Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/1920 E. 2022/1566 K. 24.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1920
KARAR NO: 2022/1566
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 20. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/07/2021
NUMARASI: 2020/93 E. 2021/582 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Rücuen Tazminat)
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; dava dışı tüketici …’nin Ankara 3. Tüketici Mahkemesinin 2013/5307 Esas sayılı dosyasına verdiği dava dilekçesinde, davalı tarafın distribütör sıfatı ile Türkiye’de satışa sunduğu araç ile ilgili olarak malın ayıplı olmasından kaynaklı ayıpsız misli ile değiştirilmesi talepli dava ikame ettiğini, 19.02.2010 tarihinde, sıfır kilometre, … marka aracın … yetkili satıcısı olan müvekkili şirketten satın alındığını, 24.02.2010 tescil tarihli aracı tarafına teslim tarihinden itibaren iki yıllık yasal garanti süresi içerisinde ve henüz dolmamış olan 2 yıllık ek garanti süresi içerisinde 18 farklı tipte arıza ile karşılaştığını, garanti kapsamında aracı bir çok kez servise götürülerek onarıldığını, arızaların sürekli olarak tekrar ettiğini, yeni arızaların ortaya çıktığı araçtaki birçok ana parçanın değiştiğini, servis işlemleri ile sorunun çözülemediğini, araçtan beklenen faydaları azaltan, aracın orijinalliğini bozan, can ve mal güvenliği riskleri oluşturan, aracın kullanımına bağlı olarak zaman içinde ortaya çıkan ve çok detaylı inceleme sonucu anlaşılabilen gizli ayıba dayalı eksiklikler olduğunu beyan ederek aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesini talep ettiğini, dava konusu araçta arızaların halen devam ettiğini, ayıbın imalat hatasından kaynaklı gizli ayıp niteliğinde olduğunu üretime bağlı ayıp niteliğinde olan ve aracın tasarım ve imalatından kaynaklanıp, ancak kullanıldıkça ortaya çıkan bu gizli ayıplardan davalı satıcının sorumlu olduğunun sabit olduğunu ileri sürdüğünü, Ankara 3. Tüketici Mahkemesince, davanın kabulü ile aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesine karar verildiğini, bu karar sebebi ile dava dışı tüketici …ye toplam 621.345,18 TL’nin müvekkilince yapıldığını, müvekkilinin … marka aracın yetkili bayisi olduğunu ve davalı tarafla arasında geçerli olan yetkili satıcılık ilişkisi kapsamında kendisine davalı firma tarafından konsinye edilen aracı dava dışı tüketiciye sattığını, dava konusu araçta bulunduğu tespit edilen ayıpların hiç birisinde müvekkilinin kusuru bulunmadığını, bu nedenle müvekkilinin dava dışı tüketiciye ödediği bedelden davalının sorumlu olduğunu ileri sürerek, 621.345,18 TL’nin ödeme tarihlerine göre hesaplanacak ticari avans faizi ile birlikte davlıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; ayıplı mal davasının müvekkili şirkete ihbar edilmemiş olduğunu, ithalatçı olarak müvekkili şirketin kural olarak sorumlu olduğu bilinmesine rağmen davaya dahil edilmeyerek savunma hakkının ihlal edildiğini, davacı tarafın ithalatçı olduğunu, müvekkili şirket ile yetkili servis ve bayileri arasında yapılmış olan sözleşmelerde zamanında bilgi verilmemesi nedeniyle doğmuş maddi kayıplar var ise yetkili satıcı veya yetkili servise rücu edilebilir şekilde hüküm (sözleşmenin Garanti Şartları başlığındaki 2.madde hükmü) bulunmakta olduğunu, davacı tarafın mezkur sözleşme hükmüne de aykırı davrandığını, davacı tarafın Ankara 3. Tüketici Mahkemesinin mezkur ayıplı mal davasını müvekkiline ihbar etmediği gibi davayı hukuka ve usule uygun olarak da takip etmediğini, süresinde davaya cevap vermediğini, hatta garanti süresi dava açıldığında bitmiş olan bu dava için zamanaşımı itirazında bulunmadığını, dava dışı tüketicinin