Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/1879 E. 2022/1659 K. 08.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1879
KARAR NO: 2022/1659
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/04/2022
NUMARASI: 2021/901E.- 2022/474 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın usulden reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren bir iş adamı olduğunu, davalılarla yaptığı 26.6.2019 tarihli protokol ve pay devir sözleşmesi ile davalılardan …’in sahibi olduğu davalı şirketin bir kısım hissesini devraldığını, bu şekilde başlayan ticari ilişkide müvekkilinin kendisine güven telkin eden davalılara çeşitli nedenlerle borç para talep etmeleri üzerine süreç içerisinde birçok kez bankadan borç para gönderdiğini, ancak bir süre sonra davalıların verdiği vaatleri yerine getirmemesi ve protokolün B/2. maddesi gereğince aylık ödenmesi gereken paraların müvekkiline eksik ödenmesi, verdiği borç paraları defalarca talep etmesine rağmen davalılar tarafından geri ödenmemesi üzerine müvekkilinin, vergisel yönden yaşayabileceği risklerin de önüne geçebilmek adına öncelikle şirketteki hisselerini 09.07.2021 tarihinde tekrar davalı …’e devrettiğini, akabinde de alacakları için dava konusu Küçükçekmece … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile ilamsız icra takibi başlattığını fakat davalıların kötüniyetle takibe itiraz ettiklerini, arabuluculuk sürecinde de anlaşma sağlanamaması nedeniyle iş bu davayı açma zarureti hasıl olduğunu, müvekkilinin davalılara banka yoluyla gönderdiği borç paralar ile protokolün B/2. maddesi gereğince doğan alacaklarından dolayı davalıların müvekkiline borçlu olduğunun sabit olduğunu, itirazın haksız olduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamına, % 20 oranındaki icra inkar tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili, savunmasında özetle; davacının İran vatandaşı olduğunu ve teminat göstermekle yükümlü tutulması gerektiğini, davacı tarafından açılmış olan davanın, davalı … yönünden tefrik edilerek görev yönünden reddi gerektiğini, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 3. maddesi hükmüne göre bu kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiillerin ticari işlerden olduğunu, bir işin ticari veya adi olmasının farklı kuralların uygulanmasını gerektirdiğini, bir işin ticari olup olmadığının kanunda öngörülen kurallar uyarınca saptanması gerektiğini, eğer iş ticari ise özel ticari kuralların uygulanmasının zorunlu olduğunu, ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlerin haklı veya haksız fiil yahut işletmeyi ilgilendiren her işin ayrık durumlar dışında, ticari iş sayıldığını, bu işlerin, eğer bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa ticari iş sayılmadığını, davacı ve davalı …’in tacir olmadığını, davacının, limited şirketteki paylarını Kartal … Noterliğinin 09.07.2021 tarihli ve … yevmiye numaralı devir sözleşmesi ile devretmiş olduğunu, takibin ve davanın açıldığı tarih itibarı ile ticari işletmeden kaynaklı bir ilişkileri de bulunmadığını, bu çerçevede davanın davalı … yönünden tefrik edilerek Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olması nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, taraflar arasında imzalanan 26.06.2019 günlü “Yatırım ve Pay Devri Protokolü” uyarınca davaya bakmakla İstanbul Çağlayan Mahkemeleri’nin yetkili kılındığını, HMK 119. maddesinin (e) bendi ve HMK’nın 194.maddesi gereği, dava dilekçesinde soyut kavramlar ile davalılara borç adı altında bir takım ödemeler yapıldığının bildirildiğini, bunların geri ödenmediğini, davacının davalılardan alacağının olduğunun iddia edildiğini, dava dilekçesinde davacının hangi vakıaya dayandığı kimden