykırı faturalar kesildiğini, 12.04.2019 tarihli olağan genel kurul toplantısında bağlı ortaklar ile ilişkiler raporu sunulduğunu, …’in enerji sektördeki diğer bağlı kuruluşundaki … A.Ş. olduğunun görüleceğini, … A.Ş.’nin şirket faaliyet konusu olan … ruhsat sicil numaralı maden sahası alanı için özelleştirme teklifinde bulunduğunu ve şirket menfaatlerinin hiçe sayıldığını şirketi zarara uğratan eylemlerin aynı zamanda sermaye piyasası kanununa da aykırılık oluşturduğunu, bu sebeple de SPK’ya da şikayet dilekçesi verildiğini, belirterek; bahsi geçen sebeplerle, … A.Ş.’ye tedbiren yönetim kayyımı, olmadığı takdirde denetim kayyımı atanmasına, şirket hesaplarına tedbir konulmasına, şirket defterleri üzerinde inceleme yapılmasına, … A.Ş.’nin yönetim ve temsili ile mal varlıklarının ve hatta defter ve belgelerinin korunması için her türlü önlemin tedbiren alınmasına, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 150.000 TL tazminatın 1, 2, 3, 4, 5, 6 ve 8 numaralı davalılardan müteselsilen tahsili ile … A.Ş.’ye ödenmesine, … A.Ş.’nin grup şirketi olmak nedeniyle uğradığı zarardan fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla şimdilik 150.000 TL tazminatın 1, 3, 4, 7 ve 8 numaralı davalılardan müteselsilen tahsiline ve … A.Ş.’ye ödenmesine, karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili, savunmasında özetle; davanın kapsamına giren yıllar bakımından … ve …’nun yönetim kurulu üyesi olmadıklarını, …, …, …, … ve …’ın sadece görevde oldukları süre bakımından sorumlulukların incelenmesi gerektiğini, İrlanda’nın Lahey sözleşmelerinden olan 1954 Hukuk Usulune Dair Sözleşme’ye taraf olmadığı için MÖHUK’un 48. maddesi gereği teminat ödemekle yükümlü olduğunu, davacının, yapılan işlemleri en son öğrendiği tarihin 22.03.2017 olduğunu, bu tarihten itibaren TTK’nın 560. maddesi uyarınca iki yıllık zamanaşımı süresi uyarınca davanın açılmadığını, yine 22.03.2017 tarihinde verilen ibra kararından itibaren altı ay geçmiş olduğundan TTK’nın 558. maddesi gereği sorumluluk davası açılmayacağını, İstanbul 3.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2018/68 Esas sayılı dosyası üzerinden görülmekte olan dava bulunduğu için derdestlik itirazlarının olduğunu, İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/68 Esas sayılı dosyasındaki bilirkişi raporunda var olan ifadelerin davacı yanca çarpıtılarak dosyaya yansıtıldığını, söz konusu raporda 38.592.201,88 TL tutarındaki borcu inceleyen bilirkişinin bu borç tutarının 9.643.088,64 TL dışında kalan kısmının…’in şirket nezdindeki diğer hesaplarında virman edildiğinin tespit edildiğini, yine davacının bilirkişi raporunda yer alan dava dışı şirket yani… ifadesine kasıtlı olarak yer vermediğini, diğer tutarların üçüncü kişilerin hesaplarında yapılan virmanlar olduğunu ifade ederek mahkemeyi yanıltmaya çalıştığını, davacının … Holding şirketine 2017 yılında 28.949.113,24 TL tutarında pazarlama ve satış giderini fatura ettiğini iddia etmekte olduğunu ve bu iddianın ispata muhtaç olduğunu, …’un ihracat tahsilat vadesinin 150.000 TL olduğunu, bu süreçte nakit ihtiyacının ortaya çıktığını, alınan kredi yatırım amaçlı olmadığından uzun süreli işletme sermayesi kredisi kullanılamadığını, … bank kredilerinin sadece ihracat taahhüdüyle kullanılabilen en uygun faiz oranlı krediler olduğunu ve sübvansiyon amaçlı olduğunu, sermaye arttırımı neticesi davacı pay sahibinin payının zarar görme durumunun söz konusu olmadığı gibi, gerçek değerinin arttığını ve kâr payı alma imkanının doğduğunu, davacı pay sahibinin de yatırım için şirkete kaynak sağlanmasına hiçbir itirazının olmadığını, ancak teknik iflastan kurtulmak için yatırım miktarının sermayeye dahil edilmesi zorunluluğunun gereği yapıldığında, davacının bu tarihten sonra art arda dava açmaya başladığını, … Holding A.