Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/735 E. 2022/849 K. 16.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/735
KARAR NO: 2022/849
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 20. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 30/12/2021
NUMARASI: 2021/15 E. – 2021/962 K.
DAVANIN KONUSU: Şirketin tasfiyesi
Taraflar arasındaki fesih ve tasfiye davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda davanın kabulüne dair verilen hükme karşı, her iki taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; İstanbul Teknik Üniversitesi … Teknoloji Geliştirme Bölgesi (İTÜ TGB)’nin yönetici şirketi olan … A.Ş.’nin 4691 Sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanun ve İlgili Uygulama Yönetmeliğinin amacına aykırı faaliyet göstermesi ve amaca aykırı bu faaliyetleri davacı Bakanlık tarafından tanınan sürede düzeltmemesi sebebiyle anılan Kanun’un 5. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca mevcut yönetici şirketin yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin sona erdirilmesini ve öncelikle tedbiren şirket yönetimi için kayyum atanarak, yönetici şirketin tasfiyesine karar verilmesi gerektiğini, şirketin 4691 sayılı Kanun gereğince kurulduğunu, Kanuna göre kurulan şirketin anonim şirketler niteliğindeki yönetici şirketler tarafından yönetilerek işletildiğini, 4691 sayılı Kanun’un 5. maddesinin altıncı fıkrası uyarınca, yönetici şirketin anılan Kanunun ve Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği’nin amacına uygun olarak TGB’yi yönetmekle yükümlü kılındığını, yönetici şirketin bölgede bu Kanun ve Yönetmeliğin amacı dışında faaliyet göstermesi durumunda, 4691 sayılı Kanun’un 5. maddesinin 8. fıkrasının uygulandığını, buna göre, “Bakanlık Bölgede bu Kanunda belirtilen amacın dışında faaliyet gösteren yönetici şirketi uyarır ve belirli bir süre vererek, amacına uygun faaliyette bulunulmasını ister. Bu sürenin sonunda, yönetici şirketin, amacı doğrultusunda faaliyet göstermediğinin tespit edilmesi durumunda, Bakanlık görevli mahkemeye başvurarak mevcut yönetici şirketin yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin sona erdirilmesini, şirketin yönetimi için kayyum tayin edilmesini ve yönetici şirketin tasfiyesini ister,” düzenlemesi getirildiğini, 4691 sayılı Kanun’un 6. maddesi gereğince, Bölgedeki yönetici şirket ve girişimcilerin faaliyet ve uygulamalarının Bakanlık tarafından denetlendiğini, kamu otoritesi tarafından vergi ve sosyal güvenlik primleri gibi muafiyet, istisna ve teşvikler sağlanan bu yapıların ortaklık yapısı, yönetim kurulunda ortakların temsili, genel müdür ataması, kâr dağıtımı, elde edilen gelirin harcanacağı alanlar gibi önemli konularda takip edilmesi, denetlenmesi ve gerekli görülmesi halinde önlem alınması kamu kaynaklarının ekonomik, yerinde ve verimli bir şekilde elde edilmesini, kullanılmasını ve hesap verebilirliğini sağlamanın Bakanlığın kamusal görevinin bir gereği olduğunu, davalı şirketin de 2002 yılında kurularak faaliyete başladığını, bölgenin yönetim ve işletmesinden sorumlu olan anonim şirketin yedi kurucu ortakla kurularak hali hazırda dört tüzel kişi ortağıyla faaliyetine devam ettiğini, şirket yönetiminin yedi gerçek kişiden oluştuğunu, Bakanlıkça yapılan teftiş sonucunda, yöneticilerin anonim şirketin kuruluş amacına aykırı işlemler yaptığının belirlendiğini, bu aykırılıkların özetle; özel bir vakıf olan Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı’ndan (TTGV) alınan destekleme tutarına istinaden TTGV’ye otuz yıllığına emsale aykırı, yer tahsis edilmesi/kiralanması, TTGV’nin İTÜ TGB’de ar-ge projesi sunmaksızın faaliyet göstermesi, İTÜ Geliştirme Vakfı’ndan alınan 1.000.000 USD karşılığında, … isimli binanın kiraya verilmesi sonucu elde edilecek KDV hariç kira gelirlerinin %7’sinin vakfa verilmesi, İTÜ Geliştirme Vakfı’ndan alınan 891.550 USD karşılığında İTÜ TGB yönetici şirketinin … binasının kiraya verilmesi sonucu elde edilecek (KDV hariç) kira gelirlerinin % 6.25’inin Vakfa verilmesi olduğunu, şirketçe yapılan bu işlemlerin açık mevzuat hükümlerine aykırı olduğunun teftiş raporlarıyla belirlendiğini, Bakanlıkça, yönetici şirketin uyarılmasına ve verilen uygun süreye rağmen aykırılıkların giderilmediğini, cevabi yazıda sözleşme serbestesi gibi kabul edilemez gerekçelerin ileri sürüldüğünü belirterek, 4691 sayılı Kanun ve Ygulama Yönetmeliği’nin amacına aykırı faaliyette bulunan ve tanınan sürede uygunsuzlukları gidermeyen davalı … Planlama A.Ş. yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin sona erdirilmesine, şirket yönetimi için tedbiren ivedilikle kayyum tayin edilmesine ve davalı şirketin tasfiyesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını, zira müvekkil şirketin kurulduğu günden bu yana 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ve TGB Uygulama Yönetmeliği çerçevesinde yürüttüğü başarılı faaliyetler neticesinde İTÜ … Bölgesini Türkiye’nin ve dünyanın önde gelen teknoloji geliştirme bölgelerinden biri haline getirdiğini, davacının iddialarının aksine müvekkil şirketin Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının 05.12.2019 tarihli ve … sayılı teftiş raporundaki bulgular hakkında gerekli işlemleri yerine getirdiğini ve bu hususu süresi içinde Bakanlığa bildirdiğini, müvekkil şirketin aynı şekilde 14.02.2020 tarihli ve … sayılı inceleme raporuna ilişkin detaylı cevaplarını süresi içerinde Bakanlığa sunduğunu ve konuyla ilgili gerekli adımları atmaya başladığını, ayrıca davacının 2004 yılında akdedilen protokollere istinaden 2021 yılında bir dava ikame ederek müvekkil şirketin yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin sona erdirilmesini, tedbiren şirket yönelimi için kayyım tayin edilmesini ve şirketin tasfiyesini talep etmesinin iyi niyet kuralları ile bağdaşmadığını, davacının dava konusu ettiği işlemlerin 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunun amacına aykırı iş ve işlemler olarak nitelendirilemeyeceğini, ilgili işlemlerin yapıldığı dönemde mevcut olan Kanun ve Yönetmelik hükümleri çerçevesinde yapıldığını, dava konusu işlemler müvekkil şirketin ekonomik açıdan zor durumda olduğu, hiçbir kurum ve bankadan kredi temin edemediği bir dönemde gerçekleştiğini, müvekkil şirketin söz konusu işlemler neticesinde ilk binası olan … binasının inşaatını tamamlayarak ekonomik açından güçlenebildiğini, görüldüğü üzere söz konusu işlemlerin İTÜ … Bölgesinin büyümesi ve gelişmesi, yani kanun tarafından belirlenen amaç doğrultusunda teknolojik bilgi üretmek ve Ar-Ge faaliyetlerinde bulunabilmek için yapıldığını, müvekkil şirketin hiçbir zaman davacının iddia ettiği şekilde hâkim ortağı lehine yarar sağlama amacıyla hareket etmediğini, hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemekle birlikte bir an için dava konusu istisnai işlemlerin Kanuna ve Yönetmeliğe aykırı olduğu kabul edilse bile davacının taleplerinin reddi gerektiğini, zira müvekkili şirketin kurulduğu günden bu yana büyük bir başarı ile yürüttüğü faaliyetlerin de huzurdaki dava kapsamında göz önünde bulundurulması gerektiğini, nitekim mahkemenin her şeyden önce hak ve adalet ilkeleri çerçevesinde davacının taleplerini değerlendirmesi gerektiğini, yukarıda ayrıntılarıyla izah edilen açıklamalarla ve mahkemece re’sen göz önünde bulundurulacak sebeplerle, müvekkil şirket hakkında ikame edilmiş olan haksız davanın reddine, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Mahkememizce yapılan yargılama sırasında toplanan deliller birlikte değerlendirildiğinde davacı Bakanlık tarafından, 4691 Sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu kapsamında kurulan ve faaliyet gösteren davalı şirketin amaca aykırı faaliyette bulunması ve yapılan uyarıya rağmen aykırılığın giderilmemesinden dolayı davalı şirketin yönetim kurulu üyelerinin görevinin sona erdirilmesine, tedbiren kayyım atanmasına ve davalı şirketin tasfiyesine karar verilmesi talep edilmiş olup, davalı tarafça davacı Bakanlığın iddia ettiği hususların amaca aykırı faaliyet olarak değerlendirilmeyeceği yönünde savunmada bulunulmuş ise de davacı Bakanlığın dava tarihinden önce müfettiş raporları ile tespit ettiği amaca aykırı faaliyetlerin düzeltilmesi hususunda davalı şirketi uyardığı, davalı şirket tarafından tespit edilen aykırılıkların dava tarihinden önce düzeltilmediği ancak dosyaya sunulan 15/04/2021 tarihli davalı şirket ile İTÜ Geliştirme Vakfı arasında düzenlenen aralarındaki hukuki ilişkinin sonlandırılmasına ilişkin ikale protokolü ve davalı şirketin 15/04/2021 tarih ve … sayılı yönetim kurulu kararı, 20/10/2021 tarihli davalı şirket ile TTGV arasında düzenlenen protokol ve davalı şirketin 20/10/2021 tarih ve … sayılı yönetim kurulu kararları ile davacı Bakanlıkça tespit edilen ve dava konusu olan amaca aykırı faaliyetlerden vazgeçilerek gerekli düzeltmelerin dava tarihinden sonra yapıldığı sabit olup, dosya kapsamında yer alan Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Müfettişi tarafından düzenlenen 05/12/2019 tarih ve … sayılı teftiş raporu ile 14/02/2020 tarih ve … sayılı inceleme raporları ve düzenlenen dosya kapsamına uygun ve denetime elverişli bulunan bilirkişi heyet raporlarındaki tespitler ile davacı Bakanlık tarafından amaca aykırı faaliyet olarak tespit edilen; özel bir vakıf olan Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı’ndan alınan destekleme tutarına istinaden TTGV’ye 30 yıllığına emsale aykırı yer tahsis edilmesi, Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı’nın İTÜ Teknoloji Geliştirme Bölgesinde Ar-Ge Projesi sunmaksızın faaliyet göstermesi, İTÜ Geliştirme Vakfı’ndan alınan 1.000.000 USD karşılığında … isimli binanın kiraya verilmesi sonucu elde edilecek KDV hariç kira gelirlerinin %7’sinin Vakfa verilmesi ve İTÜ Geliştirme Vakfından alınan 891.550 USD karşılığında İTÜ TGB Yönetici Şirketinin … Binasının kiraya verilmesi sonucu elde edilecek (KDV hariç) kira gelirlerinin %6,25’inin bu vakfa verilmesine ilişkin işlemlerin 4691 Sayılı TGBK kapsamında kurulan davalı şirketin esas sözleşmesinde belirlenen şirketin amacı ve faaliyet konusu olarak belirtilen hususlar göz önüne alındığında amaca aykırı olarak faaliyet olduğu sabit olmakla, her ne kadar davalı şirketin esas sözleşmesinde faaliyet konuları arasında “Her türlü gayrimenkul, menkul mal ve gayrimaddi hakları iktisap etmek, bunları işletmek, kiraya vermek, kiralamak, inşa etmek,satmak (bölge gayrimenkulleri hariç), finansal kiralama: yoluyla menkul ve gayrimenkul edinmek başkalarına ait gayrimenkuller üzerinde şirket lehine rehin, ipotek ve diğer aynı hakları tesis etmek, bunları fekketmek, medeni kanun hükümleri gereğince, ayni ve gayrimaddi haklarla ilgili her çeşit iltizami ve tasarrufi işlemleri yapmak” hususları yer alsa da bu husustaki faaliyeti esas sözleşmede de belirtildiği gibi şirket amaç ve konularının yerine getirilebilmesi için yapabilmesi mümkün olup, davalı şirketin özel kanun niteliğindeki 4691 Sayılı TGBK kapsamında kurulmuş bir şirket olması nedeniyle TTK kapsamında kurulan genel ticari şirketlere göre farklı bir statüye sahip olduğu, genel ticari şirketler gibi asıl amacının kâr elde etmek değil ülke teknolojisinin gelişimini sağlayarak ülke kalkınmasına katkı sağlamak olduğu bu nedenle kamu menfaatini de ilgilendirdiği, kuruluşuna dayanak olan 4691 Sayılı TGBK kapsamında şirket eylem ve işlemlerinin davacı Bakanlık denetimine tabi olduğu açık olup, bu haliyle davalı şirketin faaliyetlerinde 4691 Sayılı TGBK ve ilgili yönetmelik ile esas sözleşmesinde belirlenen amaca uygun hareket etmesi zorunlu bir unsur olup, aksi durumda Bakanlıkça 4691 Sayılı TGBK’nun 5/8 maddesi gereğince şirketin tasfiyesinin istenebileceği yasada açıkça belirtilmekle, davalı şirketin kira gelirinden pay verdiği, emsale aykırı şekilde düşük kira bedeliyle ve ar-ge projesi sunmamasına rağmen yer tahsis ettiği vakıflar davalı şirketin ekonomik olarak zor durumda olduğu dönemde maddi destek sağlamışlarsa da bu hususun ilgili kanun, yönetmelik ve esas sözleşmede amacı ve faaliyet konuları belirli olan öncelikle kar amacı gütmemesi gereken davalı şirketin bu amaç dışına çıkarak ekonomik olarak güçlenme ve büyümeyi amaç edinmesini haklı göstermeyeceği gibi söz konusu faaliyetlerini amaca uygun hale getirmeyeceği tartışmasız olup, kanun, yönetmelik ve esas sözleşme gereği içinde bulunduğumuz çağın gereksinimleri de göz önüne alındığında asıl gayesi Ülkemizin teknolojik gelişimine katkı sağlayarak bu yönüyle Ülkemizin kalkınmasına katkı sağlamak ve bu alanda çalışan kişi, kurum ve kuruluşlara ortam, imkan ve fırsat eşitliği