tüm talep ve iddialarının zamanaşımına uğradığını, bu araçla ilgili hiçbir ayıba karşı tekeffül mesuliyeti kalmadığını, aracın garanti süresi dava açılmadan önce 19.02.2012 tarihinde sona ermiş olup ayıplı mal davasının 31.12.2013 tarihinden yaklaşık 20 ay sonra açıldığını, dava dışı tüketiciden aracın devir alınıp alınmadığının anlaşılması için trafik tescile müzekkere yazılması gerektiğini, davanın reddi taleplerinin saklı kalması kaydıyla işbu davanın kabul edilerek araç bedelinin davacıya ödenmesine karar verilmesi halinde davacının müvekkili şirkette aracı devredebilecek durumda olması gerektiğini, aksi takdirde davacı tarafın bedeli alması karşısında aracın ve mülkiyetini vermeyerek açıkça sebepsiz zenginleşmiş olacağını, kabul manasına gelmemek üzere davacının yaptığı ödemenin açıklattırılması ve değer tespitinin nasıl olduğunun araştırılması gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…dava, davacı tarafça davalı aleyhine açılan ayıplı araçtan dolayı tüketiciye ödene bedelin davalı satıcıdan rücuen tahsili istemine ilişkindir. Davacı taraf dava dışı … isimli tüketiciye distribütör sıfatıyla satışı yapılan aracın Ankara 3. Tüketici Mahkemesi’nin 2013/5307 Esas, 2015/2164 Karar sayılı dosyasında ayıplı olduğuna karar verilmesi sonrası tüketiciye ödenen bedelin asıl satıcı davalı taraftan rücuen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Davalı taraf ise davacı şirketin tüketici mahkemesindeki dosyada ihbar bulunmadığından savunma hakkını ihlal ettiğini, TBK 73. maddesindeki rücu isteminde zaman aşımının dolduğunu öncelikle bu nedenle davanın reddini talep etmiş, tüketiciye bedel ödediği iddia edilmesine rağmen aracın mülkiyetinin alınıp alınmadığının açıklanmadığını, aracın bedelinin tazminattan mahsubu gerektiğini dava tarafça açılan haksız davanın öncelikle zaman aşımından aksi halde esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.Dava konusu ihtilaf davacı distribütör tarafından satılan aracın ayıplı olduğuna mahkemece karar verilmesi üzerine ayıpla araca ilişkin tüketiciye ödenen bedelin davalı asıl satıcıdan rücuen talep edilip edilemeyeceği, zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı, varsa rücuen tahsil edilecek miktara ilişkindir.Ankara 3. Tüketici Mahkemesi’nin 2013/5307 Esas, 2015/2164 Karar sayılı ilamın incelenmesinde; davacı … tarafından davalı … A.Ş. ile … Otomobil fabrikası A.Ş. aleyhine açılan ayıplı araç satımından kaynaklanan dava neticesinde davanın davalı … yönünden husumet yokluğu nedeniyle reddin, davalı … A.Ş. yönünden aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesine karar verildiği kararın temyiz incelemesi neticesinde onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır. Ankara … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı icra dosyasının incelenmesinde; alacaklı … tarafından borçlu … A.Ş. aleyhine Ankara 3. Tüketici Mahkemesine yazılan müzekkereye cevap var; 2013/5307 Esas, 2015/2164 Karar sayılı ilamdan kaynaklanan alacağa ilişkin başlatılan ilamlı icra takibine ilişkin olduğu takibin haricen tahsil nedeniyle kapandığı anlaşılmıştır.Davacı tarafça dava dışı tüketiciye ödenen ayıplı araçtan kaynaklı bedelin davalı satıcıdan rücuen tahsiline yönelik dava açılmış ise de; dava dışı tüketici tarafından davacı tarafa yönelik ayıplı araca dayalı Ankara 3. Tüketici Mahkemesi’nin 2013/5307 Esas, 2015/2164 Karar sayılı dosyanın dava tarihinin 31/12/2013 olduğu, tüketici mahkemesinde görülen davada dosyamızın davalısı olan olan asıl satıcı şirketin taraf olarak gösterilmediği ayrıca davalı asıl satıcı ile aralarında distribütörlük ilişkisi olan davacı tarafça da tüketici tarafından ayıp iddiasına yönelik dava açıldığında