Ş.’nin şirkete işletme sermayesi vermesinin şüpheli olduğuna ilişkin davacının iddiasının bulunduğunu, ancak bu ödemeler yapılırken davacının hiçbir karşı çıkmasının ve itirazının bulunmadığını, … ruhsat sicil numaralı maden sahasına ilişkin özelleştirme teklifinin …’den verilmesinin sebepleri bulunduğunu, daha önce … ile aynı ihaleye girildiğini fakat ihalenin onaylanmadığını, …’un … ile imzalamış olduğu rödovans sözleşmesinin bulunduğunu, eğer … ihaleyi alsa rödovanscısının … adı altında yine … olacağını, … ile hukuki sıkıntılar yaşanacağını, …’un ihale bedelini karşılamasının mümkün olmadığını, davacının dava dilekçesinde dayandığı hisse satış sözleşmesinde devirler nedeniyle yükümlülüğünü yitirdiğini, şu anki ortakların bu sözleşmeyle bağlı olmadıklarını, dolayısıyla mevcut ihaleye … ile girilmesinin sözleşmesel bir engel olmadığını, ihtiyati tedbir açısından davacı vekilinin haklılığını yaklaşık olarak ispat edemediğini belirterek, ihtiyati tedbir talebinin ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN İHTİYATİ TEDBİR TALEBİ HAKKINDAKİ ARA KARARI İlk derece mahkemesi, ihtiyati tedbir talebini değerlendirdiği 08.12.2021 tarihli duruşmasının 6 ve 7 no’lu ara kararlarında; “…6-Davacı tarafın denetim kayyımı tayinin talebinin kabulü ile mali müşavir .. ve hukukçu …’in … A.Ş’nin mevcut yönetim kurulunu rutin işler dışındaki işlemler yönünden denetim kayyımı olarak atanmasına, özellikle şirketin borçlandırılması, kredi açma veya kapatma, ortaklara veya iştiraklere borç verme veya tekeffülde bulunma, şirketin günlük rutin işlemleri dışında personel yerini değiştirme veya mal varlığını toptan alıp satma, ortaklarla, bağlı veya hakim şirket ile iş veya işlem yapma gibi konularda kayyım onayı olmadan iş yapmasının tedbiren önlenmesine, Kayyımlar için ayrı ayrı 7.500,00 Tl aylık ücret takdirine ve … Şirketi tarafından karşılanmasına, ilk üç aylık miktarın davacı tarafça 2 hafta içinde mahkememize depo edilmesine, bu bent yönünden istinaf yolunun açık olduğuna, 7-6 nolu kararın şirket tarafından tescil ve ilanına…” karar verilmiştir. Davalılar vekili 08.12.2021 tarihli dilekçesiyle 08.12.2021 tarihli duruşmada verilen 4 6 ve 7 nolu kararlardan rücu edilmesini talep etmiş; ilk derece mahkemesi 10.12.2021 tarihli ara kararının 2 nolu bendinde davalı vekilinin 08.12.2021 tarihli 6 ve 7 no’lu ara kararlarda rücu talebinin istinafa tabi olduğu ve rücu gerektirir bir durum olmadığından reddine karar verilmiştir. Davalılar vekili, ilk derece mahkemesinin 08.12.2021 tarihli ihtiyati tedbir ara kararına karşı istinaf başvurusunda bulunmuştur.Dairemizin 07.03.2022 tarihli 2022/122 Esas sayılı ilamı ile; ihtiyati tedbir hakkında verilen kabul veya ret kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiği, kararın bu haliyle istinaf denetimine elverişli olmadığı sebebiyle, HMK’nın 352/1.ç. maddesi uyarınca, dosyanın geri çevrilmesine karar verilmiştir. Dairemizin çevirme kararı üzerine ilk derece mahkemesince 30.03.2022 tarihinde gerekçeli olarak verilen ara kararla; “…Davacının ortak olduğu şirkete davalıların haksız rekabet ettiği ve yönetici olarak zarar verdikleri iddiasıyla dava dışı … şirketine ödenmek üzere tazminat talepli dava açıldığı, alınan ilk kök ve ek bilirkişi raporlarında, şirkete ciddi boyutlarda zarar verildiğinin bildirildiği, davalıların bir kısmının … şirketinde hakim ortak olduğu, davacının azlık pay sahibi olduğu, ayrıca taraflar arasında sermaye artışına ilişkin genel kurul kararının iptali konusunda davalar