sağlamak olan davalı şirketin 4691 Sayılı TGBK, ilgili yönetmelik ve esas sözleşmede belirtilen amaç ve faaliyet konusuna aykırı şekilde hareket ederek hissedarları olan vakıflara ar-ge projesi sunmamasına rağmen yer tahsis ettiği, emsale aykırı şekilde düşük kira bedeliyle yer tahsis ettiği ve kira gelirlerinden belirli oranlarda pay verdiği, bu eylemlerin şirket amacıyla bağdaşmadığı, davacı Bakanlık tarafından yapılan uyarılara rağmen davalı şirket tarafından aykırılıkların dava tarihinden önce düzeltilmediği, dava yoluna gidildikten sonra davalı şirketin aykırılıkları gidermeye başladığı ve bu yönde dosyaya sunulan protokoller ile de davalı şirket tarafından söz konusu eylemlerin amaca aykırı faaliyet olarak kabul edildiğinin anlaşıldığı açık olup; davalı şirket anonim şirket olsa da 4691 Sayılı TGBK kapsamında kurulmuş özel statüye sahip kamu menfaati taşıyan bir şirket olması nedeniyle TTK kapsamında kurulan asıl ve öncelikli kâr amacı güden şirketler için uygulanan feshin son çare olması ilkesinin davalı şirket açısından uygulanması mümkün olmadığından, kanun, yönetmelik ve esas sözleşmede belirlenen amaca aykırı faaliyette bulunduğu sabit olan davalı şirketin 4691 Sayılı Kanun’un 5/8 maddesi gereğince tasfiye koşulları oluştuğundan dava konusu İstanbul Ticaret Sicili Müdürlüğü’nün … sicil numarasında kayıtlı Davalı … Anonim Şirketi’nin TTK’nın 529/1-f maddesi atfıyla 4691 Sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’nun 5/8 maddesi gereğince tasfiyesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir. …” gerekçesiyle; davanın kabulü ile dava konusu İstanbul Ticaret Sicili Müdürlüğünün … sicil numarasında kayıtlı davalı … Anonim Şirketi’nin TTK’nın 529/1-f maddesi atfıyla 4691 Sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’nun 5/8 maddesi gereğince tasfiyesine, davalı şirketin tasfiye işlemlerini başlatıp sonuçlandırmak üzere mali müşavir, muhasebeci ve hukukçudan oluşan üç kişinin TTK’nın 536/3. maddesi uyarınca davalı şirkete tasfiye memuru atanmalarına, bu hususta dosyaya tasfiye memuru sıfatıyla eklenerek Mahkeme kararı kesinleştikten sonra gerekçeli kararın tebliğinden itibaren görevlerine başlamak üzere tasfiye memurlarına yetki verilmesine, tasfiyesine karar verilen davalı şirketin TTK’nın 533/2. maddesi uyarınca ticari unvanını “Tasfiye Halinde” ibaresi eklenmiş olarak kullanmasına ve şirket organlarının yetkilerinin tasfiye amacıyla sınırlı olduğunun bilinmesine, karar kesinleşince bir suretin tescil ve ilanı için ayrıca bilgi mahiyetinde derhal İstanbul Ticaret Sicili Müdürlüğü’ne gönderilmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, her iki taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket ve faaliyetleri hakkında ayrıntılı bilgiler verdikten sonra; Müvekkili şirketin, Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV)’ndan alınan 4.000.000,00 USD tutarındaki desteğe istinaden anılan Vakfa otuz yıllığına emsale aykırı yer tahsisi yapıldığı ve Vakfın, İTÜ … Bölgesi’nde AR-GE projesi sunmaksızın faaliyet göstermesinin davacı tarafça dava sebebi yapıldığını, öncelikle belirtmek gerekirse, TTGV’nin, İTÜ … Bölgesi’nde faaliyet göstermesine engel bir durumun söz konusu olmadığını, çünkü 4691 sayılı Kanun’un amacıyla örtüşen kurum ve kuruluşların bölge içinde yer almasının mümkün olduğunu, TTGV, bölge içinde doğrudan AR-GE projesi yapmasa da bu amaçla faaliyet gösteren özel sektör kuruluşlarının ulusal ve uluslararası rekabet gücünün ve verimliliğinin artırılmasına, teknoloji yoğun üretim ve girişimciliğin desteklenmesine, teknoloji yoğun alanlarda yatırım olanaklarının yaratılmasına farklı şekillerde katkı sağlayan bir vakıf olduğunu, aynı zamanda TTGV’nin, davalı şirketin %1 payına sahip ortağı olduğunu, müvekkili şirketin İTÜ ile TTGV arasında 09.02.2004 tarihinde … Projesi Destekleme Sözleşmesi ve Özel Sözleşme adlı iki adet sözleşme akdettiğini, bu sözleşmeler kapsamında TTGV’nin, … binasının inşaatında kullanılmak üzere 4.000.000,00 USD destek sağladığını, bu destek karşılığında TTGV’ye 360.000,00 USD tutarında yönetim bedeli ödeme borcu altına girdiğini, ancak tarafların bu tutarın TTGV’ye, inşaa edilecek … binasında otuz yıl süreyle 400 m2 yer tahsisi sağlanması ve Vakfa sağlanan yer tahsisi neticesinde ödenecek kullanım bedelinden mahsup edilmesi konusunda mutabakata varıldığını, TTGV’nin bu finansal desteği müvekkili şirketin finansman ihtiyacının oldukça yüksek olduğu ve bankalardan kredi temin edemediği bir dönemde gerçekleştiğini, bu şekilde müvekkilinin amaçlarını gerçekleştirmek üzere ihtiyaç duyduğu … binasının inşaasını yapabildiğini, 09.02.2004 tarihinde yapılan bu işlemlerin o tarihte yürürlükte olan mevzuata uygun olduğunu, nitekim davacının da dava dilekçesinde TTGV’ye kiralamanın yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan kanun ve yönetmelikte kime ve kimlere indirimli yer tahsisi yapılabileceği hakkında bir düzenleme bulunmadığının açıkça ifade edildiğini, TTGV’nin amaç ve faaliyetlerinin teknoloji geliştirme bölgelerinin amaçlarıyla uyumlu olduğunu, TTGV’nin faaliyetlerinin bu yönde olduğunu, 4691 sayılı Kanun’un amacının da Türkiye’de teknoloji odaklı AR-GE çalışmalarının geliştirilmesi ve bunların ticarileştirilmesi olduğu dikkate alındığında, TTGV gibi önemli bir vakfın teknoloji geliştirme bölgesinde yer almasının bölgeye sadece fayda sağlayacağını, kaldı ki müvekkili şirketin 27.08.2021 tarihinde bakanlığın görüş talep etmesi üzerine verdikleri 11.10.2021 tarihli cevabi yazılarında Vakfın amacına göre Kanun’a aykırı bir durum bulunmadığının bildirildiğini, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği (Yönetmelik)’nin 14.maddesi uyarınca, yönetici şirketin, kanunun amacını gerçekleştirmek üzere diğer kurum ve kuruluşların taleplerini değerlendirerek uygun bulunanlara yer tahsisi yapma yetkisinin bulunduğunu, yine yönetmeliğin 21.maddesine göre, bölge içindeki arazilerin kanunun amacı dışında kullanılamayacağını, yönetici şirketin bölge içinde akademik, ekonomik ve sosyal yapının oluşturulmasını sağlamak amacıyla bölgenin toplam yapılaşma hakkının %25’ini aşmayacak kesimi üzerinde bölge amaçları doğrultusunda gerçekleştirilecek faaliyetlere etkinlik kazandırmak ve bölgenin ihtiyaç duyduğu ekonomik, sosyal ve kültürel alt yapıyı oluşturmak üzere gerekli bina ve tesisleri kurup işletebileceği veya kiraya verebileceğini, bakanlığın sadece kira üst limitlerini belirleme yetkisinin bulunduğunu, alt limit belirleme yetkisinin söz konusu olmadığını, bu açıklamalara göre müvekkilinin yukarıda anılan sözleşmelere göre TTGV’ye yer tahsisi etmesinin 4691 sayılı Kanun’un ve Yönetmeliğin amacına aykırı olmadığını, buna rağmen müvekkili tarafından, bakanlığın talebi üzerine iyi niyetli ve çözüm odaklı yaklaşarak somut adımlar attığını, bu kapsamda müvekkili ile TTGV arasında bir çerçeve protokol imzalandığını, bu protokol kapsamında TTGV’ye tahsisi edilen alanın 4691 sayılı Kanun ve ilgili mevzuata uygun olarak girişimcilik eko sisteminin desteklenmesini sağlamak adına müvekkilinin ve programa kabul edilecek girişimcilerin kullanımına tahsis edilmesine yönelik bir iş birliği çerçeve protokolü imzalandığını, bu protokol çerçevesinde taraflar arasında yürütülecek ilk program olan Yenilikçi Girişimci Programına ilişkin esasların yer aldığı bir protokol daha imzalandığını, ayrıca bu konuda yönetim kurulunun da karar aldığını, protokol ve yönetim kurulu kararının ekte olduğunu, esasen başından beri TTGV’ye yer tahsisi işlemi yasa ve mevzuata uygun olmakla birlikte bakanlık talebi doğrultusunda iyi niyetli bu çabanın gösterildiğini, ayrıca 2004 yılında imzalanan protokoller uyarınca müvekkili şirket ile TTGV arasında bir kira ilişkisi kurulduğunu, bakanlığın talebi doğrultusunda bu kira ilişkisinin derhal feshedilerek tahliyenin yapılmasının hukuken mümkün olmadığını, bu kapsamda hukuka aykırı olarak TTGV’ye tahsil edildiği iddia edilen alanın toplam kiralanabilir alanın sadece %3’üne karşılık geldiğini, yani kredi işlemine konu … binasının kiralanabilir net alanının 12.000 m2 olup TTGV’ye tahsis edilen yerin ise sadece 400 m2 olduğunu, ayrıca İTÜ … Bölgesi içinde net kiralanabilir toplam alanın 65.000 m2 olduğunu, bölge içinde 368 kiracı bulunduğunu, davacı Bakanlığın ileri sürdüğü hukuka aykırılık iddiaları kabul edilmemekle birlikte, bir an için aksi düşünülse bile toplam 368 kiracıdan sadece bir tanesi için iddia edilen bu aykırılığa dayalı olarak şirketin fesih ve tasfiyesinin talep edilmesinin hak ve adalet duygusunu zedeleyeceğini, Davacı Bakanlığın dava sebebi olarak ileri sürdüğü diğer bir hususun ise İTÜ Geliştirme Vakfı (İTÜGV) tarafından, Vakfa … tarafından şartlı olarak bağışlanan 1.000.000,00 USD’nin müvekkili davalı şirkete tahsisi karşılığında … isimli binanın kiralaya verilmesi sonucu elde edilecek KDV hariç kira gelirinin %7’sinin İTÜGV’ye verilmesi olduğunu, İTÜGV’nin, davalı şirketin %66 paya sahip ortağı olduğunu ve bu vakfın İTÜ ile ilgili kurum ve kuruluşlarla dayanışma ve koordinasyonu sağlayarak bu kuruluşların müşterek olan amaçlarını daha etkin bir şekilde gerçekleştirmek ve İTÜ’lülerin her yönden etkinliğini ve saygınlığını artırıcı çalışmalar yapan bir vakıf olduğunu, anılan Vakfın, …’in kuruluşundan bu yana bölgenin gelişmesi için her türlü fedakarlığı yaptığını, yıllar içindeki kâr dağılımı incelendiğinde, vakfın önce %94, daha sonra %66 hisseye sahip olmasına karşın genel kurulda kâr dağıtımında hak ettiği payı yıllardır almadığını, davalı şirketin gelişmesi için kâr payından feragat ettiğini, İTÜ Dr… Müzik İleri Araştırma Merkezi (MİAM)’nin ise İtü Türk Müziği Konservatuvarı’nda yürütülmekte olan Türk müziği eğitimini uluslararası düzeye taşıyacak yeni araştırma ve eğitim çalışmalarını yüksek lisans ve doktara düzeyinde örgütlemek üzere kurulduğunu, bu çalışmalarıyla İTÜ’yü uluslararası düzeyde önemli bir merkez haline getirdiğini, bu merkezin, hiç bir maddi çıkarı bulunmayan İTÜ İnşaat Fakültesi mezunu Dr. … tarafından kurulduğunu, MİAM’ın müzik alanındaki faaliyetlerini yürütürken ihtiyaç duyduğu kaynağın önemli bir kısımının … binasının kira gelirinden tahsis edilecek olan %7 oranındaki paydan sağladığını, söz konusu gelirin İTÜGV aracılığıyla doğrudan MİAM’a aktarıldığını, İTÜGV ile Dr. … arasında 08.05.2004 tarihinde bir protokol imzalandığını, söz konusu protokol ile Dr. …’in … binasında yatırıma dönüştürülmesi şartıyla İTÜGV’ye 1.000.000,00 USD tahsis ettiğini, tarafların bu yatırım çerçevesinde … binasının kiralanan ofis alanından elde edilecek KDV hariç kira gelirinin %7’sinin vakfın geliri olacağını, ancak vakfın da bu geliri sadece MİAM’ın devamlılığını sağlamak için kullanmasının kararlaştırıldığını, bu yatırıma uygun olarak 10.05.2004 tarihinde İTÜGV ile müvekkili şirket arasında protokol imzalandığını, bu protokol ile … binasının inşaatının ve modernizasyonunun en kısa sürede tamamlanabilmesi için İTÜGV tarafından 1.000.000,00 USD tahsis edildiğini, bunun karşılığında ise … binasından elde edilecek kira gelirinin %7’sinin vakfa ait olmasının kararlaştırıldığını, görüldüğü üzere bu tahsisin 1.000.000,00 USD’lik finansman karşılığında yapıldığını, müvekkili ile İTÜGV arasında akdedilen 10.05.2004 tarihli protokolün 4. maddesinin 07.02.2007 tarihli ek protokolle değiştirildiğini, bu ek protokole göre, söz konusu 1.000.000,00 USD’nin ödendiği tarihteki TL karşılığı üzerinden İTÜGV tarafından verilen borç olarak kabul edilip bu tutara 01.06.2006 tarihinden itibaren başlamak üzere yıl sonları itibariyle 3 adet bankanın 1 yıllık mevduat faizi ortalamasına göre faiz hesaplanmasının kararlaştırıldığını, ancak bu protokolün İTÜGV ile Dr. … arasında akdedilen 08.05.2004 tarihli protokole aykırı olduğunun tespit edildiğini, Dr.Üçer’in bu nedenle yatırımdan vazgeçmek istediğini bildirmesi üzerine müvekkili şirketin çeşitli hukukçulardan ve mali müşavirden görüş aldığını, bu görüşler neticesinde ve o dönemde müvekkili şirketin bu 1.000.000,00 USD’lik tutarı iade edebilecek ekonomik gücünün bulunmaması nedeniyle bu kez taraflar arasında 17.12.2007 tarihli tadil protokolünün imzalandığını, bu tadil protokolü kapsamında tarafların 07.02.2007 tarihli ek protokolün geçersiz olduğunu, 2004 de yapılan 1.000.000,00 USD’lik yatırım karşılığında …binasının işletilmesinden elde edilecek net gelirin %7’sinin MİAM’a katkı fonu olarak ayrılacağının ve bu fonda biriken bedellerin …A.