Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/73 E. 2022/169 K. 16.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/73
KARAR NO: 2022/169
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/04/2018
NUMARASI: 2016/1251- 2018/405 E.K
DAVANIN KONUSU: Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen hükme karşı, süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemizce verilen hükmün Yargıtay tarafından bozulması üzerine HMK’nın 373/3. maddesi maddesi uyarınca duruşa açılarak yapılan istinaf incelemesi sonucunda dosya incelendi, gereği düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava davasında özetle; müvekkili şirket ile davalı bayii arasında 24.04.2014 tarihli otogaz bayilik sözleşmesi imzalandığını, sözleşmeye ek olarak düzenlenen ürün alım taahhütnamesi ile anlaşmanın yürürlüğü süresince geçerli olmak üzere davalı bayinin 4.176 ton otogaz almayı, eksik kalan miktar için ton başına 20 USD tutarında kâr mahrumiyeti ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, davalının toplam 728 ton ürün alımında bulunduğunu, eksik alınan 3.448 ton ürün için 68.955 USD kâr kaybının doğduğunu ileri sürerek, kâr mahrumiyeti alacağından şimdilik 1.000 USD’lik kısmının, temerrüt tarihinden itibaren yabancı paraya işleyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; taraflar arasındaki sözleşmenin feshedildiğine dair delil bulunmadığını, müvekkilinin taahhüdünün sözleşme süresinin sonuna ilişkin olduğundan davanın bu nedenle reddi gerektiğini, ayrıca taahhüdün yıllık alıma göre belirlendiğini, dönemsel alım taahhüdünün yerine getirilmemesi durumunda davacının müvekkili şirkete herhangi bir bildirim yapmaksızın ürün tedarikine devam ettiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, taraflar arasındaki ihtilafın sözleşmesel dayanağının 24/04/2014 Tarihli Otogaz Bayilik Sözleşmesi olduğu, sözleşmenin 12. maddesinde, sözleşmenin süresinin istasyonun fiilen satışa başlamasından itibaren 5 yıl olduğunun belirtildiği, Sözleşmenin 15. maddesinde, sözleşmenin feshinin sonuçlarının düzenlendiği, 15. maddesinin (c) bendinde kâr kaybının sözleşmenin feshedilmesi halinde talep edileceği hususunun açıkça belirtildiği, dava tarihi itibari ile sözleşmenin süresinin henüz dolmadığı ve fesih edilmediği, tarafların bu yönde de bir iddiasının bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Kısmi dava olarak açılan eldeki davada, kararın kesin olduğunun belirtilmesinin usule aykırı olduğunu, saklı tutulan 68.955 USD’lik alacağın şimdilik 1000 USD’lik kısmının davaya konu edildiğini, bu nedenle kanun yollarının açık olduğunu, Taraflar arasındaki sözleşmenin, dava tarihi olan 30.12.2016 tarihi itibarıyla sona erdiğini, nitekim davalı tarafından keşide edilen 12.11.2015 tarihli noter ihtarnamesinde sözleşmenin süresinin 16.10.2015 tarihinde sona erdiği ve yenilenmediği ve yenilenmeyeceği hususlarının müvekkiline bildirildiğini, dolayısıyla sözleşmenin süresinin sona ermediği ve feshedilmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığını, ayrıca mahkemenin sözleşmenin sona erdiğine ilişkin hiçbir araştırma yapmadan, taraflarına beyanda bulunma hakkı tanımadan sonuca ulaştığını, Bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili, istinafa cevap dilekçesinde özetle; istinaf aşamasında yeni delil sunulmasına ve iddianın genişletmesine muvafakat etmediklerini, Yargıtayın yerleşik içtihadı doğrultusunda, yeni dönem başlarında çekince konulmadığı için davacının kâr mahrumiyeti talep edemeyeceğini belirterek, istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, otogaz bayilik sözleşmesindeki asgari alım taahhüdünün davalı bayi tarafından yerine getirilmediği gerekçesiyle ceza koşulu alacağının tahsili talebine ilişkindir.