Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/2137 E. 2022/1538 K. 17.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/2137
KARAR NO: 2022/1538
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13.09.2022 tarihli Ara Karar
NUMARASI: 2021/803 E.
DAVANIN KONUSU: Ticari Şirket (Fesih İstemli)
Taraflar arasında görülen şirketin feshi ve kayyım atanması davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sırasında davacılar vekili tarafından talep edilen ihtiyati tedbirin reddine dair verilen ara kararının davacılar vekilince istinaf edilmesi üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Tedbir talep eden davacılar vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin davalı şirketin paydaşı olduklarını, şirketin 11 yıldan bu yana kar dağıtmadığını, şirket yönetiminin, şirketten ayrılmak isteyen ortaklara, şirketin gerçek değerine göre değil de, defter değerine göre hesaplanan miktarı teklif ettiğini, davalı şirket malvarlığında kötü niyetli tasarruflar nedeni ile ortaya çıkabilecek muhtemel zararların saptanabilmesi için dava tarihi tarihi itibarı ile şirketin gerçek değerinin tespiti gerektiği gibi, şirketin değer düşüşüne engel olunması amacı ile şirkete kayyum atanması gerektiğini ileri sürerek, davalı şirketin feshine, feshin uygun bulmaması halinde, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenerek davacıların şirketten çıkarılmalarına, şirkete tedbiren kayyım atanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.İlk derece mahkemesinin24.12.2021 tarihli ara kararla, ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiş, anılan karara karşı davacılar vekilinin istinaf başvurusu Dairemizin 03.03.2022 tarih ve 2022/219-245 E.K sayılı kararıyla reddedilmiştir.Davacılar vekili 09.09.2022 tarihli bilirkişi raporuna karşı beyan ve talep dilekçesinde özetle; bilirkişi kurulunca davada ileri sürülen haklı sebeplerin bir bütün olarak değerlendirilmeden, teker teker değerlendirilerek fesih veya çıkma koşullarının oluşmadığının belirlendiğini, aile tipi şirketlerde kişisel ilişkilerin somut olayda dikkate alınması gerektiğini, bu tür şirketlerde aile bireyleri arasındaki sosyal ilişkilerin önemli derecede bozulmasının, anonim şirketin feshi için haklı sebep teşkil edeceğini, bilirkişilerin yasanın açık hükmüne rağmen bu sonuca varmalarının usulsüz olduğunu, bilirkişilerin yaptıkları değerlendirmede esasen uzun süre kar payı dağıtılmayarak ortaklığın davacılar açısından çekilmez hale geldiğinin belirlendiğini, şirketin iki gruba ayrılmış aile bireylerinden, davacı ortakların, şirketteki pay oranları göz önüne alındığında, şirkette hareket kabiliyetine kavuşabilmelerinin mümkün olmadığını, bu durumun da bir çok Yüksek mahkeme kararında fesih veya çıkma nedeni olarak görüldüğünü, hakimin her somut olayın özelliklerine göre haklı nedeni değerlendirmesi gerektiğini, şirketin aile şirketi olması halinde şahsi nitelikteki sebeplerin de yerleşik içtihatlar çerçevesinde haklı sebep olarak kabul edileceğini, ortaklar arasında güven ilişkisinin kalmaması, ortağın bakiye borcunu ödemede temerrüdü, ortaklar arasında ciddi anlaşmazlıkların olması ve bunların yargıya intikal etmesi, davacı ile şirketin diğer ortakları olan kardeşleri arasındaki ilişkilerin tamamen bozulmasının, aile şirketi niteliğindeki şirketin işleyişine de yansıması suretiyle ortaklar arasında giderilemeyecek ölçüde güvensizlik ve anlaşmazlığın ortaya çıkması hallerinin haklı fesih sebebi olduğunu, şirketin 12 yıldan bu yana ailenin aynı grup bireyleri tarafından yönetildiğini ve davacıların yönetime alınmadığını, bu süre içinde kar dağıtılmadığını, ortaklar arasında oluşan guruplaşma nedeniyle akrabalık ilişkilerine son verildiğini, davacıların diğer şirketlerden de dışlandığını, şirketin işletme konusunu ve amacını yerine getiremez hale geldiğini, kar dağıtmayan şirketin uzun yıllardır zarar ettiğini, davacı ortakların, şirkete kredi alınabilmesi için teminat vermeye zorlandığını, ayrılmak isteyen ortaklara şirketin gerçek değeri yerine defter değeri üzerinden ayrılma akçesi önerildiğini, şirket yönetiminde bulunan aile üyelerine yüksek miktarda ödeme yapılmasına rağmen, yönetimden uzak tutulan ortaklara 12 seneden bu yana hiçbir ödeme