Ş.tarafından şartlı bağış ve yardım olarak vakfa aktarılacağının ve bu bedellerin MİAM’ın devamlılığının sağlanması için kullanılacağının kararlaştırıldığını, müvekkili şirketin 4691 sayılı Kanun kapsamında kurulmuş bir anonim şirket olup asıl amacının kâr elde etmek olmadığını, müvekkilinin amacının esas sözleşmesinde de belirtildiği üzere üniversiteler, araştırma kurum ve kuruluşları ile üretim sektörlerinin iş birliği sağlanarak teknolojik bilgi üretmek, üründe ve üretim yöntemlerinde yenilik geliştirmek, ürün kalitesini ve standardını yükseltmek, verimliliği artırmak, teknolojik bilgiyi ticarileştirmek vb. olduğunu, İTÜGV aracılığıyla MİAM’a sağlanan desteğin de bu amaç kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, nitekim İTÜGV’nin gelirlerinin %80’ini İTÜ’ye bağışladığını ve söz konusu gelirin İTÜ bünyesinde önemli faaliyetlerde bulunan MİAM için hayati öneme sahip olduğunu, bu durumun 4691 sayılı Kanun’un amacına aykırı olduğundan söz edilemeyeceğini, bu uygulamanın hem vakıf yönetimince hem de üniversite yönetimince oy birliği ile kabul edildiğini, kaldı ki müvekkili şirketin yaptığı işlemler hukuka aykırı olmamakla birlikte davacı bakanlığın uyarıları çerçevesinde MİAM’a yapılan kaynak aktarımını Eylül 2020 döneminden itibaren durdurduğunu, Davacı Bakanlığın şirketin fesih sebebi olarak ileri sürdüğü diğer bir hususun ise … binasının inşaatının tamamlanması için İTÜGV’den alınan 891.550 USD karşılığında … isimli binanın kiraya verilmesi sonucu elde edilecek KDV hariç kira gelirinin %6,25’inin İTÜGV’ye verilmesi işlemi olduğunu, müvekkili şirket ile İTÜGV arasında imzalanan 04.02.2004 tarihli protokol uyarınca, … binasının inşaatının ve modernizasyonunun en kısa sürede tamamlanabilmesi için İTÜGV tarafından davalı şirkete 891.550,00 USD tahsis edileceğinin, bu yatırım karşılığında ise … binasından elde edilecek kira gelirinin KDV hariç %6,25’inin vakfa ait olmasının kararlaştırıldığını, 07.02.2007 tarihli protokol ile 04.02.2004 tarihli protokolün 4.maddesinin değiştirildiğini, ancak 07.02.2007 tarihli ek protokol ile yapılan ek değişikliğin Vakıflar Genel Müdürlüğü nezdinde İTÜGV yönünden vakıflar mevzuatı çerçevesinde uygun bulunmadığını, kaldı ki anılan ek protokol ile esas protokolün sadece 4. maddesinin değiştirilmesini, diğer maddelerin aynı kalmasının da çelişki oluşturduğunu, yaşanan bu çelişki ve olumsuzluğun giderilmesi adına müvekkili şirket tarafından uzman kişilerden görüşler alındığını ve müvekkili ile İTÜGV arasında 24.06.2019 tarihli bir tadil protokolü imzalandığını, ancak bu protokolün uygulamaya geçmediğini, protokol kapsamında İTÜGV’ye hiç bir ödeme yapılmadığını, sonuç olarak müvekkili tarafından yapılan işlemler tamamen hukuka uygun olsa da davacı Bakanlığın görüşü doğrultusunda almış oldukları 15.02.2021 tarihli şirket yönetim kurulu kararı ile protokollerin karşılıklı anlaşma ile ikale edilmesi için İTÜGV ile görüşme ve yazışma yapılmasına karar verildiğini, bunun üzerine taraflar arasında 15.04.2021 tarihli ikale protokolü imzalanmak suretiyle sonlandırılmasına ilişkin 2021/19 sayılı yeni bir yönetim kurulu kararı alındığını, bu karar üzerine İTÜGV ile müvekkili şirket arasında 15.04.2021 tarihli ikale protokolü imzalandığını, bunların dilekçe ekinde olduğunu, ikale protokolünde de görüleceği üzere müvekkili ile İTÜGV arasında … binasının finansmanı ile ilgili olarak 891.500,00 USD karşılığında akdedilen 04.02.02004 tarihli protokolün, 07.02.2007 tarihli ek protokolün ve 30.11.2011 tarihli protokol ile 24.06.2019 tarihli anlaşma ve tadil protokolü kapsamında aralarında doğmuş tüm borç ve alacak ilişkisinin sonlandırıldığını, Davacı Bakanlık tarafından fesih sebebi olarak ileri sürülen bu hususların 4691 sayılı Kanun kapsamında amaca aykırı faaliyetler olarak değerlendirilemeyeceğini, bu nedenle fesih sebebi olarak kabul edilemeyeceğini, 4691 sayılı Kanun’un 5.maddesinin ilgili fıkrası uyarınca bir faaliyetin fesih sebebi olarak ileri sürülebilmesi için o faaliyetin kanunun amacına aykırı olması gerektiğini, bu durumu tespit eden Bakanlığın uyarısı üzerine amaca aykırı faaliyetine devam edilmesi gerektiğini, 4691 sayılı Kanun’un 1.maddesinde tanımlanan Kanun’un amacına aykırı bir faaliyet bulunmadığını, müvekkili şirketin kurulduğu günden bu yana mevzuata ve kuruluş amacına uygun faaliyette bulunduğunu, nitekim dosyaya sundukları Prof.Dr. … tarafından düzenlenen uzman görüşünde de belirtildiği üzere, müvekkilinin faaliyetlerinin ve davacı Bakanlığın davaya dayanak yaptığı olayların kanunun amacına aykırı faaliyetler olarak değerlendirilemeyeceğini, kaldı ki bu olay ve işlemlerin yapıldığı tarihteki kanun ve yönetmelikler çerçevesinde hukuki denetime tabi tutulması gerektiğini, o tarihlerde müvekkili şirketin ekonomik açıdan zor durumda olduğunu, bankalardan kredi alamadığı bir dönemde bu finansmanları sağlayarak … binasının inşaatını tamamlayarak ekonomik açıdan ancak bu sayede güçlenebildiğini, bu finansman yöntemlerinin amaca aykırı faaliyet olarak değerlendirilemeyeceğini, mahkemece alınan bilirkişi raporunda davaya dayanak yapılan finansman modellerinin eksiklikler içerdiğinin belirtildiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte bir an için söz konusu işlemlerde finansman modellerinin eksiklik içerdiği sonucuna ulaşılsa bile bu durumun 4691 sayılı Kanun’un amacına aykırı faaliyet anlamına gelmeyeceğini, müvekkili şirketin amacının kâr elde etmek olmayıp tam on yedi yıl önceye dayanan bir kaç zorunlu finansal tercihin tasfiye sebebi yapılamayacağını, Borçlar Kanunu’ndaki genel zaman aşımının dahi on yıl olduğunu, 2004 yılında gerçekleşen iş ve işlemler nedeniyle 2021 yılında dava açılmasının iyi niyet kuralları ile bağdaşmadığı gibi çelişkili davranış niteliğinde de olduğunu, ekonomik olarak büyüyemeyen ve faaliyet binalarını tamamlayamayan bir teknoloji geliştirme bölgesinin kanundaki amacı gerçekleştirmesinin de mümkün olmadığını, müvekkilinin yaptığı finansman çalışmalarının kanuni amacı gerçekleştirmeye hizmet ettiğini, mahkeme kararında ve bilirkişi raporunda bu olayların hangi suretle amaca aykırı faaliyet olduğuna dair yeterli gerekçe gösterilmediğini, kanun ve yönetmeliğin hangi maddesine aykırı olduğunun belirtilmediğini, bunun yerine raporda ve kararda 4691 sayılı Kanun’un 5/8.maddesi gereğince tasfiye koşullarının oluşturulduğun ifade edildiğini, kararın bu nedenle gerekçesiz olduğunu, Ayrıca, davacı Bakanlığın Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı tarafından hazırlanan 28.12.2021 tarihli, 351-C/03 sayılı inceleme raporu içeriğinin de davanın haksızlığını ortaya koyduğunu, raporda özetle dava konusu edilen işlemlerin sözleşme serbestisi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, ilgili dönem itibariyle şirketin finans kuruluşlarından benzer koşullarda bir ödeme planı içerek alternatif bir finansman elde edebilmesinin mümkün olmadığı, bu çerçevede dava konusu edilen işlemlerin hakim ortağa ya da başka bir vakfa haksız yarar sağlama amacı taşımadığının belirlendiğini, yine aynı teftiş raporunda özel hukuk ilişkileri niteliğindeki bu işlemlerde tek taraflı değişiklikler yapılmasının hukuki sorumluluklar doğuracağının belirlendiğini, ayrıca raporda o döneme ilişkin şirket yöneticilerinin ibra edildiğinin, bu nedenle yönetici sorumluluğuna gidilemeyeceğinin ve dava konusunun temelini oluşturan bakanlığın 14.02.2020 tarihli ve 2020/2 sayılı teftiş raporundaki bazı değerlendirmelerin hayatın olağan akışına uygun olmadığının açıkça belirtildiğini, 28.12.2021 tarihli teftiş raporunda Bakanlığın tüm iddialarının ayrıntılı olarak değerlendirildiğini, müfettişler tarafından ayrıntılı olarak yapılan tespitler ışığında, müvekkili tarafından sağlanan finansmana yönelik işlemlerin şirkete zarar vermek ya da ortaklara para transfer etmek amacı taşımadığının, müvekkilinin o dönemde finansman ihtiyacı bulunduğunun tespit edildiğini, yine teftiş raporunda … binasının inşaası için temin edilen 4.000.000,00 USD’nin başka finansal kuruluşlardan o tarihte temininin mümkün olmadığının belirlendiğini, aynı durumun 891.550,00 USD’lik ve 1.000.000,00 USD’lik finansman işlemleri için de geçerli olduğunu, teftiş raporunda İTÜ Geliştirme Vakfı ile yapılan işlemlerin Vakıflar Genel Müdürlüğü müfettişlerinin konu hakkındaki değerlendirmeleri çerçevesinde yapıldığının belirtildiğini, davalı şirket ile finansman sağlayan vakıfların amaçları incelendiğinde, her ne kadar davalı şirket 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na diğeri ise Vakıflar Kanunu’na tabi olsa da amaçlarının benzer olduğunun, kamu yararına çalışan, aralarında ortaklık ilişkisi bulunan benzer amaçları güden kuruluşlar olduklarını, uygulanan faiz oranlarının piyasaya yakın olduğunun tespit edildiğini, davalı şirket ile İTÜGV ve TTGV arasında imzalanan ilk sözleşmelerin ve protokollerin ilgili dönemde yürürlükte olan 818 sayılı BK ve 6095 sayılı TBK hükümlerine tabi sözleşme serbestisi ilkesi kapsamında imzalandığının tespit edildiğini, Kaldı ki müvekkili şirketin, davacı Bakanlığın teftiş raporlarındaki bulguların gereklerini yerine getirdiğini, Bakanlığın talep ettiği tüm bilgilerin süresi içinde Bakanlığa iletildiğini, Bakanlık tarafından davalı şirketin 01.01.2017 – 30.09.2019 tarihleri arasındaki iş ve işlemlerinin Bakanlık müfettişlerince teftiş edildiğini, teftiş sonucu 05.12.2019 tarihli ve 2019/2 sayılı teftiş raporu tanzim edildiğini, bu raporda yer alan bulgulara ilişkin 24.01.2020 tarihli yazının Bakanlık tarafından müvekkili şirkete gönderildiğini, bu yazıda müvekkili şirket hakkında pek çok olumlu tespit yapıldığını, bunun yanı sıra Bakanlık yazısında bazı bilgiler talep edildiğini, müvekkili şirketin 24.01.2020 tarihli yazı ile kendisinden talep edilen bilgi ve belgeleri süresi içinde Bakanlığa bildirdiğini, bu yönden bir ihlal yapmadıklarını, Bakanlığın 05.06.2020 tarihli yazısına da süresinde cevap verdiklerini, Bakanlığın 25.08.2020 tarihli yazısını da göz önünde bulundurarak teftiş raporundaki tüm bulguları kapsayan cevap ve açıklamaları 31.10.2020 tarihli yazı ile Bakanlığa ilettiklerini, bu konuda herhangi bir ihmallerinin bulunmadığını, buna rağmen davanın açıldığını, oysa herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığını, İlk derece mahkemesinin gerekçeli kararında, dava açıldıktan sonra müvekkili şirketin hukuka aykırılıkları gidermeye başladığını ve dosyaya sunulan protokoller ile de müvekkili şirket tarafından bu eylemlerin amaca aykırı faaliyet olarak kabul edildiğini belirttiğini, bu tespitin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, müvekkilinin iyi niyetli olarak Bakanlığın talepleri doğrultusunda girişimlerde bulunmasının, iddiaya konu işlemlerin hukuka aykırı olduğunun kabulü anlamına gelmeyeceğini, İlk derece mahkemesinin hükme esas aldığı bilirkişi raporunun yetersiz olduğunu, bilirkişilerin üç tanesinin bölge bilirkişilik kurulu listesinden seçilmediğini, listede konusunda uzman bilirkişi bulunmasına rağmen liste dışından seçim yapılmasının usule aykırı olduğunu, bilirkişilere usulüne uygun yemin yaptırılmadığını, hukukçu öğretim üyesinin görevlendirilmesinin de HMK’nın 266.maddesine aykırı olduğunu, çünkü gerek HMK gerekse Bilirkişilik Kanunu uyarınca hukuki konularda bilirkişi atanmasının mümkün olmadığını, bilirkişi raporunda mevcut belgelerin tümünün değerlendirilmediğini, bazı hususların raporda yok sayıldığını, raporun çelişkilerle dolu olduğunu, raporda feshin son çare olması ilkesinin dahi değerlendirilmediğini, raporun yeterli gerekçeden yoksun olduğunu, kendileri tarafından dosyaya sunulan ve Prof. Dr. … tarafından düzenlenen uzman görüşünün konu hakkında aydınlatıcı olduğunu, bilirkişi raporunda yapılan hataların tespit edildiğini, buna rağmen ilk derece mahkemesinin uzman görüşü ile bilirkişi raporu arasındaki çelişkiyi gidermek konusunda yeni bir rapor alma yoluna dahi gitmediğini, yerleşik Yargıtay kararları doğrultusunda HMK’nın 293.maddesi uyarınca alınan uzman görüşü ile bilirkişi raporu arasında çelişki bulunması halinde yeni bir heyetten rapor alınması veya bu çelişkinin giderilmesi konusunda gereğinin yapılması gerektiğini, Feshin son çare olduğu ilkesinin somut olayda değerlendirilmediğini, TTK’nın 531.maddesine göre bu ilke uyarınca, feshin son çare olarak görülmesi gerektiğini, esas olanın şirketin devamlılığının sağlanması olduğunu, sundukları uzman görüşünde bu konunun ayrıntılı olarak değerlendirildiğini, bugüne kadar müvekkili şirketin ülke ekonomisine ve teknolojisine büyük değerler kattığını, on yedi yıl önce gerçekleşen olaylara dayanarak şirketin feshine karar verilmesinin hakkaniyete uygun olmadığını, Açıklanan bu gerekçelerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına, savunmaları doğrultusunda yeniden bilirkişi raporu alınmasına ve neticede davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davadaki talebin 4691 sayılı Kanun’un 5.maddesine dayalı olduğunu, davayla birlikte davalı şirkete kayyım tayin edilmesi yönünde ihtiyati tedbir talep ettiklerini, 4691 sayılı Kanun’un 5.maddesi uyarınca, kayyım tayin etme talep etme haklarının bulunduğunu, anılan kanuni düzenleme uyarınca, davanın açılmasıyla birlikte dosya kapsamına göre tedbir talebinin de kabul edilmesi gerektiğini, ancak ilk derece mahkemesinin tedbir talebini reddetmesi üzerine İstanbul BAM 14. Hukuk Dairesinin 18.03.2021 tarihli, 2021/365 E.