İlk derece mahkemesince, yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçeler doğrultusunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, davacı vekili tarafından ileri sürülen istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Dava dosyası istinaf incelemesi için Mahkememize geldiğinde 2018/1516 esas sırasına kaydedilmiştir. Anılan dosya üzerinden duruşmalı olarak yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında yeniden hüküm kurulmasına ve neticede taleple bağlı kalınarak davanın kabulü ile 1000 USD alacağın 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesinde öngörülen temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsiline dair 2020/95 Karar sayılı, 07.02.2020 tarihli hüküm verilmiştir. Mahkememizin bu hükmünün her iki taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 16/12/2021 tarihli, 2020/4521 Esas – 2021/7202 Karar sayılı ilamıyla, mahkememizin anılan hükmü bozulmuştur. Yargıtay bozma ilamında; “…Karar, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.1-İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 2-Davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince, dava, bayilik sözleşmesinden kaynaklanan cezai şartın tahsili istemine ilişkindir. Taraflar arasında akdedilen bayilik sözleşmesine ek olarak akdedilen ürün alım taahhütnamesinin g bendinde, davacının eksik alıma dayalı cezai şart alacağını yıl sonunda veya toplam olarak sözleşme süresinin sonunda isteyebileceği belirlenmiştir. Bu durumda TBK’nın 179/2 maddesine göre, bu cezai şart alacağının istenmesi bakımından artık ihtirazi kayda gerek bulunmamaktadır. Bu nedenle, davalının ilk akaryakıtı alım tarihi olarak kabul edilen 28.05.2014 tarihinden, dava tarihine kadar tamamlanmış birer yıllık süreler göz önünde bulundurularak hesaplanacak cezai şart alacağına hükmedilmesi gerekmekteyken, yazılı şekilde karar verilmesi yerinde görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıdaki (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı yararına BOZULMASINA…” karar verilmiştir. Yargıtay bozma ilamı izerine Mahkememizce HMK’nın 373/3. maddesi uyarınca duruşma açılarak taraf beyanları alınmış, usul ve yasaya uygun bulunan Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir. Uyulan Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda yeniden yargılama yapılmıştır. Yargıtayca sınırlı sebeple bozulan daha önceki kararımızın gerekçesinde de belirtildiği üzere; Taraflar arasında imzalanan 24.04.2014 tarihli “…” Sözleşmesinin “Müddet” başlıklı 12. maddesinde; “İşbu bayilik sözleşmesi, imza tarihinden itibaren başlamak ve 01.09.2015 tarihine kadar süreyle geçerli olmak üzere imzalanmış olup, süresi hitamında kendiliğinden sona erecektir. Bayinin, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumundan bayilik lisansını temin ederek, … markası altındaki satış faaliyetini imza tarihinden sonra başlaması halinde ise, işbu sözleşmenin süresi, istasyonda fiilen satışa başlama tarihinden itibaren 5 (beş) yıldır. Fiilen satışa başlama tarihi, taraflarca müştereken tanzim oluncak tutanakla tespit edilecektir. Tutanağın hazırlanamaması ve/veya mevcut olmaması halinde, bayinin ilk ürün alımına dair … tarafından düzenlenen faturanın tarihi işbu sözleşmenin başlangıç tarihi olarak kabul edilecektir.” düzenlemesi yer almaktadır. “Feshin Sonuçları” başlıklı 15. maddede ise; “…ayrıca bayinin feshe sebebiyet vermesinden dolayı maruz kaldığı zarar ve satış kaybından dolayı mahrum kaldığı karı da bayi … gazın ilk talebi üzerine derhal ve hernagi bir mahkeme hükmü gerekmeksizin ödemeyi kabul ve taahhüt eder…” denilmiştir. Yine taraflar arasındaki “Ürün Alım Taahütnamesi”nde; “…birinci yıldan başlamak ve anılan anlaşmaların yürürlüğü süresince geçerli olmak üzere, yıllık asgari 1.044 (binkırkdört)ton (anlaşmanın süresince toplam 4.176 (dörtbinyüzyetmişaltı) ton otogaz ürününü mühasıran … AŞ’den veya … AŞ’den yazılı olarak göstereceği ikmal kaynaklarından satın almayı