Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/2428 E. 2023/681 K. 13.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/2428
KARAR NO: 2023/681
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/09/2022
NUMARASI: 2019/246 E. – 2022/656 K.
DAVANIN KONUSU: Tapu İptali ve Tescil (Şirket ortaklığından kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda davanın reddine dair verilen hükme karşı, taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin dava dışı … ile birlikte davalı …AŞ’nin ortakları olduklarını, …’nın hâli hazırda aslen davalı …’a ait olan Fikirtepe Kentsel Dönüşüm alanında yer alan adalar üzerinde … ile birlikte dava konusu Fikirtepe projesini yürüttüğünü, …’nın müvekkillerine 16 milyon USD’den fazla borcu bulunduğunu, bu yüzden hakkında başlatılan icra takibine itiraz üzerine İstanbul Anadolu 1. ATM’nin 2015/769 esas sayılı dosyada dava açtıklarını, davanın kabulüne karar verildiğini, dosyanın Yargıtay aşamasında olduğunu, Fikirtepe projesinin gerçekleştirileceği taşınmazların tevhit/ifraz işlemi öncesi davalı … AŞ adına tapuda kayıtlı olduğunu, aynı zamanda Fikirtepe Projesi kapsamında kalan taşınmazların diğer malikleriyle de … AŞ tarafından gayrımenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin yapıldığını, inşaat için gerekli tüm izinlerin … tarafından alındığını, projesinin … AŞ’ye ait olduğunu, …’nın davacılardan mal kaçırmak için … AŞ’nin yönetim kurulu başkanı sıfatıyla yönetim yetkisini kötüye kullanıp genel kurulda karar almadan Fikirtepe projesinin uygulanacağı tapuları, diğer maliklerin imzaladığı sözleşmeleri topluca davalıların oluşturduğu ortaklığa devrettiğini, davalılardan … AŞ’nin ortak ve yetkilisinin …’nın oğlu … olup bu durumun muvazaayı gösterdiğini, taşınmazların 3.430.396,99 TL bedelle devrinin gerçekleştirildiğini, devir bedelinin … ve onun kontrolündeki şirketlere aktarıldığını, tüm bu işlemlerin TTK’nın 408/2-f maddesine aykırı olup, … AŞ’nin önemli miktarda mal varlığının genel kurul kararı olmaksızın gerçekleştirilen işlemle devrinin sağlandığını belirterek, öncelikle davanın kesin karara bağlanmasına kadar İstanbul ili Kadıköy İlçesi … Mahallesi … ada nolu, …, …, ve … parsellerde bulunan Fikirtepe Projesi’nin ruhsat ve izinlerinin üçüncü kişilere devrinin, davaya konu taşınmazlar ve taşınmazlar üstünde yapılan kat irtifakı tesis edilen binalarda davalılar … – … adına kayıtlı bağımsız bölümlerin üçüncü kişilere devrinin, taşınmazlar üzerinde irtifak hakkı tesis edilen binalarda davalılar … – …’nın payına düşen bağımsız bölümlerin ve ticari alanlardaki payların üçüncü kişilere devrinin, davalılar … – …’nın, Fikirtepe Projesi kapsamında diğer maliklerle akdettiği kat karşılığı inşaat yapımı sözleşmelerindeki haklarının üçüncü kişilere devrinin önlenmesi hususunda teminatsız olarak ihtiyati tedbir kararı verilmesine, taşınmazlar üzerinde kat irtifakı kurulan binalarda …’nın payına düşen bağımsız bölümlerin ve maliklerle yapılan paylaşım planının davalılar … – …’dan sorulmasına, İstanbul ili Kadıköy İlçesi … Mahallesi … ada nolu …, …, ve … sayılı parsellerde bulunan davalı … tarafından diğer davalılar … – …’ya devri yapılan Fikirtepe Projesi’nin ve bu proje kapsamında alınan izin ve ruhsatların devrinin, davalı …’tan diğer davalı şirketlere yönelik yapılan tapuların devrine yönelik işlemlerin, Fikirtepe Projesi kapsamında bölgede bulunan taşınmazlara malik kişiler ile … arasında yapılan sözleşmelerin davalılar … – …’ya devrine yönelik Kadıköy … Noterliğinin 29.05.2015 tarih … yevmiye numaralı Düzenleme Şeklinde Taşınmaz Satış Vaadi ve Arsa Payı Karşılığı İnşaat Yapım Ek Sözleşmesi ile bu mahiyetteki Mahkemece tespiti talep edilen diğer devir sözleşmelerinin TTK’nın 408/2-f ve ilgili diğer maddeleri uyarınca batıl/geçersiz olduğunun TESPİTİNE, İstanbul ili Kadıköy İlçesi … Mahallesi … ada nolu …, …, ve … sayılı parsellerde bulunan davalı … tarafından diğer davalılar … – …’ya devri yapılan taşınmazların ve bu taşınmazlar üzerinde inşa edilen ve kat irtifakı tesis edilen binalarda bulunan bağımsız bölümlerde ve ticari alanlarda davalılar … – … adına kayıtlı tapuların iptali ile … adına tesciline, Fikirtepe Projesi kapsamında ve/veya malikler ile imzalanan düzenleme şeklinde taşınmaz satış vaadi ve arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmeleri veya benzer mahiyetteki sözleşmeler uyarınca davalılar … – …’nın payına düşen bağımsız bölümlerin ve ticari alanlardaki payların tespiti ile bu bağımsız bölümlerin ve ticari alanlardaki payların tapularının iptali ile … adına tesciline, Fikirtepe Projesi ile ilgili Çevre İl Müdürlüğü, Kadıköy Belediye Başkanlığı ve ilgili kurumlar nezdindeki tüm inşaat ve diğer izin ve ruhsatların … adına tesciline ve vaki durumun eski haline getirilmesine; bu talebin kabul edilmemesi halinde İstanbul ili Kadıköy İlçesi … Mahallesi … ada no’lu …, …, ve … sayılı parsellerde bulunan davalı … tarafından diğer davalılar … – …’ya devri yapılan Fikirtepe Projesi’nin ve bu proje kapsamında alınan izin ve ruhsatların devrinin, davalı …’tan diğer davalı şirketlere yönelik yapılan tapuların devrine yönelik işlemlerin, Fikirtepe Projesi kapsamında bölgede bulunan taşınmazlara malik kişiler ile … arasında yapılan sözleşmelerin davalılar … – …’ya devrine yönelik Kadıköy … Noterliğinin 29.05.2015 tarih … yevmiye numaralı Düzenleme Şeklinde Taşınmaz Satış Vaadi ve Arsa Payı Karşılığı İnşaat Yapım Ek Sözleşmesi ile bu mahiyetteki mahkemece tespiti talep edilen diğer devir sözleşmelerinin