ne sebeple ne kadar alacaklı olduğunu iddia ettiği gibi bir açıklamaya yer verilmediğini, dolayısı ile dava dilekçesinin reddi gerektiğini, davacı tarafından müvekkili şirkete açılan davanın ve alacak iddiasının yasal olarak hiçbir mesnedi bulunmadığını, öncelikle alacak iddiasını tümden reddetmekle beraber, davacının müvekkili şirketten alacağı olduğu varsayılsa dahi bu alacağın sönümlendiğini, davacı şirketten alacağının taraflar arasında imzalanmış olan protokolün B-2 maddesine dayandığını, sözleşmeye göre davacının müvekkili şirkete 100.000 Dolar yatırım yapacağını, diğer bir deyişle para koyacak başka bir deyişle borç vereceğini, bu tutarın ne kadar verildiği ne kadarının davacının ortaklığı esnasında geri ödendiğinin Mahkeme tarafından yapılacak bilirkişi incelemesi ile ortaya çıkabileceğini ancak bu alacak borç ilişkisi ortaklık hakkından kaynaklanan bir borç-alacak ilişkisi olduğunu, davacının ise ortaklık hakkını pay devir senedi ile “şirketin aktifine ve pasifine ilişkin tüm hak ve borçları ile” davalı …’e devrettiğini, bu çerçevede davacının bir alacağı bulunduğunu kabul etmemekle birlikte, alacak olduğu varsayımında dahi ortaklık hakkını devreden davacının bu alacağı şirketten talep ve tahsil etme hakkı kalmadığını, pay devri sözleşmesi ile ortaklık hakkı devredilmiş olduğundan alacağı talep etme hakkının yeni ortakta olduğunu, bu sebeple davanın müvekkili şirket yönünden reddi gerektiğini, davacının alacağı var ise bunu ortaklık hakkı devam ederken ileri sürmesi gerektiğini ancak davacının pay devir sözleşmesini noter huzurunda imzaladığını ikrar ile herhangi bir irade fesadı da olduğunu ileri sürmediğini bu nedenle müvekkili şirket yönünden davanın tümü ile reddi gerektiğini, yukarıda belirtilen hususlardan ve protokol içeriğinden …’in borcunun şirketin borcuna tali borç niteliğinde olduğu ve asıl borca bağlı olarak sönümlendiğini, burada borcun sönümlenmesi ayrı ayrı a) asıl borcun sona ermesi, b) alacaklı ile borçlu sıfatlarının birleşmesi nedeniyle, hukuki nedenine dayandığını, ancak buna rağmen dosyada mübrez protokole istinaden davalı … tarafından 100.000 USD tutarlı bir adet senedin keşide edilerek davalıya teslim edildiğini, bu senedin konusunun protokolde yatırım tuarının geri ödenmesi olarak tespit edildiğini ve borç sebebi olarak hüküm altına alındığını, bu senette mümdemiç hakkın konusunun kalmadığı ve davacının … Limited Şirketi ve dolayısı ile …’den bir alacağının kalmadığını, müvekkili …’in başka bir borcu olduğu iddiasında olunsa dahi bu borçların tamamının banka kanalı ile ödendiğini, bu vakıaya rağmen … tarafından düzenlenmiş olan senedin ciro edilerek … isimli bir şahsa verildiğini, bu şahıs üzerinden senedin icra takibine konu edildiğini, bu senedin halihazırda Küçükçekmece … İcra Müdürlüğü … Esas sayılı dosyasında takibe konulduğunu ve müvekkilinin malvarlığına el konulduğunu, bu dosyada yapılan takibin danışıklı olarak yapıldığı konusunda kuvvetli şüphelerinin bulunduğunu, bu dosyadaki takip alacaklısı üçüncü bir şahıs olduğundan dosyaya ödeme yapılması halinde davacı …’ye rücu haklarını da mahfuz tuttuklarını, her ne kadar taraflar arasında sözleşmede davacı … isimli şahsın 15.00,00 TL maaş alacağı yazıyor ise de bunun maaş olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, eğer davacı bunun maaş alacağı oduğu iddiasında ise bu talebin değerlendirilmesinin İş Mahkemesi nezdinde yapılması gerektiğini, sözleşmeden anlaşıldığı kadarı ile bu kaydın ortakla şirket arasındaki borç-alacak ilişkisine ilişkin olduğunu, yani ortaklar cari hesabına müteallik bir husus olduğunu, bunun ise hukuken ya kar payı şeklinde olabileceğini veya huzur hakkı şeklinde olduğunu, şirket tarafından