olduğu, şirketin zarara uğratıldığına dair bilirkişi raporu nazara alındığında, azlık pay sahibi davacının pay sahipliğinden kaynaklı kar payı alma ve sermaye payına katılma haklarının zarar görme ihtimali olduğu, yine ortak olunan dava dışı şirketin zarara uğratılmasının kamu alacakları ve işletme çevresi açısından da zarar doğurucu sonuçlara yol açacağı, bu durumda şirketin mevcut yönetiminin işlemlerini tedbiren kontrol altında tutmak ve günlük rutin işlemler dışında kalan; özellikle şirketi borçlandırıcı işlem yapma, malvarlığını satma gibi konularda bağımsız bir heyetten gereklilik ve uygunluk onayı almanın şirket ve ortakları lehine olacağı, yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınıncaya ve iddia ve savunmanın dayanakları toplanıncaya kadar şirketi bu şekilde idare etmenin yerinde olacağı, bu nedenle şirkete denetim kayyımı atamanın yerinde olduğu anlaşılmıştır. Atanan denetim kayyımlarının dava dışı şirketin işyeyişini korumak amacıyla atandığı, bu durumda davalıların tedbir nedeniyle bir zararlarının olmayacağı, bu durumda teminat alınmasının gerekmediği anlaşılmış ve teminat alınmamıştır. Davalı taraf, teminat karşılığında kayyım atama kararının kaldırılmasını talep etmiş ise de, bilirkişi raporuna göre şirketin geçmiş zararının bildirildiği ancak işleyen ve işleyecek süreçte zarar verici bir işlem yapılıp yapılmayacağının bilinemeyeceği, kayyımın gerçekleştiği iddia edilen zararın tazmini için atanmadığı, bundan sonra yönetim kurulunun kontrolü amacıyla atandığından, davalının bu talebi kabul edilmemiştir. Bu nedenlerle dava dışı şirkete kayyım atanmasının yerinde olduğu kanaatine varılarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle; davacı tarafın denetim kayyımı tayinin talebinin kabulü ile mali müşavir … ve hukukçu … in … A.Ş.’nin mevcut yönetim kurulunu rutin işler dışındaki işlemler yönünden denetim kayyımı olarak atanmalarına, özellikle şirketin borçlandırılması, kredi açma veya kapatma, ortaklara veya iştiraklere borç verme veya tekeffülde bulunma, şirketin günlük rutin işlemleri dışında personel yerini değiştirme veya mal varlığını toptan alıp satma, ortaklarla, bağlı veya hakim şirket ile iş veya işlem yapma gibi konularda kayyım onayı olmadan iş yapmasının tedbiren önlenmesine, bu tedbir karanın tescil ve ilanına, karar verilmiştir. Davalıların istinaf başvurusu hakkında karar verilmek üzere dosya Dairemize gönderilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle: Önceki beyanlarını tekrarlamış ve İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/97 Esas sayılı dosyasının 08.12.2021 tarihli duruşmasında, henüz Bilirkişi Heyeti Raporu’na karşı beyan dilekçesi için taraflarına tanınan süre dolmamışken ve sonrasında itirazları değerlendirilmemişken Denetim Kayyımı atanmasına karar verildiğini,Mahkemece maden mühendisi eşliğinde alınan yeni bilirkişi raporu ile haklılıklarının bir kez daha ortaya çıktığını, zira 25.04.2022 tarihli bilirkişi raporundan da görüleceği üzere dava dışı şirketin bir zararından bahsedilemeyeceğinden yönetim kuruluna hasredilebilecek bir sorumluluğunda mevcut olmadığını, Denetim kayyumunun bugüne kadar verdiği üç raporda da şirkette usule aykırı bir durum oluşmadığının ifade edildiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin, dava dışı şirkete denetim kayyumu atanmasına dair 08/12/2021 tarihli duruşmada verilen ara kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, TTK’nın 553. maddesi uyarınca, dava dışı Anonim şirket yöneticileri aleyhine açılmış bir sorumluluk davasıdır. Dava içinde, dava dışı şirkete denetim kayyımı atanması yönünde ihtiyati tedbir talebinde bulunulmuştur. