Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/1935 E. 2022/1560 K. 24.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1935
KARAR NO: 2022/1560
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 17. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
(Denizcilik İhtisas Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ: 21/06/2022
NUMARASI: 2021/13 E. – 2022/413 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın usulden reddine dair verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davacı müvekkilinin İstanbul Bağlama Kütüğünde … numarası ile kayıtlı … isimli tekneyi davalıya 1.200.000 Euro’ya sattığını, davalı ve ortağının tekne bedeli ödeme konusunda farklı bir teklifte bulunduklarını, buna göre davalının satış bedeli alacaklı olduğu …’den müvekkilinin de almak istediği İstanbul İli, Küçükçekmece İlçesi, … Mahallesi … Mevkiinde kain Küçükçekmece Tapu Sicil Müdürlüğü’nün nezdinde .. pafta, … parsel ile … pafta … parselde kayıtlı taşınmaz üzerine inşa edilen projede iki dükkan bulunduğunu, davalının bu şirketten olan 1.200.000 Euro alacağı ile %5 oranında indirim yaptıracağını taahhüt ettiğini, bunun üzerine müvekkilinin tekne bedeli karlığı zemin kat 3 ve 4 numaralı dükkanları almak üzere dava dışı bu şirketle müvekkilinin anlaşmaya vardığını, sözleşme imzaladığını, ancak bu sözleşmede tekne bedelinden hiç bahsedilmediğini, tekne bedelinin bu şekilde ödenmesi kararlaştırıldıktan sonra davalı ve ortağının teknenin devri müvekkilini için sıkıştırdıklarını, müvekkilinin işlemler tamamlanmadan tekneyi devretmeye başta yanaşmadığını, ancak davalının sıkıştırmaları karşısında 20.11.2017 tarihinde teknenin bağlama kütüğüne kayıtlı olduğu İstanbul Liman Başkanlığı’nda davalıya devrini gerçekleştirdiğini, müvekkilinin verdiği vekaletname ile yapılmış olan devir bedelinin ise gerçeğe aykırı olarak 1.540.000 Euro olarak yazıldığını da müvekkilince sonradan yapılan araştırma ile öğrenildiğini, müvekkilinin, davalı ve ortağı tarafından, gerek kendisinin söze itimat eden bir kimse olmasından, gerekse yaşı ile hülus ve saffetinden faydalanılarak dolandırıldığını, davalıya devrettiği … isimli teknenin satış bedelinin kendisine ödenmediğini, dava dışı şirketle yaptığı sözleşmenin de feshedildiğini, söz konusu şirket tarafından müvekkiline, fesih nedeniyle tazminat haklarını kullanacağına dair ihtarnameler gönderildiğini, davalının müvekkilinden devir ve teslim aldığı tekneyi ortağı olan …’a 02.10.2018 tarihinde 12.000.000 TL bedelle devir ettiğini, müvekkilinin davalı ve ortağın tarafından dolandırıldığını ve devrettiği teknenin bedelini alamadığını ileri sürerek, teknenin kütüğüne ihtiyati tedbir konulmasına, tekneye el konulmasına ve ödenmeyen tekne bedelinin devir tarihi itibariyle işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davacının davayı açmakta hukuki yararı bulunmadığını, davacının hukuki ilişkiyi açıklayamadığını, müvekkili davalının … ile yapılan sözleşmenin tarafı olmadığını, davalıya husumet yöneltilemeyeceğini, gayrimenkul satış vaadine dayalı koşullaın davacı tarafından yerine getirilememesi halinde bir hak kaybı var ise bunun sorumlusunun da yine davacı olduğunu, müvekkili olmadığını, tekne bedelinin resmi makamlar önündeki satışı sırasında belli olmasına rağmen belirsiz alacak davası açmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, TMK 39.maddesine göre 1 yıllık zamanaşımının dolduğunu, teknenin müvekkiline resmi kayıtlarda da görüleceği üzere bedel karşılığında satıldığını, tekne bedelini almadan mülkiyetin Liman Başkanlığı huzurunda müvekkilinin mülkiyetine geçirilmiş olmasının hayatın olağan akışına aykırı oldugunu, satışa dair resmi kayıtlarda tekne bedelinin alındığının bizzat davacı tarafından kabul edildiğini, basiretli bir tacir gibi hareket etmesi gerektiğini, davacının kendi muvazaasına dayanamayacağını, bedelini almadan tekneyi devrettiğini iddia eden davacının iddiasını yazılı delille ispatlayabileceğini, davanın haksız olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; ” … Dava, Tekne alım satımdan kaynaklı tekne bedelinin tahsiline ilişkin alacak davası, uyuşmazlığın konusunun, davacı tarafından davalıya satışı yapılan ve davalı tarafından tekne bedelinin ödenip ödenmediği, yapılan satış belgesindeki bedele ilişkin muvaza olup olmadığı, satışın geçerli olup olmadığı, davacının dava açmakta hukuki yararının olup olmadığı, tarafların aktif ve pasif husumet ehliyetlerinin olup olmadığı, davanın hak düşürücü sürede açılıp açılmadığı hususunda toplandığı anlaşılmıştır. Mahkemenin görevi HMK ‘nun 114.maddesi gereğince kamu düzeni ile ilgili bir dava şartı olup, HMK’nun 115.maddesine göre yargılamanın her aşamasında resen gözetilmesi gerekmektedir. 6102 sayılı TTK nun 4 ve 5. maddeleri gereğince mahkememizin görevinin tayini için öncelikle davanın 6102 sayılı TTK dan veya diğer kanunlardan doğan deniz ticaretine veya deniz sigortasına ilişkin bir dava olup olmadığının saptanması gerekmektedir.Denizcilik İhtisas Mahkemeleri 28/04/2004 tarihli resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5136 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkındaki Kanunla kurulmuştur. 5136 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine son fıkra olarak “İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun olumlu görüşü ile Adalet Bakanlığınca, bu kanunun dördüncü kitabında yer alan deniz ticaretine ilişkin ihtilaflara bakmak ve asliye derecesinde olmak üzere Denizcilik İhtisas Mahkemeleri kurulur. Bu mahkemelerin yargı çevresi Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirlenir” hükmü eklenmiştir. Bu maddeye göre Denizcilik İhtisas Mahkemeleri’nin görev alanı 6762 sayılı TTK’nın dördüncü kitabında yer alan deniz ticaretine ilişkin uyuşmazlıklarla sınırlıdır. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile yürürlükten kaldırılmıştır (m.1533). 6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu’nun 5(2) maddesinde “Bir yerde Asliye Ticaret Mahkemesi varsa, Asliye Hukuk Mahkemesinin görevi içinde bulunan ve 4’üncü madde hükmünce ticari sayılan davalarla özel hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer işlere asliye ticaret mahkemesinde bakılır. Bir yerde ticaret davalarına bakan birden çok asliye ticaret mahkemesi varsa, iş durumunun gerekli kıldığı yerlerde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca asliye ticaret mahkemelerinden biri veya birkaçı münhasıran bu Kanundan ve diğer Kanunlardan doğan deniz ticaretine ve deniz sigortalarına ilişkin hukuk davalarına bakmakla görevlendirilebilir” hükmü getirilmiştir. Yeni Ticaret Kanunun’da “Dördüncü Kitap” yerine “bu Kanundan ve diğer Kanunlardan doğan” denilerek söz konusu mahkemenin bakacağı işlerin alanı, amaca uygun olarak genişletilmiş, münhasıran deniz ticaretine ve deniz sigortalarına ilişkin hukuk davalarıyla ilgili olarak Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulunun görevlendirme yapabileceği belirtilmiştir. 6102 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra açılan davalarda ticaret mahkemelerinden hangisinin münhasıran deniz ticareti ve deniz sigortası ile ilgili hukuk davalarına bakacağı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun görevlendirme kararına göre belirlenecektir. Somut olayda dava, 6102 sayılı TTK’nın yürürlüğe girmesinden sonra açılmıştır. Taraflar arasındaki uyuşmazlığı, deniz ticareti ve deniz sigortalarından kaynaklanmadığı, uyuşmazlığın tekne alım satım sözleşmesinden kaynaklandığı, tekne satımının muvaazalı olduğu iddiasına dayandığından uyuşmazlığın sözleşme ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanuna göre incelenip çözümlenmesi gerekir. Dosyaya celb edilen sicil kayıtlarından davaya konu teknenin özel tekne statüsünde olduğu anlaşılmıştır. Davacının, ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden hukuken tüketici niteliğini haiz gerçek kişi olduğu mahkemece kabul edilmiştir. 