Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/2326 E. 2022/1762 K. 22.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/2326
KARAR NO: 2022/1762
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 07.10.2022 tarihli Ara Karar
NUMARASI: 2022/722
DAVANIN KONUSU: Kayyım Atanması
Taraflar arasındaki şirkete kayyım atanması davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sırasında verilen ihtiyati tedbir talebinin reddi ara kararına davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ İhtiyati tedbir talep eden davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı şirket yönetim kurulu başkanı …’in anne baba bir kardeş olduğunu, müvekkilinin babası muriis … 28.07.2019 tarihinde vefat ettiğini, geride mirasçı olarak çocukları müvekkil ve … ile eşi …’i bıraktığını, … tarafından da murise karşı İstanbul 12. Aile Mahkemesi 2018/908 Esas sayılı dava dosyası ile babalık davası ikame edildiğini, davanın karara bağlandığını, muris … ile … arasında soybağı kurulduğunu, kararın istinaf aşamasında olduğunu, murisin vefatından sonra … tarafından Büyükçekmece 3. Sulh Hukuk Mahkemesi 2019/16 tereke nolu dosya ile terekenin tespiti istemli dava ikame edildiğini, davanın halen derdest olduğunu, müvekkilince ise 16.06.2020 tarihinde …’e karşı sağlararası kazandırma şeklinde muristen kendisine devredilen ve işbu davada davalı pozisyonunda bulunan şirketin hisselerine karşılık denkleştirme ve tenkis istemli Büyükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2020/253 Esas sayılı davanın ikame edildiğini, murisin davalı şirketin ortağı ve kurucusu olduğunu, murisin sağlığında bu şirkette sahip olduğu %95 hissesini farklı zamanlarda kısım kısım …’e devrettiğini, murisin ölüm tarihi itibariyle murisin şirkette sadece %5 oranda hissesi kaldığını, davacının, hem terekede bulunan muris hissesi %5 hisse nedeniyle şirket hissedarı olduğunu, hem de hem de …’e sağlararası devir niteliğinde bulunan ve dava konusu edilen şirket hisselerinden beklediği bir hak bulunduğunu, davalı şirketin hali hazırda %95 hissesinin …’e %5’inin ise murise ait olduğunu, …’in 17.01.2022 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında yönetim kurulu başkanı seçildiğini, %95 hisse oranı ile tek başına her türlü kararı almaya yetkili olduğunu, mevcut durumda yönetim kurulunun da tek üyeden oluştuğunu, şirkette …’den başkaca görev yapan kimse olmadığını, …’in şahsi kişiliği ile şirket yönetiminin iç içe geçtiğini, bu haliyle şirketin tüm kaynaklarını kendi menfaatine kullandığını, şirket tüzel kişiliği ayrımına gitmeksizin şirket malvarlığını şahsi harcamalarında kullandığını, şirkette usulsüz bir yönetim sergilediğini, aslında müvekkilinin tereke mirasçısı olması hem de …’ e karşı davalı şirketin %94,8 hissesi hakkında denkleştirme ve tenkis istemli dava ikame etmiş olması nedeniyle şirket ortağı olduğunu, şirket hisse oranının dava neticesinde %23,7 olacağını, şirketin iyi yönetilmesi, aktif kazanması, borçlanmaması, şirket üzerine kayıtlı malvarlığının devam etmesinde müvekkilinin büyük bir menfaati bulunduğunu, yönetim kurulu başkanı …’in kötü yönetimi, kendi menfaatleri için yönetimi, şirket gelirlerini kendisi için kullanması, şirket kasasına girmesi gereken kira gelirlerini kendi şahsi hesaplarına tahsil etmesi gibi nedenlerle ve en önemlisi şirketin tek malvarlığı olan İstanbul İli, Tuzla İlçesi, … Mahallesi, … ada, … parselde kayıtlı taşınmazı satma hazırlığında olması nedeniyle …’in