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sırasında, 08.12.2021 tarihli duruşma ara kararının 6 ve 7. maddeleriyle ihtiyati tedbir talebinin kabulü ile şirkete kayyum atanmasına, tarafların yüzlerine karşı karar verilmiş bu ara karara karşı, davalılar vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İlk derece mahkemesinin istinafa konu 08.12.2021 tarihli ara kararının gerekçeli olmadığı gerekçesiyle, gerekçeli ara kararı yazılmak üzere dosya ilk derece mahkemesine geri çevrilmiş, ilk derece mahkemesi 30.03.2021 tarihli gerekçeli ara kararı yazarak dosyayı istinaf incelemesi için Dairemize geri göndermiştir. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Şirketi yönetenlerin şirkete ve paydaşlara verdikleri zararların tazmini, TTK’nın 553. maddesi uyarınca açılacak bir sorumluluk davasında her zaman hükme bağlanabilir. Eldeki dava da bu hükme göre açılmış bir sorumluluk davasıdır. Her dava, açıldığı tarihteki koşullara göre sonuçlandırılır. Dava dilekçesinde yöneticilerin geçmişteki kusurlu davranışları neticesi, şirkete vermiş oldukları zararlar sebebi ile tazminat talep edilmekte olup, bu talep bağlamında ancak dava açılış tarihine kadar verildiği söylenilen zararlar yargılamanın konusudur. Dolayısıyla, yöneticilerin dava açılış tarihinden sonraki şirket malvarlığı üzerindeki yetkileri, eldeki davanın konusu değildir. Dava açılış tarihinden sonraki dönemde oluşması muhtemel şirket zararını önlemek, eldeki davanın konusu değildir. Çünkü, eldeki dava bir tazminat davası olup, davanın konusu da para alacağıdır. Dava içinde verilebilecek ihtiyati tedbir, davadaki neticei talebi teminat altına almak üzere verilebilir. Eldeki davada yöneticilerin temsil yetkileri ve diğer yönetim yetkileri davamızın konusu değildir. Para alacakları konusunda, İİK’nın 257 vd maddelerinde aranan koşullar varsa, ancak ihtiyati haciz talep edilebilir. Nitekim davalı vekili de davanın konusu itibariyle şirkete denetim kayyumu atanmasının HMK’nın 389. maddesine aykırılık oluşturacağını ileri sürmüştür. Bu nedenlerle ilk derece mahkemesince, davalı şirkete kayyum atanmasına dair istinaf konu ara kararı usul ve yasaya aykırı bulunmuş ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.2 ve 391/3 maddeleri uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; HMK’nın 353/1.b.2 ve 391/3 maddeleri uyarınca davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu 08.12.2021 tarihli duruşma ara kararının 6 ve 7. bentleriyle dava dışı şirkete kayyum atanmasına dair verilen ihtiyati tedbir ara kararının ve bu ara kararının gerekçelendirilmesine dair 30.03.2022 tarihli ara kararın kaldırılmasına, davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin Dairemizce yeniden karara bağlanmasına, bu doğrultuda; 1-Davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin reddine, 2-Talep, dava içinde olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, 3-Talep, dava içinde olduğundan avukatlık ücreti ve yargılama gideri tayinine yer olmadığına, 4-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden; a-Davalılar vekili tarafından yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; peşin istinaf karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince davalılara iadesine, b-Davalı tarafından istinaf aşamasında harcanan 162,10 TL başvuru harcı gideri, Uyap’ta kayıtlı 55,00 TL posta ve tebligat giderinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 8-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.2 ve 391/3 maddeleri uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 09.06.2022 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.f ve 391/3 maddeleri uyarınca karar kesindir.