TBK’nın 19. maddesi uyarınca muvazaalı olduğunun tespitine ve İstanbul ili Kadıköy İlçesi … Mahallesi … ada no’lu …, …, ve … sayılı parsellerde bulunan davalı … tarafından diğer davalılar … – …’ya devri yapılan taşınmazların ve bu taşınmazlar üzerinde inşa edilen ve kat irtifakı tesis edilen binalarda bulunan bağımsız bölümlerde ve ticari alanlarda davalılar … – … adına kayıtlı tapuların iptali ile … adına tesciline, Fikirtepe Projesi kapsamında ve/veya malikler ile imzalanan düzenleme şeklinde taşınmaz satış vaadi ve arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmeleri veya benzer mahiyetteki sözleşmeler uyarınca davalılar … – …’nın payına düşen bağımsız bölümlerin ve ticari alanlardaki payların tespiti ile bu bağımsız bölümlerin ve ticari alanlardaki payların tapularının iptali ile … adına tesciline, Fikirtepe Projesi ile ilgili Çevre İl Müdürlüğü, Kadıköy Belediye Başkanlığı ve ilgili kurumlar nezdindeki tüm inşaat ve diğer izin ve ruhsatların … adına tesciline ve vaki durumun eski haline getirilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı …AŞ vekili, savunmasında özetle; öncelikle zamanaşımı itirazında bulunduklarını, davacılardan … ile …’nin ABD vatandaşı olduklarını ve Türkiye’de yerleşim yerlerinin bulunmadığını, dava değerinin en az %40’ına tekabül edecek oranda teminat göstermeleri gerektiğini, ayrıca davacıların 11/06/2010 tarihli mutabakat anlaşması uyarınca diğer davalı … AŞ’ye proje bazlı ve sınırlı olarak ortak olduklarını, anlaşma hükümlerince tarafların Kuzey Irak-Kürdistan Bölgesi Süleymaniye kentinde gayrımenkul işi geliştirilmesi konusunda ve … o tarihte Türkiye’de bulunan sondaj kulesi dâhil olmak üzere fason sondaj hizmetleriyle ilgili projeyi kapsayacak şekilde ortaklık kurulduğunu, mutabakat maddeleriyle de bu durumun anlaşılacağını, projenin gerçekleştirilmesi amacıyla 30/06/2010 tarihinde hisse devirlerinin yapıldığını, davacıların davalı … AŞ’nin Türkiye’deki işlerine ortak olmadıklarını, …’nın fason sondaj hizmetleri işinden doğan alacağının bu dosyada talep olunan tutardan kat kat fazla olduğunu, söz konusu mutabakat belgesi gereğince mutabık kalınan projeler için davacıların davalı şirketin hissedarı olduktan sonra münferit temsil ve imza yetkilisi kılındıklarını, davacıların dava konusu Fikirtepe Projesine destek vermediklerini, … AŞ tarafından Fikirtepe projesi kapsamında 2012 yılından 2015 yılına kadar arsa sahipleriyle satış vaadi ve arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinin akdedildiğini, yaşanan ekonomik zorluklar nedeniyle 2015 yılında arsa sahipleriyle yapılması gereken ve yasal zorunluluktan ötürü ada bazlı tamamlanması zorunlu olan sözleşmelerin tamamlanamadığını, bu zorluklar ile mücadele edilirken davacıların … aleyhine Süleymaniye projesiyle ilgili olarak İstanbul Anadolu 1 Asliye Ticaret Mahkemesinde dava açtıklarını, …’ın en son genel kurulunun 17/08/2012 tarihinde yapıldığını, şirketin hali hazırda organsız olduğunu, … AŞ tarafından Fikirtepe Projesine başlanılmış olmakla birlikte yaşanan ekonomik sıkıntı nedeniyle projenin devam ettirilemeyeceğinin anlaşılması imzalanan sözleşmelere aykırılık nedeniyle tazminat ödenmesinin gerekmesi nedeniyle şirketi zarara uğratmamak adına projeyi devir zorunluluğunun doğduğunu, inşaat ruhsatlarının …-… Adi Ortaklığı adına düzenlendiğini, TTK’nın 408/2-f maddesi anlamında davalı … adına kayıtlı devre konu olabilecek önemli miktarda mal varlığının bulunmadığını, bu durumun defter kayıtlarıyla da ortaya çıkacağını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı …AŞ vekili, savunmasında özetle; müvekkili şirket yönünden dava dilekçesinin Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre tebliğe çıkarıldığını, ancak yapılan tebligatın usulsüz olduğunu, açılan davadan 25/02/2020 tarihi itibariyle haberdar olunduğunu, müvekkili şirketin Diyarbakır Ticaret Odası nezdinde kayıtlı adresinin … Plazaları … yolu N:… Kayapınar/DİYARBAKIR olup TK’nun 35. maddesi hükmü kapsamında düzenlenen tebliğ mazbatası incelendiğinde posta memurunun mazbata üzerinde tahrifat yapıp el yazısıyla ilgisiz bir adres yazarak tebligat yaptığını, bu nedenle usulüne uygun bir tebligattan bahsedilemeyeceğini, davadan haberdar oldukları tarih itibariyle sundukları cevap dilekçesinin süresinde olduğunun kabulüne karar verilmesini istediklerini, davacı yanın TTK’nın 408/2-f maddesine dayalı olarak dava açtığını, bu davayı açma hakkını … İnş.ve San.AŞ’ye ait olup davacıların aktif husumetinin bulunmadığını, davanın bu nedenle reddi gerektiğini, açılan davanın zamanaşımına uğradığını, ayrıca davacıların yabancı tabiyetli gerçek kişiler olması nedeniyle Türk mahkemelerinde açacakları davada teminat yatırmak zorunda olduklarını, öncelikle davacı yana teminat yatırması için süre verilerek bu şartın yerine getirilmemesi halinde davanın reddine karar verilmesini istediklerini, dava konusu iddiaların TTK’nın 408/2-f bendi kapsamında değerlendirilemeyeceğini, Tapu Sicil Müdürlüğü kayıtlarından da anlaşıldığı üzere, …AŞ adına kayıtlı hiçbir taşınmazın müvekkiline yahut …AŞ’ye devredilmediğini, bu yüzden tapu iptal ve tescil talebinde bulunulamayacağını, kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler olup davalı …AŞ’nin bu sözleşmedeki edimlerini ifa edememesi durumunda herhangi bir taşınmaz yahut mal varlığı edinemeyeceğinin açık olduğunu, …AŞ’nin arsa malikleri ile yaptığı sözleşmeler gereği edimlerini yerine getirememiş olması nedeniyle tüm hak ve yükümlülükleri …-… Adi Ortaklığına