yönetim kurulu başkanı sıfatıyla şirketi yönetmesinin şirket aleyhine sonuç doğurduğunu, şirketin aktif ticari faaliyeti bulunmadığını, bir ürün üretmediğini, ticaret yapmadığını, şirket çalışanı da bulunmadığını, şirketin kar getiren tek faaliyetinin kiralama olduğunu, bunun satılarak parasının …’in şahsi hesaplarına geçmesinin müvekkilinin beklediği haklarının zarar göreceğini ileri sürerek, davalı şirketin yönetim kurulu başkanı …’in, şirketin aktifini azaltmak suretiyle şirketin içini boşaltması, şirket gelirlerini kendi hesaplarına tahsil etmesi, şirketten kar dağıtım kararı bulunmaksızın kendi hesabına para göndermesi, şirketin kötü ve usulsüz yönetiliyor oluşu, şirketin aktif ticari hayatının bulunmamasına rağmen şirketin tek varlığı olan gayrimenkulünün satılmak üzere olması nedeniyle davalı şirkete yönetim kayyımı atanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiş, ayrıca, dava süresince tedbiren yönetim kayyımı atanması, şirket mal varlığının üçüncü kişilere devir ve temlikinin önlenmesi, şirket adına kayıtlı gayrimenkuller hakkında ve davalı şirkette borçlandırıcı işlem yapılmaması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesini istemiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davacının bu davayı açmakta hukuki yararı bulunmadığını, yönetim kayyımı, hak ve yetkiler ile yönetilen bir mal varlığı unsurunun yönetimden yoksun kalması halinde atandığını, mal varlığındaki yönetimsizlik, gerçek kişilerde malvarlığını yöneten kişinin ölümü, gaipliği, kötü yönetimi veya malvarlığını yönetmesine engel durumların (hastalık, akıl sağlığı yoksunluğu yahut fiil ehliyetine haiz olmamak) ortaya çıkmasından tüzel kişilerde ise yönetim yetkisine haiz organın eksikliğinden kaynaklandığını, somut olayda bu şartların gerçekleşmediğini, ayrıca müvekkili şirketin organsız kalmadığını, anonim şirketlerde yönetim kayyımı atanması şeklinde bir davanın bulunmadığını, şirket yetkilisine atfedilen kötü niyetli ve hakikat hilafı beyan edilmiş iddiaların tamamının yargılamaya muhtaç olduğunu, yargılamaların da devam ettiğini, kardeşler arasında bir kısım husumet yaşanmasının, davada husumetlerin tarafı olmayan müvekkil şirkete kayyım atanmasına haklı bir gerekçe olamayacağını, müvekkil şirket yetkilisi ve huzurdaki dava açısından 3.kişi konumunda bulunan … aleyhine ikame edilen Büyükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2020/253 E. sayılı dosyasında davacılar … ve … (birleşen) tarafından davalı …’e yapılan sağlar arası kazandırmaların denkleştirilerek terekeye iadesi, kabul edilmemesi halinde tenkisine karar verilmesi talep edilmiş olup mezkur davada kız kardeş … tarafından davadan ve taleplerden feragat edildiğini, tefrik edilen davada feragat nedeniyle ret kararı verildiğini …’in açtığı davanın devam ettiğini, duruşmasının 12.12.2022 tarihinde olduğunu, dolaysıyla dava kesinleşmiş gibi %23,7 oranında hisse elde edeceğini iddiasının dayanağı bulunmadığını, …’ın soy bağı davasının da kesinleştiğini, açtığı terekenin tespiti davasından da feragat ettiğini, tedbir şartlarının oluşmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ ARA KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince ihtiyati tedbir talebinin değerlendirildiği 07.10.2022 tarihli ara karar ile ; “… Dava, davalı anonim şirkete yönetim kayyımı atanması istemine ilişkindir. İhtiyati tedbir talebi ise, davalı şirkete tedbiren kayyım atanması ve şirket adına kayıtlı gayrimenkulün 3. kişilere