Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/438 E. 2023/610 K. 06.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/438
KARAR NO: 2023/610
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/12/2020
NUMARASI: 2020/697 E. – 2020/567 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın usulden reddine dair verilen karara karşı, davacı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili banka ile … Tic. AŞ. arasında düzenlenen genel kredi sözleşmesinin, davalılarca müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzalandığını, kredi borcunun ödenmemesi üzerine keşide edilen Beyoğlu … Noterliğinin 20.12.2019 tarihli ihtarıyla hesabın kat edilerek borcun ödenmesinin istenildiğini, borcun ödenmemesi nedeniyle alınan ihtiyati haciz kararı ile İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında başlatılan takibe yönelik itirazın haksız olduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamına, %20 oranında icra inkar tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili, savunmasında özetle; davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, yetkili mahkemenin İstanbul Anadolu asliye ticaret mahkemeleri olduğunu, davalılar … ve … ile davacı arasında imzalanan kefalet sözleşmesinin “Yetkili Mahkeme Ve Uygulanacak Hukuk” başlıklı 4. maddesi ile doğabilecek uyuşmazlıkların nihai olarak tahkim yoluyla çözüme kavuşturulacağının düzenlendiğini, müvekkillerine kefil sıfatıyla husumet yöneltilmiş olduğundan kefalet sözleşmesi hükümleri uyarınca uyuşmazlığın … nezdinde tahkim yoluyla çözülmesi gerektiğini savunarak, davanın usulden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… Dosyanın incelenmesinde İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasına konu alacağa yönelik olarak mahkememizin 2020/302 Esas sayılı dosyası üzerinden açılan itirazın iptali davasında takibe konu borcun asıl borçlusu ile davalı kefiller arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığından mahkememizin 02/12/2020 tarihli duruşmasındaki ara kararı ile davalı kefiller bakımından açılmış olan davanın tefrikine karar verilmiş ve bu karar akabinde bu kişiler aleyhine açılmış olan dava mahkememizin 2020/697 Esas sayılı dosyası üzerinden kayıt görmüştür. 6100 sayılı HMK m.413 kapsamında tarafların sözleşmenin konusunu oluşturan bir uyuşmazlık bakımından hakemi görevli kabul etmiş olmaları halinde aleyhine dava açılmış olan tarafın hakem ilk itirazında bulunabileceği ve m.116/1b kapsamında tahkim itirazının cevap süresi içerisinde ileri sürülmüş olması nedeniyle dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda tahkim itirazının kabulü ” gerekçesiyle, davalıların tahkim ilk itirazının kabulü ile davanın usulden reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davacı banka ile borçlu … AŞ arasında düzenlenen genel kredi sözlemesinin, davalılarca kefil sıfatıyla imzalandığını, borcun kat ihtarına rağmen ödenmemesi üzerine başlatılan takibe borçlularca itiraz edilmesi üzerine tüm borçlular aleyhine başlatılan takibe yönelik itirazın haksız olduğunu, müvekkilince borçlu ve kefiller hakkında açılan davada, borçlu şirket yönünden açılan davanın ayrılarak, kefiller yönünden verilen istinaf konusu kararın hatalı olduğunu, Müşterek borçlu ve müteselsil kefiller ile banka arasında düzenlenen kefalet sözlemesinin 4. maddesinde, doğabilecek uyuşmazlıkların nihai olarak tahkim yoluyla çözüme kavuşturulacağının düzenlenmesi sebebiyle anılan kararın verildiğini, oysa davalılarca ileri sürülen tahkim ilk itirazının haksız ve iyi niyetten yoksun olduğunu, ilk itirazın dürüstlük kurullarına aykırı olduğunu, alacağın tahsili amacıyla müvekkilince zorunlu arabuluculuk işlemleri yapıldığını, bu süreç ile gayri resmi görüşmelerde tahkim itirazının kefillerce dile getirilmediğini, aksine uyuşmazlığa konu borcun belirli taksitlerle ödenmesinin teklif edildiğini, 6325 sayılı HUAK’nun 18/A maddesine göre tahkim sözleşmesinin bulunduğu hâllerde, dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümlerin uygulanmayacağını, buna rağmen davalıların arabuluculuk öncesi ve arabuluculuk sırasında aktif olarak borcu yapılandırma çabasına girdikten sonra, sonradan tahkim ilk itirazını