devrettiğini, bu devre arsa sahiplerinin de muvafakatının bulunduğunu, ayrıca tüm ruhsat, izin ve inşaat faaliyetlerinin de adi ortaklık eli ile yürütüldüğünü, devir öncesinde de ….AŞ’nin tapu ve projeye yönelik hiçbir faaliyeti olmadığını, adi ortaklığın tüm edimlerini yerine getirerek proje kapsamında meydana getirilen birçok bağımsız bölümün üçüncü kişilere devrinin yapıldığını, ayrıca …AŞ hakkında İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/276 esas sayılı dosyasında tasfiye davasının görüldüğünü, bu davanın tasfiye neticesinden etkilenecek olması nedeniyle tasfiye davasının sonucunun beklenmesi gerektiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … AŞ; davaya cevap dilekçesi sunmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; davalılardan … İnşaat adına dava dilekçesinin tebliğ işlemlerinin usulsüz olması nedeniyle bu davalı vekilinin verdiği cevap dilekçesinin süresinde kabul edildiği, davacıların ABD vatandaşı olup yabancılık teminatından muaf oldukları, davacıların davalı …’a ortaklıklarının proje bazlı olduğu, 11.06.2010 tarihli mutabakat belgesi uyarınca, davacıların yalnızca Süleymaniye gayrimenkul işinde ve fason sondaj hizmetleri işinde ortak olduğuna dair savunmanın yerinde görülmediği, dolayısıyla davacıların şirket ortaklığından doğan haklarını kullanabilecekleri kanaatine varıldığı, davacıların davalı …’ın ortağı olarak TTK’nın 408-2.f ve TBK’nın 19. maddeleri uyarınca muvazaa iddiasına dayalı tapu iptal ve tescil davası açmakta hukuki yararlarının ve sıfatlarının bulunduğu, aktif husumet itirazlarının bu nedenle yerinde olmadığı, geçersizlik ve muvazaa iddiaları bakımından kanunda öngörülmüş bir zamanaşımının bulunmadığı, bu nedenle davalıların zamanaşımı definin reddedilip işin esasının incelendiği, eldeki davanın tapu iptal ve şirket adına tescil davası olması nedeniyle davaya konu taşınmazların harca esas değerlerinin bilirkişiler eliyle tespit ettirilip harcın ikmal ettirildiği, ticari defterlerin incelenmesi sonucu rapor alındığı, davalılardan …’ın defterlerini sunmadığı, ancak bu davalıya ait mali tabloların daha önce dosyaya ibraz edilmiş olan mali müşavir tarafından düzenlenmiş uzman raporunda değerlendirildiği, bu uzman raporunda davalı …’ın bir kısım arsa sahipleriyle kat karşılığı inşaat sözleşmesi yaptığı, bu sözleşmelerin diğer davalılara devredildiği, geriye kalan arsa sahipleriyle davalı … – … adi ortaklığı tarafından sözleşme imzalandığı, … tarafından imzalanan sözleşmelerin arsa sahiplerinin devre muvafakatlerinin alındığı, devir karşılığı … tarafından yapılan masrafların ve devir bedelinin fatura edilmek suretiyle …’a ödendiği, …’ın o günkü finansal yapısı itibariyle davaya konu projeyi tamamlama yeterliliğine sahip olmadığı, kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin şirket açısından bir finansal değer taşımadığı, davalı …’ın projeyi tamamlama imkanının bulunmadığı, yüklenilen tazminatlar nedeniyle finansal risk altında olduğu, devir ile bu risklerin sonlandırıldığı bilgilerine yer verildiği; davacının eldeki davayı terditli olarak iki hukuki nedene dayandırdığı, bunlardan birincisinin yani asli talebin TTK’nın 408/2.f maddesine dayalı olduğu, anılan kanuni düzenleme uyarınca şirketin önemli mal varlığının yönetim kurulunca devri için genel kurul kararı gerekli olduğu, somut olayda ise …’a ait mal varlığının ya da taşınmazların devrinin söz konusu olmayıp …’ın arsa malikleri ile yaptığı kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin arsa sahiplerinin de muvafakatleri de alınmak suretiyle devredilmesine ilişkin olduğu, bu nedenle TTK’nın 408/2.f maddesi uyarınca devir için şirket genel kurulundan karar alınmasına gerek olmadığı, bu hukuki sebebe dayalı geçersizlik iddiasının bu nedenle yerinde görülmediği, davacılar vekilinin terditli olarak ileri sürdüğü ikinci (feri) talebin ise TBK’nın 19. maddesi uyarınca muvazaa iddiasına dayalı olup kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin devrine ilişkin bu işlemler bakımından muvazaanın söz konusu olmadığı, çünkü bu devir karşılığı davalı şirkete tüm masraflarının ve ayrıca devir bedelinin fatura karşılığı ödendiği, muvazaanın koşullarının somut olayda mevcut olmadığı, salt devir bedelinin düşük olmasının muvazaa iddiasını kabule yeterli olmadığı, davalı … tarafından belediye ya da diğer kuruluşlardan alınmış ruhsat veya izin bulunmadığı, dolayısıyla davacılar vekilinin taşınmazlara ilişkin ruhsatların devrinin muvazaalı olduğu iddiasının yerinde görülmediği, …’a ödenmiş olan masraf bedelinin ve devir bedelinin … tarafından onun kontrolündeki şirketlere aktarılmış olmasının şirket yöneticisinin sorumluluğunu doğuracak nitelikte olabilirse de davalı şirketlerin muvazaa yaptığına dair kanıt oluşturmadığı gerekçeleriyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacılar vekilince esas bakımından; davalı adi ortaklığı oluşturan şirketler vekili tarafından ise sadece ihtiyati tedbir bakımından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF NEDENLERİ Davacılar vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davadaki iddialarını ve bilirkişi raporunu özetledikten sonra; ilk derece mahkemesi karar gerekçesinde TTK’nın 408/2.f maddesi kapsamında öne sürülen davacı iddialarının yerinde bulunmasına rağmen bilirkişi raporundaki tespite göre, davalı adi ortaklığa devredilen hakların “Beklenen haklar” niteliğinde olduğu ve bu tür hakların şirket mal varlığı olarak kabulü gerektiği yönündeki bilirkişi değerlendirmesi yok sayılarak