Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/680 E. 2023/795 K. 03.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/680
KARAR NO: 2023/795
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 23/12/2021
NUMARASI: 2020/418 Esas – 2021/1073 Karar
DAVA: Şirketin Feshi
Taraflar arasındaki şirketin feshi davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; … A.Ş.’nin statüsü şirket olmasına karşın, yurtiçi ve yurtdışı kişi ve kuruluşlardan sağladığı fonlarda dahil olmak üzere mevcut mali kaynakları ile büyük ölçüde bir dernek ve/veya vakıf gibi faaliyette bulunduğunu, diğer bir ifade ile ekonomik amaçlı değil sosyal amaçlı faaliyet gösterdiği tespit edildiğini, Bu itibarla, Hazine ve Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı’nın 18.01.2018 tarihli ve 2018/MAR(71)-12; 2018/MAR. 16-01/10 sayılı Mali Analiz Raporu ile Bakanlığımızın 04.08.2020 tarihli ve 407-C/03 sayılı İnceleme Raporu çerçevesinde; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 331 inci maddesi uyarınca ekonomik amaç ve konular için kurulan ancak gelirinin büyük bir kısmını yurtiçi ve yurtdışı kurum/kuruluş ve kişiler tarafından bağış, hibe vb. Fonlarla sağlayarak dernek ve vakıflara benzer şekilde faaliyet yürüttüğü tespit edilen “… Anonim Şirketinin” feshine karar verilmesi gerektiğini, davanın kabulüne, davalı şirketin TTK 210/3 üncü maddesine istinaden feshine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili, savunmasında özetle; TK.mad.210 da düzenlenen 1 yıllık, TK.mad.353 de düzenlenen 3 aylık zamanaşımı ve hak düşürücü süreler geçirilmiş bulunduğundan zamanaşımı ve hak düşürücü süreler yönünden, yasada fesih davası açmak için aranan şartlar mevcut bulunmadığından, davanın dayanağı olan İnceleme Raporu ilgili Yönetmelik hükümlerine aykırı bulunduğundan, dava oluruna ilişkin işlem; sebep, konu, şekil, amaç ve yetki unsurları bakımından sakat ve hukuka aykırı bulunduğundan, müvekkilinin esas sözleşmesine aykırı (ultra vires) bir faaliyetinin bulunmadığından ve müvekkilinin esas sözleşmesi kanunun emredici hükümlerine aykırı bulunmadığından, davanın reddine, yargılama masraflarının ve vekâlet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Yaptırılan mali incelemeler sonucunda gerek incelenen davalı şirket ticari defter ve kayıtlarında gerekse sunulan kurumlar vergisi beyannameleri kapsamında herhangi bir usulsüzlük mevcut olmayıp ticari defterler usulüne uygun tutulmuş olup süresi içerisinde beyannamelerin sunulduğu, 2011-2019 yıllarını kapsayan incelemede bazı yıllar da kar edilirken (ki örnek vermek gerekirse 2014 yılı 219.464,78 TL, 2015 yılı 1.160.245,73 TL) bazı yıllarda zarar oluştuğu ( örneklemek gerekirse 2016 yılı 4.953,18 TL, 2019 yılı 59.592,64 TL) şirketin zarar etmesinin, gelir elde edemediği anlamına gelmediği ayrıca şirket kasa mevcudunun 22.907,08 TL olup kasa açığı bulunmadığı, şirket banka hesaplarına göre şirkete giriş ve çıkış yapılan tüm nakit işlemlerinin banka kayıtları ile izlenebilir olup banka hesaplarında 2018 yılı itibariyle 1.378.836,40 TL bulunduğu, 2011 yılından 2019 yılına doğru gelirlerde sürekli artış olup aktif kaynaklarda da azalma olmadığı, borç batağında olmayan, şirketin kendi içerisinde sermayesini koruyarak dışa bağımlı olmadığı tespit edilmiş bulunulmaktadır. Davacının iddiası gelirinin büyük kısmını bağış, hibe ve fon vb. Gelirleri ile sağlayan ve dernek ve vakıflar gibi çalışan şirketin feshedilmesi yönünde olup şirketçe kabul edildiği iddia edilen bağış/hibe ve fon v.s. Miktarlarının gelirin düşük bir kısmı olduğu, bağış ve hibelerin kültür, sanat ve eğitim faaliyetleri kapsamında kullanıldığı, bu yönden işletme konusuna aykırılık olmadığı zaten esas sözleşmede belirlenen işlerle kanun koyucu tarafından sınırlama kaldırılmış olduğundan birebir bağlı kalmasının şirketten beklenemeyeceği, kültür ve sanata dair yatırımların da ekonomik amaca hizmet eden faaliyetlerden olduğu, dernek ve vakıflar gibi sürekli