devir ve temlikinin önlenmesi adına gayrimenkul hakkında ihtiyati tedbir kararı verilmesi istemine ilişkindir. Davacı vekili, davalı Şirket Yönetim Kurulu Başkanı …’in; şirketin aktifini azaltmak suretiyle şirketin içini boşaltması, şirket gelirlerini kendi hesaplarına tahsil etmesi, şirketten kâr dağıtım kararı bulunmaksızın kendi hesabına para göndermesi, şirketin kötü ve usulsüz yönetiliyor oluşu, şirketin aktif ticari hayatının bulunmamasına rağmen şirketin tek varlığı olan gayrimenkulün satılmak üzere olması ve davalı şirket hesaplarına gelmesi gereken kira bedeli tahsilatlarının …’in şahsi hesaplarına ödenmesi nedeniyle her geçen gün şirketin zarara uğradığı gözetilerek dava süresince tedbiren yönetim kayyumu atanmasına, …’in tek başına yönetim kurulunda karar almaya yetkili olması nedeniyle ve her an şirket adına kayıtlı gayrimenkulün satılması gündeme gelebileceğinden dava süresince şirket malvarlığının 3. kişilere devir ve temlikinin önlenmesi için şirket adına kayıtlı gayrimenkul/ler hakkında ihtiyati tedbir kararı verilmesine, davalı şirkette borçlandırıcı işlem yapılmaması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesine ve kararın İTO ve davalı şirkete tebliğine, yargılama giderlerinin davalı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir Davacı vekili, ihtiyati tedbir yoluyla davalı anonim şirketin içinin boşaltılmaması için gerekli tedbirlerin alınmasını talep etmiştir. Bilindiği ve öğretide de kabul edildiği üzere ihtiyati tedbir “…kesin hükme kadar devam eden yargılama boyunca, davacı veya davalının (dava konusu ile ilgili olarak) hukuki durumunda meydana gelebilecek zararlara karşı öngörülmüş geçici nitelikte, geniş veya sınırlı olabilen hukuki korumadır.” şeklinde tarif edilmiştir. Nitekim 6100 sayılı HMK’nin onuncu kısmının birinci bölümünde düzenlenen ihtiyati tedbir müessesesi 389. madde başlığında “geçici hukuki korumalar” olarak vasıflandırılmış ve aynı maddenin birinci fıkrasında “mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir” şeklinde şartları belirtildikten sonra takip eden maddelerde bu konudaki talep verilecek karar ve içereceği hususlar, teminat, kararın uygulanması gibi sair hususlar da duraksamaya yer bırakmayacak şekilde takip edilmesi ve yapılması gerekli usul ve prosedür vazedilmiştir. Bu bilgiler ışığında, müsnet davaya geldiğimizde, dava dilekçesinde davacı vekilinin esasa ilişkin asıl talebi davalı şirkete yönetim kayyımı atanması istemine ilişkindir. TTK’de kayyıma ilişkin hükümler sınırlı sayıda yer almıştır. Bununla birlikte, TTK’nin 1. maddesinde “Türk Ticaret Kanunu, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ayrılmaz bir parçasıdır.” denilmiştir. Böylece, Yasa Koyucu, TTK’da kayyım atanmasına dair ayrı hükümlere yer vermeyi gerek görmemiş, mükerrerlik ile karmaşa oluşturmamak için, genel bir yollama ile Türk Medeni Kanunu’nun ilgili hükümleri ticaret şirketlerine, dolayısıyla bir ticaret şirketi türü olan limited şirketlere de uygulanmasına imkan tanımıştır. Nitekim, pratikte de, Anonim şirketlere kayyım atanması ağırlıklı olarak Türk Medeni Kanunu hükümleri çerçevesinde talep edilmekte ve karara bağlanmaktadır. Kayyımlık müessesesi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun İkinci Kitabının Üçüncü Kısmında düzenlenmiştir. TMK’nin 403’üncü maddesinde, kayyımın, belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için atanacağı açıkça belirtilmiştir. Kayyımlık, TMK’da; temsil kayyımlığı, yönetim