yapılmadığını, yıllardır zarar eden şirketin bir kısım ortaklarına bu şekilde kazandırmada bulunmasının şirketin mal varlığının azaltılmasına işaret ettiğini, HMK’nın 389.maddesi uyarınca kötü yönetim nedeniyle şirket mallarının uğrayacağı zararın engellenmesi amacıyla şirket taşınmazları için ihtiyati tedbir kararına hükmedilebilmesi gerektiğini, yargılama sırasında davalı şirket malvarlığında kötü niyetli tasarruflar nedeni ile ortaya çıkabilecek muhtemel zararların saptanabilmesi açısından, dava tarihi itibariyle şirketin gerçek değerinin tespitine ve düşüşüne engel olmak için şirketin taşınmazları üzerine teminatsız olarak ihtiyati tedbir konulmasına, karar verilmesinini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi tedbir talebini değerlendirdiği 13.09.2022 tarihli ara kararında; “…İhtiyatî tedbirde asıl olan ihtiyatî tedbire esas olan bir hakkın bulunması ve bir ihtiyatî tedbir sebebinin ortaya çıkmasıdır. Bunlar ihtiyatî tedbirin temel şartlarını oluştururlar. Maddede bu iki hususa yer verilmiş ihtiyatî tedbire ilişkin hak ve özellikle ihtiyatî tedbir sebebi genel olarak belirtilmiştir. Tedbir talebinin kabulü veya reddi bir kısım genel ilkeler konularak hakime bırakılmış,ancak ihtiyati tedbirin uyuşmazlık konusu hakkında verileceğini düzenlemiştir.İhtiyati tedbire esas olan hakkın iyi belirlenmesi gerekir. Taraflar arasında çekişmeli olan şey veya yargılama konusunu oluşturan hak, aynı zamanda tedbirin konusu hakkı da oluşturacaktır. Kanun, ‘uyuşmazlık konusu hakkında’ diyerek bu hususa vurgu yapmıştır (m. 389/1). Ancak, özellikle dikkat edilmesi gereken husus, diğer geçici hukuki korumaların alanına giren konularda ihtiyati tedbire karar verilmemesidir. Bu sebeple, para alacakları konusunda özel ve istisnai durumlar dışında asıl geçici hukuki koruma ihtiyati hacizdir. Keza, diğer özel hükümlerde açıkça farklı bir geçici hukuki korumadan bahsedilmişse, bu durumda da o çerçevede bir karar verilmeli, ihtiyati tedbir kararı verilmemelidir (Pekcanıtez/Atalay/Özekes, a.g.e., s. 877).Somut durumda talep dilekçesi incelendiğinde; davacılar vekilinin ihtiyati tedbir talebinin yaklaşık ispat şartı yerine getirilmediğinden ihtiyati tedbir talebinin reddine, ayrıca davacılar vekilinin taşınır ve taşınmaz malların gerçek değerinin tespiti talebinin bu aşamada reddine, dava dilekçesinde yer almayan yeni delillerin toplanması taleplerinin reddine ” gerekçesiyle davacılar vekilinin ihtiyati tedbir talebinin reddine, karar vermiştir.Bu ara karara karşı, ihtiyati tedbir talep davacılar vekili, istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ İhtiyati tedbir talep eden davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Şirkete kayyım atanması talebinin yaklaşık ispat koşulunun yerine getirilmediği gerekçesiyle reddedildiğini, ancak mahkememin ret kararının kaldırılarak şirkete denetim kayyımı atanması gerektiğini, şirketin 12 yıldan bu ailenin aynı grup bireyleri tarafından yönetildiğini ve davacıların yönetime alınmadığını, bu süre içinde hiç kar payı dağıtılmadığını, tipik aile şirketi olan davalı şirkette ortaklar arasında ortaya çıkan çekişme ve sorunlar nedeniyle akrabalık ilişkilerine son verildiğini ve ortaklar arasında husumet bulunduğunu, kapalı tip aile şirketi olan davalı şirkette % 13 üzerinde pay sahibi olan davacıların, hem davalı şirkette ve hem de % 34 ortağı oldukları grup şirketi … Çimento’da şirket yönetiminden tamamen dışlandıklarını, şirketin işletme konusunu ve amacını yerine getiremez hale geldiğini, kar payı dağıtmayan ve uzun yıllardır zarar eden şirketin amacını gerçekleştiremeyeceğini, hakim ortakların, davacıların paylarını gerçek değer yerine kayıtlı değer üzerinden ele geçirmeye çalıştıklarını, davacıların paylarının azaltılması için dava dışı … A.