bu hukuki sebebe dayalı davanın reddine karar vermesinin çelişkili olduğunu, oysa bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin davalı adi ortaklığa devrinin şirketin önemli mal varlığının devri niteliğinde olduğunu, bu kadar önemli kapsamdaki sözleşmelerin şirket bakımından beklenen haklar kapsamında önemli mal varlığı oluşturduğunu, öğretide de bu görüşü destekleyen çok fazla görüşlerin bulunduğunu (istinaf dilekçesinde öğretideki görüşlerden alıntılar yapılmıştır), önemli mal varlığı kavramının geniş yorumlanması gerektiğini, şirketin büyük bir inşaat faaliyeti için giriştiği ve arsa malikleriyle yaptığı sözleşmelerle oluşan haklarının da şirket bakımından beklenen haklar kapsamında değerlendirilerek önemli mal varlığı olduğunun kabulünün gerektiğini, İlk derece mahkemesince atanan bilirkişi kurulunca düzenlenen heyet raporunda da … tarafından arsa sahipleriyle yapılan kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin davalı adi ortaklığa devrinin önemli mal varlığının devri niteliğinde olup TTK’nın 408/2.f maddesi uyarınca bu devir için genel kurul kararı alınmasının zorunlu olduğunun tespit edildiğini, mahkemenin bilirkişi raporundaki tespitlerin aksine karar vermesinin hukuki dayanağı bulunmadığını, nitekim mahkeme kararında da aksi yönde bir kanun hükmü, içtihat veya öğreti görüşüne yer verilmediğini, … tarafından kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin davalı adi ortaklığa devrinin muvazaalı işlem niteliğinde olduğunu, ilk derece mahkemesince salt devir bedelinin düşük olmasının ve akrabalık ilişkisi bulunmasının muvazaanın ispatı için yeterli olmayacağına dair değerlendirmesinin isabetli olmadığını, davaya konu devir işlemlerinin altında imza atan … Yönetim Kurulu Başkanı …’nın … – … Adi Ortaklığının ortaklarından olan …’yı fiilen ve bizzat idare eden kişi olduğunu, bu hususun noter görselleri ve bir kısım noterlik belgeleriyle sabit olduğunu, davaya konu devir protokolleri incelendiğinde davalılardan …’yı temsilen tüm bu protokolleri … Yönetim Kurulu Başkanı ve … Yapı ile hiçbir bağı olmadığı savunulan …’nın imzaladığını, davalı adi ortaklığın ortakları tarafından dosyaya sunulan devir sözleşmelerinin incelenmesinde bu hususun açıkça görüldüğünü, … ile davalı … Yapı’nın tek ortağı …’nın baba- oğul oldukları dikkate alındığında tarafların görünüşte bir işlem yapmayı amaçladıklarının ve işlemin mutlak muvazaa niteliğinde olduğunun anlaşılacağını, bazı devir sözleşmelerinde … adına …’nın verdiği yetkiyle vekil tarafından …’ın temsil edildiği, … adına ise bu şirketle hiçbir bağlantısı olmadığı iddia edilen …’nın imza attığının açıkça görüleceğini, tüm bu olguların mutlak muvazaayı gösterdiğini, Muvazaa iddiası bakımından mal kaçırma kastının olup olmadığı değerlendirilirken, …’ın ortakları olan davacılar ile diğer ortak … arasında husumet bulunduğu hususunun göz önünde bulundurulmadığını, devirdeki asıl amacın davacıların bu inşaat gelirinden mahrum bırakmak olduğunun anlaşıldığını, davalı …’nın ise sırf bu amacı gerçekleştirmek üzere kurulmuş bir paravan şirket olduğunu, … ortaklarının bir dönem iş birliği yaptıklarını ve Kuzey Irak’ta bir inşaat projesi gerçekleştirmeyi kararlaştırdıklarını, bu projenin devamı esnasında taraflar arasındaki anlaşma uyarınca proje müdürü olarak atanan …’nın proje için harcanmak üzere davacılardan 16.000.000 USD almasına rağmen projeyi tamamlayıp taraflar arasındaki anlaşmaya aykırı şekilde davacılara yapması gereken ödemeleri yapmadığını, bu konuda çıkan uyuşmazlığın İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/693 Esas sayılı dosyası ile derdest olduğunu, mahkeme tarafından 16.000.000 USD’nin müvekkilleri lehine tahsiline karar verildiğini, dosyanın halen temyiz incelemesinde olduğunu, bu durumun ortaklar arasındaki ihtilafı gösterdiğini, bu ihtilaf nedeniyle …’nın sözleşmelerin devri konusunda genel kuruldan karar alması mümkün olmadığından, bu muvazaalı işlemleri yaptığını bu nedenle TBK’nın 19. maddesi kapsamında muvazaaya dayalı tapu iptali taleplerinin kabulü gerektiğini, Kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin devir bedeli olarak davalı adi ortaklığın …’a ödediği tutarın 3.430.396,99 TL olduğunu, mahkemece harca esas değerin tespiti bakımından inceleme sonucunda ise dava konusu taşınmazların değerinin 17.05.2019 tarihi itibariyle 279.259.869,06 TL olarak belirlendiğini, harcın bu değer üzerinden tamamlandığını, görüldüğü üzere iki değer arasında astronomik ölçüde fark bulunduğunu, bu hususun muvazaayı tek başına ispata yeterli olduğunu, Devralan şirketlerden … Yapı’nın tek ortağı ve yetkilisinin …’ın ortağı ve yetkilisi …’nın oğlu olan … olduğunu, bu durumun da …’nın paravan şirket olarak kurulduğunu açıkça ortaya koyduğunu, ihtiyati tedbir bakımından dosyada inceleme yapan İstanbul BAM 14. HD’nin karar gerekçesinde bu akrabalık ilişkisine atıf yapılarak davacıların haklarının teminat altına alınması gerektiği yönünde gerekçe oluşturulduğunu, ilk derece mahkemesinin bu hususları dikkate almadığını, muvazaa bakımından sıraladıkları tüm bu sebeplerin ortaya koyduğu üzere, davalı adi ortaklığa yapılan devir işlemlerinin satış gibi gösterilmesine rağmen gerçek bir satış olmadığının ve davacı ortaklardan mal kaçırmayı amaçladığının açıkça göstergesi olduğunu, emsal Yargıtay kararının da bu iddiayı desteklediğini, Kat karşılığı inşaat sözleşmelerin devri tarihinde … üzerine de herhangi bir taşınmaz tapu kaydının bulunmamasının ve yine … tarafından alınmış bir izin veya