ileri sürmelerinin dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu; Kefalet sözleşmesinin 4.maddesinde yer alan tahkim şartının geçerli olmadığını, tahkim sözleşmesinin geçerliliği için tarafların tahkim iradelerinin şüpheye ve karışıklığa yer vermeyecek şekilde açık ve kesin olması gerektiğini, eldeki davada, davalı borçluların ileri sürdüğü olduğu ilk itiraza esas teşkil eden tahkim iradesinin açıklık ve kesinlik barındırmadığını, zira sözleşmenin 3.12 maddesindeki düzenleme ile genel kredi sözlemesindeki hükümlerin kefiller bakımından da uygulanmasının sağlandığını, sözleşmenin 4.1 ve 4.2. maddesinde yer alan 26.04.2019 tarihli ve … numaralı genel kredi sözlemesine yapılan atıf dikkate alındığında tahkim iradesinin açık ve kesin olduğundan söz edilemeyeceğini, genel kredi sözlemesinin yetkili mahkemeye ilişkin 10.11 maddesinde İstanbul mahkemeleri ve icra dairelerinin yetkisinin kabul edildiğini, tahkim sözlemesindeki, genel kredi sözleşmesine yapılan atıf nedeniyle tahkim anlaşmasının geçerliliği için aranan açık, kesin ve şüpheye mahal bırakmayacak nitelikte tahkim iradesinin mevcut olmadığının açıkça anlaşılacağını, TTK’nın 7. maddesinde yer alan teselsül hükmünün 26.04.2019 tarihli genel kredi sözleşmesinin yetkili mahkemeye ilişkin hükmünün borçlular yönünden uygulanmasına sağladığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne, karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan takibe yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın usulden reddine, karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı banka ile borçlu … Tic AŞ arasında düzenlenen 26.04.2019 tarihli ve … numaralı genel kredi sözleşmesini, davalı borçlular müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzalamışlardır. Borcun ödenmemesi üzerine bankaca hesabın kat edilerek, borçlu ve kefillerin Beyoğlu … Noterliğinin 20.12.2019 tarihli ihtarıyla temerrüde düşürüldüğü, banka borcunun ödenmemesi üzerine alınan ihtiyati haciz kararı ile İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında ilamsız takip başlatıldığı, borçlu ve kefillerin süresinde borç ve ferilerine itiraz etmesi nedeniyle takibin durduğu, borçluların itirazının iptali amacıyla eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. İtirazın iptali davasından önce, davacı banka tarafından zorunlu arabuluculuk yoluna başvurulmuş, tarafların anlaşmaması üzerine, asıl borçlu ile kefiller aleyhine itirazın iptali davası açılmıştır. Davalı kefillerin, tahkim ilk itirazı üzerine ilk derece mahkemesinin 02.12.2020 tarihli oturumunda kefiller aleyhine açılan dava 2020/302 Esas sayılı dosyasından tefrik edilerek mahkemenin 2020/697 Esasına kalıt edilerek, istinaf konusu karar verilmiştir. Davalıların, süresi içinde tahkim ilk itirazını ileri sürdüğü açıktır. Tarafalar arasında düzenlenen kefalet sözleşmesinin 4. maddesinde, “Taraflar, bu sözleşmeden doğacak her türlü uyuşmazlığın … (…) tarafından ve … Kuralları uyarınca nihai olarak tahkim yoluyla çözümlenmesini kabul ederler. Tahkim yeri İstanbul, Türkiye ve Tahkim lisanı Türkçedir. Taraflar uyuşmazlığın üç hakem ile görülmesi ve esasına Türk Hukukunun uygulanması konusunda anlaşmışlarıdır. Ayrıca taraflar, Acil durum Hakemine ilişkin kuralların uygulanmasını kabul ederler” düzenlemesi bulunmaktadır. Kefelet sözleşmesi de genel kredi sözleşmesi gibi kredi ilişkisinde hakim konumda bulunan bankaca düzenlenmiş ve davalılarca imzalanmıştır. Bir uyuşmazlığın tarafları, üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri (tahkime elverişli) bir uyuşmazlığın hakem veya hakem heyeti tarafından çözümlenmesini kararlaştırabilirler. Bir uyuşmazlığın hakemde görüleceğine ilişkin sözleşmeye tahkim sözleşmesi denir. Tahkim sözleşmesi, temel ilişkiyi düzenleyen sözleşmeden ayrı bir tahkim sözleşmesi olarak düzenlenebileceği gibi, temel ilişkiyi düzenleyen sözleşmeye konulacak bir tahkim şartı şeklinde de yapılabilir. HMK’nın 412/1. maddesi uyarınca, “Tahkim sözleşmesi, tarafların, sözleşme veya sözleşme dışı bir hukuki ilişkiden doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların tamamı veya bir kısmının çözümünün hakem veya hakem kuruluna bırakılması hususunda yaptıkları