kayyımlığı ve iradi (isteğe bağı) kayyımlık olmak üzere üç başlık altında toplanmıştır. TMK’nin 426. maddesine göre; vesayet makamı, yani sulh hukuk mahkemesi, aşağıda yazılı olan veya kanunda gösterilen diğer hallerde ilgilisinin isteği üzerine veya re’sen temsil kayyımı atar:a) Ergin bir kişi, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri bir sebeple ivedi bir iş̧ini kendisi görebilecek veya bir temsilci atayabilecek durumda değilse,b) Bir işte yasal temsilcinin menfaati ile küçüğün veya kısıtlının menfaati çatışıyorsa,c) Yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine bir engel varsa. Maddede belirtilen ilk iki halle, Yasa Koyucu, küçük veya kısıtlıların menfaatlerinin korunması ve yasal temsilcinin haksız kazanç elde etmesini engellemek istemiştir. Bu nedenle, üçüncü hal olarak belirtilen yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine bir engel bulunmasının limited şirketlere daha uygun düştüğünü söylemek mümkündür. Nitekim, uygulamaya baktığımızda, mahkemece, hakkında fesih davası açılan ancak organsız kalan şirkete, davada şirketi temsil etmek üzere temsil kayyımı atandığı hallere rastlayabilmekteyiz (Yargıtay 11.HD’nin 03/10/2012; Yargıtay 22.HD’nin 23/01/2014 tarihli kararları). TMK’nin yönetim kayımlığını düzenleyen 427. maddesine göre ise, vesayet makamı, yönetimi kimseye ait olmayan mallar için gereken önlemleri alır ve özellikle aşağıdaki hallerde bir yönetim kayyımı atar: 1. Bir kimse uzun süreden beri bulunamaz ve oturduğu yer de bilinemezse, 2. Vesayet altına alınması için yeterli bir sebep bulunmamakla beraber, bir kişi malvarlığını kendi başına yönetmek veya bunun için temsilci atamak gücünden yoksunsa,3. Bir terekede mirasçılık hakları henüz belli değilse veya ceninin menfaatleri gerekli kılarsa,4. Bir tüzel kişi gerekli organlardan yoksun kalmış ve yönetimi başka yoldan sağlanamamışsa,5. Bir hayır işi veya genel yarar amacı güden başka bir iş için halktan toplanan para ve sair yardımı yönetme veya harcama yolu sağlanamamışsa, Limited şirketlerde yasal olarak bulunması zorunlu olan organlar, genel kurul ve yönetim organıdır. Mülga 6762 sayılı eski Ticaret Kanunu’nun 540. maddesinde “Aksi kararlaştırılmış, olmadıkça, ortaklar hep birlikte müdür sıfatıyla şirket işlerini idareye ve şirketi temsile mezun ve mecburdurlar. Şirket mukavelesi veya umumi heyet kararı ile şirketin idare ve temsili ortaklardan bir veya birkaçına bırakılabilir.” hükmü yer almakta idi. Dolayısıyla, aksine bir düzenleme bulunmadığı takdirde, limited şirket müdürü olmak, kurucu ortaklar açısından her bir hak hem de bir yükümlülük idi. Ancak, eski kanun, şirket sözleşmesi veya ortaklar genel kurulu kararı ile şirketin yönetim ve temsilinin ortaklardan birine yahut birkaçına bırakılmasına da izin veriyor idi. TTK’nın 623. maddesi ise limited şirketin yönetiminin ve temsilinin şirket sözleşmesi ile düzenlemesini şart koşmuştur. Bu itibarla, şirket sözleşmesinde yapılacak düzenleme ile şirketin yönetimi ve temsili, müdür sıfatını taşıyan bir veya birden fazla ortağa ya da tüm ortaklara veyahut ortak olmayan üçüncü kişilere verilebilecektir. TTK, ayrıca, en azından bir ortağın, şirketi yönetim hakkının ve temsil yetkisinin bulunmasını zorunlu kılmıştır. TTK’nin 616. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi ile de “müdürlerin atanmaları ve göreden alınmaları” genel kurulun devredilemez yetkileri arasına dahil edilmiştir. TTK, müdürlerin birden fazla olmaları durumunda ise onların bir kurul olduğu belirterek anonim şirketteki yönetim kuruluna özgü bir işleyiş kuralını hükme bağlamıştır. Buna göre, şirketin birden fazla müdürü bulunduğu takdirde, bunlardan biri, şirketin ortağı olup olmadığına bakılmaksızın, genel kurul tarafından “müdürler kurulu başkanı” olarak atanır (TTK, m.624/f.1). Bu açıdan bakıldığında, TMK’nin m.427/4’de belirtilen “gerekli organlardan yoksun kalma” hali, limited şirketin zorunlu organlarından yoksun kalmasını vurgular. Bu hale örnek olarak, genel kurulun uzun zamandan beri toplantıya çağrılamaması, genel kurulun müdürleri seçememesi, müdürler kurulunun toplanması için gerekli yeter sayıların sağlanamaması gösterilebilir. Ortaklar arası uyuşmazlıklar veya farklı ilişkilerden doğan anlaşmazlıklar hiçbir şekilde kayyım tayinini gerektirmez. Ortakların her konuda aynı fikirde olmaları beklenemez. Kimisi bir yatırımı desteklerken, kimisi de karşı çıkabilir. Ancak bu tür fikir ayrılıkları kayyım atanmasını haklı göstermez. Örneğin müdürlerin şirketi iyi yönetmediği, temsil edemediği, ortaklığı zarara uğrattığı veya şirketin beklenen karlılığa ulaşamadığı iddialarında da kayyım tayin edilemez. Şirketin yönetim ve temsili müdürlere aittir. Ortaklar bu yönetim ve temsilden mutlu olmadıklarında TTK gerekli çareleri öngörür. Müdürler azledilerek yerlerine yenileri seçilebilir ve koşulları varsa müdürlerin sorumluluğuna gidilebilir. Ancak “yöntem beceriksizliği” kayyım atanması için haklı neden oluşturmaz. Ticari faaliyeti bulunmayan ancak tasfiye sürecine girmemiş bir şirket için de, organları iş başında olduktan sonra, kayyım tayini istenemez. TMK’nin 428. maddesi uyarınca da, isteğe bağlı kısıtlama sebeplerinden biri varsa, ergin bir kişiye kendi isteği üzerine bir kayyım atanabilir. İradi vesayet altına alınma hükümleri çerçevesinde kişi yaşlılığı, hastalığı, tecrübesizliği, nedeniyle şahsına bir kayyım atanmasını talep edebilir. Her ne kadar TMK’nin 426. ve 427. maddelerinde, kayyımın, vesayet makamı olan sulh hukuk mahkemesi tarafından atanacağı belirtilmişse de, kayyım atanmasına ilişkin dava, şirketi ilgilendirdiği için mutlak ticari dava sayılır. Bu nedenle, kayyım atanmasına ilişkin dava, asliye ticaret mahkemelerinde açılır. Görevli mahkeme şirket merkezinin bulunduğu yer mahkemesidir. Bu nedenle görevli mahkemenin Mahkememiz olduğu hususunda kuşku yoktur. Kayyım atanması davasında husumet mutlaka şirkete karşı da yönetilmelidir. Yargıtay kökleşmiş içtihatları ve yerleşmiş görüşü de bu yöndedir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 24.01.2008 tarih, 2006/13487 esas, 2008/538 karar sayılı ilamı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 11.09.2013 tarih, 2013/10781 esas, 2013/15436 karar sayılı ilamı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 17.06.2010 tarih, 2009/70 esas, 2010/7028 karar sayılı ilamı, Yargıtay 11.HD’nin 28/11/2000 tarihli, E.2000/8363, K.2000/9448 sayılı; 24/03/2003 tarihli, E.2002/13363, K.2003/2691 sayılı; 26/06/2003 ta rih, E.2003/5621, K.2003/6912 sayılı; 22/01/2007 tarihli, E.2005/13647, K.2007/566 sayılı kararları, Yine kooperatiflere ilişkin olarak Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 04.10.2011 2011/1081 esas, 2011/809 karar sayılı, 16.04.2012 tarih, 2012/1304 esas, 2012/2881 karar sayılı,13.09.2012 tarih, 2012/3500 esas, 2012/5092 karar sayılı ilamları.). İşbu davada davacı vekili doğru olarak davayı şirkete yöneltmiştir. Ancak, müsnet