alınan kar payına ilişkin bir karar olmadığı gibi huzur hakkı gibi bir alacağı olmayan davacının bu talebinin hukuka aykırı olduğunu, protokol gereği davacının müvekkili şirkette İş Kanunu’na tabi çalışan bir işçi statüsünün bulunmadığını, savunarak, öncelikle davanın usulden reddine, davacının teminat göstermesi hususunda ara karar ittihazına, görev hususunda tefrik kararı verilmesine, mahkemenin görevsizliğine ve esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… Dava; taraflar arasındaki 26/06/2019 tarihli protokol ve pay devir sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin olup, Taraflar arasındaki uyuşmazlığın, taraflar arasındaki 26/06/2019 tarihli protokol ve pay devir sözleşmesi kapsamında davacınını davalılara yatırım amaçlı borç verip vermediği, verdiyse miktarının ne kadar olduğu, davacının protokol kapsamında aylık 15.000 TL talebinin haklı olup olmadığı, bu talebin hukuki niteliğinin ne olduğu, davalının, davacıya yapılan hisse devirlerinin tekrar davalıya yapılması nedeniyle davacının alacağının kalmadığına yönelik savunmasının yerinde olup olmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır. Taraflar arasında imzalanan sözleşmede, İstanbul (Çağlayan) Adliyesi’ndeki mahkemelerin yetkili olduğu düzenlenmiştir. Davalılardan biri şirket olup, diğer davalı ile davacının ise gerçek kişi tacir oldukları yazılan müzekkere cevaplarından anlaşılmıştır. Mahkememizce yapılan yargılama ve değerlendirmede; davacı ile davalı arasında yapılan sözleşmede uyuşmazlıkların çözümünde yetkili mahkeme olarak münhasıran İstanbul Mahkemelerinin gösterildiği, HMK’nin 17/1 maddesi gereğince tacirler arasında doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlık hakkında mahkemenin sözleşme ile yetkili kılınabileceği, tarafların tacir oldukları, sözleşme ile belirlenen mahkemede davanın açılması gerektiği, sözleşme ile belirlenen yetkili mahkemenin bağlayıcı olduğu anlaşılmakla, davanın sözleşme ile belirlenen yetkili mahkemede açılmadığı görülmekle HMK’nin 17/1 maddesi kapsamında değerlendirme yapıldığında uyuşmazlığın çözüm yerinin İstanbul Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğu kabul edilerek davalı … vekilinin süresinde yapılan yetki itirazının kabulü ile mahkememizin yetkisizliği nedeni ile davanın usulden reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir. … ” gerekçesiyle, davanın HMK’nın 114 ve 115.maddeleri gereğince mahkemenin yetkisizliği nedeniyle usulden reddine, davaya bakma konusunda İstanbul Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesinin yetkili olduğuna, HMK’nın 20.maddesindeki prosedür çerçevesinde dava dosyasının yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalılar vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalılar vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; mahkemece yetki yönünden ret kararı verilmesi doğru olmakla birlikte görev konusunda değerlendirme yapılmamasının hatalı olduğunu, zira davaya bakma konusunda Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğunu, taraflar tacir olsa dahi davanın konusunun ticari işletmeleri ile ilgili olmadığını, ticari işletmeden kaynaklı bir uyuşmazlık bulunmadığını, bu çerçevede davalı … yönünden davanın tefrik edilerek Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olması sebebiyle davanın reddedilmesi gerektiğini, ayrıca davacının maaş alacağı iddia ve talebine ilişkin hukuki değerlendirme yapılmadığını, maaş alacağı olarak değerlendirilmesi halinde İş Mahkemelerinin görevli olacağını, bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın görev ve yetki yönünden reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, İİK’nın 67. maddesi uyarınca, ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali ve icra inkâr tazminatı istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın mahkemenin yetkisiz olması nedeniyle usulden reddine karar verilmiş; bu karara karşı davalılar vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Dosya içeriğinde bulunan Küçükçekmece … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasından, davacı tarafından davalılar aleyhine 45.000,00 USD borç para alacağının mevduat faizi ile 441.002,40 TL maaş ve borç para alacağının ise yasal faizi ile tahsili için ilâmsız icra takibi başlatıldığı, icra takibine süresi içinde yapılan itiraz üzerine yasal süresi içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasında düzenlenen 26.06.2019 tarihli ”Yatırım ve Pay Devri Protokolü” başlıklı protokolün incelenmesinde; davacının yatırımcı, davalı …’in ise davalı şirketin yetkilisi olup aynı zamanda protokolde devreden ve satıcı olarak yer aldığı, yatırımcı olarak anılan davacının davalı şirkete 100.000 USD yatırım yapma kararı aldığı, karşılığında ise davalının şirketteki %25’e denk gelen hissesinin 200 adedini devraldığı, davalı şirketin bu 100.000 USD’yi 26.06.2020 tarihine kadar geri ödeyeceği, bunun ödenmesini teminen 100.000 USD bedelli bir senedin devreden tarafından yatırımcıya teslim edileceği, B.2 maddesine göre yatırımcının hisse devirlerinin yapıldığı tarihten itibaren davalı şirketten her ayın beşinci iş günü hesabına geçmek üzere 15.000,00 TL maaş alacağının kararlaştırıldığı görülmektedir. Protokolün 10.maddesinde ayrıca, uyuşmazlıkların çözümünde İstanbul mahkemelerinin münhasıran yetkili olarak gösterildiği görülmektedir. HMK’nın 17/1 maddesi gereğince tacirler arasında doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlık hakkında mahkemenin sözleşme ile yetkili kılınabileceği belirtilmiştir. Somut olayda taraflar arasındaki uyuşmazlığın söz konusu Protokolden kaynaklandığı, tarafların tacir oldukları, sözleşme ile belirlenen dolayısıyla Protokolde belirtilen mahkemede davanın açılması gerektiği, ancak mahkemenin yetkili olmadığı, davalılarca süresinde ve usulüne uygun şekilde yetki itirazında bulunulduğu anlaşıldığından, mahkemece yetkisizlik kararı verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. İlk derece mahkemesince sadece yetkisizlik kararı verilmesiyle yetinilmesi gerekirken, sanki kamu düzenine ilişkin kesin yetki kuralı varmış ve dava şartı mevcutmuş gibi davanın usulden reddine karar verilmesi usule aykırı olmuş ise de bu durum sonuca etkili olmadığından, eleştirilmekle yetinilmiştir.Davalılar vekilince, davacının protokole göre talep ettiği ve maaş alacağı adı altında ifade edilen alacak talebi için iş mahkemelerinin görevli olduğu istinaf sebebi olarak ileri sürülmüş ise de, TBK’nın 393/1 maddesinde hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle işgörmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşme şeklinde tanımlandığı, dosya kapsamından ve Protokolden taraflar arasında Yasada tanımladığı gibi bir ilişkinin bulunmadığı, yargılama sırasında toplanacak delillerden aksi hususun tespiti halinde ise yargılamanın her aşamasında görev konusunun resen nazara alınabileceği anlaşıldığından, davalılar vekilinin bu yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davalılar vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davalılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davalılar tarafından yatırılan istinaf başvuru ve karar harçlarının Hazineye gelir kaydına; 3-Davalılar tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, 5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.08.12.2022
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.c maddesi uyarınca karar kesindir.