Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/1901 E. 2022/1489 K. 10.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1901
KARAR NO: 2022/1489
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/02/2022
NUMARASI: 2021/651 E. 2022/144 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın usulden reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davalı tarafından müvekkili aleyhine başlatılan Gaziosmanpaşa … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile 14.11.2014 tarihli, … numaralı, 5.038.20 TL miktarlı, bedeli düzenlendiği anda ödenmiş kapalı faturayı icra takibine konu ettiğini, ödeme emrinin tebliği üzerine borca itiraz edildiğini ve takibin durdurulduğunu, ancak müvekkilinin e-devlet üzerinde hala borçluluk sıfatını taşımakta olduğunu ve bankacılık işlemleri ve benzeri durumlarda Uyap kaydında borçlu göründüğünü ileri sürerek, davacının, Gaziosmanpaşa … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında borçlu olmadığının tespitine, davalının % 40’dan aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatı ödemesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı, savunmasında özetle; ticari faaliyet kapsamında davacıya mal satışı gerçekleştirdiğini, bu satışa istinaden düzenlenen ve ticari kayıtlarına da işlenen fatura bedelinin tahsil edilememesi üzerine Gaziosmanpaşa … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında davalı aleyhine icra takibi yaptığını, ancak takibin itiraz üzerine durduğunu, bu aşamada herhangi bir icrai işlem yapılamayacağından davalının hukuki bir yararının bulunmadığını, davacın kendisine borçlu olduğunu, faturaya ilişkin BA formlarının istenmesi gerektiğini, bunun aksini ispat edecek herhangi bir belge ibraz edemediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda;’ … Davacı tarafından açılan dava, menfi tespit davasıdır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının 14.11.2014 tarihli … numaralı 5.038.20 TL bedelli olup 9.336.37 TL takip çıkışı olarak icra takibine konu edilen faturadan dolayı davalıya borçlu olup olmadığı, faturanın ödenmiş olup olmadığı, icra takibine itiraz üzerine icra takibinin durdurulup durdurulmadığı hususlarındadır. İlgili Gaziosmanpaşa … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı uyap dosyasının incelenmesinde, davalı alacaklı tarafından davacı borçlu aleyhine faturadan kaynaklanan alacağın tahsili amacı ile ilamsız icra takibi başlatıldığı, ödeme emrinin davacı borçluya tebliğ edildiği, davacı borçlunun yasal süresindeki itirazı üzerine takibin durduğu, icra takibinin kesinleşmediği anlaşılmış, herhangi bir takip işleminin yapılmasının yasal olarak mümkün olmaması karşısında davanın hukuki yarar yokluğu nedeni ile usulden reddine karar vermek gerekmiştir. … ” gerekçesiyle, davanın usulden reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkilinin @ devlet üzerinde hala borçluluk sıfatını taşıdığını, bankacılık işlemleri ve benzeri durumlarda Uyap kaydında borçlu göründüğünü, davanın bu nedenle açılma gereği hasıl olduğunu, davacı tarafın itirazın iptali davasını açması ya da alacak davası açması keyfiyetini beklemenin müvekkilinin banka ve finans kurumları ile ilişkisini hali hazırda sekteye uğratmakta olduğunu, usul ekonomisi açısından da iş bu davada yargılamanın yapılmasının alacağın tespitini ve varlığını sorgulamak açısından faydalı olacağını, Yargıtay HGK’nın 2011/19-622 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, alacaklının icra takibini durdurmasına rağmen bir hakkının veya hukuki durumun ciddi tehdit altında bulunduğunu ispat etmesi halinde menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunduğunun kabul edilebileceğini, bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE: Dava, İİK’nın 72.maddesi hükmü uyarınca icra takibinden sonra açılan menfi tespit istemine ilişkidir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın usulden reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı, davalı tarafından faturaya dayalı olarak aleyhine başlatılan ilamsız icra takibine itiraz ettiğini, takibin durduğunu, davalıya borcu bulunmadığını ileri sürerek icra dosyası nedeniyle borçlu olmadığının tespitini talep etmiş, davalı taraf, davacıya mal satımı karşılığında fatura düzenleniğini, ancak fatura bedelinin ödenmediğini, davacının borçlu olduğunu, aksini ispatlayamadığını savunmuş, mahkemece, davacının takibe itirazı üzerine takibin durduğu ve icra işlemi yapılamayacağı, bu nedenle menfi tespit davası açmakta hukuki yararı olmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir. Gaziosmanpaşa … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasının incelenmesinde; davalı alacaklı tarafından davacı borçlu aleyhine 5.038,20 TL fatura alacağı ile 4.298,17 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 9.336,37 TL’nin tahsili için ilamsız icra takibi başlatıldığı, davacı tarafından süresinde yapılan itiraz sonucunda takibin durduğu anlaşılmıştır. İcra takibine itiraz üzerine, alacaklı tarafından ”itirazın iptali” davası açılması durumunda, menfi tespit davasında ileri sürülebilecek iddialar, itirazın iptali davasında savunma sebebi olarak ileri sürülebileceğinden, bu durumda borçlunun ayrı bir menfi tespit davası açmakta hukuki yararı yoksa da, henüz alacaklı tarafından itirazın iptali  davasının açılmamış olduğu durumda böyle bir imkan söz konusu olmadığından, borçlunun, itirazın iptali davası açılmasını beklemeden menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunduğunun kabulü