kabul/ve taahhüt ederiz. Yukarıda beyan ettiğimiz satın alma taahhdümüzü her bir yıllık anlaşma dönemine ilişkin olarak yerine getirmediğimiz takdirde, (a) anlaşma süresinin hitamında ve/veya her bir yıllık anlaşma süresinin sonunda hesaplanacak eksik kalan miktar üzerinden ton başına 20 Usd tutarının ödeme gününde uygulanmakta olan Merkez Bankası döviz satış kuru üzerinden hesaplanacak Türk Lirası karşılığında kar mahrumiyetini ödemeyi, (b) işbu taahhütnameye aykırılığın münakit anlaşmalarında ihlali olarak değerlendirilebileceğini, (c) sözkonusu kar mahrumiyetin miktarının … AŞ tarafından her bir yıllık anlaşma döneminde veya bizzat belirleceği dönemlerde anlaşmanın ifasıyla biriktetalep edilebileceğini veya, (d) anlaşmanın hitamında veya anlaşmanın her ne sebeple olursa olsun sonaermesini müteakip … tarafından aynı ticari bölgede yeni bir bayilik tesis edilip edilmeyeceğine bakılmaksızın talep edilebileceğini…” denilmiştir. Bu durumda, sözleşmedeki cezai şart hem ifaya bağlı cezai şart hem de sözleşmenin feshi halinde doğan cezai şart olarak kullanılabilecek şekilde düzenlenmiş olduğundan, ilk derece mahkemesince, dava tarihi itibariyle sözleşmenin süresinin henüz dolmadığından ve feshedilmediğinden bahisle davaya konu alım taahhüdüne dayalı cezai şart alacağın istenemeyeceği yönündeki değerlendirmesinde, sözleşme hükümlerine ve hukuka aykırı olmuştur. Akaryakıt bayilik sözleşmelerinde yer alan ”yıllık asgari alım taahhüdü”ne uymama halinde öngörülen ceza koşulu (cezai şart), 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 158/II. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 179/II.) maddesindeki ifaya ekli ceza koşulu (cezai şart) niteliğindedir. Bozulan kararımızın gerekçesinde belirtildiği üzere, yerleşik yargıtay içtihadı uyarınca, devam eden bayilik ilişkisi içinde yıllık asgari alım taahhütlerinin bayi tarafından yerine getirilmemesine rağmen, bayilik veren herhangi bir çekince koymadan ticari ilişkiye devam etmişse, yani ceza koşulu alacağını saklı tutmadan yeni dönemde ifaya devam etmişse, artık önceki döneme ilişkin ceza koşulunu isteyemez. Ancak, tarafların bunun aksini kararlaştırmalarına engel emredici bir düzenleme yoktur. Nitekim Yargıtay bozma ilamında da işaret edildiği üzere; somut olayda taraflar arasında imzalanan ürün alım taahhütnamesinde açıkça, sözleşme süresinin sonunda da asgari alım taahhüdüne bağlanan ceza koşulu alacağının talep edilebileceği hükme bağlanmıştır. Bu durumda, sözleşme ilişkisinin devam ettiği dönemde tamamlanmış olan yıllar için davacının ceza koşulu alacağını talep hakkının bulunduğu sonucuna varılmıştır. Sözleşmenin başlangıç tarihinin, sözleşme hükümlerine göre, ilk ürün alım tarihi olarak kabul edilen 28.05.2014 tarihidir. Sözleşmede birinci bir yılık dönem 28.05.2014- 27.05.2015 arasındaki dönemdir. Bu bir yıllık dönem tamamlanmış olduğundan, bu dönem için davacının ceza koşulu alacağının bulunduğu anlaşılmaktadır. Birinci bir yıllık dönem için davacının talep edebileceği ceza koşuluğu alacağının miktarı yönünden yapılan değerlendirmede; Mahkememizce bozma öncesi alınan 09.12.2019 tanzim tarihli bilirkişi raporuna göre, davacının yıllık alım taahhüdünün 1.044 ton olduğu, birinci yılda davalı bayinin gerçekleştirdiği alım miktarının ise 610,615 ton (610.615 kg) olduğu, buna göre eksik alım miktarının 433,385 ton (433.385 kg) olduğu anlaşılmaktadır. Davalının eksik alınan ton başına 20 USD ceza koşulu ödemesi taahhüt edildiğine göre, birici yıl için davacının talep edebileceği ceza koşulu alacağının 8.677,70 USD olduğu anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki bayilik ilişkisinde tamamlanmış olan ikinci bir yıllık dönemin ise 28.05.2015-27.05.2016 arasındaki dönem olduğu anlaşılmaktadır. Yargıtayın uyulan bozma ilamı uyarınca davacı, tamamlanan bu ikinci bir yıllık dönem için de ceza