-2021/326 K.sayılı kararıyla yaklaşık ispat gerçekleşmediği gerekçesiyle istinaf başvurusunun reddedildiğini, ancak daha sonra alınan bilirkişi raporu ve dosya kapsamıyla tedbirin koşullarının gerçekleştiğini, mahkemenin ihtiyati tedbir talebini tekrar reddetmesi üzerine ara kararına karşı yaptıkları istinaf başvurusunun İstanbul BAM 14. HD’nin 20.01.2021 tarihli, 2021/2344 E.-2021/50 K.sayılı kararıyla esas hakkında hüküm verilmiş olması nedeniyle tedbir talebi hakkında karar verilmediğinin belirtildiğini, bu nedenle iş bu esas hükme karşı istinaf başvurusu yaptıklarını, Hükme esas alınan bilirkişi raporu ve dosya kapsamıyla davadaki haklılıklarının ortaya çıktığını, fesih sebepleri olarak ileri sürdükleri hususların haklılığının tespit edildiğini, bu nedenle hükümle birlikte ihtiyati tedbir kararı verilmesi gerekirken, tasfiye işlemlerinin kararın kesinleşmesine ertelenmesinin yerinde olmadığını, kesinleşme beklenmeksizin kararın icra edilebilirliğinin 4691 sayılı Kanun’un ruhuna daha uygun olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin kararında ihtiyati tedbire hükmedilmemesinin ve kararın yerine getirilmesinin kararın kesinleşmesi koşuluna bağlanmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, tasfiyesine karar verilen davalı şirket için öncelikle istinaf aşamasında kayyım tayin edilmesini, tasfiye kararının kesinleşmesi beklenmeksizin icra edilmesi yönünde karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca, davalı şirketin yönetim kurulu üyelerinin görevlerine son verilmesi, davalı şirkete kayyım atanması ve davalı şirketin tasfiyesi taleplerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davanın kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı her iki taraf vekillerince yasal süreler içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, taraflarca ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı Bakanlık, davadaki iddialarını, 05.12.2019 tarihli teftiş raporu ile bunun akabinde hazırlanan 14.02.2020 tarihli inceleme raporuna dayandırmaktadır. Bu raporlara göre davalı şirketin amaca aykırı faaliyet gösterdiği gerekçesiyle davacı Bakanlık tarafından, 02.10.2020 tarihli 34198169-200 sayılı yazının davalı şirkete gönderildiği anlaşılmaktadır. Bu yazının incelenmesinde, davacı Bakanlığın 4691 sayılı Kanun uyarınca teknoloji bölgelerinin kuruluş amacından söz edildiği, yönetmelik uyarınca işletmeci şirketlerin kanun ve yönetmelik hükümlerine uygun davranmak zorunda olduğu, işletmeci şirketlere kamu otoritesi tarafından önemli ayrıcalıklar tanındığı, Bakanlığın dikkatli ve yapıcı tavrına karşılık İTÜ … yönetici şirketin yani davalı şirketin yönetimde son zamanlarda sıkıntılar yaşandığı ve bunun Bakanlığa intikal ettiği, gelinen nokta itibariyle … şirket yönetimine iletildiği, şirket yönetiminde İTÜ Vakfını temsilen bulunan üyelerin İTÜ rektörü ile uyumlu çalışmadığı, bu nedenle uyarı yapılması gerektiği belirtilmiş ve sırasıyla; 1-Davalı şirket yönetiminde İTÜGV’nin ağırlıklı bir yönetime sahip olmasının İTÜ rektörünün hareket alanını daralttığı, bu durumun üniversitenin öncü rolünü engellediği, 2-Teftiş kurulu tarafından tespit edildiği üzere … yönetici şirketi tarafından TTGV’ye sağlanan otuz yıl süreli kiralama işleminin 4691 sayılı Kanun’un 5. maddesindeki yönetici şirketin yükümlülüklerini düzenleyen hükme aykırı olduğunu, herhangi bir AR-GE projesi sunmayan TTGV’ye …’ta yer verilmesinin Kanun’un amacına aykırı olduğunu, TTGV’ye haksız avantaj sağlandığını, 3-Teftiş inceleme raporlarında tespit edildiği üzere davalı şirkette %1 pay sahibi olduğu anlaşılan …isimli bir gerçek kişiden davalı şirkete bağış şeklinde aktarılan 1.000.000,00 USD karşılığında davalı şirket tarafından kiralanan ofislerin bir kısmının yer aldığı … isimli binanın toplam gelirlerinin %7’sinin süresiz bir şekilde … Araştırmaları Merkezi’ne aktarılmasına dair yönetim kurulu kararı bulunduğunu, teftiş raporundan anlaşıldığı üzere bu durumun yönetim kurulu üyeleri arasında tartışmaya sebep olduğunu, anılan kişinin yaptığı bağış karşılığında başka alternatif fonlama maliyetleri ile rasyonel bir karşılaştırma yapılmadan sağlanan kaynak karşılığında aktarılan bu imtiyazlı gelire ilişkin yapılan işlemlerin yanlış olduğu, bu konuda düzeltici işlem yapılması gerektiği, diğer taraftan Bakanlık kaynaklarından … yönetici şirketlerine 4691 sayılı Kanun kapsamında hibe niteliğinde destekler verilmekte olmasına rağmen davalı şirket yönetim kurulunun … binası yapımı için gerekli kaynak ihtiyacının Bakanlık ilgili bütçe kaleminden karşılanıp karşılanmayacağı istişare edilmeden anlaşılması güç bir kararla bağış karşılığı yüksek gelir payı verilmesinin … kaynaklarının kötüye kullanımı ve örtülü kazanç aktarımı niteliğinde olduğunu, 4-Davalı yönetici şirket yönetim kurulunun faaliyet gösterdiği alanın sahibi olan İTÜ ile iş birliği yapmamakta ısrarcı olduğunun bir başka göstergesinin ise önceki rektörün rektörlük döneminin son aylarında ve yeni rektör atanmasını beklemeden ve sadece vakfı temsilen yönetim kurulunda yer alan üyelerin oyuyla yeni genel müdür ataması ve söz konusu genel müdürün isminin Bakanlık Teftiş inceleme raporlarında yer almasının yönetim kurulunun AR-GE ve yenilik ekosisteminin en önemli paydaşı olan İTÜ Rektörlüğü ile uyumsuz olduğunun ve Bakanlıkla işbirliğine açık olmadığının anlaşıldığını, 5-Davalı şirkete ilişkin Bakanlık teftiş inceleme raporunda tespit edilen yanlış uygulamalardan önemli bir tanesinin de AR-GE projesi vermeyen şirketlere … binasında kira karşılığı ofis tahsis edilmesinin olduğunu, bunun Kanun’un açık hükmüne aykırı olduğunu, tespit edilen uygunsuzlukların bunlarla da sınırlı olmadığını, yönetici şirketin bu şekilde devam etmesi halinde İTÜ …’ın amacının gerçekleştiremeyeceğini, Belirttikten sonra yönetici şirketten taleplerini aşağıdaki şekilde sıralamıştır: 1-Yönetici şirket genel kurul toplantısının yapılması, 2-Yönetici şirketin mevcut yönetim kurulu üyelerinin tamamının görevden ayrılmalarının sağlanması, 3-TTGV’nin kendisine tahsis edilen ofisten tahliyesinin sağlanması, 4-… Araştırmaları Merkezi’ne kaynak aktarımının durdurulması, 5-Gerek TTGV’ye gerekse … Araştırmaları Merkezi’ne fazladan aktarılan kaynakların bunlardan geri talep edilmesi, 6-Genel müdür atamasının yeni oluşacak genel kurula bırakılması, 7-Esas sözleşmede değişiklik yapılarak yönetici şirket yönetim kurulunda arazinin asıl sahibi ve ekosistemin en önemli unsuru olan İTÜ’nün çoğunluk sayı olan dört kişiyi geçecek şekilde düzenleme yapılması, 8-Teftiş inceleme raporunda yer alan diğer tüm hususlarda düzeltici işlem tesis edilmesi talep ve ihtar edilmiştir. Davalı şirket tarafından Bakanlığın yukarıda anılan yazısına cevaben gönderilen 31.10.2020 tarihli yazıda, İTÜ’nün şirkette %30 pay sahibi olduğu, pay oranının korunduğu, şirket ana sözleşmesinin 31. maddesi uyarınca, İTÜ’ye tanınan bu imtiyazın kaldırılmasını önlemek amacıyla ağırlaştırılmış nisap öngörüldüğü, müvekkili şirketin daha önce kurulan şirket ana sözleşmeleri örnek alınarak kurulduğu, İTÜ Rektörlüğü ile uyumlu çalışma yürütüldüğü, şirket ana sözleşmesinin Ticaret Bakanlığı onayından geçtiği, TTGV’ye otuz yıl süreyle yer tahsis edilmesinin 2004 yılında yapılan protokollere dayandığı, anılan vakfın şirkette %1 pay sahibi olduğu, vakıf aracılığıyla önemli bir finansman sağlandığı, … binasının bu şekilde yapıldığı, bunun karşılığında vakfa yer tahsisinin yapıldığı, TTGV’nin, TGB’nin amacına hizmet eden önemli faaliyetlerde bulunduğu, TTGV’nin tüm faaliyetlerinin Vakıflar Genel Müdürlüğünün denetiminde olduğu, 02.09.2020 tarihli inceleme raporunda belirtildiği üzere TTGV yetkilileri ile iletişime geçilerek gerek borç alacak ilişkilerinde, gerekse de kiralama ilişkilerinde emsallere uygun olmayan hesaplama ve sözleşmelerin ek protokoller ile emsallere dönüştürülmesi konusunda çözüm önerileri sunulduğu, ayrıca 23.10.2020 tarihli 2020/30 sayılı yönetim kurulu toplantısında TTGV’ye tahsis edilen ve bu yazı ekinde yer alan krokideki mekanlarla birlikte kuluçka merkezi ve ekosisteme destek verilmesine yönelik iş birliği yapılmasına karar verildiği, şirketin amaçları doğrultusunda TTGV ile iş birliği yapılmasına dair protokol hazırlıkları başladığı, Bakanlık yazısında … Müzik ile ilgili ileri sürülen hususlar bakımından ise MİAM’ın kuruluş amacının TGB’nin amacı ile uygun olduğu, MİAM’ın müzik alanındaki faaliyetlerini yürütürken ihtiyaç duyduğu kaynakların önemli bir kısmının devlet üniversiteleri bütçe sistemi içinde karşılanmasının olanaksız olması nedeniyle Dr. …’in 2004 yılında, … binasının yapılmasında finansman ihtiyacını karşılamak üzere 1.000.000,00 USD bağışlayarak MİAM’ın faaliyetlerinin devamının sağlanmasının hedeflendiği, 10.05.2004 tarihinde imzalanan protokolde 07.02.2007 tarihli ek protokolle değişiklik yapılmak istendiğini ancak bunun mümkün olmadığı, Bakanlık yazısının 4. bendinde yer alan hususta ise şirket yönetimi ile üniversite yönetimi arasında herhangi bir sorun bulunmadığı, yeni atanan genel müdürün teftiş raporlarında isminin geçmesinin sebebinin açıklandığı, Bakanlığın ilgili yazısının 5. bendinde yer alan AR-GE projesi vermeyen şirketlere yer kiralanmasıyla ilgili olarak TGB içinde yer alan şirketlerin 4691 sayılı Kanun’un amacına aykırı faaliyette bulunamayacağı, aksi takdirde bölge dışına ihraç edilecekleri yönünde yönetim kurulu kararı ve ihtar gönderildiği, gönderilen yazı örneklerinin ekte olduğu, bunun dışındaki aykırılık iddiaları konusunda ise şirket genel kurul toplantısının yapılması için yönetim kurulu kararı alındığı, şirketin mevcut yönetim kurulunun görevden alınmasının kanun, yönetmelik ve şirket ana sözleşmesindeki hükümlere tabi olduğu, TTGV’nin TGB’den tahliyesi konusunda ise şirketin 23.12.2020 tarihli yönetim kurulu toplantısında yapılan görüşme sonucu alınan kararın ekte olduğu, bu karara ve TTGV ile yapılan görüşmeler çerçevesinde ilgili alanın tahliye edilmesi yerine … Ekosisteminin desteklenmesine yönelik olarak bir iş birliği protokolünün düzenlenmesine ve TTGV’ye tahsis edilen alanların akademik kuluçka firmalarına kullandırılmasına karar verildiği, MİAM’a kaynak aktarımının Eylül 2020 döneminden itibaren durdurulduğu, TTGV’ye ve MİAM’a fazladan aktarıldığı belirtilen kaynakların geri talep edilmesi yönündeki Bakanlık uyarısının ise yukarıdaki açıklamalar ışığında Bakanlıkta itibar bulacağı kanaatiyle bu aşamada sadece kaynak aktarımının durdurulduğu, genel müdür atamasının yeni oluşacak yönetim kuruluna bırakılması konusunda ise genel müdür atanmasıyla rektör seçiminin ayrı ele alınması gerektiği, genel müdürün çok sayıda aday arasından mülakatla seçildiği, tecrübesi ve donanımının yeterli olması gerektiği, Bakanlığın da takdir edeceği üzere mevcut genel müdürün mesleğinde yeterli ve aranan özelliklere sahip olduğu, şirketin TTK hükümlerine tabi bir anonim şirket olması sebebiyle ana sözleşmede değişiklikler olduğu, bunların Ticaret Bakanlığının onayından geçtiği, yönetim kurulu seçiminin TTK hükümlerine tabi olduğu, yönetim kurulunun seçilmesi ve esas sözleşmede değişiklik gibi hususların genel kurula ait olduğu ve esas sözleşme uyarınca aranan nisapların sağlanması gerektiği, diğer aykırılık iddiaları ile ilgili olarak daha önce cevap da verilmiş olduğu belirtilerek ülkemizin en köklü üniversitelerinden biri olan İTÜ’nün girişimi ile kurulan …’in teknoloji, girişimcilik, inavasyon üçgeninde ülkemizin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmada gerekli ekosistemi sağlayabilecek en öncü kurumlardan biri olduğu, Bakanlığın talepleri konusunda hassasiyet gösterileceği, bu konuda gayret gösterileceği bildirilmiştir. Davalı şirketin bu cevabi yazısı sonrasında davacı Bakanlık tarafından 11.01.2021 tarihli dava dilekçesiyle eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Yukarıdaki açıklamalardan, dava dilekçesinden, teftiş raporlarından ve bilirkişi rapor içeriğinden anlaşılacağı üzere, davacı