anlamda hayır işleri ile uğraşıldığını gösterir bir delil olmadığı, hukukçu bilirkişinin 04.08.2020 tarihli inceleme raporundaki tespitlere göre görüş bildirmiş olmasına rağmen açılan fesih davasında Kanun koyuncunun gerekçesinde belirttiği gibi işletme konusuna aykırılığın ultra vires kaldırıldığı için sermaye şirketleri yönünden fesih davasına sebebiyet vermemesi, sadece etkili ve önemli aykırılıklarda davanın kabul edilebilir olduğu, somut davada şirketin belirli yıllarda zarar ediyor olmasının ekonomik anlamda faaliyet göstermediği anlamına gelmeyeceği, inceleme raporunda belirlenen hususların gelirin düşük bir kısmını kapsadığı, şirketin sürekli hayır amaçlı çalıştığını gösterir somut deliller mevcut olmayıp, inceleme raporuna yansıyan bağış/hibe ve fon v.b. gelirlerin kültür, sanat alanında kullanıyor olmasının işletme konusuna aykırılık oluşturmadığı anlaşılmakla TTK 210/3 md.’deki fesih şartları oluşmadığından hukukçu bilirkişi raporu hükme esas alınmaksızın…” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davalı şirket, Türk Ticaret Kanunu’nun ruhuna ve bir sermaye şirketinin temel amaç ve yapısına aykırı olarak ekonomik ve ticari amaçlar ile faaliyet göstermemiş olup bu durum gerekli tüm bilgi ve belgelerle ispatlanmış ve şirketin feshi için 6102 sayılı Kanunun 210 uncu maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında dava ikame edildiğini, Bakanlık Makamının 24.03.2020 tarihli ve … sayılı Onayı ve eki Hazine ve Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığının … sayılı ve 05.03.2020 tarihli yazılarında özetinin dosyaya ekli olduğunu, Türk Ticaret Kanununa göre kurulmuş bir şirket olmasına rağmen, dernek ve vakıflara benzer şekilde kar amacı gütmediğinin açıkça ifade edildiğini, hususlarına yer verilmek suretiyle; … A.Ş.’nin, yurtiçi ve yurtdışı kuruluşlar tarafından fon/bağış/hibe işlem açıklamalarıyla fonlandığını, şirket tarafından da bağış, burs işlem açıklamalarıyla çeşitli kişilere para transferleri gerçekleştirildiğini, ayrıca kar amacı gütmediğinin genel kurul kararı ile açıkça ifade edildiğini, bu kapsamda dernek ve vakıf benzeri faaliyet yürüttüğü hususlarının Türk Ticaret Kanunu açısından değerlendirilmesinin istenildiği belirtilerek; konu Bakanlığımız Rehberlik ve Teftiş Başkanlığına intikal ettirildiğini, bu doğrultuda, “… Hizmetleri Anonim Şirketi”, “… Anonim Şirketi” ve “… Ticaret Anonim Şirketi” unvanlı şirketlerin hakkında ileri sürülen hususların, Bakanlık Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı müfettişleri tarafından 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde incelendiğini, yapılan incelemeler sonucu dilekçeye ekli 04.08.2020 tarihli ve 407-C/03 sayılı raporun ekli olduğunu, Türk Hukuk Sisteminde kar amacı güden kuruluşların, Türk Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde adi şirketler, kollektif, komandit, anonim ve limited şirketler olarak, kar amacı gütmeyen kuruluşların ise vakıflar, dernekler ve sivil toplum kuruluşları – olarak örgütlenebildiklerini, Sivil toplum kuruluşlarının Türk Medeni Kanunu, Dernekler Kanunu, Vakıflar Kanunu ve diğer ilgili mevzuat çerçevesinde kurulmakta ve faaliyet göstermekte, yine belirtilen mevzuat kapsamında ilgili oldukları kamu idareleri tarafından takip edilmekte ve denetime tabi olduğunu, sosyal amaçlı kuruluşların, örneğin derneklerin; Medeni Kanunun 56. ve Dernekler Kanununun 2.maddesinde, kazanç paylaşma dışında belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere kurulan kişi topluluğu olarak tanımlandığını, buna göre derneğin üyelerinin bireysel olarak derneğin herhangi bir şekilde elde etmiş olduğu kazançtan pay alamayacağı gibi hiç bir sekilde ekonomik bir menfaat sağlayamayacağını, Vakıfların ise; Medeni Kanunun 101.maddesinde, yeterli mal ve hakların belirli ve sürekli bir amaca özgülemesiyle oluşan mal toplulukları olarak tanımlandıklarını, şirketlerin kuruluş ve işleyişleri ile ilgili yasal düzenlemeler ise esas