inşaat ruhsatı bulunmamasının muvazaaya dayalı talebin reddine dayanak yapılamayacağını, çünkü TBK’nın 19. maddesinde öngörülen muvazaanın sadece taşınmaz devirleri bakımından değil, her türlü hukuki işlem bakımından söz konusu olabileceğini, Tüm bu açıklamalara göre gerek TTK’nın 408/2.f hükmü uyarınca geçersizliğin ve gerekse TBK’nın 19. maddesi uyarınca muvazaanın sabit olması nedeniyle davanın kabulü gerekirken ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verildiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu hükmünün usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, istinaf incelemesi duruşmalı yapılarak hükmün kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. Davalı … – … Adi Ortaklığını oluşturan şirketler vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesine rağmen ihtiyati tedbirin kaldırılmadığını, HMK’nın 397/2. maddesi uyarınca ihtiyati tedbirin devam ettiğini, bu durumun usul ve yasaya aykırı olup müvekkili şirketlerin telafisi imkansız zararlara uğramasına yol açtığını ve yol açmaya da devam ettiğini, bu durumun müvekkillerinin mülkiyet haklarını ihlal ettiğini, yargılama aşamalarında ihtiyati tedbir konusunda İstanbul BAM 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda verilen 17.07.2020 tarihli karar gerekçesinde, davalı … tarafından önemli bir miktardaki arsa sahibi ile kat karşılığı inşaat sözleşmeleri akdedildiği, bakiye bir kısım arsa sahipleriyle sözleşme yapmadan kendisiyle sözleşme yapan arsa maliklerinin de onayları alınarak kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin tamamının davalı … AŞ’ye devredildiği, arsa sahiplerinin …’a yaptıkları bir tapu devrinin bulunmadığı, tapuların doğrudan arsa malikleri tarafından davalı …’ya devredildiği, bu devirlerden sonra diğer kat malikleriyle de kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin davalı adi ortaklığı oluşturan şirketlerle yapıldığı, 2017 yılında ilk defa inşaat ruhsatı alınmak suretiyle davalı adi ortaklık tarafından inşaata başlandığı, …AŞ adına alınmış inşaat ruhsatının bulunmadığı, dosyadaki uzman raporlarına göre inşaatın davalı adi ortaklık tarafından %90 seviyesinde tamamlandığı, …’ın inşaat yaptığına dair bir kanıt bulunmadığı, inşaatın bütünüyle davalı adi ortaklık tarafından yapıldığına dair iddia ve deliller bulunduğu, bu nedenle ihtiyati tedbirin davacıların taleplerini aşan miktarda olduğu gerekçelerine yer verildiğini, HMK’nın 397. maddesinin gerekçesinde, tedbirin geçiciliği dikkate alındığında hukuki durumun uzun süre askıda kalmasının ve tedbirin karşı taraf üzerinde baskı unsuru olarak kullanılmasının kabul edilemeyeceğinin belirtildiğini, tapuların doğrudan arsa malikleri tarafından devredilmiş olması, inşaat ruhsatının ilk defa adi ortaklık tarafından alınması ve tüm inşaatın davalı adi ortaklık tarafından yapılmış olması nedeniyle ve ilk derece mahkemesi karar gerekçesinde gösterilen nedenlerle davanın reddi isabetli olup ret kararına ve gerekçesine rağmen ihtiyati tedbirin devamının sağlanmasının müvekkilleri bakımından ağır zararlar oluşturduğunu, müvekkillerinin kâr elde etme amaçlarının haksız olarak engellendiğini belirterek, ilk derece mahkemesinin hükümle birlikte kaldırılmasına karar vermediği ihtiyati tedbirin istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir. Davalı adi ortaklığı oluşturan şirketler vekili, ayrıca davacılar vekilinin istinaf başvurusuna karşı cevaplarını içeren dilekçe vermiş ve davacıların istinaf başvurularının reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle TTK’nın 408/2.f maddesine ve terditli olarak TBK’nın 19. maddesine dayalı olarak açılmış bir tapu iptali ve tescili davasıdır.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın redine karar verilmiş; bu karara karşı, taraf vekillerince, yasal süreleri içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacılar vekilinin istinaf nedenlerinin incelenmesinde:Davacı, eldeki davayı terditli olarak iki hukuki nedene dayandırmıştır. Davacının asli talebi, davalı … ile dava dışı arsa malikleri arasında imzalanmış olan kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin davalı …- … adi ortaklığına devredilmesi işlemlerinin, bu sözleşmelerin şirketin önemli miktarda mal varlığı olup TTK’nın 408/2.f maddesi uyarınca devir konusunda şirket genel kurulundan izin alınmadan yapılmış olması nedeniyle geçersiz olduğu iddiasına dayanmaktadır. İlk derece mahkemesi, kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin önemli miktarda şirket mal varlığı olarak kabul edilemeyeceği gerekçesiyle davacının asli talebini reddetmiş, davacılar vekili ilk derece mahkemesi kararını, somut olayda TTK’nın 408/2.f maddesi uyarınca geçersizliğin sabit olduğu gerekçesiyle istinaf etmiştir. Davalı … tarafından, dava dışı arsa sahipleriyle imzalanmış olan kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin devrine dair sözleşmeler, yaklaşık beş aylık bir süreç içinde ve 2015- 2016 yılları içinde gerçekleştirilmiştir. Bu devir tarihleri itibariyle uyuşmazlığa 6102 sayılı TTK uygulanacaktır. TK’nın 365. maddesi uyarınca, şirket, yönetim kurulu tarafından yönetilir ve temsil olunur. Kanundaki istisnalar saklıdır. Aynı Kanun’un 374. maddesi uyarınca, yönetim kurulu ve kendisine bırakılan alanda yönetim, kanun ve esas sözleşme uyarınca genel kurulun yetkisine bırakılmış olanlar dışında, şirketin işletme konusunun gerçekleştirilmesi için gerekli olan her çeşit iş ve işlemler hakkında karar almaya yetkilidir. TTK’nın 408/2.f maddesi