Bakanlık, davalı şirket bakımından 4691 sayılı Kanun’un amacına aykırılık nedeni olarak dört olaya dayanmaktadır. Bunlardan birincisi, özel bir vakıf olan TTGV’den alınan finansman karşılığında TGB bünyesinde anılan Vakfa 30 yıllığına emsale aykırı yer tahsis edilmesi, kiralanması; ikincisi, TTGV’nin İTÜTGB’de AR-GE projesi sunmaksızın faaliyet göstermesine izin verilmesi; üçüncüsü, İTÜGV’den alınan 1.000.000,00 USD finansman karşılığında … isimli binanın kiraya verilmesi sonucu elde edilecek KDV hariç kira gelirinin %7’sinin bu vakfa verilmesi; dördüncüsü, İTÜGV’den alınan 891.550,00 USD karşılığında İTÜTGB yönetici şirketinin … binasının kiraya verilmesi sonucu elde edilecek KDV hariç kira gelirinin %6,25’inin Vakfa verilmesidir. Davacı, davasını teftiş kurulu raporlarına, taraflar arasındaki yazışmalara dayandırmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sırasında oluşturulan dört kişilik uzman bilirkişi kurulundan rapor alınmıştır. Davalı vekili tarafından dosyaya uzman raporu sunulmuştur. Davacı vekilinin istinaf nedenlerinin incelenmesinde: Davacı vekilinin, ilk derece mahkemesinin davanın esası hakkında verdiği karara yönelik bir istinaf nedeni yoktur. Davacı vekilinin istinafı ihtiyati tedbir talebine ilişkindir. İhtiyati tedbir talebinin yanında, ilk derece mahkemesinin kararının infazının kesinleşmeye bağlanmasını istinaf etmiştir. Öncelikle ilk derece mahkemesinin istinafa konu fesih ve tasfiye kararının kesinleşmeden infazının mümkün olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. HMK’nın 350/2. maddesi uyarınca, şahsın hukukuna ilişkin mahkeme ilamları kesinleşmeden infaz edilemez. Somut olayda bir tüzel kişilik olan şirketin fesih ve tasfiyesine ilişkin olarak verilen karar doğrudan doğruya şahsın hukukunu (kişiler hukukunu) ilgilendirdiğinden, kesinleşmeden infazı hukuken mümkün değildir. Bu nedenle davacı vekilinin, kararın kesinleşmeden infazına karar verilmesi gerektiği yönündeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Davacı vekili ihtiyati tedbir yoluyla şirkete yönetim kayyımı atanmasını talep etmiştir. 4691 sayılı Kanun’un 5. maddesi uyarınca, davacı Bakanlığın davalı şirkete kayyım atanmasını talep hakkı mevcut olmakla birlikte Kanun’daki bu düzenleme esasa ilişkin taleple ilgilidir. Yani 4691 sayılı Kanun’daki hüküm ihtiyati tedbire ilişkin değildir. Bu nedenle ihtiyati tedbir konusunda HMK’nın 389 vd. maddelerindeki koşulların aranması gerekir. Somut olayda davalı şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmiş, ancak davacı vekili ihtiyati tedbir talebi ilk derece mahkemesince kabul edilmemiştir. HMK’nın 389. maddesi uyarınca mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir. Bu hukuki düzenlemeye göre somut olaya bakıldığında; davacı Bakanlığın davalı şirkete atfettiği ve fesih sebebi olarak gösterdiği olaylar tamamlanmış işlemlere ilişkindir. Davalı şirketin Bakanlığın yazısından ve davadan sonra da Bakanlığın iddia ettiği aykırılıkları giderme çabasında olduğuna dair belge sunmuştur. İhtiyatı tedbir verilmezse telafisi imkansız zararların doğacağına ilişkin bir verinin dosyada mevcut olmadığı, bu nedenler le ihtiyati tedbirin yasal koşullarının somut olayda gerçekleşmediği kanaatine varıldığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, heyetiminiz oy birliğiyle karar verilmiştir.Davalı vekilinin istinaf başvuru nedenlerinin incelenmesinde: Davalı vekili usule ilişkin olarak ilk derece mahkemesince bilirkişi raporu alındığını, ancak bölge adliye mahkemesince belirlenen bilirkişi listesi dışından bazı bilirkişilerin seçildiğini, bunun usule aykırı olduğu gibi liste dışı seçilen bilirkişilere usulüne uygun yemin yaptırılmadığını, bu nedenle bilirkişi raporunun hükme esas alınamayacağını belirtmiştir. Dava özel ve teknik bilgi gerektiren 4691 sayılı Kanun ve bu Kanun’la ilgili yönetmeliğe ilişkindir. Bilirkişi listesinde doğrudan bu konuya ilişkin uzmanlık alanına yer verilmediğinden, liste dışından bilirkişi seçilmesinin usule aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır. Yine 08.04.2021 tarihli “Bilirkişi yemin ve teslim tutanağı” başlıklı tutanakta bilirkişilere usulen yeminlerinin yaptırıldığı yazılı olup bilirkişiler tarafından imzalanmıştır. Mahkemece düzenlenen resmi tutanakta bilirkişilerin yeminlerinin usulüne uygun şekilde yaptırıldığı yazılı olup bu tutanağa itibar edilmesi gerektiğinden, bu konudaki davalı istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davalı vekili, bilirkişi raporu alındıktan sonra dosyaya uzman görüşü sunduklarını ve rapora esaslı şekilde itirazları ileri sürdüklerini, buna rağmen mahkemece itirazlar karşılanmadığı gibi uzman görüşü ile bilirkişi raporu arasındaki çelişki giderilmeden karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu iddia etmiştir. HMK’nın 282. maddesi uyarınca bilirkişi raporları takdiri delillerden olup, hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir. Bilirkişi raporunda Bakanlık teftiş raporlarındaki bulgular, dosyadaki sözleşme, protokol ve diğer deliller değerlendirilmiş, kiralama işlemine konu taşınmazlar üzerinde inceleme yapılıp rayiç kira getirileri ve finansman giderlerine ilişkin hesaplamalar yapılmış, bunun dışında hukuki değerlendirmeler ışığında sonuca gidilmiştir. Bilirkişi kurulunun vardığı sonucun isabetli olup olmadığı mahkememizce değerlendirilebilecek niteliktedir. Davalı vekili tarafı tarafından sunulan uzman görüşü ise hukukçu bilirkişinin görüşleridir. Hâkim, Türk hukukunu resen uygulayacağından ve hukuki konular mahkemenin bilgisi dahilindeki konular olduğundan, bilirkişi raporuyla uzman görüşünde varılan sonuçların farklı olması, ek rapor alınmasını ya da yeniden bilirkişi raporu alınmasını gerektiren bir husus olarak görülmemiş, bu yöne ilişkin usuli istinaf nedenlerinin reddi gerekmiştir. Davalı vekili, dava dışı TTGV’den sağlanan 4.000.000 USD finansman karşılığı, müvekkili tarafından işletilen Teknoloji Geliştirme Bölgesi (TGB) içinde TTGV’ye 400 metre karelik yer tahsis edilmesi işleminin 2004 yılında imzalanan protokollere dayandığını, o dönemde şirketin finansman açığı bulunduğunu, bankalardan finansman sağlayamadığı bir dönemde TTGV tarafından sağlanan finansman sayesinde … binasının tamamlandığını, ayrıca yer tahsisinin yapıldığı dönemde yürürlükte olan kanun ve yönetmelik hükümlerine göre işlemin mevzuata uygun olduğunu, binanın tamamlanmasıyla şirketin amacına ulaşmasının mümkün hale geldiğini, protokolden on yedi yıl sonra fesih talep edilmesinin hakkaniyete uygun olmadığını ileri sürerek kararı istinaf etmiştir. Davacının bu konuda ileri sürdüğü fesih sebebi talebin dayanağı olan 14.02.2020 tarihli teftiş inceleme raporunda on yedinci sayfadan itibaren incelenmiş olup; TTGV tarafından davalı şirkete … binasının finansmanında kullanılmak üzere 3.958.468,36 USD ödemenin yapıldığı, bu finansmanın kullanılmasından sonra davalı şirket tarafından 2007 ila 2010 yılları arasında yedi taksitte aynı miktarda iade edildiği, bu finansman karşılığında davalı vakfa … binasında otuz yıl süreyle 400 m2’lik alanın tahsis edilmesinin kararlaştırıldığı, kira bedelinin 360.000 USD olarak belirlendiği, aylık kira bedelinin 1.000 USD’ye denk geldiği, eğer yönetici şirket tarafından 360.000 USD’lik bir kredi kullanılmış olsaydı, davalı şirket bakımından oluşacak maliyet ile vakfa aktarılan tutar karşılaştırıldığında 8.284,79 USD’nin şirket kasasında kalacağı, 3.958.469 USD vakıftan değil de bankalardan kredi olarak temin edilseydi, yönetici şirketin 512.545,86 USD kârlı olacağı, davalı yönetici şirketin 4691 sayılı Kanun’a tabi olduğu, Kanun’un yürürlüğe girdiği 06.07.2021 tarihli ilk halinde bölgede yer tahsis edilmesin yönelik bir hükme yer verilmediği, Kanun’un 5. maddesinin 6. fıkrasında daha sonra değişiklik yapılarak bölge içerisinde yer tahsis edilmesine yönelik hükümlerin yönetmelikle belirleneceğinin düzenlendiğini, yine 12.03.2014 tarihli 28939 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan ve halen yürürlükte olan Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği’nin 40. maddesiyle yürürlükten kaldırılan mülga yönetmelikte, bölge içinde yer tahsis edilmesi durumunda belirlenecek kira tutarlarına ilişkin herhangi bir hükme yer verilmemiş olduğunu, 2014 tarihinde yürürlüğe giren yönetmelikte ise kiranın nasıl belirleneceğine dair hükmün bulunduğu, Yönetmeliğin 15. maddesinin 10. fıkrasında “Bölge yönetici şirketince, kuluçka firmalarına, bölgede uygulanan birim metre kare kira ücretlerinin; kamu destekli AR-GE projesine sahip olanlar için % 25’inden, diğerleri için % 50’sinden fazla olamaz” düzenlemesi bulunduğu, ayrıca 4691 sayılı Kanun’un 4. maddesinin son fıkrası gereğince Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın gerek görmesi durumunda TGB’lerdeki kira üst limitlerinin bakanlıkça belirlenebileceği, bakanlıkça halen belirlenmiş kira üst limiti bulunmadığı, buna göre yönetici şirketin TGB içinde kira tutarlarının belirlenmesine ilişkin sınırsız yetki sahibi olmadığı, … binasında 476 metre karelik alanın TTGV’ye otuz yıllığına kiralanması işleminin, rayiç kiralar dikkate alındığında şirketin zararına olduğu, TTGV’nin Yönetmelik hükümlerine göre TGB içinde faaliyet gösterme koşullarını taşımadığı, kira bedelinde indirim yapılması gerektiği, ancak TTGV’nin temin ettiği 4.000.000 USD’lik kredinin …’ın kuruluş amacına hizmet ettiği, vakıf senedi incelendiğinde ise TTGV’nin genel olarak teknoloji ve teknoloji altyapısının geliştirilmesi ve desteklenmesi amacını taşıdığı, davalı şirkete vakıf tarafından finansman sağlanmasının vakfın amacına uygun olduğu, ancak bunun karşılığında vakfa tahsis edilen yerin kira bedelinin düşük belirlendiği, bu uygulamanın 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’na aykırı olduğu, TTGV’ya sağlanan menfaatin emsale uygun olmadığı, TTGV’nin bölge içinde 4691 sayılı Kanun’un amacına uygun faaliyette bulunmaması halinde, sözleşmenin iptal edilmesi gerektiği, 09.02.2004 tarihli sözleşmenin 7. maddesinde yer alan “TTGV’ye tahsis edilen alanların, kendi kuruluşları ve işletmeleri tarafından kullanılması esastır. Ancak TTGV gerektiğinde kendisine tahsis edilen alanları … AŞ’nin onayı ile … AŞ’ye rakip olmayacak şekilde başka kişi ve /veya kuruluşlara devredebilir ve/veya kullandırabilir” hükmünün ise 4691 sayılı Kanun’un amacına aykırı olup iptali gerektiği, TTGV’nin İTÜTGB içinde faaliyet göstermesi bakımından ise; TTGV tarafından … içinde yer alan alanda gerçekleştirilen faaliyetlerin TTGV’nin ana faaliyetleri olduğu ve mezkûr faaliyetlere konusu ile ilgili olarak ve tüzel kişilerin katıldığı, katılımda …’de faaliyet gösteren firmalar veya bu firmalarda istihdam edilen personel ayrımına gidilmediği, TTGV’nin resmi ve web sitesinde yer alan vakıf senedindeki amaçlarının 4691 sayılı Kanun’un birinci maddesinde tanımlanan amaçla uyumlu olduğu, Kanun’da tanımlanan amaca aykırı bir kaydın vakıf senedinde yer almadığı, ayrıca halen yürürlükte olan Yönetmelik’in on dördüncü maddesinin birinci fıkrasının f bendinde Kanun kapsamında yeterlik alan araştırma altyapıları ile diğer kurum ve kuruluş taleplerinin değerlendirilmesi ve uygun bulunanlara bölge işletme yönergesi doğrultusunda yer tahsis yapılması yetkisinin davalı şirkete ait olduğu, buna göre Kanun amacıyla uyumlu olmak kaydıyla kurum ve kuruluşlara yer tahsis etmenin mümkün olduğu, bununla birlikte TTGV tarafından bölgede yapılan çalışmalara ilişkin herhangi bir bilgi ve belgenin yönetici şirkete sunulmadığı, bu nedenle yönetici şirket tarafından da faaliyetlerin değerlendirilmediği, sonuç olarak TTGV’nin amaçları kapsamında yürüttüğü faaliyetlerin 4691 sayılı Kanun’da tanımlanan amaçla örtüştüğü, TTGV gibi kuruluşların yönetmelik’in on dördüncü maddesinin 1/f bendi kapsamında TGB içinde bulunmasının mümkün olduğu, ancak faaliyetlerini yönetici şirketle paylaşması gerektiği, ancak böyle bir paylaşımın yapılmadığı, bu nedenle TTGV tarafından yürütülen faaliyetlerin 4691 sayılı Kanun’un amacıyla uyumlu olmadığının denetlenemediği, yönetici şirketin vakıftan bu belgeleri talep etmediği, yönetici şirketin bu denetimi yaparak faaliyetleri arasında 4691 sayılı Kanun’un amacına aykırı faaliyet varsa bölgeden çıkarılması gerektiği belirtilmiştir. Davacının TTGV ile ilgili olarak ileri sürdüğü bu iptal sebebi bakımından bilirkişi kurulunca değerlendirme yapılmış olup 20 vd. sayfalarında; teftiş inceleme raporundaki tespitler tekrarlanmış ve finansmanın kullanıldığı 2004 yılında davalı şirketin öz kaynak yapısı itibariyle finansmana ihtiyacının bulunduğu, o zamanki durumuyla