itibariyle 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda yapıldığını, anılan Kanun’un 331.maddesinde “Anonim Şirketler Kanunen yasaklanmamış her türlü ekonomik amaç ve konular için kurulabilir” hükmü yer aldığını, Mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun (ETTK) 271 inci maddesinde de benzer yönde hüküm bulunduğunu, bu çerçevede, Türk hukuk sisteminde şirketlerin kanunen yasak olmayan her türlü ekonomik maksat ve konular için kurulabileceği ve bu yönde faaliyet gösterebileceği, başka bir deyişle Türk hukuk sisteminde ekonomik amaç gütmeyen bir anonim şirketin kurulamayacağı, sosyal amaçlı olarak faaliyet gösteremeyeceği tartışmasız olduğunu, ekonomik amacın, bir şirketin ortaklarının lehine parasal bir değer olarak ekonomik menfaat sağlamayı amaç edinilmesi halinde söz konusu olduğunu, buna göre …A.Ş.’nin vakıf ve/veya dernek gibi faaliyet gösterip bu hususu gerek genel kurul toplantılarında gerekse de şirket yetkililerinin yazılı açıklamalarında ikrar ettiğini ve fakat yasal statüsünü şirket olarak oluşturduğunu, dolayısıyla davalı şirketin: faaliyette bulunduğu alanlarla ilgili olarak, yurtdışından aldığı fonlara ilişkin Türk Ticaret Kanunun şirketlere sağladığı serbestiden yararlanarak, Vakıflar ve Dernekler Kanununda öngörülen takip ve denetim mekanizmalarından kaçındığını, kaldı ki; hükme esas alınmayan bilirkişi raporunda davalı şirketin ticari faaliyetinden gelir elde etmek yerine, ağırlıklı olarak, yurtiçi ve yurt dışı kurum/kuruluşlarından ve kişilerden karşılıksız kazandırmalar yoluyla gelir sağladığı ve pay sahiplerine de kâr payı dağıtmak yerine karşılıksız kazandırmaların da (bağış. burş vb.) bulunduğu olgusu açıkça ortaya konulduğunu, Yapılan inceleme ve değerlendirmeler sonucunda, … A.Ş.’nin statüsü şirket olmasına karşın, yurtiçi ve yurtdışı kişi ve kuruluşlardan sağladığı fonlarda dahil olmak üzere mevcut mali kaynakları ile büyük ölçüde bir dernek ve/veya vakıf gibi faaliyette bulunduğu, diğer bir ifade ile ekonomik amaçlı değil sosyal amaçlı faaliyet gösterdiği tespit edildiğinden davalı şirketin feshini isteme zarureti hasıl olduğunu, Davalı şirketin ağırlıklı faaliyetinin “ekonomik amaçlı” olmamasının 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 210 uncu maddesinin üçüncü fıkrası anlamında fesih sebebi olduğu hükme esas alınmayan 27.08.2021 tarihli bilirkişi raporunda da doğrulandığını, bilindiği üzere faaliyetleri neticesinde kâr elde etmek bir ticaret şirketinin doğal gayesi olup, aksi varsayım şirketin kâr elde etmesinin tüm esas sözleşmelerde yazılması anlamına geleceğini, kâr elde etmek bir sonuç ve amaç olup faaliyet konusu olmadığını, Ayrıca, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun anonim şirketlerde esas sözleşmenin içeriğini düzenleyen 339 uncu maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinde; “esaslı noktaları belirtilmiş ve tanımlandığı bir şekilde şirketin işletme konusunun esas sözleşmeye yazılacağı hükme bağlandığını, kanunun 371 inci maddesinin ikinci fıkrasında ise, temsile yetkili olanların, üçüncü kişilerle işletme konusu dışında yaptığı işlemlerin de şirketi bağlayacağı düzenlenmiş, ancak üçüncü kişinin işlemin işletme konusu dışında bulunduğunu bilmesi veya durumun gereğinden bilebilecek durumda bulunmasının ispatı durumunda, şirketin sorumlu olmayacağını istisna olarak belirtildiğini, Öte yandan daha önce de ifade edildiği üzere, davalı şirketin yürüttüğü faaliyetlerinde esas amacın bir sermaye şirketi gibi ticari faaliyette bulunmak olmadığını, bu durumun bir sermaye şirketinin temel amaç ve yapısına ve bu nedenle Türk Ticaret Kanununun amir hükümlerine aykırı olduğunu, şirketin gerçekte yürüttüğü faaliyetlerin esas sözleşmesinde tanımlanan amaç ve konusu ile faaliyet konuları ile bağdaşmadığını, dolayısıyla gerçek durumda söz konusu olmamasına rağmen yürütülen faaliyetlerin şirket faaliyeti olduğu izlenimi verilerek muvazaalı bir durum yaratıldığını, Davanın ultra