davada, davacının esasa ilişkin asıl talebi davalı anonim şirketin kötü yönetilmesi nedeniyle davalı şirkete yönetim kayyımı atanması olup TTK’de anonim şirketlere bu şekilde sadece şirketi yönetmesi için yönetim kayyımı atanmasına ilişkin bir hüküm mevcut değildir. Dava dilekçesinden anlaşıldığı üzere şirkette bir yönetim boşluğu bulunmamakta olup her ne kadar yukarıda belirtildiği şekilde ortaklar bu yönetim ve temsilden mutlu olmadıklarında müdürler azledilerek yerlerine yenileri seçilebilir ve koşulları varsa müdürlerin sorumluluğuna gidilebilir. Ancak “yöntem beceriksizliği” kayyım atanması için haklı neden oluşturmaz. Ticari faaliyeti bulunmayan ancak tasfiye sürecine girmemiş bir şirket için de, organları iş başında olduktan sonra, kayyım tayini istenemez. Bu bilgiler ışığında; sonuç olarak davanın esasına yönelik istem davalı anonim şirketin kötü ve usulsüz yönetilmesi nedeniyle yönetim kayyımı atanması istemine ilişkin olarak bu istemle dava açmakta davacının hukuki yararının olup olmadığı bu aşamada anlaşılamadığından ve ön inceleme duruşmasında değerlendirileceğinden; davacının işbu ara kararın nedeni olan dava süresince tedbiren yönetim kayyımı atanması talebinin ve yine diğer şirket malvarlığının 3. Kişilere devir ve temlikinin önlenmesi için şirket adına kayıtlı gayrimenkuller hakkında ihtiyati tedbir kararı verilmesi, davalı şirkette borçlandırıcı işlem yapılmaması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesi taleplerinin bu aşamada reddine, ön inceleme duruşmasında davacının işbu davayı açmakta hukuki yararı olduğunun anlaşılması halinde tekrar değerlendirilmesine …” gerekçesiyle, ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, ihtiyati tedbir talep eden davacı vekilince, istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ İhtiyati tedbir talep eden davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle;davanın sebebinin, yönetim kurulu başkanı …’in şirketin tek malvarlığı olan taşınmazı kayıt dışı elden çıkararak değerini düşük göstermek suretiyle parayı haricen tahsil etme amacı olması, şirketin tek malvarlığı olan gayrimenkulün kiralanmasına karşın bu kira bedellerinin … tarafından şahsi hesaplarına tahsil ediliyor oluşu gibi yönetimsel kararlar ile ilgisi bulunmayan aynı zamanda suç fiili oluşturacak şekildeki usulsüz, şirket içini boşaltmaya yönelik davranışları olduğunu, bu sebeple mahkemece, bu durumun yönetimsel kararın şikayeti olarak değerlendirilmiş olmasının son derece hatalı olduğunu, mahkemece, dava nedeninin anlaşılmamış olmasının tedbirlerin de reddine karar verilmesine sebebiyet verdiğini, tedbir kararı verilmemesi halinde şirketin borca batık hale geleceği, usulsüz şekilde şirketin içinin boşaltılmış olması nedeniyle şirket ortakları ve müvekkil yönünden telafisi imkansız zararlar doğacağını, müvekkilin şirket hissedarı olması nedeniyle sahibi olduğu şirket hisselerinden beklediği ekonomik faydanın ortadan kalkacağını, bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu ara kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, ara kararın kaldırılmasına ve ihtiyati tedbir talebinin kabulüne karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, istinafa cevap dilekçesinde özetle; önceki beyanlarını tekrarla, istinaf isteminin haksız olduğunu, davacı açık bir kötü niyetle ve hakikat hilafına olmak üzere a delil uydurmak suretiyle mahkemede algı yaratmaya yönelik, müvekkili firma ile ilgisi alakası olmayan bir