uyarınca, önemli miktarda şirket varlığının toptan satışı konusunda karar alma yetkisi şirket genel kuruluna ait olup bu yetki devredilemez. İşte, TTK’nın 408/2.f maddesiyle genel kurula verilen yetki, yönetim kurulunun ve şirket yöneticilerinin yetkisinin kanuni bir sınırını oluşturmaktadır. Yani şirketin önemli miktardaki mal varlığının satışı için yönetim kurulu, genel kuruldan bu yönde bir karar almalıdır. Aksi takdirde yetki sınırlarını aşmış olur. Sözleşme muhatabının da yönetim kurulunun yetki sınırlarını aştığını bildiği veya bilecek durumda olduğu hallerde (TTK m.371/3), yapılan devir işlemi geçersiz olur. TTK’nın 408/2.f maddesiyle yapılan düzenlemenin amacı, şirket bakımından hayati önem taşıyan mal varlığının satışı konusunu genel kurulun münhasır yetkisine almak ve şirketi korumaktır (POROY/ TEKİNALP/ ÇAMOĞLU, Ortaklıklar Hukuku I, 15. Basım, İstanbul, 2021, s.531). Kanun önemli miktardaki mal varlığının satışından söz etmiş ise de önemli mal varlığının ne olduğu konusunda bir düzenleme yapmamıştır. Bu durumda her somut olayın özelliğine göre, devre konu işlemin şirketin önemli miktarda mal varlığı olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Çamoğlu, bu konuda Sermaye Piyasası Kanunu’nun 23/1b hükmünden hareketle, “Mal varlığının tümünü veya önemli bir bölümünü devretmesi veya üzerinde ayni bir hak tesis etmesi veya kiralaması” şeklindeki tanımdan yararlanılabileceğini savunmuştur (POROY/ TEKİNALP/ ÇAMOĞLU, a.g.e, s.531). TTK’nın 408/2.f maddesi kapsamında genel kurulun münhasır yetkisindeki bir işlemden söz edebilmek için öncelikle ortada bir “mal varlığı” bulunmalıdır. Mal varlığı, şirketin aktifinde yer alan maddi veya maddi olmayan ve ekonomik değeri olan haklardır. Bu durumda, davalı … tarafından davalı …- … Adi Ortalığına devredilen kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin, …’ın aktifinde yer alan mal varılığı niteliğinde olup olmadığının ortaya konulması gerekir. Davalı …, Kadıköy, … Mahallesi … Ada, …-… ve … parsellerde bulunan taşınmaz maliklerinden büyük bir kısmıyla kat karşılığı inşaat sözleşmeleri yapmıştır. Ancak proje kapsamında yer alan tüm arsa sahipleriyle sözleşme imzalayamamış, imzaladığı sözleşmeleri ise yaklaşık beş aylık bir süreç içinde, arsa maliklerinin de onaylarını noterde almak suretiyle, 2015-2016 yıllarında davalı …- … Adi Ortaklığına devretmiştir. Davacılar, bu devir işlemlerinin TTK’nın 408/2.f maddesi uyarınca genel kuruldan izin alınmamış olması nedeniyle geçersiz olduğunu iddia etmektedir. Kat karşılığı inşaat sözleşmesi, arsa maliki ile müteahhit arasında imzalanan ve her iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme türüdür. Sözleşme, kanunda tanımlanmış tipik sözleşmelerden olmayıp, Yargıtay içtihatlarıyla temel çerçevesi belirlenmiş bir sözleşme türüdür. Bu sözleşme ile müteahhit, karşı tarafa ait arsa üzerine sözleşmedeki koşullarla ve projesine göre inşaat yapmayı üstlenir; arsa maliki ise sözleşmedeki koşullarla, bu inşa faaliyeti kapsamında yapılacak bina ya da bağımsız bölümlerin belli bir miktarını müteahhide tapuda devretmeyi üstlenir (Sözleşmenin tanımı için bknz: Yargıtay HGK’nun 2021/(15)6-108 E- 2022/1919 K sayılı, 28.12.2022 tarihli emsal kararı). Somut olayda da sözleşme örneklerine göre, davalı …’ın, projesine göre inşaat yapmayı üstlendiği, yapılacak inşaat sonucu ortaya çıkacak bağımsız bölümlerin tamamının %43’ün …’a, diğer bağımsız bölümlerin ise arsa sahiplerine ait olacağının kararlaştırıldığı, …’ın inşaat yapım sürecinde bir kısım kiraları ödemeyi ve bazı yan edimler yüklendiği anlaşılmaktadır. Arsa malikleriyle sadece kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin imzalandığı, …’a herhangi bir tapu devrinin yapılmasının söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır. …, bir kısım arsa malikleriyle anlaşma sağlayamamış, kalan bu arsa malikleriyle kat karşılığı inşaat sözleşmelerini ise arsa sahipleriyle …- … Adi Ortaklığı yapmıştır. … tarafından alınmış bir inşaat ruhsatı yoktur. İnşaat ruhsatlarının ilk olarak 2017 yılında …- … Adi Ortaklığı adına alınarak inşaata başlandığı, dosya kapsamındaki belgelerden anlaşılmaktadır. Diğer bir deyişle davalı …, proje kapsamındaki tüm arsa sahipleriyle sözleşme imzalamadığı gibi, kendi adına bir inşaat ruhsatı almamış, inşaat faaliyetine de başlamamıştır. 2017 yılında davalı …- … tarafından alınan inşaat ruhsatlarıyla inşaata başlandığı ve tüm projenin başından sonuna kadar …- … Adi Ortaklığı tarafından tamamlanma aşamasına getirildiği, teknik bilirkişi raporuyla sabittir. Kat karşılığı inşaat sözleşmesiyle davalı …, arsa maliklerinin arsası üzerine, sözleşmede ve projede tanımlanan inşaatları yapma, inşaatlar yapılıncaya kadar bir kısım arsa malikine kira ödemeleri yapma borcu altına girmiştir. Ancak bu edimlerini yerine getirdiği takdirde arsa maliklerinden sözleşmeye göre kendisine düşen bağımsız bölümlerin devrini talep edebilme hakkı doğacatır. Yani sözleşmeler yapıldığında ve … tarafından davalı …- … Adi Ortaklığına sözleşme devirlerinin yapıldığı sırada henüz …’ın arsa maliklerinden talep edeceği bir alacak hakkı doğmamış durumdadır. Dolayısıyla bu kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin davacının aktifinde yer alan bir mal varlığı olduğundan söz edilemez; bilakis …’ın taahhüdü nedeniyle pasifinde yer alan sözleşmeler olduğunun kabulü gerekir. Nitekim ilk derece mahkemesince alınan 27.06.2022 tarihli bilirkişi raporunda da bu sözleşmelerin …’ın ticari kayıtlarında şirket aktifi olarak