gerekir. Zira, bu halde, yapılan itiraz üzerine takip durmuşsa da, ”takibe itiraz” sadece takip hukuku ile ilgili bir sonuç olup, kesin hükmün sonuçlarını doğurmaz. Bu sebeple borçlu, ”itirazın iptali” davası için alacaklıya tanınan bir yıl gibi uzun bir süreyi beklemeden maddi hukuk anlamında, borcun bir an önce ve kesin olarak ortadan kaldırılmasını istemek hakkına sahip olup, böyle bir durumda dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığını kabul etmek mümkün değildir. Kaldı ki, yapılmış bir icra takibi olmadan da borç tehdidi altında olan kişinin menfi tespit davası açabileceği, İcra İflas Kanununun 72/2.maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Bu nedenle, dava konusu somut olayda, hakkında başlatılan takibe itiraz eden borçlu-davacının, kendisine karşı bir itirazın iptali davası açılmasını beklemeden iş bu menfi tespit davasını açmakta hukuki yararı bulunduğunun kabulü gerekirken, mahkemece, davacının hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş ve davacı vekilinin istinaf isteminin kabulüne karar verilmiştir. Öte yandan, HMK’nın 115/1. maddesi uyarınca, dava şartlarının bulunup bulunmadığı husunun davanın her aşamasında resen araştırılması gerekmekte olup 114/1-c maddesi uyarınca mahkemenin görevli olması da dava şartı olarak düzenlenmiştir. TTK’nın 4.maddesinde, bir davanın ticari dava niteliğinde olup olmadığının tespiti bakımından üç ayrı kıstas kabul edilmiştir. Bunlardan ilki, tarafların sıfatına ve işin ticari işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ve başka hiçbir şart aranmaksızın TTK veya diğer kanunlarda ticari sayılan davalardır (mutlak ticari davalar). Mutlak ticari davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticari niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardan olup TTK’nın 4/1 hükmünde (a) ile (f) bentleri arasında sayılmıştır. İkincisi ise, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalardır. TTK’nın 4/1-son cümlesi uyarınca ikinci grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia (saklama) sözleşmesi ile fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalardır. Bu nevi davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da gerekli ve yeterli görülmüştür. Üçüncü grup ise, nispi ticari davalar olup, TTK’nın 4/1 maddesi uyarınca her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. TTK’nın 19/2 hükmü uyarınca, taraflardan biri için ticari iş niteliğindeki bir sözleşmenin diğer taraf için de ticari sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ”ticari iş” esasına göre değil, ”ticari işletme” esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması tek başına davayı ticari dava haline getirmez. Aynı Yasanın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Ticari işletme ise TTK’nın 11/1 hükmü uyarınca, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Cumhurbaşkanlığınca çıkarılacak kararnamede gösterilir (TTK m.11/2). Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten gerçek kişiye tacir denir (TTK m.12/1). İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11.maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır (TTK m. 15/1). TTK’nın 24 ve devamı maddelerinde düzenlenen ticaret siciline ilişkin hükümler tacir sıfatını taşımanın tescile bağlı olmadığı üstelik bu sıfatı taşımanın sonucu ve gereği olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle esnaf boyutunu aşan ticari işletme işleten kimsenin ticaret siciline kaydını yaptırmamış olması, tacir olmadığını göstermediğinden esnaf sayılmasını gerektirmez. Bu bilgilere göre somut olay incelendiğinde; dava, asliye ticaret mahkemesinde açılmış, mahkemece, görev konusunda herhangi bir araştırma yapılmadan hukuki yarar yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiştir. Ancak, taraflar arasındaki uyuşmazlık, satım sözleşmesi uyarınca düzenlenen faturadan kaynaklanmakta olup satım sözleşmesi TTK’da düzenlenmediğinden, taraflardan her ikisinin de tacir olması halinde, davanın nispi ticari dava olduğu kabul edilecek ve ticaret mahkemesi görevli olacaktır. Eldeki davada, tarafların tacir sıfatını haiz olup olmadığının, satımın da ticari satım olup olmadığının tespiti gerekmektedir. Dava dosyası ve icra dosyası kapsamında takip konusu olan faturaya rastlanmamış olup davalı tarafından işletme defteri örnekleri ile vergi levhası sunulduğu görülmüştür. Bunun dışında başkaca bir belgeye dosya kapsamında rastlanmamış, mahkemece de bu konuda bir inceleme yapılamıştır. Bu durumda, ilk derece mahkemesince yukarıda belirtilen tacir-esnaf ayrımına ilişkin esaslar dikkate alınarak, gerekli araştırmalar yapılıp, tarafların tacir sıfatını haiz olup olmadığının da tespiti gerekirken, bu konuda herhangi bir araştırma yapılmadan, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi de usul ve yasaya aykırı görülmüştür.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.4 maddesi uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.a.4. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA,2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyasının kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine,3-Davacı tarafça yatırılan istinaf peşin harcının talep halinde iadesine,4-Davacı tarafça yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince esas hükümle birlikte, yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair;HMK’nın 353/1a. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, 10.11.2022 tarihinde, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.