Ş’ de sermaye artırımına çalıştıklarını, şirket yönetimindeki üyelere yüksek miktarda ödemeler yapılmasına rağmen, 12 yıl boyunca diğer ortaklara kar payı dahi dağıtılmadığını, şirketin zor dönemlerinde yöneticinin huzur hakkının iki katına çıkarıldığını, yönetim kurulu başkanı için lüks makam aracı alındığını, yönetim kurulu üyesinin evi için aylık 9.000 TL taksit ödendiğini, bu paranın günümüzdeki değerinin çok daha yüksek olduğunu, yönetim kurulu üyesine ciddi miktarda maaş verildiğini, yıllardır zarar eden şirketin yöneticilerine bu miktarlarda kazandırmasının da şirketin mallarına tedbir konulması gerektiğini ortaya koyduğunu, bu nedenle şirket mallarının zarar uğramasının engellenmesi için tedbir kararı verilmesi gerektiğini, şirketin içinin boşaltılmasından endişe edildiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve talebin kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, TTK’nın 531. maddesi uyarınca, davalı anonim şirketin fesih ve tasfiyesine, bu talebin uygun görülmemesi halinde davacıların şirket ortaklığından çıkartılmasına, ortaklık payının gerçek değerinin ödenmesine, şirkete tedbiren yönetim kayyumu ya da denetim kayyumu atanması taleplerine ilişkindir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda tedbir talebinin reddine dair ara karar verilmiş; bu ara karara karşı, davacılar vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.İlk derece mahkemesince, şirkete kayyım atanmasına ilişkin talebin reddine karar verilmiş, davacıların istinaf başvurusu dairemizce reddedilmiştir. Davacılar vekili 13.09.2022 tarihli bilirkişi raporuna yönelik itiraz dilekçesinde, davalı şirketin tipik aile şirketi olduğunu, davacı ortakların 12 yıldır şirketin yönetiminden uzaklaştırıldığını, bu süre içinde şirketin kar payı dağıtmadığını, şirketin yönetiminde olan aile bireylerinin yönetim kurulu üyesi olduğunu ve yönetim kurulu üyesi sıfatı ile şirketten ciddi kazanımlar elde ettiklerini, şirketin taşınmazlarının mal varlığının zarara uğratılacağı endişesi bulunması nedeniyle şirketin taşınmazları üzerine tedbir konulması talep edilmiştir.Davacılar tarafından ileri sürülen iddialar yönünden mahkemece bilirkişi incelemesi yapılmıştır. İleri sürülen hususların haklı nedenle fesih nedeni oluşturup oluşturmadığı hukuki bir değerlendirme olup, bu istinaf başvurusunun konusu değildir. İlk derece mahkemesince yapılan inceleme ve araştırmada somut olarak, şirket yönetim kurulu üyelerinin şirketin mal varlığını, özellikte taşınmazlarını azaltıcı bir işlem yaptıklarına ilişkin delil elde edilmemiştir. Limited şirketler yönünden TTK’nın 636 ve 638. maddelerinde özel geçici hukuki koruma düzenlemesi getirildiği halde, anonim şirketler yönünden geçici hukuki korumaya ilişkin özel düzenleme yapılmadığından, tedbiren denetim kayyımı atanması ve şirketin taşınmazlarına tedbir konulması talebi hakkında genel hüküm olan HMK’nın 389 vd. maddelerinin uygulanması gerekir.HMK’nın 389. maddesi uyarınca; “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme sebebiyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyat tedbir kararı verilebilir “.Aynı yasanın 390/3 maddesi, ” Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkca belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.” düzenlemesini içermektedir.Somut olayda ileri sürülen iddialar, mevcut deliller ve dosya kapsamı gözetildiğinde; şirkette yönetim boşluğu bulunmadığı, şirketin taşınmazları üzerinde şirket yönetimice zararlandırıcı bir işlem yapıldığının kanıtlanamadığı, esasen istinaf başvurusunda da bu yönde bir iddia bulunmadığı, soyut olarak yönetim kurulu üyelerinin şirketin mal varlığını azaltacağından endişe duyulduğunun ifade edildiği, davacıların iddiaları bakımından yaklaşık ispat olgusunun dosyanın geldiği aşama itibariyle gerçekleşmediği sonuç ve kanaatine varıldığından ve ayrıca delillerin değişmesi durumuna göre talep halinde mahkemece her zaman ihtiyati tedbir kararı verilebileceğinden, ilk derece mahkemesi kararı ve gerekçesi isabetlidir.Açıklanan bu gerekçelerle; HMK’nın 353/1.b.1 ve 391/3. maddeleri uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, ihtiyati tedbir isteyen davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1 ve HMK’nın 391/3. maddeleri uyarınca, ihtiyati tedbir talep eden davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine,2-Tedbir talep edenler tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına,3-Tedbir talep edenler tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1 ve 391/3. maddeleri uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.17.11.2022
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.f ve 391/3. maddeleri uyarınca karar kesindir.