vires ilkesi ile herhangi bir ilişkisi bulunmamakta olup, fesih davasının, 04.08.2020 tarihli ve 407-C/03 sayılı inceleme raporunda davalı şirketin Türk Ticaret Kanununa uygun bir şekilde kurulduğu, ancak 6102 sayılı Kanunun 331 inci maddesine aykırı olarak ticari faaliyet yürütmediği ile dernek ve vakıflara benzer şekilde sosyal amaçlı faaliyet yürüttüğünün tespiti üzerine açıldığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalı şirketin TTK’nın 210/3. maddesi uyarınca feshi istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmışıtır.Davacı Bakanlık tarafından 13.08.2020 tarihli inceleme raporu uyarınca davalı şirketin TTK’nın 210/3. maddesi uyarınca feshinin talep edildiği anlaşılmaktadır. HMK’nın 282. maddesi uyarınca hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer deliller ile birlikte serbestçe değerlendirir. Buna göre, bilirkişi raporları takdiri delil niteliğinde olup mahkemece sunulan deliller değerlendirilerek ve gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin 27.08.2021 tarihli bilirkişi raporunda hukukçu bilirkişi görüşüne aykırı olarak karar verildiği yönündeki istinaf başvurusu yerinde görülmemiştir. İlk derece mahkemesince davalı şirket ticari defter ve kayıtları da inceletilmek suretiyle alınan bilirkişi rapor içeriğindeki tespitler ışığında; davalı şirket gerek ticari defter ve kayıtlarında gerekse sunulan kurumlar vergisi beyannameleri kapsamında herhangi bir usulsüzlük mevcut olmadığı ve ticari defterlerin usulüne uygun tutulup süresi içerisinde beyannamelerin sunulduğu, 2011-2019 yıllarını kapsayan incelemede bazı yıllarda kâr edilirken bazı yıllarda zarar oluştuğu, şirketin zarar etmesinin gelir elde edemediği anlamına gelmediği, ayrıca şirket kasa mevcudunun 22.907,08 TL olup kasa açığı bulunmadığı, şirket banka hesaplarına göre şirkete giriş ve çıkış yapılan tüm nakit işlemlerinin banka kayıtları ile izlenebilir olduğu, banka hesaplarında 2018 yılı itibariyle 1.378.836,40 TL bulunduğu, 2011 yılından 2019 yılına doğru gelirlerde sürekli artış olup aktif kaynaklarda da azalma olmadığı, borç batağında olmayan şirketin kendi içerisinde sermayesini koruyarak dışa bağımlı olmadığı tespit edilmiştir. Davacı eldeki davada davalı şirketin gelirinin büyük kısmını bağış, hibe ve fon vb. ile sağladığını ve dernek ve vakıflar gibi çalışan şirketin feshedilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Davalı kabulünde olduğu üzere, bağış ve hibelerin kültür, sanat ve eğitim faaliyetleri kapsamında kullanıldığı, bu yönden işletme konusuna aykırılık olmadığı, zaten esas sözleşmede belirlenen işlerle kanun koyucu tarafından sınırlama kaldırılmış olduğundan birebir bağlı kalmasının şirketten beklenemeyeceği, kültür ve sanata dair yatırımların da ekonomik amaca hizmet eden faaliyetlerden olduğu, dernek ve vakıflar gibi sürekli anlamda hayır işleri ile uğraşıldığını gösterir bir delil olmadığı, açılan fesih davasında Kanun koyuncunun gerekçesinde belirttiği gibi işletme konusuna aykırılığın, ultra vires ilkesi kaldırıldığı için sermaye şirketleri yönünden fesih davasına sebebiyet vermeyeceği, sadece etkili ve önemli aykırılıklarda davanın kabul edilebilir olduğu, somut davada şirketin belirli yıllarda zarar ediyor olmasının ekonomik anlamda faaliyet göstermediği anlamına gelmeyeceği, inceleme raporuna yansıyan bağış/hibe ve fon vb. gelirlerin kültür, sanat alanında kullanıyor olmasının işletme konusuna aykırılık oluşturmayacağı gerekçesiyle, TTK’nın 210/3 maddesindeki fesih şartlarının somut olayda oluşmadığı gerekçesiyle kurulan hüküm isabetli olup aksi yöndeki davacı vekilinin istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemiştir.İlk derce mahkemesi karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı Bakanlık harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, 3-Davacı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 03.05.2023 tarihinde, oy birliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.