bu miktarda bir krediyi bankalardan temin etmesinin mümkün görünmediği, ancak … binasından 400 m2 alınan düşük bedelle kiraya verilmesinin fazla bir maliyet olduğu, emsallerine göre çok düşük olan kira bedelinin makul düzeyde kabul edilemeyeceği, bu nedenle TTGV’ye yer tahsisi/ kiralama işleminin revizyona ihtiyaç duyduğu, kira bedellerinin emsallere uygun hale getirilmesi gerektiği; TTGV’nin TGB içinde faaliyet göstermesi bakımından ise Ar- Ge projesi sunmadan Bölge içinde faaliyet gösterdiği, ancak TTGV’nin faaliyetlerinin TGB kuruluş amacına hizmet ettiğine dair savunma yapıldığı, ayrıca, davalı tarafın 26.01.2021 tarihli ihtarname ile 09.02.2004 tarihli destekleme sözleşmesinin ve özel sözleşmenin feshedildiğini bildirdiği, davalı şirketin TTGV ile birlikte olumlu bir yaklaşım içinde olduğu belirtilmiş ve raporun VI. Bölümünde ise bu konuda; uzun süreli ve emsalden oldukça düşük yer tahsisinin makul olmadığı, Bakanlığın davalı şirkete gönderdiği 02.09.2020 tarihli yazısıyla aykırılığı gideresini talep edildiği, davalının Bakanlığa gönderdiği cevabi yazıda çözüm arayışında olduğunu ve TTGV ile görüşmeler yapıldığını bildirdiği, ne var ki dava tarihine kadarki dönemde, bahse konu alanın, emsal değerin çok altında bir bedel üzerinden TTGV’ye tahsis edilmeye devam edildiği, davalının çözüm çabası içinde olduğunu bildirmekle birlikte dosyaya sunulan belgeler ışığında dava tarihine değin bu durumun düzeltilmediği; TTGV’nin Ar- Ge projesi sunmadan Bölge içinde faaliyet göstermesi bakımından ise Bakanlığın bu konudaki uyarısına rağmen TTGV’nin faaliyetine devam etmesine davalı tarafından izin verildiği, bakanlığın ihtarına rağmen Ar- Ge projesi üretmeyen vakfın faaliyetine izin verilmesi nedeniyle, davalı şirketin 4691 sayılı Kanun’la Bakanlığın ihtarı üzerine aykırılığı giderme yükümlülüğünü ihlal ettiği, böylece yukarıdaki açıklamalar ışığında davalı şirketin hem emsale aykırı kiralamayı devam ettirmesi hem de ar- ge çalışması yapmayan TTGV’nin Bölge içindeki faaliyetlerine Bakanlığın ihtarına rağmen devam etmesi nedeniyle fesih ve tasfiye koşullarının gerçekleştiği görüşünü ortaya koymuştur. İlk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporu, teftiş raporu ve yasaya aykırılıkların giderilmesi için verilen süreye rağmen dava tarihinden önce aykırılıkların giderilmemesi nedeniyle davalı vekilinin bu yönlere ilişkin istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemiştir.Davada fesih sebebi olarak dayanılan ilk iki sebep yukarıda değerlendirilmiştir. Davacının ileri sürdüğü üçüncü fesih sebebi, İTÜGV’den alınan 1.000.000 USD ile ilgilidir. Teftiş inceleme raporunda bu husus uzun ve detaylı hesaplamalar yapılarak değerlendirilmiş ve sonuç kısmında yapılan değerlendirmeyle; 2004 yılında imzalanan protokolün 4. maddesinde ödemenin nasıl yapılacağına dair hükmün tadili konusunda 2007 yılında protokol düzenlendiği, şirketin ortağından borç almasında yasaya aykırılık bulunmamakla birlikte, bunun emsallere uygunluk ilkesine uygun olması gerektiği, hakim ortağın bu hakimiyetini şinkete zarar verecek şekilde kullanmaması gerektiği, İTÜGV’ye davalı şirket tarafından 2006 yılından 31.10.2019 tarihine kadar … binasından elde edilen kiralama bedellerinin %7’sine tekabül eden 1.886.995,91 Euro ve 1.180.352,51 TL ödemenin yapıldığı, ancak 2007 yılında yapılan ancak uygulanmayan ek protokole uygun ödeme yapılsaydı çok daha az ödeme yapılacağını, mevcut durumun, şirketin hâkim ortağına kaynak aktarması niteliğinde olduğu, bu nedenle Vakıfla anlaşma yoluna gidilerek ödemenin makul seviyeye çekilmesi, olmadığı takdirde gerekli işlemlere başlanması gerektiği, tespit edilen bu hususların TTK’nın 210. maddesi uyarınca Ticari Şirketlerin Gümrük ve Ticaret Bakanlığınca Denetlenmesi Hakkında Yönetmelik’in 4 ve 5.maddeleri bağlamında değerlendirildiği ve Denetim Gurubunun bu minvalde yaptığı tespit ve değerlendirmelerin T.C. Ticaret Bakanlığına gönderilmesinin uygun olacağı görüşü belirtilmiştir. Bu konu bilirkişi raporunda 28 vd. sayfalarında ayrıntılı değerlendirme ve açıklamalar yapılmış, teftiş inceleme raporundaki tespitlere değinilmiş ve teftiş inceleme raporundaki ortalama faiz esas alınarak yapılan hesaplamanın esas alınması gerektiği, buna göre, İTÜGV tarafından davalı şirkete verilen 1.000.000 USD kaynağın, belirtilen son ödeme tarihleri itibariyle tamamen ödenmiş olacağı, dolayısıyla 17.02.2007 tarihli protokol kapsamında İTÜGV’ye … binasından elde edilen gelirin %7’si karşılığı yapılan ödemenin fazladan yapılmış ödeme niteliğinde olduğu, yapılan tüm ödeler dikkate alındığında eğer bu para dolar bazında ve faiziyle borç olarak alınmış olsaydı, 23.02.2012 tarihinde yapılan son ödemeyle borcun tamamen ve fazlasıyla ödenmiş durumda olacağı, bu tarihten sonraki dönemlere ilişkin hesaplanan ödemeler olan 1.203.814,26 Euro ve 844.964,11 TL tutarındaki kaynak aktarımının da yapılmasına gerek kalmayacağı, İTÜGV’den sağlanan bu bir milyon dolarlık kaynağın TGB’nin gelişimine katkıda bulunduğu açık olmakla birlikte bunun makul bir finansman olarak kabul edilemeyeceği, Vakfa kaynak aktarımı niteliğinde olduğu, bu finansman modelinin revizyona muhtaç göründüğü belirtilmiş, raporun sonuç bölümünde ise İTÜGV’den temin edilen bir milyon dolarlık finansman anlamlı olmakla birlikte, bu finansman modelinin makul bir süreyle sınırlandırılması gerektiği, bu yönde revizyona tabi tutulması gerektiği belirtilmiştir. Davalı şirket, Bakanlığın ihtar yazısına verdiği cevapta, bu finansman kapsamında İTÜGV’ye yapılan ödemelerin durdurulduğunu belirtmiş, ancak fazla ödemelerin geri talep edilmesi konusunda bir işlem yapılmamıştır. Davalı vekili, bu finansmanın … binasının tamamlanması için gerekli olduğunu, bir özel hukuk sözleşmesi niteliğinde olduğunu, şirke kaynaklarının aktarılması amacı taşımadığını, kaldı ki müvekkili şirketin 4691 sayılı Kanun kapsamında kurulmuş bir anonim şirket olup asıl amacının kâr elde etmek olmadığını, müvekkilinin amacının esas sözleşmesinde de belirtildiği üzere üniversiteler, araştırma kurum ve kuruluşları ile üretim sektörlerinin iş birliği sağlanarak teknolojik bilgi üretmek, üründe ve üretim yöntemlerinde yenilik geliştirmek, ürün kalitesini ve standardını yükseltmek, verimliliği artırmak, teknolojik bilgiyi ticarileştirmek vb.olduğunu, İTÜGV aracılığıyla MİAM’a sağlanan desteğin de bu amaç kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, nitekim İTÜGV’nin gelirlerinin %80’ini İTÜ’ye bağışladığını ve söz konusu gelirin İTÜ bünyesinde önemli faaliyetlerde bulunan MİAM için hayati öneme sahip olduğunu, bu durumun 4691 sayılı Kanun’un amacına aykırı olduğundan söz edilemeyeceğini, bu uygulamanın hem vakıf yönetimince hem de Üniversite yönetimince oy birliği ile kabul edildiğini, kaldı ki müvekkili şirketin yaptığı işlemler hukuka aykırı olmamakla birlikte davacı bakanlığın uyarıları çerçevesinde MİAM’a yapılan kaynak aktarımını Eylül 2020 döneminden itibaren durdurduğunu savunmaktadır. Bilirkişi kurulunca, teftiş inceleme raporundaki tespitler doğrultusunda, İTÜGV’den sağlanan finansmanın şirket bakımından oldukça pahalıya mal olduğu, geri ödeme sisteminin revizyona tabi tutulması gerektiği, İTÜGV’ye yapılan geri ödeme miktarları dikkate alındığında, şirketin hâkim ortağına kaynak transferi niteliğinde olduğu belirlenmiştir. Davalı şirket, Bakanlığın ihtar yazısına verdiği yanıtta İTÜGV’ye yapılan ödemelerin durdurulduğunu belirtilmiş olmakla birlikte, Bakanlığın ihtarına rağmen fazla ödemelerin tahsili konusunda girişimde bulunmamıştır. Bilirkişi kurulunca, şirketin hâkim ortağına kaynak transferi niteliğinde kabul edilen bu durumun, şirketin fesih ve tasfiyesini gerektirdiği anlaşılmakla, bu yöne ilişkin istinaf başvuru nedenleri de yerinde görülmemiştir.Davacının ileri sürdüğü dördüncü fesih sebebi, İTÜGV’den alınan 891.500 USD karşılığında … binasının kiraya verilmesi sonucu elde edilecek KDV hariç kira gelirinin % 6,25’inin bu vakfa verilmesi işlemidir. Bu husus, teftiş inceleme raporunun 72 vd. sayfalarında değerlendirilmiştir: Davalı şirket ile İTÜGV arasında imzalanan 04.02.2004 tarihli protokolde, İTÜGV tarafından davalı şirkete, .. binasının yapımı ve modernizasyonunda kullanılmak üzere 891.550 USD finansman sağlanması, bunun karşılığında davalı şirketin, anılan vakfa, … binasının tamamlanmasından sonra bu binadan elde edilecek kira gelirlerinin %6,25’ini ödemeyi ve böylece Vakfa sürekli ve düzenli gelir sağlandığı, daha sonra taraflar arasında imzalanan 07.02.2007 tarihli ek protokolle revizyon yapılarak, şirkete aktarılan 891.550 USD’nin tamamının şirkete ödendiği tarihteki TL karşılığının şirkete verilen borç olarak kabul edileceği, inşaatın bittiği 01.10.2005 tarihinden başlamak üzere yıl sonları itibariyle üç adet bankanın bir yıllık mevduat faizlerine uyguladığı faiz oranlarının ortalamasına göre faiz hesaplanarak takip eden yılda bir defada ödeneceği ve ana paranın ise en geç 31.12.2011 tarihinde geri ödeneceği, ek protokolden önce yapılan işlemlerin protokol hükümlerine göre yeniden düzenleneceği hususlarının düzenlendiği, bu konuda yönetim kurulu kararı alındığı, raporda gösterilen hesaplamalar kapsamında davalı şirketin İTÜGV’ye, 891.000 USD’lik (1.238,972,42 TL) borç para karşılığında 2.000.972,42 TL ana para ve 1.959.653,92 TL faiz olmak üzere, toplam 3.960.626,34 TL geri ödeme yaptığı, borcun bu şekilde kapatılmasından sonra davalı şirketin 24.06.2019 tarihli, 2019/10 sayılı yönetim kurulu kararı ile bu finansmanla ilgili olarak imzalanmış olan 2007 tarihli ek protokolün vakıflar mevzuatı bakımından geçersiz olduğu gerekçesiyle 04.02.2004 tarihli protokole geri dönülmesine, 2005 yılından buyana ödenmesi gereken kira gelirlerinin %6,25’ne denk gelen kısmı üzerinden tekrar borç hesabı yapılmasına ve neticede vakfa 3.298.606,63 TL daha ödenmesine oy çokluğuyla karar verildiği, bu yötim kurulu kararı sonrasında davalı şirket ile Vakıf arasıda 24.06.2019 tarihli anlaşma ve tadil protokolünün imzalandığı, yönetici şirketin ortağından borç para almasında yasaya aykırılık bulunmamakla birlikte emsale uygunluk ilkesine uyulması gerektiği, yaklaşık beş yıl önce karşılıklı mutabakatla borç ödenip kapatıldıktan sonra alınan 2019 tarihli yönetim kurulu kararıyla tekrar ödeme yapılmasının, davalı şirket kaynaklarının hâkim hissedara aktarılması anlamına geleceği, bu nedenle bu ödemenin yapılmaması ve son protokolün iptal edilmesi gerektiği, tespit edilen bu hususların TTK’nın 210. maddesi uyarınca Ticari Şirketlerin Gümrük ve Ticaret Bakanlığınca Denetlenmesi Hakkında Yönetmelik’in 4 ve 5.maddeleri bağlamında değerlendirildiği ve Denetim Gurubunun bu minvalde yaptığı tespit ve değerlendirmelerin T.C. Ticaret Bakanlığına gönderilmesinin uygun olacağı görüşü belirtilmiştir. Bu iddia, bilirkişi raporunun 37 vd. sayfalarında değerlendirilmiştir. Raporda bu finansmanın kullanılma süreci açıklanmış, bu finansmanın, davalı şirketin 2004 yılındaki mali durumu dikkate alındığında, … binasının inşası için stratejik öneme sahip olduğu, 04.02.2004 tarihli protokollün makul olmadığı, fayda- maliyet dengesine uygun olmadığı, 07.02.2007 tarihli ek protokol uyarınca borç ödenip kapatıldıktan sonra 2004 protokolüne geri dönülmesinin davalı şirketin mal varlığında azaltma yaratacağı, 2004 yılında yapılan protokoldeki finans modelinin davalı şirketin amaçları ve ekonomik gerekleri itibariyle zayıf yönlerinin bulunduğu belirtilmiştir. Raporun sonuç bölümünde bu konuda yapılan değerlendirmede ise borcun ödenip kapatılmasından yıllar sonra 2004 protokolüne geri dönülerek şirkete ek borç çıkarılmasının, davalı şirketin emsallerin üzerinde bir maliyete katlanması anlamına geleceğini, bu durumda dava dilekçesinde fesih sebebi olarak ileri sürülen üçüncü ve dördüncü iddialar bakımından, 4691 sayılı Kanun’un 5/8.maddesi kapsamında fesih için gerekli koşulların oluştuğu görüşü belirtilmiştir. Davalı şirket vekili, bu fesih sebebi bakımından; müvekkili şirket ile İTÜGV arasında imzalanan 04.02.2004 tarihli protokol uyarınca, … binasının inşaatının ve modernizasyonunun en kısa sürede tamamlanabilmesi için İTÜGV tarafından davalı şirkete 891.550,00 USD tahsis edileceğinin, bu yatırım karşılığında ise … binasından elde edilecek kira gelirinin KDV hariç %6,25’inin vakfa ait olmasının kararlaştırıldığını, 07.02.2007 tarihli protokol ile 04.02.2004 tarihli protokolün 4. maddesinin değiştirildiğini, ancak 07.02.2007 tarihli ek protokol ile yapılan ek değişikliğin Vakıflar Genel Müdürlüğü nezdinde İTÜGV yönünden vakıflar mevzuatı çerçevesinde uygun bulunmadığını, kaldı