koşulu alacağı talep edebilir. Davacının ikinci bir yıllık dönemden kaynaklı cezai şart alacağının miktarının hesaplanmasında; taahhüt edilen yıllık alım miktarının 1.044 ton olduğu, ikinci yılda davalı bayinin gerçekleştirdiği alım miktarının ise 117,637 ton (117.637 kg) olduğu, son alım tarihi olan 07.10.2015 tarihinden sonra başkaca alım yapılmadığı, buna göre ikinci bir yıllık dönem için eksik alım miktarının 926,363 ton (926.363 kg) olduğu, bunun 20 USD ile çarpımı sonucunda 18.527,26 USD cezai şart alacağının istenebileceği, bilirkişi raporundaki verilerden hareketle resen hesaplanmıştır. Taraflar arasındaki üçüncü bir yıllık dönemin ise 28.05.2016 tarihinde başladığı, ancak henüz bir yıllık dönem sona ermeden 30.12.2016 tarihinde eldeki davanın açıldığı, dolayısıyla bu üçüncü bir yıllık dönem için davacının cezai şart alacağının henüz doğmadığı anlaşılmaktadır. Yargıtay bozma ilamında da açıkça, davacının tamamlanan birer yıllık dönemler için ceza koşulu alacağı talep edebileceği belirtildiğinden, tamamlanmayan üçüncü dönem için davacının ceza koşulu alacağı talep hakkı bulunmadığı sonucuna varılmıştır.Yukarıda ayrıntısıyla açıklanan hesaplama ve değerlendirmelere göre; davacının ilk bir yıllık dönem için 8.677,70 USD, ikinci bir yıllık dönem için 18.527,26 USD olmak üzere, toplam 27.204,96 USD ceza koşulu alacağını talep etme hakkının bulunduğu belirlenmiştir. Ancak eldeki dava kısmi dava olup şimdilik 1.000,00 USD talep edildiğinden, taleple bağlı kalınarak davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına ve davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;Uyulan Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda; 1-Taleple bağlı kalınarak davanın kabulü ile 1.000,00 USD alacağın, dava tarihinden itibaren işleyecek ve 3095 sayılı Yasa’nın 4/a maddesi uyarınca hesaplanacak temerrüt faizi ile birlikte, tahsil tarihindeki TCMB efektif satış kuru TL karşılığının davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 2-Alınması gerekli 242,13 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 60,54 TL’nin mkahsubu ile bakiye 181,59 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından harcanan 29,20 TL başvurma harcı ve 60,54 TL peşin harç olmak üzere toplam 89,74 TL harç giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4-Davacı tarafından ilk derece yargılamasında sarf edilen ve ayrıntısı UYAP’ta kayıtlı olan, bilirkişi ücreti ve tebligat gideri toplamı olan 1.256,00 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5-Davacı, ilk derece yargılamasında kendisini vekille temsil ettirmiş olduğunda, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 3.544,60 TL ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden; a-Davacı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; 35,90 TL maktu istinaf karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince davacı tarafa iadesine, b-Davacı tarafından harcanan 98,10 TL istinaf başvuru harcı gideri ile 2.650,00 TL bilirkişi ücreti, 60,00 TL tebligat ve posta gideri olmak üzere toplam 2.808,10 TL kanun yolu giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, c-İstinaf yargılaması duruşmalı yapıldığından ve birden fazla duruşma icra edildiğinden AAÜT’ne göre belirlenen 5.100,00 TL maktu avukatlık ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, d-İlk derece ve istinaf aşamalarında taraflarca yatırılmış olan gider avanslarından bakiye kalması halinde, karar kesinleştikten sonra, yatıran taraflara iadesine,7-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 8-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 356. maddesi uyarınca duruşmalı olarak yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı tarafın yokluğunda, gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı 16.02.2022
KANUN YOLU:HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.