anlaşmadır”. Bu yasal düzenlemede, UNCITRAL Model Kanunu’ndaki tanım esas almıştır. Benzer bir tanım, Milletlerarası Tahkim Kanunu (MTK)’nun 4. maddesinde de yer almaktadır. Tahkim sözleşmesine dair yasal tanımdan da anlaşılacağı üzere, tahkim sözleşmesinin konusu, tahkime elverişli her türlü hukuki uyuşmazlıklardır. Uyuşmazlığın sözleşmeden, haksız fiilden, sebepsiz zenginleşmeden ya da kanundan doğmuş olmasının bir önemi yoktur. Geçerli bir tahkim sözleşmesinin varlığından söz edebilmek için; tahkim sözleşmesinin yazılı şekilde yapılmış olması, tarafların tahkim iradesinin tahkim sözleşmesinde tereddüde yer vermeyecek derecede açık bir şekilde tecelli etmiş olması ve uyuşmazlık konusunun tahkime elverişli olması ve gerekir. Somut olayda, tahkim sözleşmesinin geçerliliği bakımından bu üç koşulun gerçekleşip gerçekleşmediğinin açıklığa kavuşturulması gerekir. Taraflar arasında imzalandığı ihtilafsız olan kefalet sözleşmesinin 4. maddesinde, taraflar arasında kefalet sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözüleceği belirlenmiştir. Eldeki davaya konu uyuşmazlığı kapsayan yazılı bir tahkim sözleşmesinin bulunduğu ve geçerlilik bakımından yazılılık koşulunun sağlandığı açıktır. İkinci olarak, tahkim sözleşmesinin konusu, tahkime elverişli her türlü hukuki uyuşmazlıklardır. Uyuşmazlığın sözleşmeden, haksız fiilden, sebepsiz zenginleşmeden ya da kanundan doğmuş olmasının bir önemi yoktur. Hangi konuların tahkime elverişli olduğu HMK’nın 408. maddesinde düzenlenmiştir. Madde hükmüne göre, taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklardan veya iki tarafın iradelerine tabi olmayan işlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar tahkime elverişli değildir. Bu hüküm, MTK’nın 1. maddesinin 4. fıkrasında, “Bu Kanun, Türkiye’de bulunan taşınmaz mallar üzerindeki aynî haklara ilişkin uyuşmazlıklar ile iki tarafın iradelerine tâbi olmayan uyuşmazlıklarda uygulanmaz” şeklinde tekrarlanmıştır. Bu yasal düzenlemelere göre taraflar arasındaki kefalet sözleşmesinin tahkime elverişli olduğu anlaşılmıştır. Tahkim sözleşmesinin, açık ve kisin şekilde taraflar arasındaki her türlü uyumazlığın hakem yoluyla çözülmesini öngördüğü ve sözleşmenin geçerli olduğu anlaşılmıştır. Basiretli bir tacir olan bankanın tahkim yoluna başvurmak yerine zorunlu arabuluculuğa başvurması tahkim sözleşmesinin geçerliliğini etkilemediği gibi, zorunlu arabuluculuk sırasında davalılarca tahkim itirazının ileri sürülmemiş olması da dürüstlük kurallarına aykırı değildir.Kefalet sözleşmesinin, genel kredi sözleşmesinin eki olduğu ve bu sözleşmede belirlenen edimleri temin etmek üzere davalıların kefaletinin alındığı, bu nedenle genel kredi sözleşmesinden sonraki bir anda imzalandığı açık olan kefalet sözleşmesinde, tarafların iradesi ile alternatif çözüm yollarından olan tahkim yolunun seçilmiş olması, genel kredi sözleşmesindeki mahkemelerin yetkisine ilişkin hüküm nedeniyle geçersiz kabul edilemez. Zira, davacı banka, genel kredi sözleşmesindeki bu hükmü bilerek düzenlediği kefalet sözleşmesi ile kefiller bakımından oluşacak uyuşmazlıklar bakımından tahkimin yetkisini kabul etmiştir. Eldeki uyuşmazlıkta, uyuşmazlık konusunun tahkime elverişli olduğu, taraflar arasındaki kefalet sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmalıkların tahkimde çözülmesi konusunda tarafların açık iradesinin bulunduğu, davacı ile dava dışı borçlu arasında düzenlenen genel kredi sözleşmesinde yetkili mahkemenin belirlenmesinin, ayrı bir sözleşme ile düzenlenen kefalet sözleşmesindeki tahkim şartının geçerliğini etkilemeyeceği, banka ile asıl borçlu arasındaki uyuşmazlıklarda genel kredi sözlemesindeki hükmün uygulanabileceği, ancak borçlu ile düzenlenen sözleşmeden sonraki bir anda imzalanan kefalet sözleşmesindeki, tahkim şartının geçerli olduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusun reddine karar verilmiştir.Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacı vekili tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına, bakiye 120,60 TL peşin karar harcının davacıdan tahsiline,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.06.04.2023
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.