6502 sayılı yasanın 83/2 maddesi “Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olması, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemez.” hükmünü düzenlemiştir. Aynı yasanın 73. Maddesi ise;” Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir.” şeklinde düzenlenmiştir. Mahkememizin görevinin deniz ticareti ve deniz sigortasından kaynaklanan davalara ilişkin olması nedeni ile işbu dava yönünden mahkememizin görevsiz olduğu, davaya konu teknenin özel tekne olup ticari amaçla kullanıldığına dair herhangi bir delil bulunmadığından davacının tüketici sıfatını haiz olduğunun kabul edildiği, Yargıtay 13 Hukuk Dairesi 2016/29354 Esas ve 2020/705 Karar sayılı 30/01/2020 tarihli ilamı da gözetilerek ve HMK yetkiye ilişkin hükümlerde değerlendirilerek, mahkememizin Deniz İhtisas Mahkemesi olması hususu ile yetki çevresinin İstanbul İli ile sınırlı olması da gözetilerek usul ekonomisi gereği görevli ve yetkili mahkemenin İstanbul Adliyesi Tüketici Mahkemelerinin görevli olduğu kanaatine varılmakla, bu kanaat ışığında mahkememizin görevsizliği yönünde aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir. … ” gerekçesiyle, mahkemenin görevsizliğine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; bir uyuşmazlığın tüketici mahkemesinde görülebilmesi için tüketici işlemi olması gerektiğini, tüketici işleminde, taraflarından biri tüketici olup, tüketiciye, belirli bir bedel (ivaz) karşılığında, mal veya hizmet sunduğunu, tüketicinin yapmış olduğu sözleşmenin diğer tarafında, ticari ve mesleki amaçla hareket eden bir gerçek veya tüzel kişinin bulunması gerektiğini, davaya konu edilen tekne alım-satım işleminin gerçek kişi davacı ile davalı arasında yapıldığını, davacı tarafından, davalıya satıldığını, bir bedel karşılığında mal alanın davalı olduğunu, davacının kendi dava dilekçesinde de belirttiği üzere, tekne alım-satım işini ticari ve/veya mesleki bir saik ile yapmadığını, davaya konu olayın iki gerçek kişi arasında gerçekleşen, iki tarafın da ticari ya da mesleki faaliyetleri ile ilgisi olmayan, ticari ya da mesleki menfaat elde edilmesi amacıyla tekrarlanmayan, münferit olarak gerçekleşmiş bir işlem olduğunu, bir faaliyetin mesleki olarak kabul edilebilmesi için öncelikle sürekli (devamlı), bağımsız ve ivazlı olması gerektiğini, bir faaliyetin ticari olarak kabul edilebilmesi için ise kazanç sağlama amacının varlığının arandığını, davacı tarafından tekne satım faaliyeti süreklilik arz eden biçimde yapılmadığı gibi müvekkili tarafından da bu tekne şahsi kullanım maksadıyla satın alındığını, tüketici mahkemesinin görevli olmadığını, bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, tekne alım satımından doğan alacak istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda mahkemenin görevsizliğine karar verilmiş; bu karara karşı davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı, İstanbul Bağlama Kütüğünde … numarası ile kayıtlı … isimli özel amaçlı teknesini 1.200.000 Euro’ya davalıya sattığını, ancak davalı tarafından satış bedelinin ödenmediğini iddia etmiş ve bu bedelin tahsili için dava değerini 10.000 Euro olarak belirterek eldeki davayı açmıştır. Dava ilk olarak olarak nöbetçi Büyükçekmece Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmış, Büyükçekmece 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.10.2020 tarih ve 2019/78 Esas, 2020/244 Karar sayılı kararı ile Denizcilik İhtisas Mahkemelerinin davaya bakmakla görevli olduğu belirtilerek davanın usulden reddine karar verilmiş, karar istinaf edilmeksizin kesinleşmiştir. Dosyanın incelenmesinde; İstanbul Liman Başkanlığı’ndan gelen 22.11.2019 tarihli yazıda, Milli Gemi Sicilinin … sırasında kayıtlı ”…” isimli ticari yatın taraflar arasında 20.11.2017 tarihinde satış işleminin gerçekleştirildiği, daha sonra davalı ile dava dışı … arasında 02.10.2018 tarihinde gerçekleştiğinin bildirildiği görülmektedir. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun (TKHK) 2. maddesinde kanunun kapsamı ”Bu Kanun, her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsar” şeklinde açıklanmıştır. Kanun’un ”tanımlar” başlıklı 3. maddesinin (ı) bendinde sağlayıcı “kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye hizmet sunan ya da hizmet sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişi”, (k) bendinde tüketici, “ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi”, (l) bendinde ise tüketici işlemi ”mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder” biçiminde tanımlanmıştır. Öte yandan, Denizcilik İhtisas Mahkemeleri 28.04.2004 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5136 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkındaki Kanunla kurulmuştur. 5136 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine son fıkra olarak “İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun olumlu görüşü ile Adalet Bakanlığınca, bu kanunun dördüncü kitabında yer alan deniz ticaretine ilişkin ihtilaflara bakmak ve asliye derecesinde olmak üzere Denizcilik İhtisas Mahkemeleri kurulur. Bu mahkemelerin yargı çevresi Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirlenir” hükmü eklenmiştir. Bu maddeye göre Denizcilik İhtisas Mahkemeleri’nin görev alanı 6762 sayılı TTK’nın dördüncü kitabında yer alan deniz ticaretine ilişkin uyuşmazlıklarla sınırlıdır. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile yürürlükten kaldırılmıştır (m.1533). 6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu’nun 5(2) maddesinde “Bir yerde asliye ticaret mahkemesi varsa, asliye hukuk mahkemesinin görevi içinde bulunan ve 4’üncü madde hükmünce ticari sayılan davalarla özel hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer işlere asliye ticaret mahkemesinde bakılır. Bir yerde ticaret davalarına bakan birden çok asliye ticaret mahkemesi varsa, iş durumunun gerekli kıldığı yerlerde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca asliye ticaret mahkemelerinden biri veya birkaçı münhasıran bu Kanundan ve diğer Kanunlardan doğan deniz ticaretine ve deniz sigortalarına ilişkin hukuk davalarına bakmakla görevlendirilebilir” hükmü getirilmiştir. Yeni Ticaret Kanunun’da “Dördüncü Kitap” yerine “bu Kanundan ve diğer Kanunlardan doğan” denilerek söz konusu mahkemenin bakacağı işlerin alanı, amaca uygun olarak genişletilmiş, münhasıran deniz ticaretine ve deniz sigortalarına ilişkin hukuk davalarıyla ilgili olarak Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulunun görevlendirme yapabileceği belirtilmiştir. 6102 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra açılan davalarda ticaret mahkemelerinden hangisinin münhasıran deniz ticareti ve deniz sigortası ile ilgili hukuk davalarına bakacağı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun görevlendirme kararına göre belirlenecektir.Bu bilgilere göre somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafından davalıya satılan, Milli Gemi Sicilinin … sırasında kayıtlı ”…” isimli ticari yatın satış bedelinin tahsiline ilişkin eldeki davada, davacının satış işleminin yukarıda belirtilen tüketici işlemi niteliği taşımadığı, uyuşmazlığın TTK’nın beşinci kitabında yer alan 1001 ve 1352. maddesinin (y) bendi uyarınca denizcilik ihtisas mahkemesinin görev alanında kaldığı, dolayısıyla mahkemenin davaya bakma konusunda görevli olduğu anlaşıldığından, mahkemece tüketici mahkemesinin görevli olduğundan bahisle davanın usulden reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK 353/1.a.3. maddesi uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davalı vekilinin istinaf isteminin kabulüyle ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK 353/1.a.3.maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu görevsizlik kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyasının kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davalı tarafça yatırılan istinaf karar harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine,4-Davalı tarafça yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair;HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 24.11.2022 tarihinde, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.