ki anılan ek protokol ile esas protokolün sadece 4. maddesinin değiştirilmesini, diğer maddelerin aynı kalmasının da çelişki oluşturduğunu, yaşanan bu çelişki ve olumsuzluğun giderilmesi adına müvekkili şirket tarafından uzman kişilerden görüşler alındığını ve müvekkili ile İTÜGV arasında 24.06.2019 tarihli bir tadil protokolü imzalandığını, ancak bu protokolün uygulamaya geçmediğini, protokol kapsamında İTÜGV’ye hiç bir ödeme yapılmadığını, sonuç olarak müvekkili tarafından yapılan işlemler tamamen hukuka uygun olsa da davacı Bakanlığın görüşü doğrultusunda almış oldukları 15.02.2021 tarihli şirket yönetim kurulu kararı ile protokollerin karşılıklı anlaşma ile ikale edilmesi için İTÜGV ile görüşme ve yazışma yapılmasına karar verildiğini, bunun üzerine taraflar arasında 15.04.2021 tarihli ikale protokolü imzalanmak suretiyle sonlandırılmasına ilişkin 2021/19 sayılı yeni bir yönetim kurulu kararı alındığını, bu karar üzerine İTÜGV ile müvekkili şirket arasında 15.04.2021 tarihli ikale protokolü imzalandığını, bunların dilekçe ekinde olduğunu, ikale protokolünde de görüleceği üzere müvekkili ile İTÜGV arasında … binasının finansmanı ile ilgili olarak 891.500,00 USD karşılığında akdedilen 04.02.02004 tarihli protokolün, 07.02.2007 tarihli ek protokolün ve 30.11.2011 tarihli protokol ile 24.06.2019 tarihli anlaşma ve tadil protokolü kapsamında aralarında doğmuş tüm borç ve alacak ilişkisinin sonlandırıldığını belirtmiştir. Bu açıklamalara ve bilirkişi raporundaki tespitlere göre, bu fesih sebebi bakımından yapılan işlemlerin yasa ve şirketin kuruluş amacına aykırı olmasına rağmen Bakanlıkça verilen sürede aykırılıkların giderilmemesi nedeniyle ilk derece mahkemesinin kararı ve gerekçesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, davalı vekilinin bu konudaki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davanın açılmasından sonra davalı şirket ile dava dışı İTÜGV arasında alınan yönetim kurulu kararı ve yapılan ikale anlaşmasıyla borcun sona erdirildiği ve vakfa herhangi bir ödeme yapılmadığı anlaşılmakta ise de Bakanlığın yazısı üzerine ve dava açılmadan önce yönetim kurulu kararı alınmadığı, yönetim kurulu kararının ve ikale anlaşmasının dava açıldıktan sonraki tarihli olduğu anlaşılmaktadır. Benzer bir durumun, TTGV’ye tahsis edilen alanla ilgili olarak yapıldığı anlaşılmaktadır. Davalı vekili, 22.10.2021 tarihli dilekçesi ekinde 20.10.2021 tarihinde imzalanan “… A.Ş. İLE TÜRKİYE TEKNOLOJİ GELİŞTİRME VAKFI ARASINDA İŞBİRLİĞİ ÇERÇEVE PROTOKOLÜ” ile “… A.Ş. TÜRKİYE TEKNOLOJİ GELİŞTİRME VAKFI YENİLİKÇİ GİRİŞİMCİLİK PROGRAMI İŞBİRLİĞİ PROTOKOLÜ” imzalanmıştır. Aynı dilekçe ekinde davalı şirket yönetim kurulunun 20.10.2021 tarihli, 2021/70 sayılı kararı sunulmuştur. Böylece, teftiş inceleme raporunda ve Bakanlık yazısında ihlal olarak gösterilen konularda çözümler getirilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Davalı şirketin, davadan sonraki çalışmaları, dava tarihi itibariyle mevcut olan fesih sebeplerini ortadan kaldırmayacağı kanaatine varılmıştır.Davalı vekili, TTK’nın 531. maddesinden hareketle feshin son çare olması gerektiğini, müvekkili şirketin Türkiye’nin en önemli TGB işletmecisi şirketlerinden biri olup faaliyetlerini sürdürdüğünü, müvekkilinin geçmişten bugüne faaliyetleri dikkate alındığında, fesih kararının adil olmadığını savunmaktadır. Davaya konu fesih talebi, TTK’nın 531. maddesine dayalı olmayıp 4691 sayılı Kanun’un 5. maddesine dayanmaktadır. Anılan maddede, mahkemeye, fesih yerine başka bir şeye karar verme yetkisi tanıyan açık bir düzenleme bulunmadığından bu yönlere ilişkin istinaf başvurusu da yerinde görülmemiştir.Davalı şirket vekili, istinaf başvurusunda, teftiş inceleme raporunda ve bilirkişi raporunda ihlal olarak değerlendirilen hususların bir an için var olduğu kabul edilse bile, bu hususların 4691 sayılı Kanun’un 1. maddesinde sayılan amaca aykırı davranış olarak sayılamayacağını, çünkü Kanun’un 5. maddesinde açıkça, amacın dışında faaliyet gösteren yönetici şirketten söz edildiğini, dava dilekçesindeki iddiaların ise bu kapsamda kabul edilemeyeceğini belirtmektedir. Ancak bilirkişi raporundaki tespitlerin, davalının, davacı Bakanlıkça fesih talebine konu edilen işlemlerinin TGB’lerin kuruluş amacına aykırı hareket niteliğinde olduğu kanaatine varılmıştır.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, taraf vekillerinin istinaf başvurusunun ayrı ayrı esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; A-Davacı vekilinin istinaf başvurusu yönünden: 1-HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından harç yatırılmadığından bu konuda karar vermeye yer olmadığına, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, B-Davalı vekilinin istinaf başvurusu yönünden: 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davalı tarafından yatırılan istinaf peşin harçlarının Hazineye gelir kaydına, 3-Davalı tarafça istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 16.06.2022 tarihinde; davacı vekilinin istinaf başvurusu yönünden oy birliğiyle, davalı vekilinin istinaf başvurusu yönünden ise oy çokluğuyla ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.
KARŞI OY Mahkememiz heyetince yapılan inceleme ve müzakereler sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine oy birliği ile karar vermiştir. Davalı vekilinin istinaf başvurusu yönünden ise heyetimizin çoğunluğu, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varmış olup, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü gerektiği görüşünde olduğumdan, sayın çoğunluğun bu konudaki kararına, aşağıdaki gerekçeyle muhalif kaldım: Yukarıda gerekçe bölümünde açıklandığı üzere davacı Bakanlık, davalı şirket hakkındaki fesih talebini dört somut nedene dayandırmaktadır. Bunlardan birincisi, özel bir vakıf olan TTGV’den alınan finansman karşılığında TGB bünyesinde anılan Vakfa otuz yıllığına emsale aykırı yer tahsis edilmesi; ikincisi, TTGV’nin İTÜTGB’de AR-GE projesi sunmaksızın faaliyet göstermesine izin verilmesi; üçüncüsü, İTÜGV’den alınan 1.000.000,00 USD finansman karşılığında … isimli binanın kiraya verilmesi sonucu elde edilecek KDV hariç kira gelirinin %7’sinin bu vakfa verilmesi; dördüncüsü, İTÜGV’den alınan 891.550,00 USD karşılığında İTÜTGB yönetici şirketinin … binasının kiraya verilmesi sonucu elde edilecek KDV hariç kira gelirinin %6,25’inin anılan vakfa verilmesidir. Birinci fesih sebebinin incelenmesinde: TTGV tarafından 2004 yılında davalı şirkete temin edilen 4.000.000 USD’lik finansman (kredi) karşılığında TTGV’ye bu finansman karşılığında ödenecek 360.000 USD’nin nakit olarak ödenmesi yerine, bu krediyle inşa edilecek … binasında 400 metre karelik bir alanın TTGV’ye otuz yıllığına tahsisinin sağlandığı anlaşılmaktadır. Gerek davaya esas Bakanlık teftiş raporunda gerekse hükme esas alınan bilirkişi raporlarında, kredinin kullanıldığı 2004 yılında davalı şirketin mali ve ekonomik durumuna göre bu krediyi bankalardan veya diğer finans kuruluşlarından temin etme imkânının bulunmadığı, inşaatın tamamlanabilmesi için bu krediye ihtiyaç bulunduğu, davalı şirketin amaçlarını gerçekleştirmek üzere bu binayı inşa etmek durumunda olduğu hususları belirlenmiş olup, davalı şirket ortağı olan TTGV aracılığıyla bu kredinin temin edilmesinin ve inşaatın tamamlanmasında kullanılmasının TGB’nin Kanun’da tanımlanan kuruluş amacına aykırı olmadığı tespit edilmiştir. Ancak, teftiş raporunda ve ilk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporunda, bu finansmanın pahalı olduğu, bankalardan bu kredi temin edilseydi daha az maliyete katlanılacağı yönünde hesaplamalar yapılarak, salt bu nedenlerle davalı şirketin bu finansman işlemi nedeniyle amaca aykırı faaliyette bulunduğu sonucuna varılmış, bu değerlendirme ilk derece mahkemesince de benimsenerek hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. Oysa, feshe dayanak yapılan bu işlem, 2004 yılında, yani dava tarihinden on yedi yıl önce yapılmıştır. Şirket, kuruluşundan buyana davacı Bakanlığın gözetim ve denetimi altındadır. İşlemin, Bakanlığın bilgisi dahilinde olduğunun kabulü gerekir. İşlemin üzerinden on yedi yıl geçtikten sonra bu işlemin fesih sebebi olarak kabulü mümkün değildir. Kaldı ki 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’nun 5. maddesinin 6. fıkrası uyarınca yönetici şirket (davalı şirket), Teknoloji Geliştirme Bölgesi (TGB) içinde planlama ve projeleri yapmak, gerekli altyapı ve üstyapı faaliyetlerini yerine getirmekle yükümlüdür. Bu yasal düzenlemeye göre, davalı şirketin yerine getirmekle yükümlü olduğu inşaat işi için finansman sağlamak zorundadır. Bilirkişi raporundaki tespitlere göre davalı şirket, 2004 yılındaki mali durumu itibariyle bankalardan yüksek miktarda kredi temin edebilecek mali bünyeye sahip değildir. Bu durumda, amaçlarını yerine getirmek üzere TTGV’den finansman temin etmek zorunda olduğunun kabulü gerekir. Her olay ve işlemin, yapıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirilmesi gerekir. Teftiş raporunda ve bilirkişi raporunda yapılan hesaplamalar, bu kredinin banka veya diğer finans kuruluşlarından sağlanmış olması ihtimaline dayanmaktadır. Oysa, teknik olarak tespit edildiği üzere, davalı şirketin bu finansmanı banka veya diğer finans kuruluşlarından sağlama imkânı zaten yoktur. Bu durumda, bilirkişi raporundaki hesaplamaların gerçekleşmesi mümkün olmayan bir ihtimal üzerinden yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu konudaki bilirkişi tespitlerine bu nedenle itibar edilmesi mümkün olmamalıdır. Diğer taraftan, davalı şirketin salt pahalı bir finansman kullanmış olması da TGB’lerin kuruluş amacına aykırı faaliyet olarak değerlendirilemez. 4691 sayılı Kanun’un 1.maddesindeki tanıma göre, TGB’lerin kurulmasının amacı; üniversiteler, araştırma kurum ve kuruluşları ile üretim sektörünün işbirliğini bağlamak, ülke sanayiinin uluslararası rekabet edebilir ve ihracata yönelik bir yapıya kavuşturulması maksadıyla teknolojik bilgi üretmek, üründe ve üretim yöntemlerinde yenilik geliştirmek, ürün kalitesini veya standardını yükseltmek, verimliliği artırmak, üretim maliyetlerini düşürmek, teknolojik bilgiyi ticarileştirmek, teknoloji yoğun üretim ve girişimciliği desteklemek, küçük ve orta ölçekli işletmelerin yeni ve ileri teknolojilere uyumunu sağlamak, teknoloji yoğun alanlarda yatırım olanakları sağlamak, araştırmacı ve vasıflı kişilere iş imkânı yaratmak, teknoloji transferine yardımcı olmak ve yüksek ileri teknoloji sağlayacak yabancı sermayenin ülkeye girişini hızlandıracak teknolojik alt yapıyı sağlamaktır. Kanun’un tanımladığı bu amaç dikkate alındığında, davalı şirketin amacını gerçekleştirmek üzere pahalı finansman sağlaması, amaca aykırı faaliyet olarak değerlendirilemez. Finansmanın pahalı temin edilmesi hususu, şirketler hukuku içinde halli gereken bir husus olup 4691 sayılı Kanun’un amacına aykırılık teşkil etmez. Anılan Kanun’un 6. maddesinin 11. fıkrası, Bakanlığa, sadece 1. maddede tanımlanan amaca aykırı faaliyette bulunan yönetici şirketleri uyarma ve fesihlerini isteme yetkisi vermiştir. Bunun dışında şirketler hukukuna ilişkin işlemler veya mali mevzuata aykırı işlemleri bakımından bu maddenin işletilmesi mümkün değildir. Nitekim Bakanlık müfettişlerince düzenlenen teftiş raporunda da mali konulara ilişkin teftiş sonuçlarının Ticaret Bakanlığına bildirilmesinin uygun olacağı açıkça belirtilmiştir. Bu açıklamalara göre, bu fesih sebebine konu finansmanın pahalı olduğu benimsense bile, bu husus şirket yöneticisinin sorumluluğuna veya mali mevzuat açısından davalı şirket bakımından bazı vergisel sorumluluklara yol açabilirse de 4691 sayılı Kanun’un 1. maddesinde tanımlanan amaca aykırı faaliyet olarak değerlendirilemez. Bu nedenle, bu fesih sebebine dayalı olarak davalı vekili tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri haklı olup, mahkememiz heyetinin aksi yöndeki görüşüne katılmak mümkün olmamıştır. Davacı Bakanlığın ileri sürdüğü ikinci fesih nedeni ise yukarıda birinci sebep kapsamında incelenen finansman karşılığında TTGV’ye İTÜTGB’de AR-GE projesi sunmaksızın faaliyet gösterme izninin verilmiş olmasıdır. Gerek 4691 sayılı Kanun’da gerekse Yönetmelik’te, AR-GE çalışması yapmayan kişi ve kuruluşlara yer tahsisini yasaklayan bir hüküm yoktur. 