ve söz konusu davanın devamı sırasında davanın asıl satıcı olan davalıya ihbar edilmediği bu nedenle HMK 69/2 maddesinde belirtildiği şekilde davalı tarafın tüketici mahkemesinde savunma imkanlarının kullanmasının davacı tarafın kusuruyla engellendiği sabit olup, distribütör olan davacının asıl satıcı olan davalı ile arasındaki ticari ilişki kapsamında ayıplı maldan doğan sorumluluğun davalı yanda olduğunu bilmemesinin mümkün olmadığı, aralarındaki ticari ilişki kapsamında davacının asıl satıcı olan davalıya tüketici mahkemesinde dava açılır açılmaz davayı ihbar etmesi gerektiği açık olup TBK 73/2 maddesinde ki düzenleme ile de tazminatın ödenmesi kendisinden istenilen kişinin, durumu birlikte sorumlu olduğu kişilere bildirmek zorunda olduğunun açıkça belirtilmesi aksi halde zamanaşımının bu bildirimin dürüstlük kurallarına göre yapılabileceği tarihte işlemeye başlayacağına ilişkin düzenleme karşısında tüketici mahkemesinde davanın açıldığı tarih olan 31/12/2013 tarihi üzerinden iki yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu sabit olup, davacı tarafça tüketiciye satılan ayıplı araçtan birlikte sorumlu olduğu davalı tarafa gerekli bildirim ve ihbar yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve bu yükümlülüğünü yerine getirebileceği tarih olan tüketici mahkemesinde davanın açılış tarihi 31/12/2013 tarihinin üzerinden iki yıllık zamanaşımı süresinin dolması … ” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; mahkeme tarafıdan rücu talebine konu dava davalıya ihbar edilmediğinden davanın reddedilmesinin hatalı olduğunu, davalı taraf her ne kadar üçüncü şahıs …’nin müvekkili firma aleyhine açtığı davanın kendilerine ihbar edilmediğinden kaynaklı olarak haklarını kullanamadığını iddia etse de bu hususun gerçeği yansıtmadığını, ancak mezkur davada tüketici tarafından davanın, davacı tarafından dava konusu aracın markaların Türkiye’de satış yetkisini devrettiği … AŞ ‘ye açıldığını, bu anlamda devir itibariyle davalı tarafında sorumlu olduğu dönemde satılmış bir aracın gizli ayıplı olması sebebiyle mahkemece davanın kabul edildiğini, bunun yanında davanın yürütümü esnasında diğer davalı olan … AŞ ile beraber müvekkilinin savunmalar yaptığını, incelemeler kapsamında araçta gizli ayıbın varlığı kesinleştiğini, bu anlamda davaya konu aracın arızaları aracın sürüş güvenliğini teknik olarak olumsuz etkilemekte olduğunu, davaya konu araçta yararlanmada güvenirlik unsurunun ortadan kalktığını, davaya konu aracın ayıplı olduğunu, bu ayıbın kullanım sırasında ve garanti süresi içerisinde ortaya çıkmış ve halen devam etmekte olan bir gizli ayıp olduğunu, davalının yaptığı onarım ve tamirlerle giderilemediğinin hüküm altına alındığını, yani davalı tarafın davaya katılmış olsa dahi yapacağı savunmalar anlamında kararın değişmeyeceğinin açık olduğu, bu anlamda savunma yapamamasının davaya bir etkisinin olmayacağını, gizli ayıbın varlığının kesin olarak kabul edildiğini, tüketici mahkemesi dosyasında da durum bu olduğundan ilk derece mahkemesi tarafından da bu hususta zamanaşımının ilk incelemelerde dikkate alınmadığını, dava dosyasında hem teknik hem de mali inceleme yapıldığını, heyet tarafından aracın üretim ve tasarımdan kaynaklı gizli ayıplı olduğu sonucuna ulaşıldığını, mahkeme tarafından zamanaşımı süresinin geçtiği yönündeki değerlendirme gizli ayıp sebebi ile yerinde olmadığını, tüketicinin arabasındaki ayıp gizli ayıp olup on yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı taraf, yetkili satıcısı olduğunu belirttiği … marka, sıfır kilometre … aracın 19.02.2010 tarihinde, dava dışı tüketici …ye satıldığını, ancak araçta imalat ve yazılım hatalarından kaynaklı gizli ayıp