satış ilan sayfasını dava dosyasına sunduğunu, davacı tarafından dava dosyasına sunulan gerçek dışı satış ilanına istinaden davacı aleyhine cezai ve hukuki sorumluluğa gitme haklarının baki olduğunu, cevap dilekçesi ekine davacı tarafından sunulan satış linkinin bulunmadığı, müvekkili ile ilgisinin olduğunu kabul anlamına gelmemek kaydı şartı ile böyle bir ilan vardı ise de ilanın kaldırıldığına dair ekran görüntüsünün de sunulduğunu belirterek, istinaf isteminin reddini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalı şirkete yönetim kayyımı atanması istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiş; bu ara karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı tarafından, davalı şirkete yönetim kayyımı atanması talep edilmiş, ayrıca dava süresince tedbiren yönetim kayyımı atanması, şirket mal varlığının üçüncü kişilere devir ve temlikinin önlenmesi, şirket adına kayıtlı gayrimenkuller hakkında ve davalı şirkette borçlandırıcı işlem yapılmaması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesi talep edilmiştir. İlk derece mahkemesi gerekçeli ara kararında, karar tarihindeki dosya kapsamına göre davacının iddialarını özetledikten sonra, dosya kapsamında bulunan delillerin HMK’nın 389 vd. maddeleri uyarınca değerlendirilmesi sonucu, tedbir şartlarının gerçekleşmediği ve şirketin organ boşluğu bulunmadığı gerekçesiyle talebin reddine karar vermiştir. HMK’nın 389/1.maddesi ”Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir. ” hükmünü, 390/3.maddesi “Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır” hükmünü, 391/1.maddesi ise ” Mahkeme, tedbire konu olan mal veya hakkın muhafaza altına alınması veya bir yediemine tevdii ya da bir şeyin yapılması veya yapılmaması gibi, sakıncayı ortadan kaldıracak veya zararı engelleyecek her türlü tedbire karar verebilir” hükmünü içermektedir. Tüzel kişilerde asıl olan, tüzel kişiliğin seçilmiş yöneticileri tarafından, şirket ana sözleşmesi ve ticari hayatın gereklerine göre yönetilmesidir. Somut olayda, herhangi bir organ boşluğu bulunmadığı gibi tüzel kişinin mal varlığının azaltıldığına, yöneticinin şirkete zarar verici eylemlerde bulunduğuna ilişkin davacı iddialarının, mahkemece talebin değerlendirildiği tarih itibariyle yaklaşık ispat ölçüsünde ispatlandığından da söz edilemez. Yargılamanın ilerleyen aşamalarında sunulacak deliller ışığında yaklaşık ispatın gerçekleşmesi halinde, yargılamanın her aşamasında yeniden ihtiyati tedbir talep edilmesi ve mahkemece yeniden yapılacak değerlendirme sonucu verilen karara karşı kanun yolunun açık olması karşısında, mahkemenin bu aşamada tedbirin reddine ilişkin ara kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Bu nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle; HMK’nın 353/1.b.1 ve 391/3. maddeleri uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, ihtiyati tedbir isteyen davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanangerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.b.1 ve HMK’nın 391/3. maddeleri uyarınca, ihtiyati tedbir talep eden davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine,2-Tedbir talep eden/davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına,3-Tedbir talep eden/davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1 ve 391/3. maddeleri uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.22.12.2022
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.f ve 391/3. maddeleri uyarınca karar kesindir.