4691 sayılı Kanun’un 5. maddesinin bölge içinde yer tahsis etme yetkisi vardır. Nitekim, Bakanlık müfettişlerince düzenlenen 14.02.2020 tarihli teftiş inceleme raporunda on yedinci sayfadan itibaren incelenmiştir. Bu raporda yapılan tespitlere göre; TTGV’nin vakıf senedine göre, TTGV’nin genel olarak teknoloji ve teknoloji altyapısının geliştirilmesi ve desteklenmesi amacını taşıdığı, davalı şirkete vakıf tarafından finansman sağlanmasının vakfın amacına uygun olduğu, TTGV tarafından … içinde yer alan alanda gerçekleştirilen faaliyetlerin TTGV’nin ana faaliyetleri olduğu ve mezkûr faaliyetlere konusu ile ilgili olarak ve tüzel kişilerin katıldığı, katılımda …’de faaliyet gösteren firmalar veya bu firmalarda istihdam edilen personel ayrımına gidilmediği, TTGV’nin resmi ve web sitesinde yer alan vakıf senedindeki amaçlarının 4691 sayılı Kanun’un birinci maddesinde tanımlanan amaçla uyumlu olduğu, Kanun’da tanımlanan amaca aykırı bir kaydın vakıf senedinde yer almadığı, ayrıca halen yürürlükte olan Yönetmelik’in on dördüncü maddesinin birinci fıkrasının f bendinde Kanun kapsamında yeterlik alan araştırma altyapıları ile diğer kurum ve kuruluş taleplerinin değerlendirilmesi ve uygun bulunanlara bölge işletme yönergesi doğrultusunda yer tahsis yapılması yetkisinin davalı şirkete ait olduğu, buna göre Kanun amacıyla uyumlu olmak kaydıyla kurum ve kuruluşlara yer tahsis etmenin mümkün olduğu, bununla birlikte TTGV tarafından bölgede yapılan çalışmalara ilişkin herhangi bir bilgi ve belgenin yönetici şirkete sunulmadığı, bu nedenle yönetici şirket tarafından da faaliyetlerin değerlendirilmediği, sonuç olarak TTGV’nin amaçları kapsamında yürüttüğü faaliyetlerin 4691 sayılı Kanun’da tanımlanan amaçla örtüştüğü, TTGV gibi kuruluşların yönetmelik’in 14. maddesinin 1/f bendi kapsamında TGB içinde bulunmasının mümkün olduğu, ancak faaliyetlerini yönetici şirketle paylaşması gerektiği, ancak böyle bir paylaşımın yapılmadığı, bu nedenle TTGV tarafından yürütülen faaliyetlerin 4691 sayılı Kanun’un amacıyla uyumlu olmadığının denetlenemediği, yönetici şirketin vakıftan bu belgeleri talep etmediği, yönetici şirketin bu denetimi yaparak faaliyetleri arasında 4691 sayılı Kanun’un amacına aykırı faaliyet varsa bölgeden çıkarılması gerektiği belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, teftiş raporundaki tespitlere göre, TTGV’nin TGB bünyende faaliyet göstermesi, amaca aykırılık oluşturmamaktadır. Müfettişler tarafından da TTGV’nin TGB içinde amaca aykırı bir faaliyetinin bulunduğu tespit edilmemiştir. Salt faaliyetler hakkında bilgi verilmemesi, amaca aykırı faaliyette bulunduğunun kabulünü gerektirmez. Zaten TTGV, Vakıflar Genel Müdürlüğünün gözetimi ve denetimi altında bir kuruluştur. Faaliyetleri hakkında bu yoldan da bilgi temin edilebilir. Nitekim teftiş raporunda, TTGV’nin vakıf senedindeki amacın, 4691 sayılı Kanun’un 1. maddesinde tanımlanan amaçla benzer nitelikte olduğu tespit edilmiştir. Diğer taraftan, Bakanlığın uyarısı üzerine davalı şirketin TTGV ile görüşmelere başladığı ve aralarında protokol imzalandığı, Bakanlığı uyarısı doğrultusunda önemli değişiklikler yapıldığı anlaşılmaktadır. Buna dair belgeler dosyaya sunulmuştur. Bu anlaşmanın dava tarihinde sonra sağlanmış olması, davalının fesih sebebini kabul ettiği anlamına gelmez. Nitekim, teftiş raporun da belirtildiği üzere, davalı şirket ile dava dışı TTGV arasındaki sözleşme ilişkisi, özel hukuk sözleşmesidir. Sözleşme ilişkisinin tek taraflı olarak derhal sonlandırılmasının davalı şirket aleyhine hukuki sonuçlar doğuracağının da dikkate alınması gerekir. Açıklanan bu gerekçelerle, davacı Bakanlığın ikinci fesih nedeni olarak ileri sürdüğü TTGV’ye yer tahsisi işleminin 4691 sayılı Kanun’un 1. maddesinde tanımlanan amaca aykırı faaliyet olarak kabulü mümkün olmadığından, bu sebebe dayalı davanın reddi gerekir. Bu nedenle davalı vekilinin, bu fesih sebebine dayılı istinaf başvurusunun kabulü gerektiği görüşüyle, heyetimizin çoğunluk görüşüne katılmak mümkün olmamıştır.Davacı bakanlık tarafından ileri sürülen üçüncü fesih nedeni ise İTÜGV’den alınan 1.000.000 USD ile ilgilidir. Bakanlık müfettişlerince düzenlenen teftiş inceleme raporunda bu husus uzun ve detaylı hesaplamalar yapılarak değerlendirilmiş ve sonuç kısmında yapılan değerlendirmeyle, davalının İTÜGV’den sağladığı bu finansman (şartlı bağış) karşılığında ödediği bedelin fazla olduğu, gözden geçirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu konu bilirkişi raporunda 28 vd. sayfalarında ayrıntılı değerlendirme ve açıklamalar yapılmış, teftiş inceleme raporundaki tespitlere değinilmiş ve teftiş inceleme raporundaki ortalama faiz esas alınarak yapılan hesaplamanın esas alınması gerektiği, kullanılan finansmanın pahalı olduğu, sözleşmenin gözden geçirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bakanlığın ileri sürdüğü bu fesih nedeni, davalı şirketin İTÜGV’den 2004 yılında sağladığı bu finansmanın pahalı olduğu, şirket ortağına kaynak transferi niteliğinde olduğu iddasına dayanmaktadır. Yukarıda birinci fesih sebebi bağlamında yapılan açıklamalar burada da geçerlidir. Tekrarlamak gerekirse, davalı şirketin salt pahalı bir finansman kullanmış olması yada gelirlerinin bir kısmını ortaklarından birine transfer etmesi TGB’lerin 4691 sayılı Kanun’un 1. maddesinde tanımlanan kuruluş amacına aykırı faaliyet olarak değerlendirilemez. Nitekim teftiş raporunda da tespit edilen bu hususların TTK’nın 210. maddesi uyarınca Ticari Şirketlerin Gümrük ve Ticaret Bakanlığınca Denetlenmesi Hakkında Yönetmelik’in 4 ve 5. maddeleri bağlamında değerlendirildiği ve Denetim Gurubunun bu minvalde yaptığı tespit ve değerlendirmelerin T.C. Ticaret Bakanlığına gönderilmesinin uygun olacağı görüşü belirtilmiştir. Bu hususlar davalı şirketin yöneticilerinin TTK hükümlerine göre sorumluluğuna ya davalı şirket tüzel kişiliği bakımından vergi mevzuatına dayalı işlemlere gerekçe yapılabilecek hususlar olup TGB’nin amacına aykırı faaliyetler olarak kabul edilemez. Diğer taraftan İTÜGV’nin vakıf senedindeki amacı, TGB’nin amacıyla örtüşmektedir. İTÜGV aynı zamanda davalı şirketin ortağıdır. Dolayısıyla, şirket gelirlerinin amaca aykırı kullanıldığından da söz edilemez. Kaldı ki davalı şirket, Bakanlığın ihtar yazısına verdiği cevapta, bu finansman kapsamında İTÜGV’ye yapılan ödemelerin durdurulduğunu belirtmiş, ancak fazla ödemelerin geri talep edilmesi konusunda bir işlem yapılmamıştır. İTÜGV ile davalı şirket arasında gerçekleşen bu finansman işlemi, niteliği itibariyle özel hukuk işlemidir. Tek taraflı olarak sona erdirilmesi hukuki sorunlara yol açacaktır. Ayrıca, bugüne kadar yapılan ödemelerin geri talep edilmesi de özel hukuka dair bir husus olup bunun mümkün olup olmayacağı da dikkate alınmalıdır. Yapılan ödemelerin geri istenmemiş olması, şirketin kendi işleyişiyle ve alacağının tahsiliyle ilgili bir husus olup 4691 sayılı Kanun’un 1.maddesindeki amaca aykırı faaliyet olarak kabul edilemez. Açıklanan bu gerekçelerle, bu fesih sebebine dayalı olarak davalı vekili tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri haklı olup, mahkememiz heyetinin aksi yöndeki görüşüne katılmak mümkün olmamıştır. Davacı Bakanlık tarafından ileri sürülen dördüncü fesih nedeni ise İTÜGV’den alınan 891.500 USD karşılığında … binasının kiraya verilmesi sonucu elde edilecek KDV hariç kira gelirinin % 6,25’inin bu vakfa verilmesi işlemidir. Bu husus, teftiş inceleme raporunun 72 vd. sayfalarında ve bilirkişi raporunun 37 vd. sayfalarında değerlendirilmiştir. Raporda bu finansmanın kullanılma süreci açıklanmış, bu finansmanın, davalı şirketin 2004 yılındaki mali durumu dikkate alındığında, … binasının inşası için stratejik öneme sahip olduğu, 04.02.2004 tarihli protokollün makul olmadığı, fayda- maliyet dengesine uygun olmadığı, 07.02.2007 tarihli ek protokol uyarınca borç ödenip kapatıldıktan sonra 2004 protokolüne geri dönülmesinin davalı şirketin mal varlığında azaltma yaratacağı, 2004 yılında yapılan protokoldeki finans modelinin davalı şirketin amaçları ve ekonomik gerekleri itibariyle zayıf yönlerinin bulunduğu belirtilmiştir. Raporun sonuç bölümünde bu konuda yapılan değerlendirmede ise borcun ödenip kapatılmasından yıllar sonra 2004 protokolüne geri dönülerek şirkete ek borç çıkarılmasının, davalı şirketin emsallerin üzerinde bir maliyete katlanması anlamına geleceği belirtilmiştir. Davalı şirket vekili, bu fesih sebebi bakımından; müvekkili şirket ile İTÜGV arasında imzalanan 04.02.2004 tarihli protokol uyarınca, … binasının inşaatının ve modernizasyonunun en kısa sürede tamamlanabilmesi için İTÜGV tarafından davalı şirkete 891.550,00 USD tahsis edileceğinin, bu yatırım karşılığında ise … binasından elde edilecek kira gelirinin KDV hariç %6,25’inin vakfa ait olmasının kararlaştırıldığını, 07.02.2007 tarihli protokol ile 04.02.2004 tarihli protokolün 4. maddesinin değiştirildiğini, ancak 07.02.2007 tarihli ek protokol ile yapılan ek değişikliğin Vakıflar Genel Müdürlüğü nezdinde İTÜGV yönünden vakıflar mevzuatı çerçevesinde uygun bulunmadığını, kaldı ki anılan ek protokol ile esas protokolün sadece 4. maddesinin değiştirilmesini, diğer maddelerin aynı kalmasının da çelişki oluşturduğunu, yaşanan bu çelişki ve olumsuzluğun giderilmesi adına müvekkili şirket tarafından uzman kişilerden görüşler alındığını ve müvekkili ile İTÜGV arasında 24.06.2019 tarihli bir tadil protokolü imzalandığını, ancak bu protokolün uygulamaya geçmediğini, protokol kapsamında İTÜGV’ye hiç bir ödeme yapılmadığını, sonuç olarak müvekkili tarafından yapılan işlemler tamamen hukuka uygun olsa da davacı Bakanlığın görüşü doğrultusunda almış oldukları 15.02.2021 tarihli şirket yönetim kurulu kararı ile protokollerin karşılıklı anlaşma ile ikale edilmesi için İTÜGV ile görüşme ve yazışma yapılmasına karar verildiğini, bunun üzerine taraflar arasında 15.04.2021 tarihli ikale protokolü imzalanmak suretiyle sonlandırılmasına ilişkin … sayılı yeni bir yönetim kurulu kararı alındığını, bu karar üzerine İTÜGV ile müvekkili şirket arasında 15.04.2021 tarihli ikale protokolü imzalandığını, bunların dilekçe ekinde olduğunu, ikale protokolünde de görüleceği üzere müvekkili ile İTÜGV arasında … binasının finansmanı ile ilgili olarak 891.500,00 USD karşılığında akdedilen 04.02.02004 tarihli protokolün, 07.02.2007 tarihli ek protokolün ve 30.11.2011 tarihli protokol ile 24.06.2019 tarihli anlaşma ve tadil protokolü kapsamında aralarında doğmuş tüm borç ve alacak ilişkisinin sonlandırıldığını belirtmiştir. Davalı şirketin salt pahalı bir finansman kullanmış olması yada gelirlerinin bir kısmını ortaklarından birine transfer etmesi TGB’lerin 4691 sayılı Kanun’un 1. maddesinde tanımlanan kuruluş amacına aykırı faaliyet olarak değerlendirilemez. Nitekim teftiş raporunda da tespit edilen bu hususların TTK’nın 210. maddesi uyarınca Ticari Şirketlerin Gümrük ve Ticaret Bakanlığınca Denetlenmesi Hakkında Yönetmelik’in 4 ve 5. maddeleri bağlamında değerlendirildiği ve Denetim Gurubunun bu minvalde yaptığı tespit ve değerlendirmelerin T.C. Ticaret Bakanlığına gönderilmesinin uygun olacağı görüşü belirtilmiştir. Bu hususlar davalı şirketin yöneticilerinin TTK hükümlerine göre sorumluluğuna ya davalı şirket tüzel kişiliği bakımından vergi mevzuatına dayalı işlemlere gerekçe yapılabilecek hususlar olup TGB’nin amacına aykırı faaliyetler olarak kabul edilemez. Diğer taraftan, 4691 sayılı Kanun’un 5.maddesinin 11.fıkrası uyarınca, Bakanlık, amaca aykırı faaliyetini ihtara rağmen düzeltmeyen yönetici şirketin yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin sona erdirilmesini, şirketin yönetimi için kayyım tayin edilmesini ve yönetici şirketin tasfiyesini talep edebilir. Bir an için heyetimiz çoğunluğunun benimsediği üzere, davalı şirketin amaca aykırı faaliyetinin mevcut olduğu kabul edilse bile, maddeye göre uygulanacak yaptırımın da aykırılığın ağırlığına göre belirlenmesi gerekir. Yani, davacı Bakanlığın iddialarının bir an için haklı olduğu kabul edilirse, bu işlemlerin niteliklerine göre, sadece şirket yönetim kurulunun görevden alınmasıyla yetinilmesi gerekir. Maddede bu konuda açıklık yoksa da bu yoruma engel bir düzenleme yoktur. Nitekim, TTK’nın 531.maddesinde, fesih için haklı sebeplerin mevcudiyeti halinde mahkeme, fesih yerine ortağın çıkarılması gibi başka bir şeye de karar verebilir. Şirketler hukukundaki “feshin son çare olduğuna” dair ilke burada da gözetilmelidir. Bu konuda gerekli hukuki açıklamalar, davalı şirket vekili tarafından dosyaya sunulan ve Prof. Dr. … tarafından düzenlenen mütalaada yapılmış olduğundan burada tekrardan kaçınılmıştır. Açıkladığım bu gerekçelerle; davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına ve sonuçta davanın reddine karar verilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan, sayın çoğunluğun, davalı vekilinin istinaf başvurusu hakkında verdiği karara muhalifim.