nedeniyle Ankara 3. Tüketici Mahkemesinin 2013/5307 Esas, 2015/2164 Karar sayılı dosyası ile aleyhine açılan davanın kabulüne karar verildiğini, bunun üzerine dava dışı tüketiciye aracın bedelini ödemek zorunda kaldığı ileri sürerek, ödediği bedelin davalıdan rücuen tahsilini istemiş, davalı taraf ise ithalatçı olduğunu ve tüketicinin açtığı davanın kendilerine ihbar edilmediğini savunmuş, mahkemece, TBK’nın 73.maddesi uyarınca 2 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dosya kapsamının incelenmesinden; dava dışı … tarafından davalı … AŞ ile … Otomobil fabrikası AŞ aleyhine aracın ayıplı olduğu iddiası ile 31.12.2013 tarihinde açılan dava neticesinde Ankara 3.Tüketici Mahkemesinin 24.12.2015 tarihli ve 2013/5307 Esas, 2015/2164 Karar sayılı kararı ile davanın davalı … yönünden husumet yokluğu nedeniyle reddine, davalı … Tic. AŞ yönünden kabulü ile aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesine karar verildiği, kararın temyiz incelemesi neticesinde onanarak kesinleştiği, bunun üzerine mezkur dosyada davacı … tarafından … AŞ aleyhine Ankara … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra dosyası ile ilamlı icra takibi başlatıldığı, misli ile değişimin mümkün olmaması sebebiyle araç bedelinin haricen tahsil edilerek dosyanın kapandığı, eldeki davada davacı tarafından bu kapsamda ödenen 641.348,18 TL’nin rücuen davalıdan tahsilinin talep edildiği, davacının, davalıya gönderdiği Beşiktaş … Noterliğinin 24.08.2018 tarihli ve … sayılı ihtarnamesinde ”Müvekkilimiz olan … Tic. AŞ, tarafınız şirketin üretmiş olduğu … marka araçların satıcısı konumundadır. İş bu kapsamda şirketiniz ile müvekkili şirket arasındaki ticari anlaşma uyarınca birçok … araç nihai tüketiciye satılmıştır … ” denildiği anlaşılmaktadır. Somut olayda, davacı, davalı şirketin yetkili satıcısı olduğunu, davalı ise ithalatçı olduğunu belirtmiştir. Mahkemece, davacının distribitör olduğu, davalı ile arasında ticari ilişki bulunduğu belirtilmiş, bu ilişkinin hukuki niteliği konusunda araştırma ve tespit yapılmadan haksız fiillere ilişkin TBK’nın 73.maddesi uyarınca zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle karar verilmiştir. Mahkemece her ne kadar haksız fiillere ilişkin anılan madde uyarınca zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ise de; dosya kapsamından davacı ile davalı arasındaki ilişkinin sözleşmeden mi yoksa haksız fiilden mi kaynaklandığı net bir şekilde anlaşılamamaktadır. Zira taraflar arasındaki hukuki ilişkinin niteliği, alacağın neden kaynaklandığı açıkça ortaya konulmadan, haksız fiile mi yoksa sözleşmeye ilişkin zamanaşımı süresinin mi uygulanacağının tespit edilmesi mümkün değildir. Bu durumda mahkemece, öncelikle taraflar arasındaki davacının rücu talebine esas olan hukuki ilişkinin neden (satım sözleşmesi, haksız fiil vs.) kaynaklandığı taraflardan sorularak, bu konudaki bilgi ve belgeler dosya kapsamına dahil edilerek tespit edildikten sonra uygulanacak Yasa maddelerinin belirlenmesi, ardından tarafların sundukları delillerin, ileri sürdükleri vakıaların bu kapsamda değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde, eksik inceleme ile karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görüldüğünden davacı vekilinin istinaf isteminin kabulüne karar verilmesi gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına ve davanın yukarıda belirtilen şekilde yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyasının kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine, 4-Davacı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine dair; HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, 24.11.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.