kayıtlı olmadığı belirlenmiştir. Bu açıklamala göre, davacıların da ortağı oldukları davalı … tarafından diğer davalılara devredilen kat karşılığı inşaat sözleşmeleri …’ın aktifinde yer alan “mal varlığı” niteliğinde olmadığından, bu devirlerin yapılması için şirket yönetiminin TTK’nın 408/2.f maddesi uyarınca genel kurul kararı almasına gerek bulunmamaktadır. İlk derece mahkemesinin bu konudaki kararı ve gerekçesi isabetli olup davacılar vekilinin bu yöne ilişkin istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davacılar vekili istinaf dilekçesinde, bilirkişi raporlarında da değilindiği üzere, kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin sayısı ve inşaatın kapasitesi itibariyle, inşaatın tamamlanması halinde önemli bir kâr elde etme potansiyeli bulunması nedeniyle “beklenen haklar” niteliğinde olduğunu, bu nedenle TTK’nın 408/2.f maddesi kapsamında genel kurul kararı alınmasının zorunlu olduğunu ileri sürmüştür. Şirket mal varlığı sadece maddi şeylerden oluşmaz. Elbette alacak hakları, fikri mülkiyet hakları gibi ekonomik değeri olan diğer haklar da mal varlığı kapsamında yer alır. Bu anlamda “beklenen haklar”ın yani ileride elde edilmesi ve aktifte yer alması beklenen hakların devre konu olması hâlinde de bu yasal düzenlemenin uygulanması söz konusu olabilir. Nitekim bu konuda davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde öğretideki görüşlere atıflar yapmıştır. Ancak devre konu sözleşmelerin, davacılar ve davalı … bakımından beklenen hak oluşturup oluşturmadığının somut olayın özelliklerine göre belirlenmesi gerekir. Dosya kapsamı ve taraf beyanlarıyla sabit olduğu üzere, davalı …, davalı adi ortaklığa sözleşmelerin devri tarihleri itibariyle proje kapsamında kalan tüm arsa malikleriyle sözleşme imzalayamamış durumdadır. İnşaat mühendisi, işletme mühendisi ve gayrimenkul değerleme uzmanlarında oluşan üç uzmanın düzenlediği 20.04.2020 tarihli uzman raporunda da ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, proje kapsamındaki tüm arsa malikleriyle kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzalanmadan ruhsat alınması ya da inşaata başlanması mümkün değildir. Nitekim …, inşaat ruhsatlarını almadığı gibi inşaata da hiç başlamamıştır. Dolayısıyla imzalanan sözleşmemelerin … ve ortakları bakımından “beklenen haklar” niteliği kazanmadığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, Mali Müşavir … tarafından düzenlenen ve Mahkemece alınan bilirkişi heyet raporunda da atıf yapılan 17.04.2020 tarihli uzman raporunda, davalı …’ın mali tabloları incelenmiş ve …’ın davaya konu inşaat projesini yapmaya yeterli aktifinin bulunmadığı belirlenmiştir. Projeyi yapacak aktife ve sermayeye sahip olmayan şirket yönünden davacılar vekilinin bahsettiği şekilde beklenen hakların varlığından söz edilemeyeceği anlaşılmaktadır. Dosya kapsamındaki sicil kayıtları incelendiğinde her iki davacının davalı …’ın münferit yetkili yöneticileri oldukları anlaşılmaktadır. 2015-2016 yıllarında yapılan devir işlemlerine ve 2017 yılında davalılar …- … tarafından inşaat ruhsatı alınıp inşaatların bitme aşamasına geldiği dava tarihine kadar yapılan inşaat çalışmalarına karşı herhangi bir girişimde bulunmamış olmaları da devre konu inşaat sözleşmelerinin “beklenen haklar” kategorisinde şirketin önemli mal varlığı olarak değerlendirilemeyeceği sonucunu desteklemektedir. Bu nedenlerle davacılar vekilinin bu yöne ilişkin istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Bilirkişi raporu takdirî delillerdendir. Hâkim, bilirkişinin vardığı sonuçla bağlı olmayıp, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir. Somut olayda ilk derece mahkemesince hukuki gerekçeleri ortaya konularak bilirkişinin vardığı sonuç benimsenmemiş ve varılan sonucun hukuki gerekçeleri de ortaya konulmuştur. Esasen bilirkişinin hukuki konularda beyan ettiği görüşler, mahkemeyi bağlamaz. HMK’nın 33. maddesi uyarınca hâkim, hukuk kurallarını resen uygular. Kaldı ki dosyaya TTK’nın 408. maddesinin olayda uygulanma kabiliyetinin bulunup bulunmadığı konusunda uzman görüşleri de sunulmuş ve bu görüşler ışığında değerlendirme yapılmıştır. Mahkemenin hukuki gerekçeleri denetlenebilir bir şekilde ortaya konulmuş olup bu gerekçeler Dairemizce de isabetli bulunduğundan, davacılar vekilinin aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davacının diğer istinaf nedeni ise TBK’nın 19. maddesi uyarınca muvazaa iddiasına dayalıdır. Davacılar vekili, … ortakları arasında husumet bulunduğunu, …’ın yetkilisi ile …’nın ortağı ve yetkilisinin baba- oğul olduğunu, devre konu inşaatın gerçek değerinin çok yüksek olmasına karşın düşük bir devir bedeli ödendiğini, tüm bunların muvazaayı gösterdiğini iddia etmiştir. Dosyaya taraflarca sunulan ve Borçlar Hukuk alanında uzmanlar tarafından düzenlenen uzman raporundaki genel hukuki bilgilerden de hareketle iki tür muvazaadan söz edilebilir: Mutlak muvazaa ve nispi muvazaa. Mutlak muvazaada taraflar, yaptıkları sözleşmenin hiç bir hüküm doğurmamasını istemelerine karşın sadece dış dünyaya karşı bir sözleşme yapmış gibi görünmek isterler. Mutlak muvazaa hâlinde görünürdeki muvazaalı sözleşme, TBK’nın 19. maddesi uyarınca kesin olarak hükümsüzdür. Nispi muvazaada ise taraflar aslında başka bir sözleşme yapmak istemektedir; ancak dış dünyaya karşı başka bir sözleşme yapmış gibi davranırlar. Bu durumda görünürdeki muvazaalı sözleşme kesin olarak hükümsüzdür. Gizlenen sözleşmenin geçerliliği ise yasal şekil şartının mevcudiyetine bağlıdır (Tanım için bknz: Yargıtay HGK’nun 2020/1-633 E- 2022/1579 K sayılı, 24.11.2022 tarihli emsal kararı). Bu hukuki açıklamaya göre somut olaydaki iddiaya baktığımızda, davacılar vekilinin muvazaa iddiası, mutlak muvazaa niteliğindedir. Oysa somut olayda davalı … ile …- … Adi Ortaklığını oluşturan şirketler arasında, kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin devri konusunda açık bir irade mevcuttur. Sözleşmeler gerçekten devredilmiştir. Bu devir işlemleri, TBK’nın 205. maddesi anlamında sözleşmenin devri niteliğinde olup, arsa maliklerinin de noterden onayları alınarak devir işlemleri gerçekleştirilmiştir. Davalı …’ın, kat karşılığı inşaat sözleşmelerini devrettiği tarih itibariyle bu projeyi yapacak ekonomik yeterliliğinin bulunmadığının tespit edilmiş olması da dikkate alındığında, davalı …Şirketi’nin ortağı ve yetkilisinin, davalı … yetkilisiyle baba- oğul olması ya da … ortakları arasında husumet ve başka bir davanın bulunması yahut şirket ortağının başka bir davada tazminata mahkum olması muvazaayı ispata yeterli görülmemiştir. Nitekim bu devir işlemlerini takiben …- … Adi Ortaklığı tarafından inşaata başlanmış, tamamlanma aşamasına getirilmiş, bağımsız bölüm tapuları oluşturulmuş, kat karşılığı inşaat sözleşmelerindeki edimler büyük oranda yerine getirilmiş, davalı adi ortaklığı oluşturan şirketler adına tapu devirleri gerçekleşmiştir. Bu durumda tarafların devir iradesinin gerçek olduğu anlaşılmakta olup davalılar arasında mutlak muvazaa bulunduğundan söz edilemeyeceği kanaatine varılmıştır. Taraflarca gizlenen başka bir sözleşme söz konusu olmadığından nispi muvazaa da söz konusu değildir. Davalı … tarafından kat kaşılığı inşaat sözleşmelerinin …- … Adi Ortaklığına devri karşılığında … tarafından devir bedeli alındığı anlaşılmaktadır. Bilirkişi heyet raporunda ve Mali Müşavir … tarafından düzenlenen uzman raporunda belirtildiği üzere, bu devir karşılığı …- … Adi Ortaklığı tarafından davalı …’a, beş adet fatura karşılığı toplam 3.399.987,24 TL ödeme yapılmıştır. Davalı …’ın arsa malikleriyle imzaladığı kat karşılığı inşaat sözleşmeleri için yapılan masrafların bütünüyle karşılandığı, 991.200,00 TL kâr elde edildiği belirlenmiştir. Bu ödemelerin yeterli olup olmadığı hususu, muvazaa iddiası kapsamında değil ancak bir sorumluluk davası içinde tartışılabilecek hususlar olup aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davacılar vekili, dava sırasında alınan teknik raporda tespit edilen inşaat değerinin 279.259.869,06 TL olduğunu, davalılar tarafından ödenen devir bedeli dikkate alındığında, aradaki farkın muvazaayı açıkça gösterdiğini ileri sürmüştür. İlk derece mahkemesince yapılan keşif sonucu alınan raporda belirlenen bu değer, inşaatın büyük oranda bitirilmiş hâldeki değeridir. Bu nedenle, bu değerin sözleşme devir bedeliyle kıyaslanarak sonuca gidilmesi mümkün görülmemiştir. 28.01.2021 tarihli teknik bilirkişi raporunda harca esas değer olarak belirlenen 279.259.869,06 TL, kat karşılığı inşaat sözleşmeleri uyarınca davalı adi ortaklığa düşen bağımsız bölümlerin o aşamaya kadar tamamlanmış hâlleri itibariyle değerleri toplamını vermektedir. İnşaat mühendisi, işletme mühendisi ve gayrimenkul değerleme uzmanı tarafından düzenlenen 20.04.2020 tarihli uzman raporunda, inşaat proje maliyetinin 310.335.772,50 TL olduğu belirtilmiştir. Bu maliyete inşaatı yapan davalı …- … Adi Ortaklığını oluşturan şirketlerin katlandığı dikkate alındığında, teknik bilirkişi raporundaki harca esas değerden hareketle muvazaa iddiasının kabulü mümkün görülmemiş, açıklanan bu nedenlerle davacılar vekilinin tüm istinaf nedenlerinin reddi gerekmiştir. Davalı … ve … İnşaat şirketleri vekilinin istinaf nedenlerinin incelenmesinde: Davalılar vekilinin istinaf başvurusu sadece ihtiyati tedbire yöneliktir. İlk derece mahkemesindeki yargılama sürecinde, dava konusu bir kısım bağımsız bölümler üzerine ihtiyati tedbir konulmuştur. İhtiyati tedbir kararı istinaf denetiminden de geçmiştir. İlk derece mahkemesi, nihai kararında ihtiyati tedbirin akıbeti hakkında bir karar vermemiştir. HMK’nın 397/2. maddesi uyarınca ihtiyati tedbir kararının etkisi, mahkeme kararında aksi belirtilmediği takdirde, nihai kararın kesinleşmesine kadar devam eder. İlk derece mahkemesi nihai hükmünü verirken tedbirin kaldırılması yönünde bir karar vermediğinden ihtiyati tedbirin hüküm kesinleşinceye kadar devam etmesi yasa gereğidir. İhtiyati tedbir kararı teminatla verilmiş olup davacının muhtemel zararlarıyla davacının menfaati arasında denge kurulmuştur. Tedbirin hüküm kesinleşinceye kadar devamı, tarafların hak ve menfaat dengesiyle uyumlu olup ilk derece mahkemesince tedbirin kaldırılmamış olmasında usul ve yasaya aykırılık görülmediğinden, davalılar vekilinin istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca, davacılar vekilinin ve davalılar … Yapı ve … İnşaat şirketleri vekilinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine, 2-Davacılar tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 99,20 TL istinaf karar harcının davacılardan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 3-Davalılar tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 99,20 TL karar harcının davalılar … Yapı ve … İnşaat şirketlerinden tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 4-Taraflarca yapılan kanun yolu giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, 5-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 30.03.2023 tarihinde, oy birliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.